Yeni Dünya Düzeni etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yeni Dünya Düzeni etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Kasım 2013 Pazar

İlluminati - Yeni Dünya Düzeni (New World Order)

  


  İlluminati örgütüne üye olabilmek için mason olmak zorunluğu yoktu, zira Weishaupt ve Von Knigge'nin oluşturdukları sistemde, 4., 5. ve 6. dereceler zaten simgesel Masonluğun ilk üç derecesini içermekteydi.

Von Knigge on dereceden oluşan bir sistem oluşturduklarını belirtmiştir ancak, son iki dereceye, küçük ve büyük gizemler derecelerine ulaşan hiçbir üye olmamamıştır.


Açıkça politika yapan ve kraliyet karşıtı olan İlluminati örgütü, Mavi Dereceleri tamamlayan masonlara, yüksek derecelere ulaşma olanağı tanımaktaydı. İlluminati örgütünün gizli Büyük Üstadı "Eski Üstün İskoç" unvanına sahipti.
William Bramley, The Gods od Eden


Alt derecelerdeki üyeler, örgütün nasıl yönetildiği ve dünyayı ne yolla özgürleştirecekleri konularında tamamen bilgisizdiler. Yükseldikçe, örgüte hizmet etmek için, mali ve siyasigüç kazanmak ve elde edilen bu gücü örgütün emrine vermek gereği ortaya çıkıyordu.

Üyelerin gayretli bir mason olmaları ve Masonluğun mali kaynaklarını da kontrol altına almaları isteniyordu. Ancak, onuncu dereceye ulaşan ve "rahip" unvanını kazanan üyelere bir takım kesin bilgiler verilmekteydi.

Bu bilgiler arasında, İlluminati örgütünün tüm dünyadaki kralları ve din adamlarını yok etmek istediği ve ancak böylelikle insanların zihinlerinden milliyet düşüncesinin silinebileceği aktarılıyordu. Bu amaçlara ulaşmanın yolu ise basın, eğitim ve hükümette yüksek mevkileri ele geçirmekti.

Üst dereceler, örgütü kuran ve geliştiren materyalist kişilerin asıl amaçlarının dinsel inançları yok etmek olduğunu açıkça ortaya çıkarmaktaydı. Üyelere, Tanrı ve dinsel inançların insanlarca uyduruldukları ve gerçekte değersiz oldukları öğretiliyordu.

Sonuçta örgüt içinde en üst dereceye (kral derecesi) ulaşan üye, kendini bir krala eşit buluyor, tüm insanların bu dereceye yükselebileceklerini ve bu nedenle de insanları yönetmek için krallara gerek duyulmasının bir safsata olduğu sonucuna varıyordu.
Arkon Daraul, Secret Societies

Bavyera'da başlarına gelenlerden sonra, İlluminati örgütü, değişik isimlerde etkinlik göstererek yer altına çekildi. "Fransız Devrim Klübü" bu durumun bir örneğidir. Bu örgüte radikallerin hızla katılması sonucunda daha geniş bir toplantı salonuna gerek duyuldu ve "Jacobin Birliği" salonu kiralandı. Artık, örgüt "Jacobin Klübü" olarak bilinecektir.

Gizli toplantılar düzenleyen Jacobin Klübü hızla gelişti ve sayıları 1300'e ulaşan üyeleri arasına Fransa'nın en iyi eğitim görmüş ve en etkin kişileri katıldı. Jacobin'lerin ülküsü, tüm kurumları ve krallığı ortadan kaldırarak, adına "Yeni Dünya Düzeni" ya da "Evrensel Cumhuriyet" dedikleri bir düzen kurmaktı."

Ünlü büyücü ve okült uzmanı Cagliostro, 1783 yılında İlluminati'lere katılmıştı. Yıllar sonra, kendi katılma törenini katolik rahiplere anlattığında, törenin Frankfurt yakınlarında bir yeraltı sığınağında yapıldığını söyledi.
William T. Still, New World Order

İçi evrak dolu demir bir sandık açıldı. Töreni yöneten kişi sandıktan el yazması bir kitap aldı ve ilk sayfasını okudu: "Bizler, Tampliyeler'in Büyük Üstadları..." sözlerini kanla yazılmış bir and izliyordu. Söz konusu bu kitap "İlluminizm"in aslında tüm monarşilere ve kiliseye karşı bir nifak olduğunu, ilk saldırının Fransa tahtına yöneleceğini ve Fransa'da krallığın çökertilmesinden sonra sıranın Roma'ya geleceğini belirtmekteydi."

Gerçekten de, 1789 yılı Mart ayında, Fransa Büyük Doğusu'na bağlı 266 locanın tümü İlluminati denetimi altına girmişti bile. Aslında masonların hepsi kendilerini gizlice yöneten bu örgütün farkında değildi; yalnızca pek az sayıda mason bu sırrı bilmekteydi...Ertesi ay ihtilâl başladı.
Nesta H. Webster, Secret Societies and Subversive Movements

Cagliostro bir Tampliye ajanıydı. Yazdığı bir mektupta, Londra'daki masonlara "ezelî mabed"in yeniden yapımına başlama zamanının geldiğini bildirmişti. Cagliostro, Masonluğa "Memphis ve Misraim" adı altında yeni bir rit getirmiş ve böylece İsis'e gizemli tapınma törenlerini canlandırmaya kalkışmıştı.

Cagliostro'nun armasında bulunan LPD harfleri "Lilia Pedibus Destrue" (Zambağın Ayakları Altındaki Tehdit) sözlerini ifade etmekteydi (bilindiği gibi zambak Fransa Krallığının simgesidir). Ayrıca, Cagliostro'ya ait 16. yüz yıldan kalma bir madalyonun üzerinde bir zambak demetini kesen bir kılıç kabartması ve bunun altında "Talem Dabit Ultio Messem" (Böyle bir Hasat Öç Alır) sözleri kazılıdır.
General Albert Pike, Morals and Dogma

1797-1798 Yılları arasında üç cilt halinde yayınlanan "Mémoires Pour Servir l'Histoire du Jacobinisme" (Jakoben Tarihine Hizmet için Anılar) adlı eserinde, bir cizvit olan Barruel, tüm kötülüklerin Mani ve Manicilik'ten türediğini yazar ve tarih boyunca süren gizli bir komplonun varolduğunu savunur.
Edward Burman, The Assassins - Holy Killers of Islam

Barruel ile birlikte "Le Tombeau de Jacques de Molay" (Jacques de Molay'ın Mezarı) adlı bir kitabın yazarı olan Cadet de Gassincourt'un düşünceleri sürekli bir komplo inancına saplanmıştır. Onlara göre Manicilik'ten kaynaklanan ve doğudaki Haşhaşîler ile batıdaki sapkın mazheplerden Tampliyeler'e aktarılan bu yıkıcı nifak, de Molay'ın 1314 yılındaki ölümünden sonra varlığını sürdürmeyi başarabilen dört Tampliye locası sayesinde 18. yüz yıla kadar ulaşabilmiştir.
Peter Partner, The Murdered Magic

O günden beri, en başta Cromwell ve Fransa Kralı IV. Henri'nin katili olmak üzere, Portekiz, Brezilya ve İsveç'teki tüm komplocular ve elbette Robespierre ve Danton dahil tüm caniler ve devrimciler aynı Tampliye locasının üyesidirler.
Edward Burman, The Assassins - Holy Killers of Islam


Eliphas Levi, Fransız Devrimi'nin Tampliyeler'in 14. yüz yılda çektikleri acıların intikamı olduğunu ileri sürmüştür.
David Conway, Ritual Magic

Rousseau'nun da desteği ile kurulan bir mason locası, o dönemde Fransa'daki devrim hareketinin merkezi oldu ve ne gariptir ki, bu locanın üstadı olan ve kraliyet kanı taşıyan Orleans Dükü, Jacques de Molay'ın mezarı üstüne, IV. Philip ve ardıllarından Tampliyeler'in öcünü almak için and içti.

Tampliyeler'in tahta ve tiara'ya (Papa'nın tacı) karşı giriştikleri entrikaları herkese açıklamaları olanaksızdı. Bunu yapmak, İsis'in peçesini kaldırmak ve üstadların gizlerini kalabalıklara yaymak anlamını taşıyacaktı. ...XVI. Louis giyotinde can verince işin yarısı tamamlanmış oldu. Artık Tapınak Ordusu tüm gücünü Papa'ya karşı yöneltebilecekti.
General Albert Pike, Morals and Dogma


ilkbahar ve yaz aylarında İlluminatilerin tahıl piyasasında gerçekleştirdikleri manipulasyonlar sonucunda yapay bir buğday darlığı yaratıldı. Bu durum o denli geniş bir açlığa yol açtı ki, tüm ülke kısa zamanda ayaklandı. Olayların başını çeken kişi, Fransa Büyük Doğusu'nun Büyük Üstadı Orleans Dükü idi.

İlluminatiler, halkın çektiği acıları bir araç olarak kullanarak yarattıkları huzursuz ortamın devrimci eylemlerine yararlı olacağını planlamışlardı. Gerçekten de, besin stoklarını bloke ederek ve Ulusal Meclis'te tüm reform girşimlerini engelleyerek, durumu iyice kötüleştirdiler ve halkı tam anlamıyla açlığa mahkum ettiler.

14 Temmuz günü Bastille yağmalandı. Özgür bırakılan tutuklu sayısı yalnızca yedi idi. Fransız tarihçiler bugün, eylemin asıl amacının Bastille'i yıkmak ve tutukluları kurtarmak olmadığını belirtiyorlar; asıl amaç Bastille'de saklanan barut ve silâhları ele geçirmekti.

Böylece silâhlanan Jakobenler, 22 Temmuz günündenbaşlayarak o güne dek eşi görülmemiş ve titizlikle planlanmış bir ihtilâl girişimini sahneye koydular. Bu dönem tarihte "Büyük Korku" diye adlandırılacaktır.

Öncelikle tüm ülkede eşzamanlı bir panik duygusu yaratıldı. Köyden köye, kentten kente giden atlılar, yurttaşlara "haydutların !" yaklaşmakta olduğunu ve kendilerini korumak istiyorlarsa silâha sarılmaları gerektiğini bildirdiler. Ayrıca, tüm bu olayların sorumlularının malikânelerde ve şatolarda gizlendikleri, bizzat Kralın buraları ateşe vermelerini buyurduğu yurttaşlara söylendi. Fransa Kralına bağlı olan halk bu emirlere uydu. Artık alevlerin denetlenmesi olanaksızdı, yağma ve yıkım sürerken, anarşi gittikçe yaygınlaşıyordu.
William T. Still, New World Order


1789 Yılında Krallığın yıkılması ile birlikte, 10 Ağustos gününden başlayarak üç renkli Fransız bayrağı devrimin kızıl bayrağı ile değiştirildi. "Yaşasın Kral Orleans" çığlıkları ile masonların "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" seslenişi sokakları kapladı.
Nesta H. Webster, Secret Societies and Subversive Movements


Paris sokakları teröre teslim olmuştu...1793 Kasım'ında tüm Fransa'da rahiplerin öldürülmeye başlanması, dine karşı bir kampanyanın yürürlüğe girdiğini ortaya koyuyordu. Tüm mezarlıklara, İlluminatilerin ünlü sloganı olan "Ölüm Sonsuz bir Uykudur" sözlerini içeren yazılar asılmaya başlandı.

Paris'teki kiliselerde "Akıl Bayramları" adı altında eğlentiler düzenleniyor, fahişeler tanrıça gibi tahta çıkarılıyorlardı. Bu törenlerin bir adı da "Exoterion"du ve Weishaupt'un kaleme aldığı "Aşk Tanrıçasının Kutsanması" adlı bir şiiri örnek alıyorlardı."
 


 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

3 Kasım 2013 Pazar

Şeytan (iblis) cinlerden midir?

  Şeytan (iblis) cinlerden midir?

   Şeytan (iblis) cinlerden midir, eğer cinlerden ise neden meleklerin arasındaydı? Allah Teala sadece insanları ve cinleri imtihan için yarattığını bizlere belirtmiş...

Sorunun Detayı

Allah Teala sadece insanları ve cinleri imtihan için yarattığını bizlere belirtmiş. Fakat Allah meleklere Adem (as)'e secde etmelerini emrettiğinde, cin taifesinden olan iblis karşı gelmiş. Peki cinler de imtihan kapsamında olduğu halde, bir cinin meleklerin arasında olmasının hikmeti nedir?

Cin ve Şeytanların Atası İblis

Cin ve şeytanların atasının kim olduğu hususunda bir kaç görüş söylenmiştir. Daha önce de geçtiği gibi Rahman ve Hicr surelerinde geçen “Cân”nın, cinlerin atası olan varlığın ismi olduğu, iblisin de onun neslinden olduğu söylenmiştir. Bu görüşte olanlar, cin ve şeytanlar açısından iblisin, insanlara nazaran Nuh (a.s)'ın konumunda olduğunu söylemişlerdir. Yani nasıl Nuh Tufanı'ndan sona onun neslinden başka bütün insanlar yok olmuş ve o, adeta insanlığın ikinci atası konumuna gelmişse, daha çok İsrailî bazı rivayetlere göre, yeryüzündeki azgınlıkları sebebiyle, melek orduları tarafından cinler öldürülünce, henüz isyan bayrağını açmamış olan iblis, cinlerin ikinci atası olmuş, bundan sonraki cinler onun soyundan türemiştir.

Fakat bu genel kabul gören görüş değildir. Bu isimlerin manalarından bahsederken de kısaca işaret ettiğimiz gibi, Kur’an’ın ilgili ayetlerini ve hadisleri temel aldığımızda, İblis’in, cinleri ve şeytanların atası olması görüşü daha ağır basıyor. Dolayısıyla biz de bunu esas alarak başlığı, “Cin ve Şeytanların Atası İblis” şeklinde koyduk ve konumuzu bu açıdan işleyeceğiz. Bir de, tabiri caizse, konuyu işlerken kronolojik bir sıra izleyeceğiz.

A) İBLİS’İN YARATILMASI

Kur’an-ı Kerim'de iki yerde, İblis’in ateşten yaratıldığı bildirilir(1). Âdem (a.s)'e secde ile emrolunduğu zaman itaat etmeyişinin sebebi olarak, cevherini, yani kendisinden yaratıldığı varlığı ileri sürerek,

“Ben o (Âdem’den) daha üstünüm. Çünkü (ey Allah'ım), beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.” (A’raf, 7/12; Sad, 38/76)

demişti. Cenab-ı Allah’ın şeytanın sözü olarak naklettiği bu söz, İblis’in yaratılışını bize haber veriyor.

Kur’an’ın iki yerinde de, “Cân”nın, ateşten yaratıldığı bildirilir.

“(Allah) Cân’nı da ateşin mâricinden yarattı.” (Rahman, 55/15)

ayeti yaratılışın “mâric”den olduğunu bildirir. Mâric, hem dumanla karışık olan ateş, hem de dumansız -yalın- saf ateş manasına gelmektedir. Ama ayette ayrıca ateş kelimesinin zikredilmesi bunun, dumansız/saf ateş manasında olduğunu gösteriyor. Böylece Cân’nın, katıksız/öz ateşten yaratılmış olduğu anlaşılıyor(2). İbn Abbas(r.a.)'a göre bu ifade, “ateşin en güzeli ve safı” manasınadır. Mücahide göre de, ateş yakıldığı zaman yükselen, sarı ve yeşilimsi alevdir(3). Âlusî, bunu “dumansız saf alev” olarak tefsir eder(4). Dikkat edilirse, bunların hepsi hemen hemen aynı manaya gelmektedir.

“Allah Teala, insanı salsâldan, yani katıksız-özlü çamurdan yarattığını bildirdiği gibi, cânnın da katıksız ateşten yaratıldığını beyan etmiştir. Eğer, me’âric kelimesi “katıksız” manasına olduğu halde, aynı zamanda “karışık” manasına olduğu nasıl söylenebilir?” denilirse, buna söyle cevap verilir:

“Ateş kuvvetli olduğu zaman, alevleri yükselir ve biribirine alabildiğine karışıp, tıpkı güzel ve uyumlu bir şekilde birbiriyle imtizaç etmiş, birbirinden ayırt edilemez hale gelmiş ve adeta, iyice karışmış çamur gibi yekpare olmuş olur. Bu durum iyice tutuşmuş fırında da gözlenir: Eğer o fırına odun atılacak olsa, hemen onu tutuşturur. İşte cinlerin yaratıldığı “me’âric”, aynen bunun gibi, kısımları birbirine girip, tek parça haline gelmiş bir ateştir ki bu ateşin dumanı, alevi ve yerde yanan kısımları birbirinden ayırt edilemez olmuştur.”(5)

Bu husustaki ikinci ayette Allah Teala iki cins varlığın yaratılışını anlatarak,

“Andolsun ki biz, insanı pişmemiş çamurdan, kokuşmuş cıvık balçıktan yarattık. Cân’nı da (insandan) daha önce semûm ateşinden yarattık.” (Hicr, 15/26-27)

buyurur. Ayetten anlaşıldığı gibi Cân, insanoğlundan önce(6) yaratılmıştır. İnsanın yaratılışının, kainattın yaratılışında son halka olduğu düşünülürse, Cân sondan bir önceki halka olarak yaratılmıştır(7).

Ayetteki “semûm ateşi” hususunda, bazıları, “Bu, ateşin alevidir.” demişler; bazıları da “O, öldürücü derecede sıcak olan sam rüzgarıdır.” demişlerdir(8). Önceki ayetin de yardımı ile, ibareden anlaşılan bunun bir çeşit ateş olduğudur. Fakat, bedenin gözeneklerine, yani derideki o küçücük deliklere nüfuz edip, içine işlediği için buna, “semûm” ismi verilmiştir. İnsanın içine işleyen rüzgara da bu yüzden “sam rüzgarı” denmiştir(9) . Bir rivayette, “Semûm, dumansız ateştir. Yıldızlar da bu ateşten yaratılır.” denmiştir(10) ki, bu, “semum ateşi” ile geçen ayetteki “ateşin mârici”’nin aynı olduğunu gösterir. Buna göre aynı şeyi anlatan bu kelimelerden biri, o ateşin yalın, saf ve dumansız bir ateş olduğunu, diğeri de yakıcı ve kavurucu olduğunu anlatmış olur. Âlûsî “semum ateşi”ni, “fevkalade hararetli ateş” diye tefsir ederken buna işaret etmektedir(11). Bazı hadislerde Cân’nın yaratıldığı ateşin, bildiğimiz ateşlerden çok daha sıcak olduğu bildirilmektedir. Ebu Davud et-Tayalisî’nin İbn Mes’ud(r.a.)'dan naklettiği bir hadise göre,

“Bu (dünyada gördüğümüz) ateşler, Cân’nın yaratıldığı ateşten yetmiş kat daha hafiftir.”(12)

Ahmed Hulusi konumuzla ilgili kitabında yeni bir yaklaşım ortaya koyarak, ayetteki “semum ateşi”nin, ışınlar olabileceğini söylüyor ve şu fikirleri ileri sürüyor:

“Kur’an-ı Kerim’de, geldiği günün anlayış seviyesi nazar-ı itibara alınarak, “Biz, cinleri filanca ışınlardan yarattık.” şeklinde açıklanmamış; mecazi bir ifade ile, “dumansız ateş”, “en ince gözeneklere nüfuz edici ateş” diye tarif edilerek, insanların anlayışına, ilimlerinin bu konuyu anlayacak bir seviyeye gelmesine bırakılmıştır.”(13)

Son iki ayette konu, Cân’nın yaratılması; ilk iki ayette de İblis’in yaratılması idi. İblis ile Cân’nın aynı olup olmadığı tartışılmıştır. Daha önce de geçtiği gibi, Hasan Basrî, “Cân, cinlerin atası olan İblis’tir.” derken, Mücahid, “O, cinlerin atasıdır, ama İblis değildir.” demiştir. Kimileri de, “Cân, bütün cinleri içine alan bir cins ismidir.” derler(14). Buna göre, insan kelimesi, nasıl bütün insanları ve ataları olan Hz.Âdem (as)’i içine alan bir isim ise, Cân da, bütün cinleri ve ataları olan İblis’i içine alan bir cins ismidir. Zaten dikkat edilirse, son ayette, genel olarak insanın çamurdan, cânnın ateşten yaratıldığı anlatılırken, sanki iki cins varlıktan bahsedilmektedir.

Taberî, Hasan Basri gibi, İblis’in, cinlerin atası olduğu ve buradaki Cân ile İblis’in kastedildiği görüşündedir(15). Mukatil, Katade ve Atâ gibi önemli müfessirler de bu görüştedir. İbn Abbas(r.a.) da bu görüştedir ve ondan gelen, “Cân, cinlerin atasıdır.” şeklindeki rivayet(16) farklı bir görüşü ortaya koymuyor, Cân’nın aynı zaman da İblis olduğunu gösteriyor. Bazı kimseler daha değişik bir görüşle, “Cinler, şeytandan başka bir cinsdir.” demişlerse de, görüldüğü gibi çoğu alimin kabul ettiği doğru görüş, şeytanların, cinlerle aynı cins olduğu ve mümin olmayan cinlere, şeytan ismi verildiğidir(17).

İblis ile Cân’nın aynı olduğuna, bazı hadisleri de delil gösterebiliriz: Hz.Âişe (r.a.)'den gelen bir rivayette Resulullah (a.s),

“Melekler nurdan, Cân ateş alevinden, Âdem de, size (Kur’an’da) anlatıldığı şeyden yaratılmıştır.” (18)

demiştir. İbn Merdûye’nin yine Hz.Âişe annemizden rivayet ettiği hadiste,

“Allah, melekleri Arş’ın nurundan; Cân’nı, ateş alevinden; Âdem’i de, (Kur’an’da) size anlatılan şeyden yaratmıştır.” (19)

buyurulmuştur. Bu gibi hadislerde, yukarıdaki ayetlerde geçen “insan” yerine, insanın atası olan Âdem konduğuna göre, “Cân” yerine, o cinsin atası olan, daha önceki ayetlerde açık ismi ile geçen İblis konabilir(20). Zaten Kur’an’da, Hz.Âdem (as)’den bahsedildiği yerde, hemen yanısıra ve ona karşı olan cins olarak İblis’den bahsedilmektedir. Hadislerde de durum aynıdır. Fakat görüldüğü gibi bu bazan İblis ismi ile, bazan Cân ismi ile bazan da şeytan sıfatı ile olmaktadır.

Bu iki cinsin yaratılışlarını mukayeseli olarak ele alan şu izahlar da enteresan görünmektedir: “Cinler açısından Cân, tıpkı biz insanlar açısından Âdem gibidir. Bizim cinsimizin ilki “salsâl”dan, yani katıksız özlü çamurdan, ondan sonra gelenlerimiz de onun sulbünden yaratılmış ise; ilk cin de ateşden, ondan sonra gelen zürriyeti ise “mâric”den, yalın ateşten yaratılmıştır..”(21)

B) İBLİS’İN ALLAH’A İLK İSYANI

İnsandan önce yaratılmış olan İblis, ayetlerden anlaşılabildiği gibi, meleklerle beraber göklerde ve cennetlerde yaşamaya başlamış ve kibrini zedelemeyen bir takım emirlerle sorumlu tutulmuş olmalı. Bazı İsrailî rivayetler de bunu destekliyor. Derken Allah Teala meleklere Âdem’in yaratılışını ve ona vereceği önemli yetkiyi haber verdiğinde, melekler kısmında uzun uzun anlattığımız gibi, onlar itiraza benzer bir uslubta, ama insanın yaratılışındaki o derin hikmeti anlamak maksadı ile bunun sebebini sorduklarında, muhtemelen yanlarında bulunan İblis’in nasıl bir tavır aldığını bilemiyoruz. Çünkü ilgili ayetler bundan bahsetmiyor. Belki o meleklerle beraber aynı soruş, İblis için de söz konusu idi. O noktada İblis açısından bir problem yoktu. Olsa idi, isyan bayrağını o anda açardı.

Allah Teala Âdem(a.s)'i yaratıp, ona bir şekil verdikten sonra, meleklerine, ona secde etmelerini emretti (A’raf, 7/11). Bu emir, önceden yaratılmış olup, meleklerle beraber bulunan İblis’i de içine alıyordu. İblis, bunun farkında idi. Bütün melekler, Allah’ın emrine uyup, Âdem’e secde ettiler. Ama İblis, Allah’ın emrine uymadı, isyan etti, baş kaldırdı. Allah Teala bunu hatırlatarak şöyle buyurur:

“Hatırla ki biz, meleklere, “Âdem için secde edin.” demiştik ve onlar da secde etmişlerdi. Fakat İblis secde etmemiş,..” (İsra, 17/61), “... dayatmıştı.” (Taha, 20/116).

İblis’in bu isyanı Kur’an-ı Kerim’de bu şekilde yedi yerde tekrar edilip, vurgulanır. Çünkü bu, yaratılmışlar tarihinde ve insan için çok önemli bir hadisedir:

“Hatırla o zamanı ki hani Rabbin meleklere, “Ben, kupkuru hale gelmiş bir çamurdan ve suretlenmiş bir balçıktan bir insan yaratacağım. Binaenaleyh onun yaratılışını bitirdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz derhal onun için secdeye kapanın.” demişti. Bunun üzerine bütün melekler toptan secde ettiler. Ancak İblis, secde edenlerle beraber olmadı, dayattı.” (Hicr, 15/28-31; Sâd, 38/71-74)

ayetleri, Allah Teala’nın secde emrini, Âdem (a.s)'in yaratılışından önce haber verdiğini gösteriyor. Dolayısıyla bu, muhatapların düşünme fırsatı bulamadığı anî bir emir değildi. Bu aynı zamanda İblis’in isyanın da fevri olmayan, inceden inceye düşünülmüş bir hareket olduğunu gösterir.

“İblis’den başka bütün melekler Âdem’e secde etti. İblis ise dayattı, kibirlenmek istedi. Çünkü o kafirlerden idi veya kafirlerden oldu.” (Bakara, 2/34; Sâd, 38/74),

yani Allah’ın ezelî ilminde, ileride baş kaldırıp, kafir olacağı bilinenlerden idi, veya “Âdem’in yaratılmasından önce yeryüzünde bulunan ve yeryüzünde fesat çıkardığı için helak edilen o kafir milletten idi.”(22). Bir diğer kuvvetli tefsire göre de “Daha önce kafir değilken, kibirlenip secde etmeyerek kafirlerden oldu.”(23) Böylece o, çoğu alime göre Allah Teala’ya ilk karşı çıkan ve ilk kafirlik, yani nankörlük eden oldu(24). Çünkü Allah’ın emrine uymayarak isyan etmesi ve Allah’a karşı büyüklenip, kibirlenmesi kafirlikti(25).

İblis bir melek mi idi?

İblis, meleklerden biri, yani bir melek mi idi ki, meleklere verilen bu emre itaat etmeyişi bir isyan sayıldı? İşte bu da, İslam alimleri arasında farklı görüşlerin söylendiği konulardan olmuştur.

İlgili ayetler, bütün meleklere secdenin emrolunduğunu, hepsinin bu emre uyduklarını, sadece İblis’in uymadığını; emre uyanlardan, “istisna” olduğunu gösteriyor. Ayetlerin açık manasını alırsak, bu “istisna”nın, Arapça teknik tabiri ile, “müstesna-ı muttasıl” sayılarak, İblis’in meleklerden kabul edilmesi gerekir(26). Yani mesela “İnsanlar çok günahkardırlar, peygamberler müstesna...” dediğinizde, peygamberlerin de, insanlara dahil olduğunu, ama farklı bir derecede olduklarını vurgulamış oluyorsunuz. İşte bu şekilde, istisna edilenler ve edilmeyenler, aynı cinsten varlıklar olunca, buna “müstesna-ı muttasıl” denir. Buna göre de “Melekler secde ettiler, İblis müstesna..” dediğinizde, ilk bakışta bu, “Demek ki İblis de meleklerden birisi idi.” manasına gelir.

Allah Teala Kehf Suresi’nde,

“Meleklere, “Âdem’e secde edin.” dedik, İblis müstesna, hepsi secde ettiler. O, cinlerdendi; Bundan dolayı Rabbisinin emrinden çıktı...” (Kehf, 18/50)

buyurarak, böyle bir mananın yanlış olduğuna, yine teknik tabiri ile buradaki istisnanın, “müstesna-ı munkatı”, yani istisna edilen ile edilmeyenlerin, iki ayrı cins varlık olduğunu göstermektedir. Bu, mesela “Köylüler geldi, ama eşekleri gelmedi.” cümlesindeki istisna türündendir.

Keza bu ayette İblis’in Allah’ın buyruğunun dışına çıktığı bildirilmiştir. Meleklerle ilgili başka ayetlerde ise, meleklerin kesinlikle, Allah’ın emrinin dışına çıkmayacakları bildirilmektedir. Zaten ayetin son cümlesi, Allah’ın emrini tutmayışının kaynağına işaret ediyor.

İslam alimleri bu hususta çeşitli izahlar yapmışlar, bazı kelimelerin aynı anda farklı manalara gelişinden dolayı ayetlere farklı manalar vermişlerdir: Bir kısmı İblis’in, cinler taifesinin atası olduğunu söylerken; bir kısmı da, “O bir melekdi. Ama Allah’a isyan etmek suretiyle kafir oldu.”, “Nasıl kafir olan bir insan, insan tabiatının dışına çıkmazsa, o da ateşten olan melek tabiatının dışında çıkmadı.”(27) demişlerdir.

İbn Abbas (r.a.)'dan gelen bir rivayete göre,

“İblis, meleklerin bir kabilesindendi. Bu, kendilerine cin denen ve yakıcı ateşten yaratılmış olan bir kabile idi. İblis’in o zamanlar ismi “Hâris”di ve cennet bekçilerindendi. Bu kabile dışındaki melekler, nurdan yaratılmışlardı.” Yine İbn Abbas(r.a.)'dan gelen bir başka rivayete göre, “İblis’in ismi, “Azâzîl” idi ve yeryüzünde kalırdı. Meleklerin, bilgi ve akıl bakımından en kuvvetlilerindendi.”(28)

Yeryüzünün ilk sakinleri, cinlerdi. Cinler yeryüzünde karışıklık çıkardılar ve kan döktüler. Allah Teala, meleklerden bir ordu başında İblis’i onların üzerine gönderdi. İblis, ordusu ile bu azgın varlıkları mağlup edip, adalara ve dağların eteklerine sürdü. İblis ve meleklerden ordusu yeryüzünün mamur ve verimli yerlerine yerleştiler(29) Bu işi yaptıktan sonra, kendi kendine, “Daha önce kimsenin başaramadığı bir şeyi başardım.” diye gurura kapıldı. Tabii ki Allah Teala, onun bu gururundan haberdardı. Ama beraberinde bulunan melekler bunu bilmiyorlardı.

Allah Teala meleklere, yeryüzünde bir halife yaratacağını söylediğinde, “Daha önce cinlerin yaptığı gibi, orada fesat çıkarıp, kan dökecek bir varlık mı yaratacaksın? Biz bu yüzden onların üzerine gönderilmiştik.” diye sordular. Allah Teala da, “Ben sizin bilmediğinizi biliyorum.” yani, “Ben, İblis’in kalbinde olup da sizin bilmediğiniz o kibir ve gururu biliyorum.” dedi. İşte bundan sonra Allah Teala, Âdem’in toprağının getirilmesini emretti. Toprak getirildi ve Allah, Âdem’i yarattı... Âdem, bir tarafa atılmış cansız heykel olarak kırk gece bekledi. İblis, onun bu cansız heykeline geliyor, ayağıyla vuruyor ve ondan ses çıkarıyordu; bir kamışın içine üfler gibi, içine üflüyor; ağzından girip, arkasından çıkıyor; arkasından girip, ağzından çıkıyordu. O kupkuru çamura, “Sen bir hiçsin. Eğer sana musallat olsam, seni mahvederim. Eğer sen bana musallat olsan, seni dinlemem.” diyordu...”(30)

İbn Abbas ve İbn Mes’ud (r.a.)'a dayanan bir rivayette de,

“İblis, birinci göğün ve yeryüzünün idaresi ile vazifelendirilmişti ve meleklerin, cin denilen bir kabilesine mensubtu. Bu kabileye, cenneti korumakla görevli oldukları için “cin” denilmişti. Binaenaleyh İblis aynı zamanda cennetin bekçilerindendi.”(31) denilmiştir.

Bu rivayetlerde İblis’in cinlerden olduğu, cinlerin de bir çeşid melek olduğu ifade edilmektedir. Her ne kadar bu rivayetler, ayette İblis’in isyan sebebi olarak gösterilen, “O cinlerdendi, bundan dolayı Rabbisinin emrinden çıktı.” ifadesi ile, Meleklere yönelik secde emrine muhatab oluşunun zahiren çelişmesi problemini çözüyorsa da, ilgili ayetleri oldukça zorladığı için fazla kuvvetli görünmemektedirler.

Bu husustaki farklı izahları ve neticeyi, Fahreddin Razî’nin bakış açısı ile vermek istiyoruz:

“Allah Teala bu ayette, İblis’in cinlerden olduğunu söylemiştir. Alimlerin bu konuda üç izahları var:

1) İblis, meleklerden idi. Onun meleklerden olması, aynı anda cinlerden de olmasına ters değildir....Çünkü meleklerden bir kabile, cin diye adlandırılmıştı... Bir de cinlere, gözle görülemediği için bu ad verilmiştir. Melekler de görülemez. Dolayısıyla melekler de, cinler sınıfına dahildir. Ayrıca İblis, cennetin bekçilerinden idi ve bundan dolayı cennete nisbet edilerek, “O, cinlerdendi.” denilmiştir. Hatta bir rivayete göre o, yaratıldıklarından beri, cennetliklerin takılarını kalıba döken bir melek kabilesi olan, “cinânîler”dendi.

2) Bu husustaki ikinci izaha göre ise, İblis ateşten yaratılmış olan cin şeytanlarındandı ve onların ilk atasıydı.

3) Üçüncü görüşe göre o, meleklerdendi, ama sonra şeytana dönüştürüldü.. İblis’in meleklerden olmadığına delalet eden asıl şey, Allah Teala’nın, bu ayette, yani Kehf suresi, 50. ayetin sonunda, “Ama siz beni bırakıp da, sizin düşmanlarınız oldukları halde, onu ve soyunu dostlar ediniyorsunuz.” buyurarak, İblis için zürriyetin olduğunu bildirmiş olmasıdır. Halbuki melekler için zürriyet ve tenasül, yani doğurarak soy sahibi olma söz konusu değildir. Binaenaleyh İblis’in meleklerden olmaması gerekir.”(32) Bu görüşte olan İbn Zeyd,

“Âdem (a.s) insanların atası olduğu gibi, İblis de cinlerin atasıdır.” der(33). Halbuki meleklerin atası olarak, hiçbir varlıktan bahsedilmez. Eğer onlarda da bir tenasül olsaydı, insanlar ve cinler gibi onların da bir atası olurdu. Binaeaaleyh Allah onları, üreme-türeme yoluyla değil, direkt olarak yaratmaktadır

Yine İblis’in meleklerden olmadığını ileri sürenler şu hususları delil gösterirler: Allah Teala Kur’an’da, İblis’i ateşten yarattığını haber veriyor; melekleri neden yarattığını ise bildirmiyor. Sonra Kur’an’da, İblis’in, meleklerin yaratıldığı maddeden yaratıldığına dair bir haber yok. Ayrıca İblis’in, cinlerden olduğu da haber verilmiştir. Binaenaleyh İblis’i, Allah Teala’nın nisbet ettiği şeyin dışında bir şeye nisbet edilmesinin caiz olduğunu söylemek doğru değildir.”(34)

Taberî bu delillere itiraz ederek şöyle der:

“Bu deliller, sahiblerinin bilgilerinin zayıflığından kaynaklanmaktadır. Çünkü Allah Teala’nın, meleklerin çeşitli sınıflarını, kimini nurdan, kimini ateşten, kimini de dilediği herhangi bir şeyden olmak üzere, çeşitli şeylerden yaratmış olabileceği inkar edilemez. Zaten Kur’an’da meleklerin neden yaratıldığına dair bir bilgi yok ve İblis’in yaratıldığı şeyin haber verilmiş olması da, meleklerden olmadığını göstermez. Aynı şekilde bu, İblis’in, Allah Teala’ın ateşten yarattığı bir melek zümresinden olma ihtimaline engel değildir. Keza İblis’in soyunun bulunması da, meleklerden olmamasını gerektirmez. Çünkü Allah Teala, onun günah işlemesini murad ettiği zaman, diğer meleklere verilmeyen lezzet hissi ve şehvet duygusu vermiştir. Yine Allah Teala’nın, İblis’in cinlerden olduğunu haber vermesi de melek olmasına engel değildir. Çünkü sadece İblis’e değil, insanlarca görülemedikleri için ve her görülemeyen şeye “cin” denebildiği için, meleklere de bu isim verilmiştir.”(35)

Görüldüğü gibi Taberî, İblis’in aslında bir melek iken, emr-i ilahiye itaat etmediği için şeytan olduğu görüşündedir. Ama İbn Kesir aynı görüşte değildir. O, İblis’in, meleklerden olmadığı halde, onlarla beraber “Âdem’e secde” emrine muhatab sayılmasını şöyle izah eder:

“Allah Teala, meleklere, Âdem’e secde etmelerini emrettiğinde, İblis de bu emre dahil sayıldı. Çünkü o, onların cinsinden olmadı halde, onlara benziyor; onların amellerini işliyordu. Bundan dolayı meleklere yönelik olan bu emre, İblis de muhatab sayıldı. Emri yerine getirmediği için de kınandı.”(36)

Âlûsî de Taberî gibi, İblis’in meleklerden olmadığını söyleyenlerin delillerini zikredip, bunlara karşı cevaplar vererek, aynı görüşü paylaşır. Onun tesbitine göre bir kısım alimler, “O cinlerdendi.” (Kehf, 18/50) ayetini; meleklerin kibirlenmez oluşuna karşılık, İblis’in kibirlenişini; hadis-i şerifte bildirildiği gibi, meleklerin nurdan yaratılışına karşılık, İblis’in ateşten yaratılışını ileri sürerek, “İblis, cin denen ve meleklerden başka olan bir taifedendi.” demişlerdir. Âlûsî bu noktada ,

“Sahabenin ve tabiînin bütün alimleri ise, meleklere Âdem’e secde etmelerini haber veren ayetlerde, İblis’in bu emre uymadığını gösteren “istisna” kısmının, istisna-ı muttasıl olduğunu ileri sürerek, İblis’in meleklerden olduğunu söylemişlerdir.” der(37). Merhum Âlûsî’nin bu sonuca nasıl ulaştığını bilemiyorum. Eğer böyle olsaydı, İblis’in meleklerden olduğu görüşü, ümmetin sonrakileri tarafından itirazsız benimsenirdi.

İblis’in meleklerden olduğu görüşünü benimsemiş görünen Âlûsî, delillere şöyle cevap veriyor:

“Meleklerin kibir sahibi olmamalarına rağmen, İblis’in kibirlenmesi, meleklerden olmasına engel değildir. Bu da, ya melekler içinde masum olmayanların bulunmasından dolayıdır, ya da Allah Teala’nın İblis’den meleklik sıfatlarını soyup, ona şeytanlık sıfatlarını giydirmesinden dolayıdır. Buna göre İblis, şeytanlık sıfatlarını giydikten sonra isyan etmiştir... İblis’in ateşten yaratılmasına karşılık meleklerin nurdan yaratılmış olması da bu duruma engel değildir. Çünkü ateş ile nur, özde birdir... Yine de doğrusunu Allah Teala bilir.”(38)

Mahlukatın yaratılışı konusuna değişik bir açıdan bakan bazı mutasavvıflar, meleklerin ve İblis’in yaratılışından da bahsederler. Fakat bu yorumların sahih sağlam dayanaklarını bulmak oldukça zor. (39)

İblis’in meleklerden mi, cinlerden mi olduğu konusunda seleften iki türlü de rivayetler gelmiştir. Daha önce de benzerleri geçtiği gibi, İbn Abbas(r.a.)'dan gelen bir rivayete göre;

“Meleklerden, cin isminde bir kabile vardı. İblis, o kabileye mensubtu ve önceleri gök ile yer arasında gider gelirdi. İsyan edince, Allah ona gazablandı ve onu şeytana çevirip, lanetledi... Eğer meleklerden olmasaydı, bu secde ile emrolunmazdı.”

Tabi’înden Sa’id b. Müseyyeb de, “İblis daha önce en aşağı semanın meleklerinin reisi idi.” demiştir. Katade’ye göre İblis, Allah Teala’ya itaat etmekten yüz çevirdiği için, taatı gizlediği için, “taatı gizleyen”, yani yapmayan manasında “cin” ismini aldı. Bir başka tabi’în alimi Hasan Basrî ise, “İblis, bir an bile meleklerden olmamıştır.”(40) “Çünkü o, ateşten, melekler ise nurdan yaratılmışlardır. Melekler Allah’a ibadet etmekten asla kaçınmazlar, büyüklenmezler, yorulmazlar ve isyan etmezler. Halbuki İblis, böyle değildir. O, isyan etmiş ve büyüklenmiştir. Melekler cinlerden değildir. Ama İblis cinlerdendir. Melekler, Allah’ın elçileridir; ama İblis böyle değildir.... Meleklerle beraber İblis de secde etmekle emrolununca, Allah onu istisna etmiştir. İblis’in adı başka bir şey idi. Fakat Allah’a isyan edince, Allah onu bu ad ile isimlendirdi. O, Rabbine isyan edinceye kadar mümin idi ve göklerde ibadet ediyordu. İsyan edince, yeryüzüne indirildi.” der(41).

Görüldüğü gibi selefte iki görüş de bulunmaktadır. Bu hadise ile ilgili rivayetlerin sıhhatleri de kesin değildir. Buna dikkatlerimizi çeken İbn Kesir,

“İblis’in ilk zamanları ile ilgili olarak seleften, yani sahabe ve tabi’înden birçok rivayetler gelmiştir. Bunların çoğu, insanların ilgisini çekmek için nakledilen İsrailî rivayetlerdir.”(42)

diyor. Âlûsî’nin naklettiği şu haber de, hemen hemen aynı durumdadır:

“İblis’den önce de cinler vardı. Fakat onlar helak olmuşlar ve onlardan sedece İblis kalmıştı. Binaenaleyh bugünkü cin ve şeytanlar, onun zürriyetidir. Buna göre de İblis’in cinler içindeki yeri, Nuh(a.s)'un insanlar arasındaki durumu gibidir.”(43)

Yukarıdan beri anlattıklarımızdan görülecegi gibi, iki tarafın da delilleri ve karşı cevapları bulunmaktadır. Ama İblis’in bir melek olmadığı, ayrı bir cins olduğu görüşü daha ağır basmakta(44) ve ayetler ile hadislerin zahirine daha uygun düşmektedir(45). Bu husustaki delillerin en önemlilerinden biri, Razî’nin de dikkat çektiği gibi(46), Sebe, 40-41. ayetlerdir. Bu ayetlerde, kıyamet günü, Allah Teala’nın meleklere, kafirlerle ilgili olarak, “Bunlar size mi tapıyorlardı?” sorusuna karşılık meleklerin,

“(Ey Rabbimiz) seni tenzih ederiz. Bizim dostumuz onlar değil sensin. Doğrusu onlar cinlere tapıyorlardı.”

şeklinde cevap verecekleri bildiriliyor. Bu açık ifade meleklerin ve cinlerin iki ayrı cins olduklarını gösteriyor.

Son olarak şöyle bir soruyu da kısaca cevaplamak gerekir:

Soru: Kur’an’da “Kane” sözcüğü “idi, oldu” anlamında kullanılır. Bakara, 34’de “kane minel kafirin” ifadesi “kafirlerden oldu” diye çevrilirken, Kehf, 50’de “kane minel cinni” ifadesi “cinlerdendi” diye çevrilir. Halbuki “cinlerden oldu” şeklinde çevrilmiş olsaydı; İblis’in daha önce melek olduğu ama Allah’ın emrine karşı gelince meleklikten düşürülüp cinlere katıldığı anlamı çıkacaktı. O halde neden böyle bir çeviri yapılmıştır?

Cevap: “Fe secedû illâ iblîse = İblis hariç hepsi secde ettiler” ayetindeki istisna, -daha önce de açıklandığı üzere- müttasıl değil, münkatıdır. Münkatı/ayrık istisnada müstesna, müstena minh’in cinsinden değildir. Örneğin, "cae’l-kavmu illa bakaraten = bir inek hariç bütün halk/topluluk geldi” cümlesinde, inek kelimesi, kavimden müstesnadır. Ama, onların cinsinden değildir. Demek ki, bu ayetten –gramer bakımından- şeytanın meleklerden olduğunu söyleme zorunluluğu yoktur.

Kane’nin bazen “idi”, bazen “oldu” şeklinde tercüme edilmesi, kelimenin geniş anlamı yanında Türkçe lisanının bir kuralı olarak ortaya çıkmaktadır. “Oldu” kelimesinin sonradan oldu şeklinde anlaşılabileceği gibi, eskiden beri böyle idi/oldu şeklinde de anlaşılabilir.

Bu sebeple, şayet “cinlerden oldu” denilse bile, bundan “İblis’in daha önce melek olduğu ama Allah’ın emrine karşı gelince meleklikten düşürülüp cinlere katıldığı anlamını” çıkarmak yanlış olur. Çünkü, cin ve melek kavramı, -sonradan kazanılan- bir mertebeyi, bir vasfı, bir özelliği değil, -fıtrî olarak var olan- bir soyu, bir cinsiyeti anlatmaktadır. Şekli, vasfı, itaat veya isyanı ne olursa olsun, hiçbir melek cin olmayacağı gibi, hiçbir cin de melek olamaz. Melekler kadar Allah’a itaat eden peygamberlerden hangisi melek olmuş? Veya şeytandan daha şeytan olan nice firavunlar gelip geçmiş hangisi cinlerin soyuna katılmıştır? Nas suresinin, cinnî ve insî şeytanları ayırması konumuzu anlamaya önemli kolaylık ve açıklık getirmiştir.

Halbuki “küfür-iman” kavramları, soydan gelen bir özellik olmayıp, sonradan kazınılan birer özellik, birer vasıftır. Bu sebeple, isyandan sonra kazanılan küfrü ifade eden “kane minel kafirin” ifadesini “kafirlerden oldu” şeklinde tercüme etmek gerekir.

Dipnotlar:

(1) Razî, 19/117.
(2) Razî, 21/88.
(3) Taberî, 27/74; İbn Kesir, 6/487.
(4) Âlûsî, 14/34.
(5) Razî, 21/88.
(6) Âlûsî, 14/34; Razî, 14/92; İbn Kuteybe, el-Me’ârif, s.8..
(7) Taberî, 14/21.
(8) Taberî, 14/21; İbn Kesir, 4/160; Âlûsî, 14/34.
(9) Âlûsî, 14/34; Elmalılı, 5/3059.
(10) Âlûsî, 14/34.
(11) Âlûsî, 14/34.
(12) İbn Kesir, 4/160. Elmalılı, 5/3059.
(13) Hulusi, Ahmed, s.22.
(14) Âlûsî, 27/105.
(15) Taberî, 14/21.
(16) Razî, 14/92.
(17) Razî, 14/92; Âlûsî, 14/35.
(18) Müslim, zühd, 61(4/2294).
(19) İbn Kesir, 3/149.
(20) Razî, 19/117.
(21) Razî, 21/88.
(22) Âlûsî, 1/231.
(23) Âlûsî, 23/225.
(24) Razî, 2/385.
(25) Taberî, 23/119.
(26) Âlûsî, 8/87.
(27) Behiy, s.150.
(28) Taberî, 1/178.
(29) İbn Kuteybe, el-Me’ârif, s.8.
(30) Taberî, 1/158.
(31) Taberî, 1/178.
(32) Razî, 15/200.
(33) Taberî, 1/179-180.
(34) Taberî, 1/180.
(35) Taberî, 1/180-181.
(36) İbn Kesir, 1/133.
(37) Âlûsî, 1/229.
(38) Âlûsî, 1/230.
(39) Âlûsî, 1/230-231.
(40) Taberî, 15/169-170.
(41) Razî, 10/299-300.
(42) İbn Kesir, 4/397.
(43) Âlûsî, 15/292.
(44) Razî, 2/337-342.
(45) İbn Hazm, 4/34.
(46) Razî, 2/338.

 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Üye Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

Şeytani Örgütler Ve Amaçları





Bismillahirrahmanirrahim

  Selamün Aleyküm

 Bu yazımızda size şeytanın ve şeytana bilinçli bir şekilde hizmet eden şeytani örgütleri tanıtmaya çalışaçağız




İlk önce şeytanı tanıyalım ve amaçını öğrenelim

Öncelikle aşağıda ki ayetleri dikkatlice okuyalım

Araf süresi

10 Andolsun, size yeryüzünde imkan ve iktidar verdik. Sizin için orada birçok geçim imkanları da yarattık. 
   Ama siz ne kadar az şükrediyorsunuz!

11. Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, "Adem için saygı ile eğilin" dedik. 
    İblisten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı.
 
12. Allah, "Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?" dedi. 
   (O da) "Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın" dedi.
 
13. Allah, "Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! 
    Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın" dedi.
 
14 Şeytan dedi ki: "(Öyle ise) bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver."
 
15. Allah da, "Sen süre verilenlerdensin" dedi.
 
16. Şeytan dedi ki: "(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, 
    yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin 
    dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım."

17. "Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından 
     sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın."  

18. Allah dedi ki: "Yerilmiş ve kovulmuş olarak çık oradan. Andolsun, 
    onlardan sana kim uyarsa sizin, hepinizi cehenneme doldururum."  

19. "Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. 
     Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz."
 
20. Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için 
    kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbiniz size bu ağacı ancak, 
    melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedi kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı."
 
21. "Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim" diye de onlara yemin etti.
 
22. Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. 
    Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rableri onlara, 
   "Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?" diye seslendi.


  Evet ayetlerde çok açık ve net bir şekilde anlaşıldığı gibi şeytan biz Ademoğlunun en büyük düşmanıdır.
Peki neden düşmandır; Yüce ALLAH (cc) u şeytana Hz.Adem (as) a secde etmesini emrettiğinde şeytan
kibrine yenik düşerek ve kendisini ateş Hz.Adem (as) ında çamur olmasından dolayı kendisini üstün görmüş
ve secde etmeyi red etmiştir. Ama o esna YÜCE ALLAH (cc) u şeytanı imtihan etmekteydi.
Şeytanın yapması gereken sorgusuz sualsiz verilen emre uymaktı ama o Yüce ALLAH (cc) unun emri yerine
nefsine uydu ve kafirlerden oldu.
  Şeytan Yüce ALLAH (cc) u tarafından lanetlenmesinin sebepi olarak Hz.Adem (as) ve onun soyundan gelen biz Ademoğlunu
sorumlu tutuyor ve biz Ademoğlunu Yüce ALLAH (cc) u ya hakkı ile kul olamayaçağını savunuyor ve bunu kanıtlamak için
Yüce ALLAH (cc) u söz verip süre istiyor.

İşte bizim hayatımız budur;Şeytan bize savaş açmıştır tek amacı bizi imansızlaştırmak ahlaksızlaştırmaktır

  peki şeytan bunu nasıl yapıyor

Şeytan bu savaşta tek başına değil. şeytan cinlerdendir ve en büyük desteğide imansızlaşmış
ve kendisine bağlanmış cinleri ve etkisi altına almış olduğu insanları kullanır.

 Şimdi bu cinlerden ve insanlardan oluşan liderleride şeytan olan örgütleri kısaca tanıyalım

Masonlar ve illuminati

  Şimdi masonluk ve illuminati iki farklı örgütmüş gibi sunulur ama bu böyle değildir
Bu tür örgütler tamami ile şeytani örgütlerdir ama başlangıç noktası masonluktur. Masonluk
1700 lü yıllarda bir üst örgüt yaratmıştır buda illuminatidir. Çünkü masonluk artık deşifre olmuştur ve
kendisine başka bir oluşum oluşturması gerekmektedir ve bunuda illuminati çatısı altında
oluşturmuştur.. İlluminati masonluğun kabuk değiştirmiş halidir ama artık illuminatide deşifre olmuştur.
satanizm kominizm emperyalizm v.b ideolojiler akımlar masonluğun insanları parçalayıp yönetmek için
oluşturduğu şeytani kavramlardır

masonluğu kısaca tanıyalım


Masonluğun köklerini Çin'den Ortadoğu'ya, Eski Yunan'dan Şaman rahiplerine, eski Mısır'dan
Avrupa'nın şövalye tarikat larına kadar dünyanın çeşitli yer ve
topluluklarına dayandırmak mümkündür, zira Masonik ritüel lere bakıldığında ise
bu kadim öğretilerin tamamının etkileri görülebilmektedir. Fakat Masonluğun çok
uzun yıllar boyunca çalışmalarını büyük bir gizlilik içinde sürdürmesi ve 1390'da
Regius el yazmasına kadar hiçbir kayıt tutmamaları sebebiyle, asal kökeni
hakkında net ve kesin bir yargıya henüz varılabilmiş değildir.
Tüm dünyadaki Masonlar köklerini MÖ 10.yüzyılda yapılmış
olan Hazreti Süleyman Mabedi işçilerine dayandırsalar da,
bu işçilerin de önceden bu işi yaptıkları ve oraya hep
birlikte gittiklerinin bilinmesi, kökenleri daha eskiye taşımaktadır.

Ortaçağ'da nice ülkede Mason denilen duvarcı, taşçı gibi çeşitli yapı zanaatkarlarının
kurdukları meslek loncaları vardı. Bugün Operatif Mason adı verilenler işte bu loncalarda
çalışan yapı işçileridir. Bu loncalar da günümüzde Operatif Mason Locaları olarak anılır.
Bu localar, üyelerinin mesleki menfaaetlerini koruyan, aralarında büyük bir dayanışma ile
mesleki sırları kendi içlerinden dışarıya asla sızdırmayan kuruluşlardı.
Operatif Masonluğun piri ve en büyük ismi olarak, Hazreti Süleyman Mabedi'nin Baş Mimarı
Hiram Abif'in ismi üzerinde bir anlaşmaya varılmıştır. Bu efsanevi kişilik, günümüz
Masonluğunun en önemli ritüellerinde yer alır ve insanın kendisini yüceltmesi
yolculuğundaki son noktanın, yani Kâmil İnsan olabilme serüveninin zirvesinin
sembolü olarak, Hiram şahsiyeti ve isminde vücut bulur.
Masonlukta çok önemli bir yeri Büyük Üstat Baş Mimar Hiram Abif,
Tanrı'ya atfedilen ilk yapı olan Süleyman Tapınağı'nın yapımında yanında
çalışan ve Üstatlık sırrı ile gizli kelimesini öğrenmek için güç kullanmak
isteyen üç Kalfa tarafından öldürülmüştür. Hiram Abif'in gömüldüğü yer belli
olmasın diye üzerine bir akasya ağacı dikilmiş ve böylece akasya, Masonlar
için kutsal ve özel bir anlama bürünmüş, Üstat derecesinin
önemli sembollerinden birisi olarak kabul görmüştür.



Illuminati, (çoğul bir sözcük olup tekili Latince: illuminatus, Türkçe: aydınlanmış)
tarihteki adıyla Bavyeralı Illuminati, Rönesans döneminde 1 Mayıs 1776'da kurulmuş
gizli bir cemiyet. Modern İlluminati; zihin kontrolü uygulayarak, hükümetleri
ve kuruluşları ele geçirerek Yeni Dünya Düzeni'ni sağlamak amacıyla hareket eden,
monarşileri yıkmayı, dini inançları yok etmeyi, ulus devletleri ve vatanseverliği
sonlandırarak sosyal düzeni alt üst etmeyi planladığı öne sürülen; ancak faaliyeti
ve varlığı kanıtlanamamış bir topluluktur. Bazı komplo teorisyenleri, İlluminati
üyelerini ışığın insanları ya da aydınlanmışlar olarak addetmektedirler.


masonların ve illuminatinin kendi tabirleri ile hikayeleri yukarıda ki gibidir. Ama bu tamami ile uydurma
kendilerine bir kutsallık atf etme çabasından başka bir şey değildir. Bu hikaye ile insanlar
karşısında kendilerini zararsız bir örgüt gibi göstermek istiyorlar ama işin aslı hiçde öyle değildir
  Masonlar tamami ile semavi hiç bir din ile alakaları olmayan hatta semavi her dine düşman olan
bir örgüttür ve tamami ile şeytana tapınırlar..

şimdi masonluğun din e bakış açısına bakalım

‘’masonluk, muhalif kilisedir, muhalif dindir, ve mütezile mezhebindendir’’

(mason dergisi, Lacacia, sanat ilavesi,190)

‘’hristiyanlığa gelince, biz masonlar onun tamamen yıkılmasını temin etmeliyiz’’

(Fransız büyük şark locası bülteni, eylül 1885)

Aynı yüksek konseyin localara gönderdiği tamimlerde, yukarıda ki ifadeleri desteklemektedir.

‘’ masonlukla hristiyanlar arasında başlamış olan mücadele ölüme kadar gider.
Sulhu ve fasılası olmayan bir harptir bu’’

1901 de verilen resmi bir ziyafette birader delpeck diyordu ki:

‘’ Galile lerin zaferi 10 asırdır yaşamaktadır. Biliniz ki,
hristiyanlık bu kadar uzun ömürlü olamaz.
Galile efsanesi üzerine kurulmuş olan roma kilisesi,
localarımızın açılmaya başlamasından bu yana süratle çökmeye başlamıştır.

Masonlar arasında siyasi görüş ayrılıkları her zaman olmuştur
fakat tarihinin her döneminde farmasonluk şu prensip üzerinde sabit kalmıştır:
Dinlerin her türlüsüne ölüm, bütün gericilere ölüm’’ (Copin, P.O 8990)

evet yukarda masonların kendi açıklamalarından çok net görülüyorki
masonlar din düşmanıdır ki bununla beraber YÜCE ALLAH (cc) u yada düşmandırlar
peki kim bunlaarı bu derece saptırmıştır tabiki şeytan
Aşağıdaki ayetler gayet açık


4-118. Allah o şeytana lânet etti ve o da, "Andolsun ki senin kullarından elbette belirli bir pay alacağım" dedi.
 
4-119."Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) 
       hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler." Kim Allah'ı bırakıp da 
       şeytanı dost edinirse şüphesiz o, apaçık bir hüsrana düşmüştür.

4-120.Şeytan onlara (birçok) va'dde bulunur ve onları kuruntulara sürükler. 
      Oysa şeytan, ancak aldatmak için onlara vaadde bulunuyor.

Şimdi masonların ve illuminatinin sembollerine bakalım..Çünkü bu şeytani örgütler
tam anlamı ile sembol manyağıdırlar

(resimleri büyütmek için resme tıklayınız)

Masonların esasen taptıkları eski sözde güneş tanrısı Ra dır
bu tek gözde Ra nın sembolüdür çünkü bir gözü kördür

bu 1 dolardır piramit ve piramit üstündeki tek göz masonların 
ve illuminatinin sembolüdür. Tek göz Ra yı (şeytan) simgeler
şuanda herkes kabul etmektedir ki amerikayı masonlar kurmuştur 


 masonların en bilinen sembolü
masonların ve illuminatinin diğer bir putu
baphomet yani şeytan

George washington kendisi bir masondur ve washington da bulunan
heykeli ile baphomet putunun heykeli biçim olarak aynıdır

 masonların ve illuminatinin baphomet putuna yaptıkları ritüel





George washington unun mason kıyafeti ile çizimi


İlluminatinin medya alanında ki etkileri için aşağıdaki resimleri inceleyiniz (resimleri büyütmek için resme tıklayınız)





Madonna illuminatinin en sadık hizmetkarıdır

Jay z 

gaga
illuminatiyi masonluğu öven film büyük hazine

çizgi filmlerde bol bol bu kareleri görebilirsiniz

Gitti gidiyorun sembolü baphomet sembolüne çok benziyor
umarım bilinçli bir şey değildir

2012 londra olimpiyatlarının maskotları
tamami ile masonik bir sembol

Diyarbakırdaki anıt

herkesin bildiği çizgi film kanalı

sünger bob çocukların çok sevdiği bir çizgi film
tamami ile şeytani çocukları uzak tutun

yu gi oh aynı şekilde çocukların çok sevdiği bir film


fazla söze gerek yok sanırım her şey açık

jay z ve tom cruise ikiside şeytani örgüte üye

jim carry arka plandaki tek göz açık ve net görülüyor zaten

the simpsons çizgi filminden bir sahne
Aydın DoğanÖdülleri ödüle bakarsanız tek göz sembolü


Evet şimdi bu konuları kısa keselim. Çünkü çok değişik kaynaklardan bu tür bilgileri
daha geniş bulabilirsiniz. Biz şimdi en can alıcı noktaya geçelim

  Şeytanın amacı nedir

Araf süresi

16. Şeytan dedi ki: "(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, 
    yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin 
    dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım."

17. "Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından 
     sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.


evet şeytan bizim imanlı olmamızı salih amel işlememizi istemiyor. Peki bunu nasıl başaraçak
vesvese vererek

Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar); (114/5) 

şeytan vesveseleri tek başınamı yapıyor. hayır kendisine bağlı cinler ile ve bilinçli bir şekilde
kendisine bağlı insanlarla (illuminati , mason)

şimdi şeytanın insanlarla bu işi nasıl yaptığını öğrenelim

Subliminal Mesaj


Subliminal mesaj  başka bir objenin içine gömülü olan bir işaret ya da mesajdır
ve normal insan algısı limitlerinin altında kalmak, o anda farkedilmemek üzere tasarlanmıştır.
Subliminal mesajlar insanın bilinçli dikkati tarafından farkedilemezler
ancak bu mesajların insan bilinçaltını etkiledikleri ileri sürülmektedir.
Subliminal teknikler reklamcılık ve propaganda alanlarında sıklıkla kullanılmaktadır.
Bu tekniklerin amaçları, etkililiği, kulanım sıklığı konuları tartışmalıdır ve şüphelidir

evet teknik açıklamsı bu. Subliminal mesaj günümüzde filmlerde müziklerde reklamlarda
tamami ile cinsellik isyan şiddet empoze edilmek için kullanılıyor.. Ama en çok da cinsellik empoze etmek için
kullanılıyor

peki neden cinsellik


Araf süresi 27

Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, 
elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. 
Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. 
Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık. 

evet şeytanın en büyük silahlarından biride cinsel günahlardır. Hz.Adem (as) babamız ve Hz. Havva (as) annemiz
elma yedikleri için cennetten kovulmadılar aslında cinsel dürtüye kapıldıkları için ve ayıp yerlerini
açtıkları için kovuldular..Şeytan da bunu çok iyi bildiği için en çok cinsel vesvese verir

şimdi bu cinsel vesveselerin (subliminal mesaj) örneklerine bakalım

walt disney'in ünlü mermaid çizgi filmi. Resimde görüldüğü
gibi erkek cinsel organı gizlenmiş

arka planda yarı çıplak kadın resmini görebilirsiniz

coke cola nın bir reklam afişi buzlar içine oral cinsellik gizlenmiş


görüldüğü gibi çizgi filmde sex kelimesi gizlenmiş.Bu sex kelimesi 
küçük çoçukların beynine kodlanıyor ve büyüdüklerinde tetikleniyor

walt disney diğer adı ile şeytanın şirketi. Görüldüğü gibi resim içine
erkek cinsel organı gizlenmiş

walt disneyin kral aslan çizgi filminde toz bulutunun
içine gizlenmiş sex subliminali

bir reklam afişi ama nedense meyveler cinsel organ
şeklinde


bu resmi hemen aşağıdaki resimle karşılaştırın ve 
resim içine ustalıkla gizlenmiş cinsel subliminal mesajları görün

bu resmi hemen aşağıdaki resimle karşılaştırın ve 
resim içine ustalıkla gizlenmiş cinsel subliminal mesajları görün




bu resmi hemen aşağıdaki resimle karşılaştırın ve 
resim içine ustalıkla gizlenmiş cinsel subliminal mesajları görün

Peki Şeytan bu tür vesveseler ve şeytani insanlar eli ile 
vermiş olduğu görsel
vesveseler (subliminal) mesajlar ile nasıl bir insanlık istiyor..Aşağıda ki resimleri
incelemeniz yeterli













şeytan bu tür subliminal mesajlarla (görsel vesveselerle) özellikle çocuklarımızı küçük yaşta
bilinçlerini kirleterek ilerde asi ve imansız bir nesil olmalarını sağlamak istiyor.

bu durum sadece müslüman toplumlar için geçerli değildir. Bu durum tüm insanlık için geçerlidir
şeytan ve şeytani örgütler tüm insanlığa düşmandırlar..onlar için dil din ırk farketmez. Çünkü her ne kadar biz
farkında değilsek daha doğrusu günümüz dünya sistemi eğitim sistemi bize bunu unutturduysada şeytan bize olan
düşmanlığını unutmamıştır. Amaçı din dil ırk gözetmeden kandırabildiği kadar insanı kandırmak ve onları cehenneme
sürüklemektir.

  Yapmamız gereken islama kuran a sünnete sıkı sıkı sarılmak ve bu şekilde ölünceye kadar devam etmektir

Selam Ve Dua İle
 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Üye Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş