Meryem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Meryem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ocak 2016 Salı

MATRİX ÜÇLEMESİ: İblis'in İntikam Savaşı!


                                    MATRİX ÜÇLEMESİ: İblis'in İntikam Savaşı!
 

Matrix Üçlemesi

Dünya sinema tarihi boyunca sanırız hiç bir film, Matrix üçlemesi kadar tartışılmamıştır. Ancak bu tartışmalar çoğunlukla kurguyla gerçeği ayırt edemeyen, hayalperest izleyici kesiminin kafa karışıklığından öteye gidememiş gibi görünüyor. Zira yapılan tartışmalar ve yorumlar arasında, filmin şeytani felsefesini deşifre edebilecek analizlere rastlamak pek mümkün değildir. İşte bu nedenle Matrix serisini, ''yaklaşansaat'' hassasiyetiyle ele almaya, filmin karmaşık kodlarını çözmeye gayret edeceğiz.
Öncelikle Matrix serisi hakkında genel bilgiler vererek işe başlayalım. 1999-2003 yıllarında vizyona giren Matrix üçlemesini, Larry ve Andy Wachowski kardeşler yazıp-yönetti. Filmin toplam hasılatı 1.5 Milyar dolara ulaşmıştır. Bu yüksek gişe başarısını, sinema tarihinde pek az film elde edebilmiştir. 






WACHOWSKI KARDEŞLER...

Polonya asıllı musevi bir ailenin çocukları olan Larry ve Andy Wachowski kardeşler, Amerika'da doğup büyümüş, Matrix filmlerinin senaristliği ve yönetmenliğiyle üne kavuşmuşlardır. 1965 ve 1967 doğumlu olan Wachowskilerin, bu filmlerden önce kayda değer bir çalışmaları ve başarıları yoktur. Öyle ki Matrix filmini çekmeye başlayıncaya kadar Hollywood endüstrisinde onları tanıyan bir tek kişi bile yoktur. Film işine girmeden önce uzun süre marangozluk ve tamircilik işleri yaptıkları bilinmektedir.
Hal böyle olunca, sinema bilgisinden yoksun bu iki kardeşin bir anda böylesine ağır bir senaryoyu nasıl yazabildikleri ve bu kadar yüklü bir bütçe ile film çekme işine nasıl cesaret edebildikleri çok merak edilmiş ancak tatminkar bir cevap bulunamamıştır. Bu kuşkular, Wachowski kardeşlerin arkasında duran, onları yönlendiren birilerinin varlığını akla getirmektedir.

Bu arada kardeşlerden Larry, uzun süredir planladığı ameliyatla cinsiyetini değiştirmiş ve Lana adını almıştır.

Erkek Larry(Dişi Lana) ve Andy Wachowski, marangoz ve tamirci kardeşler.


























                                                      FİLMİN ÖZETİ  VE ANALİZİ

  Film, her ne kadar üç seriden oluşuyorsa da, birbirini tamamlayan bölümler şeklinde ele alındığı için, bir film olarak değerlendirmek gerekir. Matrix adlı ilk bölüm, hikayenin başlangıç kısmını oluşturmaktadır. Düğümün çözülmesi ise takip eden diğer iki bölüme bırakılmıştır.
Filmde iki ana eksen vardır. Biri, makineler dünyası olarak adlandırılan Matrix'i, diğeri ise son insan şehri Ziyon'u temsil etmektedir. Matrix, gerçekte kaza ve kaderin yaşandığı reel dünyadır aslında. Ziyon ise makineler dünyası Matrix'e baş kaldırmış, böylece güya özgürlüğüne kavuşmuş, aşk gibi, sevgi gibi sözde tüm insani değerlerin, kominal bir toplumla yaşandığı son insan şehrini temsil etmektedir. Burada peşinen hatırlanması gereken, komünal hayatın; bir anlamda komünizmin ilham kaynağı ve uygulaması, gerçekte İblis'in başkanlığındaki "şeytani Lemurya toplumu"na dayanmaktadır.
Derin mesajlar içeren birçok Hollywood filminde olduğu gibi Matrix üçlemesinde de, o bildik çarpıtma yöntemlerine başvurulmuştur. Filmde her yönüyle iyilik timsali olarak gösterilen, seyircinin duygusal olarak taraf tutması sağlanan Neo ve yandaşları, gerçekte ''yaratıcı – düzenleyici otoriteye" isyan eden asi kişilerdir. Ancak gelişen hikaye örgüsü ve filmin etkileyici kurgusu sayesinde, bilinçli bir seyircinin bile bu etkiden kurtulabilmesi ve olayları yerli yerine oturtması pek kolay değildir.

Filmde; duygusuz, insani değerlerden uzak bir makine olarak gösterilenler "melekler"dir. ''Makinelerin Efendisi'' olarak nitelendirilen Allah'ın yarattığı bir program olan Matrix, aslında yaşadığımız reel dünyayı temsil etmektedir. Ya da bu reel dünya, bu Matrix'in; bir anlamda ''Levhi Mahfuz''un içinde ve yönetimindedir. Ve dünyadaki olaylar, bu sistemi yaratan- düzenleyen ve yürüten otoritenin(Makinelerin Efendisi - Yüce Allah'ın) emrine- iradesine göre şekillenmektedir. Ancak Ziyon halkı, kurtarıcıları Neo önderliğinde, güya bu evrensel düzeni yıkmaya, kendi kaderlerini çizmeye hatta tüm Matrix'i yönetmeye yeltenmektedirler. Yani bir anlamda; dünyada ve hatta evrendeki yönetimi ele geçirmek için yeminli bir mücadele vermektedirler. 


Matrix 1   

Filmden diyaloglar ve bizim parantez içi açıklamalarımız dikkatle okunmalıdır:
Morpheus: Kadere inanır mısın?
Neo: Hayır
Morpheus: Matrix her yerdir. Onu her yerde hissedersin. Gerçekleri görmeni engellemek için gözlerinin önüne çekilen bir dünya bu.
(Matrix; Levhi Mahfuz-Ana Bilgisayar; elbette her şeyi kuşatmıştır. Ancak o bir gerçektir, gerçeği engellemez. Ancak Morpheus'un da bağlı olduğu İblis sistemi gerçeği engeller.)
Neo Tekili: Kırmızı hapı; hayali, yalanı, isyanı seç! İblis tercihi yapmış ol!
Neo: Ne gerçeği.
Morpheus: Bir köle olduğun gerçeği. Sen de herkes gibi köle doğdun. Beyninin içi bir hapishane. Ne yazik ki Matrix'in ne olduğunu kimse söyleyemez. Bunu, kendin görmek zorundasın. Bu senin son şansın. Mavi hapı alırsan hikaye sona erer, yatağında uyanırsın. Her neye inanırsan ona inanırsın. Kırmızı hapı alırsan, harikalar diyarında kalırsın. Ben de tavşan deliğinin gittiği yerleri gösteririm. Sana vadettiğim tek şey gerçek.
(Tüm insan ve cinler, elbette Allah'ın kölesidir. Ancak özgürlüğü verilmiş kölelerdir. İsteyen, Allah'ı, Hesap Günü'nü ve onun evrensel sistemini örter; İblis ve adamlarına Neo gibi köle olur; isteyen de Allah'a iman eder. Allah'ın yasaları ve Ana Bilgisayar'ın kayıtları altında mutlak özgürdür. İblis'in-Morpheus'un vadettikleri gerçek değil, İblis'e köleliktir.)
Ve Neo kırmızı hapı yutar. Yani makineler dünyası dediği Matrix ile savaşmaya karar verir.
(Mesih Deccal adayı Neo, kırmızı hapı yutarak İblis'e köleliği tercih etmiş olur.) 
Allah'ın yarattığı tüm sistemleri, insanları, cinleri sanal bir dünya, makine dünyası diye niteleyip bir pil göstererek açıklamak ancak süper İblis zekasının(!) ürünü olabilir.
Neo: Peki Matrix nedir.
Morpheus: Matrix, bilgisayar tabanlı bir düş dünyasıdır. Bizi kontrol altına almak için üretilmiştir. İnsanoğlunu bir tek şeye değiştirir, işte bu pile. Matrix var olduğu sürece, insan ırkı asla özgür olamayacak.
(Matrix-Ana Bilgisayar; Sonsuz Yüce Yaratıcı'nın yarattığı her şeyin adeta yönetim merkezidir. Kader ve Kaza'yı kuşatan ve yöneten gerçek bir yönetim merkezidir. Bizim ürettiğimiz bilgisayarlarla kıyaslanamayacak dercede gerçek ve bilinçlidir. Elbette Yüce Allah'ın emrinde ve başmeleklerin kontrolündedir. Gerisi şeytan laflarıdır.)
Morpheus: Matrix ilk kez inşa edildiğinde içeride doğan bir adam vardı. İstediği her şeyi değiştirme yeteneği olan biri. O bize gerçeği gösterdi. Matrix var olduğu sürece, insan ırkı asla özgür olamayacak. O öldükten sonra bir kehanet onun dönüşünü müjdeledi ve bu defa Matrix'i yok etmek için dönecekti. Savaş sona erecekti, insanlarımızı kurtaracaktık, bu yüzden bizler, bütün hayatımızı Matrix içinde onu arayarak geçirdik. Artık arayışın bittiğine inanıyorum.
(Gerçeği gösterdiği söylenen adam, İblis'tir. Daha önce melek boyutundaydı. İnsana düşmanlık etti, Allah'a karşı asi oldu, kovuldu. Gerçeği inkar edip, şeytanlaşma yolunu seçti. Dönüşü beklenen, İblis soyu olan Deccal'dir. Allah'ın Planı'nı; Ana Bilgisayar'ında kaydedilen kaderi, kimse değiştiremez. İnsan ve cin, ancak Allah'ın bir kaderinden diğer kaderine sığınabilir. Allah'a teslim olmuşken; vazgeçip İblis'e teslim olabilir. Bu Allah'ın verdiği özgürlüktür. Ancak sonuçlarına katlanır. Özgürleşme edebiyatı, gerçek İblis köleliğinin maskesidir.)  
Tarih, Allah'ın azabına uğramış nice kahin-deccal bozuntularının çürümüş cesetlerine şahittir. Kahine madamla-Neo deccali.
Ve Morpheus, Neo'yu kahine götürür.
Kahin Neo'nun falına bakar ve şunları söyler.
Kahin: Bir seçim yapmak zorunda kalacaksın. Bir elinde kendi hayatın, diğer elinde Morfeus'un hayatı. İkinizden biri ölecek. Bunu sen belirleyeceksin. Bu kapıdan çıkar çıkmaz kendini iyi hissedeceksin. Kader denen saçmalığa hiç bir zaman inanmadığını hatırlayacaksın. Sen kendi hayatını kontrol ediyorsun. Unuttun mu? Al bir kurabiye ye! Söz veriyorum onu yediğinde kendini yağmur damlası gibi hissedeceksin.
(Kahin, İblis'in insan elçisidir. Bildikleri, şeytanlardan aldıkları vahiydir. Şeytanların, Allah'ın meleklerinden çalmaya çalıştıkları bilgi kırıntılarına yalanlar katarak sattıkları haberleri, kahin, insanlara pazarlar, nüfuz ve para kazanır. ''Kader yoktur, senin kaderin senin elindedir'' edebiyatı, ne kitaplar ve yalanlar üretmiş; nice küresel enteller bu şeytanca sözlere kanmıştır. Burada gerçek olan, herkes, dünyada; istediği dini-yaşamı seçmede özgürdür. Hatta niyetlerinde özgürdür. Allah, kişilerin gerçek niyetlerine ve çabalarına göre dünyevi emellerine kavuşturur. Dünyayı isteyene onu verir, Allah'ı isteyenin de Ahiret çabasını artırır ve onu verir. Gerisi şeytan yalanlarıdır.)
 
Kahin'den çıkan Morpheus'u ve Neo'yu ajan Smith karşılar.
Smith: İnsan türü, bu gezegende bir hastalık, bir virüs ve biz de bunun ilacıyız. Bu yerden(matrix) nefret ediyorum. Bu hapishaneden, buradan kurtulmak zorundayım, özgür kalmak zorundayım. Ve aradığım anahtar sende. Ziyon yok edilir edilmez, burada kalmama gerek kalmayacak. O koda; Ziyonun koduna ihtiyacım var.
(Smith, hem bir melek gibi takdim edilmiş, hem de İblis gibi konuşuyor. İblis, melek olduğu Azazel döneminde; dünyada kafir cinlerle savaşıyordu. Adeta dünyada Allah adına hak bir mücadele veriyordu. Adem'in yaratılmasıyla İblisleşti ve bu sefer Allah'a, O'nun sistemine ve insanoğluna karşı sinsi bir mücadele başlattı. Dolayısıyla İblis'le, Ajan Smith arasında bir paralellik var.)
Bu arada ajan Smith ile Neo, Morpheus ve Trinty arasında şiddetli bir dövüş başlar. Neo, Smith'in tabancasından çıkan kurşunla ölür. Ama Trinity'nin öpücüğü ile yeniden hayata döner. Ona artık ajan Smith'in kurşunları işlemez, çünkü o seçilmiş kişidir: Mesih.


Filmin 2. Serisi: "Reloaded"


Ajan Smith, Trinity ve Neo üçlüsü.
Ziyon ile makineler dünyası Matrix arasındaki savaş artık başlamıştır. Ziyon'un tek umudu mesih olarak gördükleri Neo'nun Matrix'i yok etmesi(!) ve Ziyon halkını kurtarmasıdır. Kominal bir topluluk olan Ziyon'da güya özgürlük, barış, sevgi, dostluk ve kardeşlik hakimdir. Ama makineler onları tehdit etmektedir. Ziyon halkını, tıpkı komünizmde olduğu gibi bir konsey yönetmektedir. Ziyon halkı, kendilerini kurtarmak için Matrix'de kalan Neo'yu toplu bir ayinle dans ederek kutsar. Bu ayin sırasında Neo ile Trinty cinsel ilişkiye girer ve bu beraberlik, tüm "Ziyon halkının şeytani ayini"yle kutsanır.
(Ziyon halkı; Siyon(Yahudi) halkının başını çektiği, Neo'ya(Deccal'e) tabi tüm küresel New Age halkıdır. İblis-Deccal dünyayı kısa bir süre için tamamen ele geçirecektir. Ancak Matrix'i(Ana Bilgisayar'ı) ele geçirmek, makineler denen Allah'ın meleklerini yenmek; ancak şeytan hayaline uygun bir peri masalıdır. Bu peri masalına ancak şeytan dostları inanır. Bütün bu olacaklar ve olamayacaklar, Allah'ın Planı'nda; Ana Bilgisayar'ında mevcuttur. İblis'in köpekleri, havlasa da bu böyledir.)
İblis'in elçisi olan kahin, Mesih Neo'ya görevini tebliğ eder ve şunu söyler: 
''Sen seçilmiş kişisin. Başaramazsan Ziyon düşecek''

(Neo-Deccal'in dünya hakimiyeti; Deccal yanlısı Ziyon halkının 3.5 yıllık geçici hakimiyeti olacaktır. Bu sürenin sonunda; Deccal ve Ziyon halkı yok edilecektir. Dünya'ya gerçek İslam egemen olacaktır. Sünnetullah böyledir.)

Neo'nun hedefinde Matrix'in sorumlusu olarak gördüğü Mimar yani Melek Cabrail vardır. Ancak önce Anahtarcı'ya ulaşması gerekmektedir. Anahtarcı ise Neo'nun eline geçmesin diye Merovingian tarafından hapsedilmiştir. Merovingian'ın ikiz savaşçıları ile Neo ve adamları, amansız bir savaşa başlar. Sonuçta Neo savaşı kazanır ve Anahtarcı'yı kendi kontrolüne alır. Anahtarcı, Neo'ya, Mimar'ın yerini şu sözlerle tarif eder:
Anahtarcı: Bir bina var. Hiçbir merdivenin, asansörün ulaşamayacağı özel bir katı var. O kat kapılarla dolu... Kapılar çeşitli gizli yerlere açılıyor, ancak bir kapı kaynağa(Cebrail'in bulunduğu yere) açılıyor. Bina çok sıkı korunuyor.
Neo ve ekibi, yine çok büyük abartılı dövüş sahnelerinden sonra Mimar'ın bulunduğu Bina'ya(Matrix'e)(!) ulaşmayı başarır. Neo, ışık saçan bir kapıdan girer ve Mimar ile görüşmeye başlar.

(Tabii ki Ana Bilgisayar'ın(Matrix) başında, filmde Mimar diye nitelendirilen Başmelekler'inde başkanı Cebrail vardır. Diğer üç başmelek de; Mikail, Azrail, İsrafil onun yardımcılarıdır. Kur'an'da, Mele-i Ala denen "Başmelekler Konseyi", doğrudan Allah'a bağlıdır ve O'nun emriyle hareket ederler. Mimar denen Cebrail'le, İblis'in adamları, şayet Cebrail izin verirse konuşabilirler. Ancak 8. Gök(Kürsi)'de bulunan Ana Bilgisayar'a(Matrix'e); ne Neo(Deccal), ne anahtarcıyla kim kastedilirse kastedilsin o, yahutta İblis erişemez, birinci semanın sınırlarından öteye gidemezler. Burada Merovingian'la, İsa'nın sözde Fransa'ya uzanan soyu kastediliyor. İsa'nın evliliği, soyu; Fransa'daki Merovingian ailesi, şeytani-masonik bir palavradır. Burada Merovingian, İsa soyundan gelen bir Davud ailesi gibi verilirken; emrindeki beyaz saçlı savaşçılar da sözde meleklerdir. Merovingian'ın, İsa soyu olduğu iftiradır, ancak Yahudi Yıldız Aile soyu olması mümkündür. Yani bütün bu ayrıntılar, İblis'in sakat zihninin bilinçli kurgularıdır.)

Mimar: Merhaba Neo.
Neo: Sen kimsin?
Mimar: Ben Mimar'ım. Matrix'i ben yarattım. Seni bekliyordum. Kafanda çok soru var, her ne kadar gidişat bilincini değiştirdiyse de, geri dönülmez bir şekilde hala insansın. Yanıtlarımın bazılarını anlayacaksın, bazılarını ise anlamayacaksın. İlk soracağın soru en uygunu olsa da, aynı zamanda önemsiz olduğunu farkedebilirsin, ya da farkedemezsin.
(Mimar(Cebrail), Matrix'i(Levhi Mahfuz'u-Ana Bilgisayar'ı) ben yarattım demez, diyemez. Bu bir İblis yalanıdır. Onu yaratan Allah'tır. Cebrail ve Başmelekler, onun başında ve yönetiminde görevli bir konseydir. Sonsuz Yüce olan Allah'ın emirleriyle görevlerini yaparlar. Allah'ın izni olmadan hiçbir kimseyle görüşmez, Allah'ın izni ve verdiği emirler olmadan hiçbir iş yapmazlar.)
Neo: Neden buradayım?
Mimar: Senin yaşamın, Matrix'in programlanmasının doğasında bulunan dengesiz bir denklemden arta kalanlarının toplamı. Normalde matematiksel bir kesinliğin armonisi olabilecekken, en samimi gayretlerime rağmen elimine etmeyi başaramadığım bir anomalinin olası sonucusun. Bu anomali, azimle kaçınılması gereken bir sıkıntı olarak kalmasına rağmen, beklenmedik bir şey değil. Seni kaçınılmaz bir şekilde buraya kadar getirdi.
(Bu konuşmalar, tamamen kafa karıştırmaya yönelik İblis versiyonu palavralardır. Neo'nun(Deccal'in), Cebrail'le Ana Bilgisayar Merkezi'ne ulaşarak, böyle konuşmalar yapabilmesi, haddine değildir. Ancak böyle hayallere inanacak çok sayıda hayalci-şeytan dostu, yahutta cahil vardır elbette. Bir kere Ana Bilgisayar'ın inşasında Mimar'ın(Cebrail'in) rolünü bilmiyoruz, ancak Başmelek Cebrail ve diğer üç yardımcı Başmelekler'in bu ana merkezin başında ve yönetiminde bulundukları Kur'an'dan anlaşılmaktadır. Elbette Deccal, haşa Allah'ın, yahut O'nun emrinde olan Cebrail'in bir hesap hatası değildir. Bunu ancak İblis kafalılar iddia edebilir. Evrende ve dünyamızda olan ve olacak olan tüm olaylar, Ana Bilgisayar'da ve Allah'ın mutlak kontrolündedir. Tüm normaliteler ve anomaliler hesaplanmıştır. Yaratılan her şey, geçmiş-gelecek mutlak olarak Sonsuz Yüce Allah'ın elinde ve denetimindedir. Allah sonsuz boyutludur, sonsuz hıza sahiptir. Zamanı yaratmıştır. O'nun üzerinden zaman geçmez. Her şeyi, bir şey gibi görür, bilir ve Latif sıfatıyla her şeye nüfuz eder.)
Güya Neo deccali, Matrix'te Mimar'ın(Cebrail'in) karşısında. Bunlar şeytani ham hayaller.
Neo: Soruma hala cevap vermedin.
Mimar: Çok doğru. Enterasan, diğerlerinden daha hızlıydı.
Diğer seçilmişlerin verdiği cevaplar monitörlerde beliriyor
- Diğerleri mi? Hangi diğerleri? Kaç tane? Cevap var!

(Diğer seçilmişlerden kasıt, Deccal Neo gibi geçmişte ortaya çıkan ve İblis adına elçilik eden kahin-deccallerdir. Gerçekte bunlar, Allah tarafından seçilmiş değil, İblis tarafından seçilmiş, şeytani elçilerdir. İblis, genel seçilmiş kavramını kullanarak; kendi elçilerini, Allah'ın Peygamber elçileriyle aynı kategoriye koyuyor. Allah'ın Elçileri, hiçbir zaman Cebrail'le yahut Rab'leri olan Yüce Allah'la tartışmaya girmezler. İblis, elçileri olan kahinleri(medyumları), sürekli Peygamberlerle aynı kategoriye koyarak meşrulaştırmaya çalışıyor.)

Mimar: Matrix senin bildiğinden daha yaşlı. Anomalileri sayarak gidersek, yani bu altıncı versiyon.
(Burada anomali diye bahsedilen olaylar, insanlık tarihindeki İblis ve onun deccallerine uyarak sapan ve gönderilen peygamberlerin uyarılarını boşa çıkararak helak olan kavimlerdir. Bu "Helak"ın toplam sayısını bilmemiz mümkün değildir. Bu sayıyı İblis bilir, ancak işine gelmediği sürece doğru konuşmaz.)
Neo: Sadece iki olası açıklama var: ya kimse bana söylemedi, ya da kimse bilmiyor.
Mimar: Aynen öyle. Senin de hiç şüphesiz anlamaya başladığın üzere anomali, sistemden kaynaklıydı, en basit denklemlerden iniş çıkışlar yaratıyordu.
(Allah'tan ve O'nun sisteminden kaynaklanan hiçbir hata, anomali yoktur. Her şey, O'nun Sonsuz Aklı'nın ince planının bir sonucudur. Yukarıdaki ifadeler, İblis'e yaraşır fesat tohumlarıdır.)
Neo: Tercih. Sorun olan, tercih.
Mimar: İlk Matrix kusursuza yakındı, bir sanat eseriydi, eksiksizdi, muhteşemdi. Sadece kendi muazzam başarısızlığıyla denk tutulabilecek bir zaferdi o. (Adem ve Havva cennetteyken) Kötü kaderinin kaçınılmazlığı şimdi bana, her insanın barındırdığı kusurun neticesi kadar aşikar. Bu sebeple onu, yaradılışınızın değişken acayipliklerini daha doğru yansıtması için tarihinizi temel alarak yeniden tasarladım. Ama bir kez daha yenilerek hayal kırıklığına uğradım. O zamandan beri şunu anlamayı başardım; cevap benden sürekli kaçıyordu çünkü daha az bir akıl gerektiriyordu, ya da belki kusursuzluğun parametreleriyle daha az sınırlı bir akıl... Böylelikle cevap, bir başkasına, ilk başta insan ruhunun bazı yönlerini daha iyi anlamak için yaratılmış sezgisel bir programa çarpıp tökezledi. 

(Matrix-Ana Bilgisayar, her zaman kusursuzdur, asıldır. Tüm olaylar, oradaki kayıtlara göre gerçekleşir. Hiçbir sistem hatası olamaz. Hata ve sakatlık, İblis'in kafasındadır. İblis'in işleri, deccallerin aldatma çabaları, kavimlerin sapkınlığı ve vakti geldiğinde helakı, ferdi anlamda tüm insanların yaşamı-ölümü ondadır. Allah'a ait her şey hatasız ve mükemmeldir. İnsan-cin-şeytan hataları ve suçları da; süpriz, bilinmez, anomali ve program hatası değildir. Mimar(Cebrail)'e yaptırılan yukarıdaki konuşmalar, gerçeği saptırıcı ve bulandırıcı kelime oyunlarıdır. İblis, neden Matrix başlangıçta hatasızdı diyebiliyor? Çünkü insan yaratılmamıştı, cinler vardı, kendisi melek boyutundaydı. O zaman cinlerin kafirleri elbette vardı ve İblis, onlarla yanında melekler olmak üzere mücadele ediyordu. Cinler de birçok kere helak oldu, buna rağmen Matrix mükemmeldi! İblis, Adem'e düşman oldu, kovuldu, rütbeleri söküldü, ondan sonra nedense Matrix'in "muteşem kusursuzluğu" kayboldu!)

Ziyon halkı, Neo deccalinin, manitosu Trinity'le sapkın ilişkisini dans ederek kutsuyor. Sümerler'de ve eski putperest kavimlerdeki aleni çiftleşme törenlerini çağrıştırıyor.
Mimar: Buradasın çünkü Ziyon yok edilmek üzere. Sakinlerinin hepsi yok edilmek, tüm varoluşu bitirilmek üzere.
Neo: Palavra!
Diğer seçilmişlerin cevapları bir kez daha monitörlerde beliriyor:
-Palavra!
Mimar: İnkar etmek, insan tepkileri arasında en tahmin edilebilir olanı. Ama, inan bana, bu onu altıncı yok edişimiz olacak. Ve bu işte müthiş becerikli bir hale geldik. 
(Deccal'e tabi olan Ziyon Halkı, elbette "yaklaşansaat"te toptan helak olacaktır. Bunu ne İblis, ne deccaller, ne de cin ve insan şeytanları engelleyemeyecektir. Palavra, İblis tohumlarının hayali kurtuluş yalanlarıdır. Bu insanlık tarihinin en son helakının, kaçıncı helak olduğunu bilmesek de kesin olduğunu ve Allah'ın değişmez vaadi olduğunu biliyoruz. Allah ve onun emrindeki melek ordusunun, sınava tabi tutulan yaratılmışlar gibi bir gelişmeye ve beceriye ihtiyacı olmadığını en iyi İblis bilir.)

Mimar: Seçilmişin işlevi, şimdi kaynağa dönmek, taşıdığın kodun geçici olarak yayımını sağlamak, ilk programı tekrar kurmak. Bundan sonra Matrix'ten 23 kişiyi seçmen gerekecek, Ziyon'un yeniden inşası için 16 dişi, 7 erkek. Bu işleme uyum sağlamaktaki başarısızlık, sistemin Matrix'e bağlı herkesi öldürecek bir şekilde çökmesine sebep olacak. Ziyon'un yok edilmesiyle birlikte bu, tüm insan ırkının soyunun tükenmesi demek.

Neo: Buna izin veremezsiniz, yapamazsınız. Hayatta kalmak için insanlara ihtiyacınız var.
Mimar: Bizim razı olabileceğimiz hayatta kalma seviyeleri mevcut. Yine de, asıl önemli nokta, senin, dünyadaki her insanın ölümünden doğacak sorumluluğu kabul etmeye razı olup olmadığın.

(Neo-Deccal'in hiçbir seçim şansı ve pazarlığı söz konusu olamaz. Ancak burada sözü edilen 23 kişi(16 dişi, 7 erkek), helaktan geriye kalacak olan İblis ve adamlarıdır herhalde. Çünkü Deccal'e bağlı cin ve insan şeytanlarının tamamı, helak olacaktır. Bir kısmı gerçek Mesih olan İsa tarafından, bir kısmı da; Ye-cuc, Me-cuc tarafından yok edilecektir. Muhtemelen İblis ve az sayıda adamı da kaçacaklar; yahut kaçmalarına izin verilecektir. Böylece yeryüzüne hakim olan gerçek Müslümanlar, "Fiili Kıyamet"e(Saat'e) kadar bu geriye bırakılan ve çoğalan İblis soyu şeytanlarla deneneceklerdir. Sünnetullah'ta; kafir-zalim kavimler, tarih boyunca helak olmuş; içlerinden Peygamberlerine tabi olan az sayıda müminler, uyarıcı elçileriyle birlikte kurtulmuşlardır.)



Filmin 3. Serisi: ''Revolution''

 
İstasyonda Neo'yla karşılaşan Hintli aile. İblis felsefesinin bir versiyonu olan hint felsefesi ve Hintliler işin içine karışmasa olmaz!
Matrix 3, bir "metro istasyonu"nda başlar. Bu bölümde de çok ilginç göndermeler vardır. Önce istasyonun aslında neyi temsil ettiğini incelemek gerektir. 

İstasyon, ne Matrix'in içinde bir yerdir, ne de Ziyon halkının yaşadığı bir yerdir. Metro istasyonu, Merovingian'ın denetiminde, Trenci'nin sürekli gidip geldiği arada bir yerdir. İstasyonun bir ucunda Matrix diğer ucunda ise Ziyon vardır. Neo, kendini, istasyonda kapana kısılmış olarak bulur. Bu arada istasyonda Sati adlı kız çocukları olan bir de Hint'li aile vardır. Ailenin amacı Sati'yi istasyondan çıkarmaktır. Neo, Merovingian'a bağlı ikiz savaşçıların elinden kurtulmayı başarır.

(Filmin bu üçüncü serisinde ortaya çıkan "istasyon", Neo deccalinin tutuklu olduğu bir "ara uzay"ı göstermektedir. Peygamberimiz'den gelen bazı haberlere dayanarak; Deccal'in yaşadığını ve zamanı geldiğinde serbest bırakılmak üzere bir adada zincirli bekletildiğini söyleyebiliriz. Bu yerin de, Pasifik'teki Solomon adaları olduğu sanılmaktadır. Neo'nun "istasyon"da tutuklu olması sanki böyle bir tutukluluğu simgeliyor. Tabii Merovingian ve emrindeki Trenci ve dövüşçüler(melekler) de bu tutuklamayı sürdürüyor. Merovingian, hem İsa soyundan, Neo'ya karşı anti-krist gibi sunulmuş, hem de dövüşçü meleklerin başı gibi takdim edilmiş. Her zaman olduğu gibi Deccal ve tarftarları, kurtarıcı, karşı tarafta olanlar ise kötü-karanlık güçlerdir. Gerçek ise bunun tamamen tersidir.)
Melekler, elbette her forma girebilirler. Ancak melekler, robot yahut makine değildirler. Bunu en iyi melek boyutuna çıkarılmış sonra da kovulmuş olan alçak İblis bilir.
Bu arada makineler, Ziyon'u iyice kuşatır, son insan şehri diye verilen Ziyon artık düşmek üzeredir. Neo ise Makineler'in Lideri olarak verilen ve bir insan yüzü gibi takdim edilen Tanrı ile konuşmak için "Makineler Şehri"ne gider.

Neo: Buraya tek bir şey söylemeye geldim. Sizi durdurmaya kalkmayacağım. Simith artık kontrolden çıktı.Tıpkı Matrix'e yayıldığı gibi bu şehre de yayılacak. Siz onu durduramazsınız, onu sadece ben durdurabilirim.
Tanrı: Ne istiyorsun?
Neo: Barış...
Tanrı : Peki ya başaramazsan?
Neo: Başaracağım

(Makinelerle, daha öncede ifade ettiğimiz gibi melekler simgelenmiştir. Meleklerin, her şeyin sahibi-yaratıcısı ve yöneticisi Allah'tır. Allah, hiçbir kimseyle konuşarak pazarlık yapmaz. Hiçbir kimseye de, hiçbir işte haşa muhtaç olmaz. Buradaki Neo'nun sözleri, İblis saçmalıkları ve palavralarıdır. Sonsuz Yüce Allah'a atfedilen sözler, saygısızca-alçakça iftiralardır. Filmin senaryosundaki bu tip sözler, ancak İblis'e ve onun insan-cin kölelerine yakışan küstahlıklardır. Bunun bedelini zamanı geldiğinde Dünya'da ve Hesap Günü'nde ödeyeceklerdir. O halde İblis'in Neo Deccali'nin ve onların şeytanlaşmış küresel cin ve insanlarının gerçek akibeti nedir, onu burada söyleyelim. İşin aslı ve özeti şudur:
Gerçekte, Neo deccali, Smith iblisiyle dövüşmez ancak öpüşür.

İblis, kadim planını herkesin gözüne bakarak işletiyor. Allah, dünyayı "yaklaşansaat"te İblis'e ve onun piçi olan Deccal'e teslim edecektir. Muhtemelen 3.5 yıl şeytani terör, dünyayı ve Allah'a ihanet edenleri bir baştan bir başa kuşatacak. Daha sonra gerçek Mesih İsa gelecek, Deccal ve onun safında yer alan İblis'in ordusunu yok edecek. Arkasından da Deccal'e tabi olan küresel efendileri ve yandaşlarını "Ye-cuc ve Me-cuc istilası" yiyip bitirecektir. İşte bu helak olanların tamamı, Ziyon halkıdır. Yeryüzü, Yüce Allah'ın korumasını hak eden gerçek ve çok az sayıdaki mümine miras kalacaktır. Ta ki tekrar şirk dünyaya hakim oluncaya, insanlar tamamen şeytanlaşıncaya kadar. İşte böyle bir zaman da, Fiili Kıyamet zamanıdır. En doğrusunu Allah bilir.)
Ve Neo, Matrix'e girerek Smith ile nihai hesaplaşmasına başlar. Yağmurlu bir yerde Neo, Smith ve onun binlerce kopyası ile dövüşmeye başlar.


FİLMDEKİ KAVRAMLAR
Herkesin ve her şeyin kaderinin saklı olduğu şifreli kitap Matrix'i kimse bilemez. İblis, az bilgisiyle çok yalanlar yumurtluyor.


Matrix: Çeşitli sözlük anlamları vardır. Matematikte, ''çok boyutlu dizi'' anlamına gelmektedir. Biyolojide, mitokondrinin içinde bulunan sıvı, hücreler arasında bulunan madde, döl yatağı - rahim anlamlarında kullanılmıştır. Ayrıca eski Mısır'da kaderle ilgili bir tür savaş oyunu anlamında kullanılmıştır.    
Filmdeki Matrix ise bilgisayar yazılımları ile kurulup yönetilen, insanların köleleştirildiği, hiçbir iradelerinin olmadığı, sadece kendilerine biçilen rolü oynadıkları sanal bir dünya olarak yansıtılmıştır. Bu kölelik düzeninden kurtulmanın yolu ise Matrix'den kaçıp son insan şehri olarak verilen özgürlükler diyarı yeraltı şehri Ziyon'a katılmaktan geçer.
Gerçekte Matrix; Ana Bilgisayar-Levhi Mahfuz; Sonsuz Yüce Yaratıcı'nın yarattığı her şeyin yönetim merkezidir. Kader ve Kaza'yı kuşatan ve yöneten, gerçek bir yönetim merkezidir. Bizim ürettiğimiz bilgisayarlarla kıyaslanamayacak derecede gerçek ve bilinçlidir. Elbette Yüce Allah'ın emrinde ve Başmelekler'in kontrolündedir. Ancak insan ve cinler, tam bir seçim ve yaşam özgürlüğüne sahiptir. Allah'ın rahmeti ve adaletinin tecellisi için elbette kader ve kaza kayıtlarıyla kuşatılmış bulunmaktayız. Asıl insan ve cinleri köleleştirmek isteyen, Matrix'e; Allah'ın Sistemi'ne başkaldırmaya çağıran İblis ve uşaklarıdır. Kim, İblis'i-Morpheus'u seçerse; Allah'a baş kaldırırsa; o, Dünya'da köleliği, ahirette cehennemi seçmiş olur.

 Kesin bir dille söyleyebiliriz ki; aldanmış İblis, cennetten kovulduğu günden beri insanları yoldan çıkarmak için hep şu mesajı vermektedir: "Allah'a isyan et özgür ol." İblis'le, Adem'in cennetteki konuşmasını hatırlayınız. Adem'e ne diyor İblis: "Yasak meyveden ye, melekler gibi özgür ol, cennette ebedi kal." Son yıllarda mantar gibi türeyen ve ipleri İblis'in elinde olan New Age tarikatlarında ne fısıldanıyor kulaklara: ''Sen tüm kayıtları, bağları kopar. Kendini sev. Ben benim de (ki bu sadece Allah'ın söyleyeceği bir sözdür), Allah'a ait korkularından sıyrıl, özgür olacaksın, melek olacaksın.''

   Sanal bir dünyada; hayal dünyasında, insanları uyutan, gerçeklere kör eden ve tarih boyunca intikam peşinde koşan yaratık, İblis'in ta kendisidir.
Makinelerin Efendisi: Neo'nun filmin sonunda gidip görüştüğü Makinelerin Efendisi, Matrix Sistemi'nin yaratıcısı ve içindeki ajanlar, Mimar ve benzeri tüm programların esas yöneticisi durumundadır. Yukarda da ifade ettiğimiz gibi bu tanımlamayla Allah kasdedilmektedir. Meleklere makina, Allah'a da Makinelerin Efendisi yakıştırması yapan İblis, kendi küçük sakat zihnine göre, haşa alaycı bir dil kullanıyor. Kendisini yoktan vareden, nimetlendiren, yükselten ve tüm alemlerin ve cehennemlerin de Rabb'i olan Allah'a karşı, Adem'i yarattı ve ona saygı istedi diye salyalarını akıtarak havlıyor. Yüce Allah'ın lanetli köpeği olan İblisleri, bizler de Sonsuz Yüce Rabb'imiz adına lanetliyoruz!

  Ziyon - Siyon: İbranice'deki Tzi-yon kelimesinin karşılığıdır. Tevrat'ta, Yahudiler'e vadedilen kutsal topraklar Ziyon olarak adlandırılır. Aynı zamanda, Kudüs yakınlarındaki bir dağın adıdır. Tevrat'ta ayrıca Yahudiler'e Siyon halkı, Siyon oğulları, Siyon kızları diye hitap edilir. Fanatik yahudi milliyetçilerine siyonist denir. 
Lemurye, pardon Matrix konseyi!
Matrix serisinde Ziyon, Matrix'e isyan edenlerin kaçıp kurtulduğu son insan şehri olarak anlatılmaktadır. Ziyon'da kominal bir yaşam vardır. Bir yeraltı şehri olan Ziyon'u, sözde bilge kişilerin oluşturduğu konsey yönetmektedir. Ziyon'da tasvir edilen hayat biçimi, Marks'ın kominal toplum kurma hayallerinin canlı bir örneği olarak verilmiştir. Bu kominal hayat, aynı zamanda "Lemurye şeytan toplumu"nun yaşam biçimidir.
 Sahte Mesih Neo, Ziyon halkını kurtarmak üzere görevlendirilmiştir. Yahudiler binlerce yıldır kurtarıcı mesihlerini beklemektedirler. Siyonistlere göre, kurtarıcı Mesih gelecek ve Yahudi krallığı yeniden kurulacak, böylece tüm dünyaya hükmedecekler. Bugün mevcut bozulmuş dinlerde de; İsa benzeri misyon yüklenmiş kurtarıcılar bekleyenler ve gerçek vahiyden mahrum olanlar, yahutta ellerindeki "gerçek vahye" şaşı bakanlar; sahte İsa Mesih Deccal'in etrafında toplanarak, helak olacak "Ziyon Halkı"nı meydana getireceklerdir.
  
Neo: Başlangıçta "makineler dünyası" diye tabir edilen Matrix'in yönettiği dünyada yaşamakta ve bir yazılım şirketinde çalışmaktadır. Ama aslında o, seçilmiş kişi, yani isyancıların Mesih'i, kurtarıcısıdır. İsyancıların lideri konumundaki Morpheus'un davetiyle kırmızı hapı (yasak meyva) alarak seçimini yapar ve makineler dünyasına karşı insanlığın sözde özgürlüğü için savaşmaya başlar. Aslında o, yaptığı bu seçimle Allah'ın sistemine başkaldırmış, İblis'in adamı olmuştur. Gerçekte bir kurtarıcı değil, insanlığı felakete sürükleyecek olan sahte Mesih Deccal'dir.
Filmde, Neo'nun Mesih İsa'yı çağrıştırması için bir çok atıfta bulunulmuştur. Örnek olarak, Neo'nun, klasik Hıristiyan inancındaki gibi ölüp yeniden dirilmesi, ölen Trinity'i diriltmesi, bir çok olağanüstü yeteneğe sahip olması ve filmin sonunda Makinelerin Efendisi'ne (Haşa Yüce Allah'a) çarmıhtaki İsa gibi kollarını açarak gitmesi, bu atıflardan bazılarıdır. Tüm bu ayrıntılar, Neo'nun, insanlığın beklediği kurtarıcı mesih olduğu inancını pekiştirmek için filmde özenle kullanılmıştır.
Ajanlar: Ajanların hepsi, sistemin ve Matrix yaratıcısı Makinelerin Efendisi'nin emrinde asilerle mücadele etmektedirler. Hepsinin farklı formlara girme gibi olağanüstü yetenekleri vardır. Ajanlar da, makinalar gibi meleklerdir, ancak daha üst boyutlu meleklerdir. İblis'in adamları, tarih boyunca devam eden Hak-Batıl kavgasında; isyancı- batıl-karanlık güçleri temsil ettiği halde; Hak güçleri, köleleştirici karanlık güçler olarak takdim etmektedirler. Unutmayınız ki, İblis'in kötü dediği, iyi; karanlık enerji dediği, aydınlık; Mesih dediği, Deccal; sevgi dediği, intikam; özgürlük-kurtuluş dediği, kölelik-yok oluştur. 

 Ajan Smith: Ajan Smith ise üst rütbeli bir ajan(melek) rolündedir. Görevi, Neo'yu etkisiz hale getirmek ve isyankar Ziyon halkını yok etmektir. Ajan Smith, normalde Cebrail rolündeki Mimar'a bağlıdır. Ancak filmin devamında bu durum değişmekte, Ajan Smith isyan ederek Matrix'e zarar verecek konuma gelmektedir. Şimdi Ajan Smith'in filmde yaptıklarını ve gerçekte İblis'in yaptıklarıyla karşılaştıralım:

Ajan Smith
İblis
1) Başlangıçta meleklerin lideri gibi onlarla beraber Makinelerin Efendisi'nin; gerçekte Allah'ın en iyi adamlarındandır. Matrix'e isyan eden Morpheus ve Neo'nun adamlarıyla savaşmaktadır.
1) Başlangıçta meleklere önderlik etmiş Azazil (Allah'ın azizi) konumundadır. Nefsi olmasına rağmen yükseltilmiş ve melek boyutuna çıkarılmıştır. Yeryüzündeki isyankar cinlerle savaşmaktadır.
2) Sisteme baş kaldırıyor ve Makinelerin Efendisi'nin emrinden çıkıyor. En çok nefret ettiği şey ise insanlardır. Onlardan iğrendiğini söylüyor.
2) Allah'ın, ''Adem'e secde et!'' emrine baş kaldırıyor ve kovularak melek boyutundan düşürülüyor, lanetleniyor. En çok nefret ettiği varlıklar, insanlardır.
3) Kontrolden çıkınca yaptığı şey, diğer insanlara kendini kopyalamak, onların hafıza ve güçlerini ele geçirmek.
3) Kovulurken Allah'tan mühlet istiyor ve Kıyamete kadar yaptığı şey, insanları kendisi gibi şeytanlaştırmak ve insanların gücünü ve zekasını, kendi şeytani amaçlarında kullanmak. Kendisini insanlardan çoğaltmak. İblis tohumları ektiği insanları, amaçları için kullanmak.

Ajan Smith'in, İblis'e benzerliği çok açık görülüyor. Ancak bu noktadan sonra İblis'in gerçekleri alt üst etme planı devreye giriyor. Filmde, Neo'ya, "kurtarıcı mesih" rolünün iyice yapışması için Neo'nun baş düşmanı Ajan Smith(İblis) olmalıydı. Ve yine Neo'nun, hakiki Mesih İsa olarak algılanması için İblis'le savaşması gerekmektedir. Bunlar, gerçek senaryo yazarı İblis için bilindik numaralar.

Morpheus: Bu isim, eski Yunan mitolojisindeki düşler tanrısı(şeytanı)ndan gelmektedir. Babası, uyku tanrısı(şeytanı) Hypnos ve annesi, gece tanrıçası(şeytanı) Nyx'tir. Morpheus, insanların rüyalarına girebilme, onlara rüyalarında görünebilme yeteneğine sahiptir. Şeytanların bu yeteneklerini ve şeytani rüyaları bilmeyen yoktur herhalde. Matrix filminde kurtarıcı Mesih rolundeki Neo'yu yönlendiren, onu makineler dünyasına karşı savaşa hazırlayan gemi kaptanı rolündedir. Neo, köken itibariyle insandır; Morpheus ise, İblis'in yardımcısı şeytandır.

Mimar: Filmdeki makineler dünyasını kurgulayan, Matrix yazılımını yazan kişidir. Film akışı boyunca Matrix düzeninin sorumlusu olarak gösterilmiştir. Makinelerin Efendisi'nin yarattığı en üstün programlardan biri olan Mimar, aynen ajanlar gibi tamamen Makinelerin Efendisi'nin emrindedir.

Buradan anlaşılıyor ki, gerçekte Mimar, "makineler dünyası" diye gösterilen "melekler dünyası"nın başı, yani Başmelek Cebrail rolünü oynamaktadır. Cebrail; cebir kelimesinden türetilmiştir. Allah'ın Cebri; anlamındadır.Allah, Kur'an'da Cebrail'in kutsal, güçlü bir Başmelek olduğunu bildiriyor. Allah, tüm melekler hiyerarşisini onun emrine vermiştir. Esas itibariyle Matrix; Levhi Mahfuz-Ana Kitap-Ana Bilgisayar'dır. Ancak bu Ana Bilgisayar'ın içinde; melek hiyerarşisinin yönetimiyle ilgili bir yazılım olabilir, Cebrail(Mimar) bundan sorumlu olabilir. Yahutta bu Ana Bilgisayar'ın melek hiyerarşisinin yönetimiyle ilgili bölümünü; Allah'ın izniyle Cebrail hazırlamış olabilir. Bu nedenledir ki Mimar(Cebrail), Matrix'in mimarı olarak takdim ediliyor. En iyisini Allah bilir.

Elbette İblis, gerçeği herkesten çok daha iyi biliyor, ancak hiçbir zaman gerçeği söylemiyor, söylemez. Nitekim Cebrail de tüm diğer melekler de makina-robot değildir. Nefisleri olmayan "akıl sahibi ruhlar"dır. Allah tarafından, evrenden ve her şeyden önce yaratılmışlardır. Allah sevgisiyle yaşarlar. Rab'lerini, üstün bir akılla, sürekli tesbih ve tekbir ederler. Allah, başmelekler, melekler ordusu, müminler; İblis'in ve ordusunun düşmanıdırlar. İblis ve şeytan ordusu da; Allah'ın, O'nun meleklerinin, müminlerin hatta insanların-insanlığın düşmanıdırlar. İnsanlık tarihinin gerçek savaşı budur. Her şeye gücü yeten ve Alemler'in Rabb'i olan Allah bu savaşı bir imtihan alanı olarak düzenlemiştir. İlk söz de, son söz de, akibet de O'na aittir.

Kahin: Filmde sahte mesih Neo'ya yardım eden iyilik timsali bir karakter olarak verilmiştir. Gerçekte Matrix'in içinde yaşayan ancak Matrix'e; kadere isyan etmiş, İblis dostlarına hizmet eden bir medyumdur. Gerçekte ve hatta günümüzde de medyumlar, şeytanların dostlarıdır ve onlardan aldıkları vahiylerle insanları yönlendirirler. İblis imzalı filmlerin çoğunda kahinler(medyumler) takdis edilir. Hatta kurtarıcı mesihler bile onların emrindedir. Hatırlanacağı gibi Yüzüklerin Efendisi filminde Gandalf, Aragon'un üstadı, ruhani(!) lideridir. Allah, nasıl melekleri bile elçilerinin emrine vermiş ve onları kutsamışsa; İblis de, Allah'ı taklit ederek kahinlerini öyle kutsar. Maymun İblis'in her zaman yaptığı "hak sistemi", hakla-batılı yer değiştirerek taklit etmektir.
Bir elinde kasesi, yanında Magdelalı Meryem'i çağrıştıran manitosuyla İsa soyu diye sunulan küfürbaz, sahte Deccal Merovingian.

Merovingian: İblis kökenli yalana göre; "Hz. İsa'nın, bir fahişe olan Magdelalı Meryem'den gelen soyuna verilen isimdir." Bu, İsa'ya şerefsizce yapılan bir iftira ve İblis yalanıdır. Sözde bu soyun, yüz yıllar boyu gizli bir örgütlenmeyle Fransa'da yaşadığı ve günümüze ulaştığı iddia edilmektedir. Bu sülaleden gelen insanların, gizliden gizliye yüzyıllardır Vatikan ile bir savaş içinde olduğu söylenmektedir. Tüm bu çabaların arkasında, "Küresel Güçler"in, Hz. İsa'nın soyundan bir mesih çıkarma İblis oyunu yatmaktadır.

  Görülen o ki, Hz. İsa'nın soyudur diye ortaya çıkarılacak olan mesih, aslında Sahte Mesih(Deccal) olacaktır. Matrix filminin ikinci serisinde karşımıza çıkan Merovingian, ahlaksız, karısını aldatan, ağzı küfür dolu bir karakterdir. Böylece gerçek Mesih Deccal, Sahte Mesih Deccal'le savaşıp onu etkisiz kılacak ki, kendisinin gerçek İsa olduğu sanılsın. Filmde Merovingian gibi küresel gücün mesihinin emrinde melekler gösterilerek; Allah'ın melekleriyle, küresel gücün aynı cepheyi oluşturduğu zannı oluşsun. Bugünde İblis'in kahinleri-medyumları ve onların beyinlerini yıkadığı New Age ışık(karanlık) işçileri, büyük dinleri ve küresel güçleri, eski enerjiler olarak aynı kefeye koymaktadırlar. Gerçekte küresel Yahudi efendilerin güçleri de, dinleri de; Lusifer İblis'den ödünç alınmıştır. Bu New Age dini, elbette bir "Deccal Günü"nde, küresel efendileri "Deccal'e yapıştıracak bir zamk" olarak kullanılacaktır.

SONUÇ

1) Matrix üçlemesi filmleri, İblis'in baş yapıtlarından birisidir. Bir anlamda da İblis'in isyanını, "Hak Sistem"e karşı açtığı tarihi lanetli mücadeleyi, insanlık üzerindeki kadim saptırıcı mücadeleyi ve "yaklaşansaat"teki son perdeyi, kendi sakat zihniyle yansıtmaktadır. Ayrıca filmde kendisine Smith rolünü vermiştir. Bu arada İblisvari çarpıtmalar ve kuyruklu yalanlar pazarlansa da; tahrif edilmiş gerçeklere de yer verilmiştir. 

2) Filmde işlenen tema; bugün dünyada faaliyet gösteren İblis hiyerarşisinin propaganda temasıdır: "İnsanlık, Allah'ın sisteminin kölesidir, özgür değildir. Bu sistemin dışına çıkar, bu sistemi redderse; bu İlahi sistemi ve onun sınırlarını-emirlerini görmezden gelirse, İblis'in askerleri ve elçileriyle işbirliği yaparsa; özgürleşir(!), melekleşir(!) boyut atlar(!)" Yani basit bir ifadeyle; İblis gibi Allah'a isyan et, Allah'ın özgür kölesi olmak yerine, kendi nefsinin ya da İblis'in kölesi ol!

3) Burada en büyük hile şudur: Dünyadaki dünkü yahut bugünkü küresel sistemin, Allah'ın sistemiyle hiçbir ilgisi yoktur. Bizzat Allah'a, İblis marifetiyle başkaldıran insanoğlu, kendi; bencil, benmerkezci, zalim, talancı, insanperest, bilimperest, dünyaperest, şehvetperest, putperest vs. sistemini oluşturmuştur. Küresel yıldız adamların egemenliğinde; İblis'e, onun insan temsilcisi Deccal'e teslim edilmek üzere insanlık adım adım köleleştirilmektedir. O halde bugünkü sanal-maddeci- makinacı dünyayla, Allah'ın istediği ve onayladığı sistemin ne ilgisi vardır. Tarih boyunca ortaya çıkan imparatorlukların ve bugünkü emperyal şeytani hakimiyetin asıl helak edicisi Allah değil midir? Vahiy ve tarih bilincinden mahrum cahil insanların kulağına hoş gelecek: sanal dünya, makinalar dünyası, köleliğe başkaldırı, özgürleşme gibi yemler, avlamak için yaldızlı çağdaş palavralardır.

4) Şayet başkaldırı, Allah'ın "kader-kaza sistemi"ne ve taktirlerine, onun kainatta egemen olan yasalarına-yönetimine, yani Ana Bilgisayarı'nın kontrolüne karşı ise bu, gerçekleşme ihtimali mutlak sıfır olan bir hayaldir. Bu bir İblis yalanıdır. İblis ve yandaşlarının eylemleri dahil her şey, Allah'ın izniyledir ve O'nun Ana Bilgisayarı'nın kontrolündedir. İblis, Sonsuz Yüce Allah'ın zincirli köpeğidir. Havlaması da, ısırması da, dilini çıkarıp soluması da, hayatı da, geleceği de, ölümü de, azabı da, cehennemi de O'nun elindedir, bu böyle biline.. İblis ve yandaşı olan şeytan hizbi, değil Allah'ın "mutlak hakim olan sistemi"nin dışına çıkmak, Allah izin vermeden kıçlarını bile kaşıyamazlar. Ha ne yapabilirler? Elbette kendilerini ve avladıkları insanları helaka ve cehenneme sürükleyebilirler.

5) Peki, "yaklaşansaat"te, İblis'e ne yetki verilmiştir ki; çokça kurtarıcı mesihli filmler yaptırıyor ve bol keseden ahkamlar kesiyor? Evet asıl bilinmesi gereken mesele budur. Tarihe not düşmek için buradan ilan ediyoruz ki; Yüce Allah, dünyayı İblis ve ordusuna teslim edecektir. Bugün itibariyle de dünya, gizli-açık işgal operasyolarının yürütüldüğü bir arenaya dönmüştür. Ve yine bilinmelidir ki; dünyada gerçekleşmekte olan ve son aşamasına gelmiş bulunan "Küresel Yıldız Aileler"in hakimiyeti çok sürmeyecektir. Bu hakimiyetin arkasından, İblis'in Deccal'i, küresel gücün Merovingian Deccal'ini yok edecek ve küresel güce boyun eğdirecektir. Krist, Antikrist mücadelesi.. İblis'in başmeleklerinden(!) olan ve Türkiye'de bile toplantı düzenleyen birçok şapkalı Saint Germain deyimiyle; küresel gücün bu hakimiyeti, sadece bir "oley hakimiyeti" olacaktır.

  Diyeceksiniz ki neden İblis ve ordusu dünyayı teslim alacaktır? Bu meseleleri ve delillerini ortaya koymak bu sayfaları aşar elbette. Ayrıca "Kadim Plan: İblis Dünyayı Ele Geçirmek Üzere.." başlığı altında incelenecektir. Ancak burada birkaç cümleyle şunları söyleyebiliriz:
Sonsuz Yüce Rabb'imiz, Adem'i(İnsanı) en güzel biçimde yarattı ve tüm melekleri; hatta cinlerin melek boyutuna çıkarılmış temsilcisi Azazel'i(İblis'i) bir saygı ifadesi olarak secdeye çağırdı. Melekler secde ettiler. Azazel, başkaldırdı, kovuldu. Allah'a ve İnsanoğluna amansız düşman oldu. Yüce Rabb'imiz Allah dedi ki: "Sizin de, benim de düşmanım olan Şeytan'a(İblis'e) düşman olun!" Peki, insanoğlu tarih boyunca ne yaptı? Allah'ı ve O'nun elçilerini örttü, düşmanı olduğu İblis'in ve hizbinin peşine takıldı. Bugün ise bu ihanet, görülmemiş boyutlarda ve küresel çaptadır...
Alemlere rahmet olarak gönderilmiş Peygamber ve onun getirdiği "son gerçek vahiy" bugün reddediliyor, İblis ağızlarıyla hakaretlere uğruyor. Peki, sözde O'nu tastik edenler ne yapıyor? O ellerindeki "gerçek vahyi" okuyup, akledip, anlıyor mu? Yoksa ondan hicret etmiş; onu ölü kitabı yapmış ve onu musiki olarak mı dinliyor? Yahutta Dünya sevgisi sarhoşluğunda, onu bir "meta" olarak mı kullanıyor, yahut siyasi-iktisadi- askeri amaçları için onun üstünde mi yükseliyor? Yahutta o kutsal vahyin; "siz onlardan olmadıkça, onlar, size düşmandırlar ve sizi hiçbir zaman kabul etmezler" çağrısını Allah'ın her günü ayaklarının altına mı alıyor? Buyurun siz karar verin!
Unutmayınız ve biliniz ki; Rahman ve Rahim Olan Sonsuz Yüce Allah'ın, Kahhar sıfatı tecelli edecek ve düşmanlarından intikam alacaktır. Böylece İblis'in ve kölelerinin geçici dünya hakimiyeti kahrolacak, zafer Allah'ın ve O'na gerçekten teslim olan kölelerinin olacaktır!

 Kaynaklar:
1) Kur'an
2) İncil
3) Matrix üçlemesi
4) Turkincil.com
5) Vilkipedia.com
6) Dunyadinleri.com



 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Sion Tarikatı, Gül - Haç Kardeşliği, Tapınak Şovalyeleri ve Sözde "Hz İsa" Gerçeği




Sion Tarikatı, Priory of Sion


Sion Tarikatı, Priory of Sion


Sion Tarikatı


 1956 Sion Tarikatı


  Sion Tarikatı, (İngilizce: Priory of Sion, Fransızca: Prieuré de Sion) çeşitli komplo teorilerinde adı geçen, bin yıllık olduğu iddia edilen, gizli politik ve dini örgüt. Yakın dönemde Dan Brown'un Da Vinci Şifresi kitabıyla tekrar gündeme gelmiştir.

  1956'da Fransız tacında hak iddia eden Pierre Plantard tarafından Sion Tarikatı isimli bir örgüt kuruldu. Sion Tarikatı Fransız yasaları gereği 20 Temmuz 1956'da resmi olarak kayıt edildi. Plantard bu örgütü kraliyet destekçisi bir mason locası olarak kurmuştu. Örgütün monarşinin desteklenmesinde ve kendisinin kral olmasında etkili olacağını umuyordu.

  Örgüt ismini Kudüs'teki Sion Dağı'ndan alır. Ayrıca Fransa'nın Annemasse bölgesinde de aynı isimli bir tepe bulunmaktadır. Kudüs'teki Sion Dağı daha önce de bazı dini kuruluş ve tarikatlar tarafından kullanılmıştır.
Bazı ezoterik tarihçiler, tartışmalı filozoflardan Sicilya'lı Julius Evola'nın fikirlerinin, Pierre Plantard'ın iddialarına temel teşkil ettiğini düşünmektedirler. Bu örgütün tarihi kökenleriyle ilgili iddialar ve kanıtlar bir çok önemli tarihçi ve akademisyeni tatmin etmemiş, sonradan örgütün kökenleri ile ilgili bazı kanıtların Plantard ve arkadaşları tarafından Fransa'nın çeşitli yerlerine yerleştirildiği ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte komplo teorisyenleri örgütün varlığı ve gücü konusunda ısrarcıdırlar.
Ayrıca Sion Trikatının İsa nın eşinin magdalalı Meryem in soyunun sona ermediği hakkında bir sırrıda koruduğu ortaya çıkmıştır.

 Sion Tarikatı, Gül - Haç Kardeşliği, Tapınak Şovalyeleri ve Sözde "Hz İsa" Gerçeği

  Dünya 2000 yıldır Balık Burcu çağındaydı. Bu dönem aynı zamanda İsa'nın burcu olarak da biliniyor. 2000 yıl boyunca insana ne yapması gerektiği yüksek makamlarca söylendi, dinler damgasını vurdu bu çağa. 2000 yıl geçti, insanlık şimdi Kova Burcu çağında. Bu burca göre de insan gerçeği öğrenecek, kendi adına düşünme inisiyatifini elde edecek. 2000 yıllık Balık Burcu çağının ardından insanlığı rasyonalitenin egemen olacağı bir dönem bekliyor. Bu çağın da etkisi var mıdır, bilinmez ama bugün dünya hayal kırıklığı içinde yeni bir gelişmeyi tartışıyor. 2000 yıllık bir din temellerinden sarsılıyor. Tanrı, Mesih diye tarif ettiği Hıristiyanlık'ın kutsal yaratıcısı İsa'nın kimliğine ilişkin yeni tartışmalı tarihsel veriler ortaya çıkmaya başladı. Hıristiyanlık'a göre İsa hiç evlenmemişti, dolayısıyla bir nesli olamazdı. O bir Tanrı'ydı. Gel gelelim ortaya çıkan tartışmalar İsa'nın evlendiği ve bir neslinin olduğu yönünde. Peki nereden çıktı bunlar? Dünyada en çok satanlar listelerinin birinci sırasında olan bir roman var: Da Vinci Şifresi. Bu kitap, Hıristiyanlığın İsa hakkındaki gerçekleri bilerek ve isteyerek çarpıttığını savunuyor. Hatta bu kitabın yazarı Dan Brown'un da katkısıyla Amerikan ABS televizyonunda yayınlanan bir belgesel program ortalığı karıştırmaya yetti de arttı bile. Belgeselde, İsa'nın evlendiği kadının Magdalalı Meryem olduğu ve nesillerinin bulunduğu iddiası gündemi altüst etti. 

  İsa ve Hıristiyanlık hakkındaki bu yeni tartışmalar hiç de öyle bir roman içinde kalacak, kurgusal iddialar değil. Çünkü Dan Brown kitabının en başında bugün için bile tüm insanlığı polisiye öykülere taş çıkartacak bir yolculuğa çıkaracak haberi veriyordu: "Sion Tarikatı 1099 yılında kurulmuş olan gizli bir Avrupa cemiyetidir ve gerçek bir topluluktur.1975 yılında, Paris Milli Kütüphanesi; Sir Isaac Newton, Botticelli, Victor Hugo ve Leonardo da Vinci de dahil olmak üzere, Sion Tarikatı'nın sayısız üyelerinin isimlerini içeren, Les Dossiers Secrets diye bilinen parşömenleri ortaya çıkarmıştır. "İsa'nın kızı kaçırılıyor" Bugün Da Vinci Şifresi'nde yazılan bilgiler, tarihsel tartışmalara götürüyor insanlığı. Hıristiyanların hiç evlenmediğine kutsal bir ayet gibi inandığı İsa aslında evliydi. Karısı da Magdalalı Meryem'di. Hatta İsa çarmıha gerildiği sırada ( tabi çarmaha gerilme olayı islamda reddedilir. bunu savunmak kafirliktir. ) Meryem kızları Sarah'a hamileydi. İsa'nın doğmamış çocuğu ve Magdalalı Meryem, neslinin korunması için kutsal topraklardan kaçtı.

  Tarihte hep sır isim olarak zikredilen Arimatea'lı Yusuf devreye girdi. Meryem'i gizlice Fransa'ya getirildi. Oradaki Yahudiler arasında kendine sığınacak güvenli bir yer bulundu. Kızını da burada doğurdu. Sarah, İsa'nın ilk çocuğu olarak, İsa neslini çoğaltacak bir kadın olarak, Fransa topraklarında yaşama gözünü açtı. İşte olaylar zinciri de bu noktadan sonra başladı.

  İsa ile ilgili gerçekleri gizlediği iddia edilen Roma Kilisesi, İsa'nın neslinin artmasından, İsa ve Magdalalı Meryem sırrının açığa çıkmasından ve temel Katolik öğretilerine meydan okunmasından korkuyordu. Bugünkü Vatikan'ın, o dönemdeki Roma Kilisesi'nin tüm engellerine rağmen İsa'nın nesli çoğalmaya devam etti. 15. yüzyıla kadar bu nesil gizlice çoğalmıştı. Ancak bu tarihte İsa'nın neslinin son temsilcisi, Fransız asillerinden biriyle evlendi. Merovingian hanedanı diye bilinen İsa'dan gelme bir soy oluştu. Vatikan, bu soyu yok etmek için türlü çabalar içine girdi. İşte bu krallıkta bir isim öne çıktı: Kral Dagobert. Dagobert Merovingian kralıydı. Yani İsa'nın neslini temsil eden hanedanlığın da kralı. 17. yüzyıl sonunda bu hanedanlık yok olma aşamasına geldi. Dagobert öldürüldü ve Oğlu Sigisbert kaçmayı başardı. Aileye sonradan bir isim eklendi, Godefroi de Bouillon.

  İşte İsa'nın sırrı bu isimle birlikte bir gizli cemiyetin himayesine girdi. Son temsilci İsa'nın bu sırrını koruyan Sion tarikatı kuruldu. İsa'nın neslinden olan Merovingianların bugün soyunu temsil eden soyadları ise Plantard ve Saint Clair. Bu soyadları tarikat tarafından yıllarca korundu. İsa soyunun son temsilcisi bugün hayatta. Fransa'da yaşıyor ve tarikat tarafından gizlice korunuyor. İsmi ise Pierre Plantard de Saint Clair. Bu isim Dan Brown'un kitabında yazmıyor. Ancak 80'lerden bu yana Hıristiyanlık ve Vatikan'la ilgili araştırmaları olan Aytunç Altındal bu ismi Tempo'ya açıkladı.

  Son olarak Gül ve Haç Kardeşliği adlı kitabı da yayımlanan Altındal için Türkiye'nin Dan Brown'u demek yanlış olmaz. Altındal, İsa'nın torunu, neslin son temsilcisi Saint Clair ile ilgili ise şunları anlatıyor: "Pierre Plantard de St. Clair. İkinci Dünya Savaşı sırasında adamı Almanya'da aramaya başlıyorlar. Paris'te oturuyor. Hemen Londra'ya kaçırıyorlar ve Adamı Londra'da saklıyorlar, Savaş bitince geliyor. 1945'den itibaren de AB'nin kurulması meselesinde, Sion tarikatı yeraltından çıkıyor. Sion tarikatının elindeki, İsa'yla ilgili dosyalar birden bire devlet arşivinde bulunuyor." Altındal'ın verdiği bilgiye göre İsa soyunun son temsilcisi 88 yaşında şu an ve Paris'te yaşıyor. İsa'nın kimliğiyle ilgili bu şaşırtıcı bilgiler, binlerce yıldır şifreler, gizli oluşumlar, cinayetler ve entrikalar arasında taşınıp durmuş. Tapınak Şövalyeleri, Sion tarikatı, Gül ve Haç Kardeşliği diye bilinen gizli örgütler, İsa'nın sırrını saklamak ve yüzlerce yıl Vatikan'a kaptırmamak için çalıştıkları söyleniyor. ( tabi ben inanmıyorum )  Tartışmalı da olsa 25 Aralık 2013 İsa'nın doğum günüydü. 2000 yılın bittiği yeni bir çağın da içindeyiz artık. Sion Tarikatı bu gerçekleri açıklamaya hazırlanıyor.

  Hem Dan Brown bu bilgiyi kitabında yazıyor, hem de Aytunç Altındal bunun altını çiziyor. Altındal, tarikatın şifreleme sistemine göre bugünkü Papa'nın ölmesini beklediklerini söylüyor. Ölümünün ardından da gizli belgeler gün yüzüne çıkarılacak ve İsa gerçekleri ortaya konacak. Dolayısıyla binlerce yıldır Vatikan'la bu gizli tarikatlar arasında yaşanan çatışma da Vatikan'ın aleyhine sonuçlanmış olacak. Bu tarikatın içinde Victor Hugo, Leonardo da Vinci, Isaac Newton, Botticelli gibi ünlü sanatçılar da var. Her biri bu tarikatın üyesi olmuşlar. Eserlerine İsa gerçeğiyle ilgili gizli şifrelerini koymuşlar. Bir dönem Sion Tarikatı başkanlığını da yaptığı ortaya çıkan Leonardo da Vinci'in Son Akşam Yemeği tablosu bugün yeniden tartışılıyor. Çünkü 13 havari ve İsa olarak bilinen tablodaki karakterlerin 13'üncüsü meğer Magdalalı Meryem'miş. Aslında tüm bunları anlayabilmek için tarihin başına dönmek gerek. Hıristiyanlık tarihi için önemli bir isim olan Constantin'in Hıristiyanlık dinini seçtiği tarihe...325 yılında Constantin'in emriyle İznik'te toplanan Konsey'de, İsa'nın Tanrı olarak görülmesine karar veriliyor ve İsa'yı insan ve evli olarak tanımlayan İncil'ler yok ediliyor. 

  Dan Brown bu tarihi gerçeği romanında şu satırlarla aktarıyor: "İsa'nın çarmıha gerilmesinden üç yüzyıl sonra, İsa müritleri katlanarak artıyordu. Hıristiyanlarla paganlar savaşmaya başlamışlardı ve anlaşmazlık o boyutlara gelmişti ki, Roma'yı ikiye bölmekle tehdit ediyordu. Constantin de bir şeyler yapılması gerektiğine karar verdi.325 yılında Roma'yı tek bin din altında birleştirmeye karar verdi. Hıristiyan sembollerinde pagan dinine ait izler vardır. Mısırlıların güneş çemberleri, Katolik azizlerin haleleri oldu. İsis'in mucizevi bir şekilde gebe kaldığı oğlu Horus'u emzirdiğini gösteren çizimler, Bakire Meryem’in Bebek İsa'yı emzirdiği modern sahnelere dönüştü. Constantin Hıristiyan geleneğini sağlamlaştırmak için İznik Konseyi adlı ekümenik toplantı düzenlendi. Tarihin o anına kadar Mesih, müritleri tarafından ölümlü bir peygamber olarak kabul ediliyordu. Mesih'in Tanrı’nın oğlu olduğu İznik Konseyi'nde teklif edilmiş ve kabul edilmişti. 

  Batı dünyası tartışıyor İsa'nın Maria Magdalena ile evli ve çocukları olduğu konusu son 2 yıldır tüm Batı dünyasında sıkça tartışılmaya başlandı. Margaret George'un 2002 yılında satış rekoru kıran 'Magdalalı Denilen Meryem' adlı kitabı Katolikler arasında yeni taraftarlar oluşmasına bile neden oldu. Bu arada Wachowski kardeşler Matrix Reloaded'da etrafını Kâse'ye benzer kadehlerle çevreledikleri kötü adama Merovingian ismini verdiler.Yani İsa'nın soyunu temsil eden hanedanlığın ismi. Bu arada Mel Gibson'ın yakında gösterime girecek olan 'İsa' filminde de Monica Bellucci Magdalalı Meryem'i oynayacak. Newsweek Dergisi geçen haftalarda "İncil'in kaybolmuş hikâyeleri" başlıklı bir haber yayımladı. Haber eski metinleri yeniden inceleyen Amerikalı kadın araştırmacıların görüşüne yer veriyordu.Buna göre Magdalalı bir hayat kadını değildi, İsa'nın eşiydi. Chicago'daki DePaul Üniversitesi profesörlerinden John Dominic Crossan da Dan Brown gibi Magdalalı'nın İsa'nın eşi olduğunu savunanlardan. Bu arada ABD'de ABC televizyonunda gösterilen 'Jesus, Mary ve da Vinci' adlı belgeselde, İsa'nın Magdalalı Meryem'le evliliği, Leonardo da Vinci'nin gizli bir tarikat üyesi olduğu, 'Son Yemek' adlı tablosundaki sembollerle bu evliliği anlattığı öne sürüldü. Sion - Gül Haç tarikatı, Hıristiyanlık içinde yer alan ancak agnostik Hıristiyanlar olarak tanımlanan gizli oluşumlar özü itibarıyla aynı. Tapınak Şövalyeleri, Sion Tarikatı ve Gül Haç kardeşliği gibi isimler altında bulunmuşlar.

  Günümüzdeki isimleri; Gül Haç Tarikatı. Sion Tarikatı'nın kuruluşu 1099 yılı olarak biliniyor. Gül Haç Tarikatı'nın ilk ismine 17. yüzyılda Fama Fraternatis'te, Confessio Fraternatis ve The Chemical Wedding of Christian Rosen Kreuz'da rastlanıyor. Bu devirde yazılan ve Rosy Cross Manifestoları olarak bilinen üç eser bir Hıristiyan olan Rossy Cross'dan ve alegorik bir efsaneden ve bir manifestodan bahsediyor. Almanya'da 1378'de doğan Rosy Cross, Anadolu'ya ve kutsal topraklara gitmiş 106 yaşında 1484'te ölmüştür. Bu eserler simya ile, gizli bilimle ve tıpla uğraşan kiliseye karşı olan gizli bir topluluğun varlığından dem vurur. Eserlerde masonik sembolizm ve dolaylı anlatım kullanılır. Boyle ve Leonardo da Vinci'den, Isaac Newton'a kadar pek çok bilim insanın bu gizli örgüte üye olduğu ve bu örgüt sayesinde kendini geliştirdiği biliniyor. 

  Örgütün tüm özellikleri masoniktir ve Tapınak Şövalyeleri ile ilişkileri olduğuna kesin gözüyle bakılıyor.Türkiye'deki temsilci kim? Bu gizli tarikatın halen var olduğu da iddialar arasında. Araştırmacı Aytunç Altındal, Gül ve Haç Tarikatı'nın bir dönem İstanbul Teşvikiye'deki İzmir Apartmanı'nda merkezi olduğunu, bunu gördüğü belgelere dayandırdığını söylüyor. 1960'larda Türkiye'deki isim Cemal Birik. 

Altındal, son 20 yıldır da bu örgütün temsilciliğini ünlü bir avukatın yürüttüğünü öne sürüyor..



 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

18 Ocak 2014 Cumartesi

PROMETHEUS Filminin Analizi



Sir Ridley Scott'un, bilim-kurgu türündeki son filmi Prometheus, Türkiye'de çok az tartışıldı. Oysa filmin alt-mesajları uzun uzun konuşulmayı hak ediyor. 

(Baştan uyaralım, bu yazı, film ile ilgili önemli detayları tartışıyor, dolayısıyla eğer filmi seyretmediyseniz, bu yazıyı bir kenarda tutun, seyrettikten sonra okuyun. Film keyfinizi bozmak istemeyiz.) 

 Scott'un bir bilim kurgu filminde din ile ilgili göndermelere sık sık başvurması, film eleştirmenlerinin gözünden kaçmadı. Bir grup bilim insanının, insanlığın geçmişine dair yaptığı araştırma sonucu, "bizi yapanlarla" görüşmek için kendilerini dünyadan 39 ışık yılı uzakta bir ayda bulmaları ve buldukları şeyin, pek de umdukları gibi çıkmaması, ister istemez felsefi / dini soruları gündeme getirebilir. Film tıpkı Stanley Kubrick'in 2001: Uzay Macerası'nda olduğu gibi insanlığın "dünya dışı" bir geçmişi olduğunu varsayıyor ve bunun üzerinden "yaratıcı" figürüyle önemli bir hesaplaşmaya giriyor. 

Ancak aşağıda okuyacağınız açıklama, söz konusu hesaplaşmanın, felsefi boyutu aşarak farklı bir boyuta geçmesine sebep oluyor 

 Movies.com: Din ve ruhaniyet konularını Prometheus'da kullanmışsınız ve neredeyse bir el bombası işlevi görmüşler. Duyduğumuza göre filmin senaryosunda bir ara şu yazılmış: Bizler onların temsilcilerinden biri olan Hz. İsa'yı çarmıha gerdik diye Mühendisler, dünyamızı yok etmeye karar vermişler. Yani Hz. İsa bir uzaylı olabilir. Bu gerçekten düşünüldü mü? 

 Riddley Scott: Evet, kesinlikle düşündük, sonra bunun kör gözüne parmak olabileceğine karar verdik. Ancak eğer senaryoya "bizim çocuklar aşağıda taşkınlık yapıyor" diye bakarsanız, ki etek üzerine giyilmiş zırhlarla koşturulan Roma İmparatorluğu'nda olduğu gibi kontrolden çıkmışız gibi gözüken zamanlar olduğu düşünülebilir. Uzun bir mühlet tanındıktan sonra, Roma'nın çöküşünden neredeyse 1000 sene önce şunu demiş olabilirler: "Hadi, bu kötü gidişatı durdursun diye bizim elçilerimizden bir tanesini daha oraya gönderelim" Tahmin edin sonra ne oldu? Onu çarmıha gerdiler. 

 Prometheus filminin yönetmeni Sir ünvanlı Riddley Scott'un vermiş olduğu bir mülakatta sarf ettiği sözler, artık klişe haline gelmiş olacak ki, ne yurt dışında, ne de yurt içinde hiçbir şekilde gündeme gelmedi. Oysa, Sadece Hristiyanlık için değil İslam için de büyük önem taşıyan Hz. İsa'nın uzaylı olabileceği iddiası, hele hele dünyaca ünlü Riddley Scott gibi bir yönetmen tarafından dile getirilmesi, hiç de atlanacak bir haber değil bizim gözümüzde. Buna benzer teoriler ara ara dile getiriliyor. Ancak hiç biri bu kadar yaygın ve popüler bir medya üzerinden dağıtıma girmemişti. (Sir Scott'un cümlesi biraz deşilirse, ona göre Hz. İsa'nın "dünyaya gönderilen elçilerden" sadece "biri" olduğu anlaşılıyor) Dolayısıyla röportajda soru soran kişinin, "el bombası" benzetmesi pek de abartı sayılmayabilir. 

 Daha önceki röportajlarında, senaryo için Erich Von Daniken'in yazdıklarından etkilendiğini saklamayan Scott için yukarıdaki cümle malumun ilanı olabilir. Ancak film içerisine yerleştirilmiş diğer semboller ile birlikte okunduğunda, yukarıdaki açıklama basit bir hipotezin sinema dili iç ettiğini bir an öncerisinde işlenmesinin ötesine geçerek adeta bir "uyarıya" dönüşüyor: Yaratıcının bizi neden terke bulmamız gerek, çünkü "onlar" geri dönüyor. Ve geri dönüş yolu da, öyle yukarıdan değil, "içimizden" olacak. 

 Scott'un bu uyarsını sadece sanatsal veya dini olarak değil, politik olarak okumak da mümkün. Genetiği değiştirilmiş organizmalarla beslenen ve fıtratı "dışarıdan müdahale ile değişen" nesillerin, nelere "gebe" olduğunu gayet kör gözüne parmak şeklinde anlatıyor, Scott. 


Filmle ilgili ufak ama çarpıcı detaylar ise şöyle: 

- Scott, yaratıcıyı temsilen Masonik kökenli "Mimar" kavramı yerine "Mühendis" kavramını kullanmış. İlginç 

- Prometheus'un indiği gezegen LV-223. Latince Levictus olan Eski Ahit kitabında Leviller'den 22. Bölüm 3. Paragraf: 

 "Gelecek kuşaklar boyunca soyunuzdan biri İsrail halkının bana sunduğu kutsal sunulara kirli olarak yaklaşırsa, onu huzurumdan atacağım. RAB benim." 
Gemide tek "gerçek inanan" olduğu söylenen Doktor Shaw'un canlı kurtulması, tesadüf olmasa gerek. 

- İçinde genetik değişime sebep olan o vazoları bulunduran Sfenks türü tapınağın duvarlarındaki freskler, Mühendislerin Xenomorph ile daha önce karşılaştığını gösteriyor. Özellikle "çarmıha girilmiş xenomorph" figürü yukarıdaki açıklama ile birlikte okunmalı. 


- Normalde çocuk doğurması mümkün olmayan Doktor Shaw'un, eşi Doktor Holloway'in hızlandırılmış genetik değişime maruz bırakılmasından sonra bir uzaylıya hamile kalabilmesi dikkat çekici. Hz. Meryem ile ilgili gönderme, çok açık. 

- Dr. Shaw'un son derece detaylı çekilmiş bir sahnede sezeryan yaptırması, günlerdir konuyu tartışan Türk seyircisi için özel bir anlam taşıyor olmalı. Dikkat edilirse, Dr. Shaw'a kürtaj asla bir seçenek olarak sunulmadı... 

- Ahtapot, Lovecraft'ın dünyanın sonuyla ilgili Cthulhu mitosunda sık sık kullandığı bir figürdür. Ki, Yönetmen Guillermo Del Toro, Cthulhu mitosu üzerine ekçmek istediği filmi, aynı konuyu Prometheus işliyor diye, ertelemek zorunda kaldı.

 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

10 Aralık 2013 Salı

KIYAMET MELEKLERİ (LEGİON)

İblis'in Yalanları!

  Okuduğunuz İblis imzalı filmlerin birçoğunun amacı, insanlığın bilincini manipule etmek ve insanlığın ipini ele geçirmek için gerekli şeytani tohumları zihinlere ekmektir. Bir kısmında ise İblis, geçmişten kalan kuyruk acıları ve kızgınlıklarının bir nevi intikamını almaya çalışmakta veya Rabb'ine isyanını haklı göstermek için yırtınmaktadır.

  Türkiye'de Kıyamet Melekleri ismiyle gösterilen ''Legion'' isimli film ise, İblis'in bu intikam ve haklılık hayalleri dizisine bir yenisini ekliyor. Basit bir mantıkla sapan İblis, çok beğendiği küçük aklıyla Mikail ismini kullanarak, filmde kendisini insanlığın kurtarıcısı yaparken, Cebrail'i de insanların düşmanı olarak gösteriyor. Zihnen sakat olan İblis, geçmişten beri bu ve benzer filmlerde, hem Başmelek Mikail rolünü çalıyor hem de Cebrail'e karşı olan kinini kusuyor.

  Bu filmin yönetmenliğini Scott Charles Stewart, senaryo yazarlığını da, Scott Charles Stewart ve Peter Schinks yapmıştır. Yönetmen, Legion filminden sonra; tahrip olmuş bir dünyayı, insanlar ile vampirler arasındaki savaşı ve kiliseye karşı gelen bir papazın bu savaştaki rolünü konu edinen "Priest" adlı bir başka şeytani filmin de yönetmenliğini yapmıştır.

  Film, Mikail'in arkasına saklanan İblis ile Cebrail arasındaki bir savaşı; yani İblis'in gerçekleri saptırmasını konu almaktadır. Filmde Cebrail, Allah'tan gelen emirleri sorgulamaksızın-eksiksiz yerine getirirken; İblis, mantık yaparak kendi başına buyruk hareket etmektedir. Bu mantığına kılıf olarak da ''insan sevgisi'' yalanını kullanmaktadır. Filme göre İblis, hâşâ Allah'tan daha düşünceli ve sevgi doludur. Sözde insanlığı ve onun geleceğini daha çok düşünmektedir ve hatta bu yolda kendisini bile feda etmektedir. Ne ironiktir ki, insanlığı felakete sürükleyen ve ondan intikam peşinde olan İblis, kendisine biçtiği kurtarıcı(!) rollerle çocuk akıllıları kandırmayı başarmaktadır.
 
  New Age şeytani dinleriyle insanlığa, melek olma yalanlarını ve Başmelek Mikail olduğu palavrasını pazarlayan İblis, bu çoklu oyununda, düşük akıllıları hedef seçmiştir. Filmin kısa bir özetini verdikten sonra bu filmdeki şeytani yalanlara ve tuzaklara işaret edeceğiz.


FİLMİN ÖZETİ

  Film, yerleşim yerinden uzak, ıssız bir yerde, bir yol üstü lokantasında geçer. Bir anda televizyon ve radyo yayınları bozulur; telefonlar kesilir. Kendileri için nelerin yaklaşmakta olduğundan habersiz bir şekilde bekleyen bir avuç insan, bunun belki de bir deprem ya da terörist saldırısı olduğunu düşünmeye başlar. Lokantada çalışanlar ve birkaç yolcu; olan bitenden habersiz bir şekilde işlerine devam etmektedirler.

  Bu sırada güya Allah, insanları helak etmek için meleklerini gönderir, melekler insanların içine girerek insanlığın son umudu olan bebeği öldürecektir(!) ve onunla birlikte helak başlayacaktır. Bir sinek bulutu, bir avuç insanı lokantaya sığınmak zorunda bırakır. Büyük bir korku ve telaş yaşanırken, lokantaya bir yabancı gelir. Bu yabancı güya dört büyük melekten biri olan Mikail'dir(!) Görevi; lokantada çalışan ve hamile olan kadının bebeğini korumaktır. Bebek, insanlığın son umududur(!) İnsanlığın geleceği, bebeğin yaşamasına bağlıdır(!) Bu bebeği kime karşı koruyacaktır? Tanrı'nın Başmeleği Cebrail ve onun melekler ordusuna karşı.

FİLMİN ANALİZİ

1) Filmde insanlığa olan ümidini kaybetmediğini söyleyen aslında kendisi ümitsiz olan İblis, kendisini Mikail olarak lanse ediyor. Günümüzde "New Age Lego Dini"ni savunan Illuminati, ışık işçileri(Şeytan'ın işçileri) ve medyumlar(şeytanların elçileri) de, Başmelek Mikail postuna bürünen İblis tarafından yönetiliyor. Başmelek Mikail'in Rabbi'ne bağlılığını istismar eden İblis, bakın nasıl kendi isyanını örtüyor:

  ''Tanrı….Sizin türünüzün, O'nun sevgili kulları olacağınızı emrettiğinde….Cennette ilk önce boyun eğen bendim.''

  Başmelek Mikail için elbette doğru bir söz. Ancak onun isminin arkasına saklanan İblis, ilk isyan eden ve kovulan birisi olarak yalan söylüyor. Ancak İblis'in temel özelliği, herkesin gözünün içine bakarak yalan söylemesi, hakla batılı yer değiştirmesidir. İşte Sonsuz Yüce Allah'ın insanlığa bildirisi:

  ''Biz meleklere, 'Adem'e secde edin!' dediğimiz zaman; İblis müstesna, secde ettiler. (İblis) diretti ve büyüklenmek istedi ve kafirlerden oldu.''[BAKARA(2)/34]

  Öncelikle şu tespiti yapalım. Mikail ve Cebrail dört büyük meleklerdendir. Yani Mela-i Ala'dan'dır. Bu melekler, Allah'ın üstün yeteneklerle donattığı üst boyutlu varlıklardır. Görevleri belirlenmiş olup; Allah'a karşı tam bir itaat bilinciyle hareket ederler. Verilen emirleri yerine getirmekten biran bile geri durmazlar.

"Muhakkak senin Rabb'in yanında olanlar(melekler), O’na ibadetten büyüklenmezler; O'nu tesbih ederler ve O'na secde ederler." [ARAF(7)/206]

 Durum bu kadar açık ve net ortadayken, Mikail isminin arkasına saklanan İblis ne diyor?

''Hayır, artık kendi emirlerime uyuyorum!''

  Lanetli İblis, utanmadan Mikail'in ismini ve saflığını kendi iğrenç, aldatıcı emellerine alet ediyor. Ve böylece filmi izleyen bilgisiz, cahil ve Kur'an'dan habersiz gençliğin şuuraltını adeta dinamitliyor. Bir taraftan insanlığa, diğer taraftan da Allah'a, Cebrail'e, Mikail'e düşmanlığını; bir takım maskeler arkasına saklanarak sürdürüyor. Allah da böyle olanlara şöyle sesleniyor:

  ''Her kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e ve Mikail'e düşman ise artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır.'' [BAKARA(2)/98]

2) İblis, bütün insanlığı cehenneme sürükleme arzusunda olduğu halde, ''insanlığa duyduğu sevgi nedeniyle Allah'a itaat etmediği'' yalanını uyduruyor. Cebrail'e olan düşmanlığının nedeni de çok iyi anlaşılıyor:

''Sen, hep O'nun(Allah'ın) emirlerini yerine getirmede gönüllü oldun.''

  Sonsuz Yüce sıfatlara sahip Allah'ın emrinde olan meleklerin, O'na itaat etmemesi düşünülemez. Ancak İblis burada şuursuz izleyicileri iki makas arasına alıyor. Güya Mikail şapkalı İblis, çocuğun ve insanlığın öldürülmesi emrine karşı çıkıyor. Gerçekte insanlığı, ileride Mesih-i Deccal olacak bir çocuğa teslim ederek helakını hazırlamak istiyor.

3) Cebrail(!): "(Emri) Sorguluyor musun?" Mikail(!): "Kendimi sorguluyorum." "Sen de aynısını yapmalısın." "İnsanlar yaratıldığından bu yana Tanrı onları sevmememizi istedi." "Buna engel olamıyorum."

  Meleklerin kendilerine verilen bir emri sorgulama yetkisi nasıl olabilir. Yazar, şark kurnazlığı yaparak Mikail'e(!): "Kendimi sorguluyorum" dedirttiriyor. Yetmiyor, Cebrail'e de bunu öneriyor. Bu da yetmiyor itaatsizliğin nedenini; içindeki "insan sevgisi" olarak gösteriyor. Bunun da sorumlusu Tanrı, çünkü onları sevmememizi istedi diyerek, meleğin bile merhamet ve sevgi yüzünden Tanrı'ya asi olduğu, bunu göze alabildiği yalanını savuruyor. İblis, bu yalanıyla birkaç şeyi bir arada yapmak istiyor:

  Birincisi, kendi düşüş ve asiliğine gerçekte Adem'e(insana) düşmanlığının sebep olduğunu unutturmaya çalışıyor.
İkincisi ise; insanları ne kadar sevdiği palavrasını utanmadan-arsızca tekrarlıyor. Bu klasik yalanını tekrarlayarak; insanları Allah'a isyan etmeye çağırıyor.

Mikail postuna bürünen İblis'in insanlarla konuşmalarına yakından bakalım:

  "Tanrı insanoğluna… bir tufan gönderdi."
"Şimdi de dışarıdakileri gönderdi."

  İnsanlık tarihi boyunca çeşitli medeniyetler zaman zaman ortaya çıkmış ve yok olmuştur. Allah, rahmet sıfatının bir sonucu olarak toplumlara insanoğlunun başlangıçta verdiği sözü hatırlatacak uyarıcı, korkutucu ve müjdeleyici rahmet elçilerini gönderir. İnsanların verdikleri sözü hatırlamaları için süre tanır ve uyanmaları için bazı belalara uğratır. Ancak toplumun düşmanlığının artarak; "ya bizim dinimize dönersin, ya yurdumuzu terkedersin, ya da seni taşlarız-öldürürüz" tehdidiyle karşılaşan elçiler, Rabb'ine sığınarak, aczini ifade eder ve yardım ister. Bunun üzerine, "Allah'ın vaadi" gereğince elçiler ve ona tabi olan müminlerin, kavimlerini terkedip-hicret etmeleri emredilir. Geride kalan sapkın kavim helak edilir.

  Kur'an, kavimlere gönderilen elçiler, bu elçilerin çağrıları, kavimlerinin cevapları, Allah'ın, bu kavimleri nasıl ve neyle helak ettiğiyle ilgili, sayısız ayetler ve açıklamalarla doludur. Bunu çok iyi bilen İblis, iftiralarla önce Nuh tufanına atıf yapıyor ve "yaklaşansaat"te beklenen "helak"ı da basit bir intikam gibi göstermeye çalışıyor. İblis, ağzından baklayı çıkarıyor, yaşamasını istediği bebek için şöyle diyor:

"Bir şans var."

"Dünyanın karanlıktan kurtulmasına liderlik etme şansı."

  Böylece İblis, filmde; doğum yapacak kadını Meryem, doğacak çocuğuda insanlığın kurtuluşuna vesile olacak Mesih (İsa)'ya benzetmeye çalışmış. Şeytan imzalı filmlerin çoğunda işlendiği gibi bu çocuk Deccal'dir. Tıpkı İblis'in Başmelek Mikail olarak kendisini pazarlaması gibi Deccal olacak çocuğu da; Mesih İsa olarak pazarlanmaktadır.

  Filimin sonuç bölümü de oldukça manidar bir şekilde düşünülmüş. Dik bir yamaçtan çıkılınca karşılarında kuzeyden güneye bir hat çizen bir ırmak. Irmağın solunda tatlı bir tepeye oturmuş yerleşim yeri. Ve yapılan konuşmalara bakınca da şu çağrışımlar yapılıyor:

  Yerleşim yeri Kudüs, yanında akan ırmak: Erden. Çocuk: Mesih. Yanındakiler: Meryem, Yusuf. Cahilleri kandırmak için ucuz bir seneryo...

  Yalancı İblis, Mikail'e iftira ederek; Mikail'in ağzından Allah'a karşı iftiralar ve saygısız salyalar akıtıyor.
Bakın gerçek senaryo yazarı İblis, kukla senariste neler yazdırmış:

  "O(Tanrı), güvenini kaybetti, ben(Mikail şapkalı İblis) kaybetmedim." Hadi ordan köpek yalancı!.. İblis, küçük beyinlerle oynamaya devam ediyor:

"Ama gelecek henüz yazılmadı." "Çocuk yaşadığı sürece, hala umut var demektir."

  Sanki Allah'a rağmen bir iş yapabilirmiş, Allah'ın Planı'nı değiştirebilirmiş gibi cahilleri kandırmaya çabalıyor.
Cin-şeytanların girdikleri vampir formunu, Allah adına saldıran meleklermiş gibi göstererek; adi yalanlarında yeni rekorlar kırıyor. Ve kendi saldırı yöntemlerini Allah'a aitmiş gibi göstererek sirkatini söylüyor:

  "Bu bir imha hareketidir. Dışarıdakiler sadece bir araçtır, ele geçirilenler en zayıf iradeli olanlardır ve en kolay dönüşenlerdir."

  İblis'in ordusu, "yaklaşansaat"te işte bu yöntemlerle insanlara saldırıp ele geçirecektir. Ancak profesyonel münafık, yaldızlı laflarla kinini, sevgi edebiyatının arkasında gizliyor; yalanlara devam ederek insanları zayıf noktalarından vuruyor. Yetmiyor birde alacaklı durumuna geçerek sitem ediyor ve kutsal kitapların arkasındaki vahye düşmanlığını saklayamıyor:

"İnsanlığa karşı…saygım, umudum henüz bitmedi. Ama bu lütfu ayaklar altına aldığınızı izledim."

"Toz toprak ve kutsal kitaplardaki kelamlar yüzünden savaştınız."

SONUÇ

1) Senaryonun gerçek yazarı elbette İblis. İnsan senariste dayanarak; insanlığı aldatmaya yönelik "aldatıcı mesajlarını" bu basit filmde de vermekten geri durmamış. Filmde herşey basit ve uyduruk. Amaç bol bol yalanları pazarlamak..Gaflet ve cehalet içerisinde bocalayan; gerçek vahiyden yüz çevirmiş ve şeytanların yemlerini yutmuş olanları avlamak.

2) Her zamanki gibi Allah'a ve O'nun meleklerine düşmanlık, iftira ve Hakla-Batılı karıştırma; bu seneryoda da şeytanca sergilenmiş.

3) İnsanlık, sevgi, kardeşlik edebiyatıyla bir kurtarıcı profili çizme ya da sunma. Bu profili çizilen kimse, ya kurtarıcı bir liderdir, ya da kurtarıcı olacak bir çocuktur. Burada da kurtarılan bir çocuk, ilerde insanlığın kurtarıcısı mesih(!) olacaktır. Tabii ki bu İblis'in, insanlığın önüne çıkarmak için uygun koşulları beklediği Deccal'dir. İblis-Yahudi karışımı Deccal!

4) İblis, insanın ve "insanlık tarihinin yaşlı kurdu" olarak; insanları nerelerinden yakalayacağını çok iyi bilmekte; altını imzaladığı filmlerde bu konuları işlemektedir. Böylece insanlığı, zayıf yerlerinden yakalamasını bilmiş, yaldızlı sözler ve kelimelerle onları etkilemiştir. Bu filmde de gerçek niyetini, "sevgi, kardeşlik, insanlığa saygı, insanlara beslenen umud" gibi yaldızlı kelimelerin arkasında saklamıştır. Nefret ve kin duyduğu insanoğluna, "sizi seviyoruz!" diyebilecek kadar iğrenç bir yalan ustası olduğunu defaatle kanıtlamıştır.

  Muhakkak Allah'ın vaadi hak, İblis'in sözleri ise yerine gelemeyecek fos yalanlardır. İblis'in planları, Allah'ın planı içindedir ve hüsrana uğramaya mahkumdur. İblis ve hizb-i şeytan istemese de, Allah'ın vaadi mutlaka yerine gelecektir.

  "Ey insanlar, Arz'da olan helal ve temiz şeylerden yiyin. Şeytanın adımlarına tabi olmayın. Muhakkak o, sizin için apaçık bir düşmandır."
"Muhakkak o(İblis), size, kötülüğü, fahşayı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder." [BAKARA(2)/
168-169]

  "Senden(İblis'ten) olanları ve onlardan sana tabi olanları, toptan elbette cehenneme dolduracağım." [SAD(38)/85]
 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş