SORULAR
-Allah şeytanı yaratır
-Şeytan Allaha karşı çıkar
-Allah şeytana kıyamete kadar süre verir
Soru 1: Sonsuz gücü olan Allah'ın kendi yarattığı şeytanla sidik yarışına girmesi ne derece mantıklıdır?
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
-Şeytan bencildir, ademe secde etmez.
-Allah, şeytanı bencil olup ademe secde etmediği için cehenneme gönderir.
-Şeytanı bencil olduğu için cehenneme atan Allah kendine tapacak, sırf ona kulluk etmesi için canlılar yaratmıştır.
Soru 2: Şeytanı bencil olduğu için cehenneme atan Allahın bencillik etmesi ne derece mantıkıldır?
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
-Allah ile şeytan sidik yarışındadır
-Şeytan insanları kötü yola girdirmeye çalışır, onları saptırır.
-Şeytanın tüm insanaları etkilemiş olduğu bir zamanda tam kazanacakken Allah nuh tufanını gerçekleştirip tüm insanaları helak eder.
Soru 3: Allahın tam şeytan kazanacakken bu şekilde hile yapması ona yakışır mı?
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
-Tanrı (tanım gereği) fiziksel değildir
-Tanrı düşünebilir karar verir, iradeye sahiptir.
Soru 4: Düşünme(ya da karar verme, irade) eylemi beyinde gerçekleşen bir eylemken fiziksel olmayan tanrı nasıl düşünür, karar verir, iradeye sahiptir? Bu soruya "Bunu bilemeyiz, aklımız ermez" gibi bir cevap verecek olursanız ona inanmadığımız için bizi yakmaması doğal sonuç olmaz mı(sonuçta ona aklımız yetmiyor)? Ve ya neden bizi onu anlayabilecek şekilde yaratmamıştır?
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
-Tüm insaları canlıları ve sistamleri tanrı yaratmıştır
-DNA kopyalanmaya başlar.
-DNA kopyalanırken hatalar oluşur
-DNA daki hataların çoğu enzimlerce düzeltilir.
Soru 5: Tanrının bu tasarımdaki amacı nedir? Eğer düzeltecekse neden hata yapmasına izin verir ki? Tanrı yapboz mu oynamaktadır ki önce bozup sonra düzeltir?
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
-Allah evreni/dünyayı insanı sınav yapmak için yaratmıştır.
-Evrenin 14 milyar yılı dünyanının 3 milyardan fazla yılı insansız geçmiştir ve insan türü yokolunca evren varolmaya devam edecektir.
Soru 6: İnsanı sınav yapmak için evreni/dünyayı yaratan tanrının 14 milyar yıl beklemesi ne derece mantıklıdır?
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
-Tanrı zamanı geçmişi geleceği bilir
-Tanrı insanı sınav içine sokmuştur
-Tanrı sınavın sonucunu da bilir
Soru 7: Sonucu 'kesin olarak' bilinen bir sınavın anlamı nedir? Sınav sonucunu bilmemeyi gerektirirken bilinmesi ne derece mantıklıdır? Tanrı her şeyi biliyorsa sınav olmamalıdır, sınav varsa tanrı her şeyi bilmemelidir.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
-Tanrı Lut kavmini eşcinsel yaratır
-Eşcinsellik bir tercih değildir. Bir kişi doğuştan eşcinsel olur, kadın olmayı erkek olmayı mavi gözlü olmayı seçemeyeceği gibi eşcinsel olmayı da seçmez
Soru 8: İnsanları eşcinsel oalrak yaratan Tanrının daha sonra (bunu bilmesine rağmen) insanalra kızması, şaşırması, onları uyarması ve onları yoketmes ne kadar mantıklıdır?
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
-Allah kendine tapması için insanları yaratır
-O halde Allah egoisttir
Soru 9: Ego bir tanrıya yakışır bir özellik midir? Egoist bir tanrı ne derece tapınılmayı hak eder?
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
-Müslüman olmayan herkes sonsuza kadar cehennemde yanacaktır
-İyi olan gayrimüslimler her ne kadar iyi olursa olsunlar sonsuza kadar cehennemde yanacaktır
Soru 10: Böyle bir durumda tanrının sonsuz adalet ve merhametinden bahsedilebilir mi? Böyle bir tanrıya inanmak ne kadar doğru olur?
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
-İslama göre doğru olan tek din islamdır
-Diğer dinler de doğru olan tek dinin kendi din olduğunu düşünür
-Neredeyse her din kendi dininden olmayanın yanacağını savunur
Soru 11: Eğer farklı bir ülkede farklı bir dine mensup olarak doğmuş olsaydınız tekrar müslüman olur muydunuz? Yoksa müslümanlar da dahil diğer dinden insanların yanacağını mı düşünürdünüz? Eğer cevabınız "Sorgular müslüman olurdum" ise diğer dindeki insanlar da neden aynı cevabı veriyor düşündünüz mü? Yoksa hala dinin büyük oranda coğrafya ve aile etkenli olduğunu anlayamadınız mı?
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
-Allah ademi yaratır
-Ademden de (kaburga kemiğinden) Havvayı yaratır
-Ademden yaratılan Havvanın adem ile kromozomaları o halde aynıdır
-Bunun sonucunda Havva da erkek olmalıdır
Soru 12: Bu yaratılış mitine mi inanmak mantıklıdır yoksa henüz kromozomun, genetiğin bilinmediği bir dönemde cinsiyetlerle ilgili henüz olgun bir fikir yokken insanların nasıl yaratıldığını merak eden bir takım insanın bunu uydurmuş olması ve nesillerdir günümüze geldiğini düşünmek mi mantıkldır?
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
-Allah Ademi ondan da Havvayı yaratır
-Adem ve havvanın çocukları olur
-Kardeş kardeşe ilişkiye girerek nesiller devam eder
Soru 13: Allah başka bir çift de yaratıp insanları kardeş kardeşe ilişkiye zorlamayabilirk
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Soru 14: Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor?
Öyleyse o güçsüzdür.
Yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor?
Öyleyse o iyi niyetli değildir.
Hem güçlü, hem de iyi ise, bu kadar kötülük nasıl oldu da var oldu?
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
CEVAPLAR
Soru 1: Sonsuz gücü olan Allah'ın kendi yarattığı şeytanla sidik yarışına girmesi ne derece mantıklıdır?
Cevap 1 - Haşa burada bir sidik yarışı söz konusu değildir,sorunu
,İnsan da şeytanın emirlerini yapmayıp, Allah'ın emirlerini yaparsa Allah katında büyük derecelere yükselir. Şeytanı insanlara musallat etmek suretiyle, Allah'ın emrini tutacak insan ile, tutmayacak insan ayırt edilir. Böylece, bu imtihan dünyasında kötü ruhlu insan ile iyi ruhlu insan birbirlerinden ayrılır. Şeytan imandan kuvvetli değildir.
Allah’u teâla günah işleme kabiliyeti olmayan meleklerle, hiç sorumlu olmayan hayvanları yaratmıştır.
Bu iki varlıktan başka, hem melekleri geçecek kadar mükemmel, hem de aklı olmayan hayvanlardan daha aşağı olacak kadar kötü olma özelliğindeki insanı yaratmıştır. İşte böyle bir varlığın hangi özellikleri taşıdığının anlaşılması için şeytan yaratılmıştır.
Mesela, altın ve bakırın karışık halden ayrılması için ateşte kaynatılması gibi, insan denen varlığın iyi ve kötü huylarının birbirinden ayrılması, iyi huylu Ebubekir (ra)ile kötü ruhlu Ebucehilin anlaşılması için Allah şeytanı ateşten yaratmıştır.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Soru 2: Şeytanı bencil olduğu için cehenneme atan Allahın bencillik etmesi ne derece mantıklıdır?
Cevap 2 - Şeytan bencil değil kibirlidir. Vücut bulmasına sebep olan Allah'ı unutmuş ve bunun cezasını görmüştür.Allah
yine bunu da gönderdiği kutsal kitap ve peygamberi ile sağlamıştır,yan
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Soru3: Allahın tam şeytan kazanacakken bu şekilde hile yapması ona yakışır mı?
Cevap 3 - Burada da hile yok,bak bunlar hep senin cevabı aramaya tenezzül etmeden yargılaman sonucunda kafanın karışmasına sebep oluyor,aç kitabını oku,ilk emir zaten İkra yani Oku,tüm cevaplar orada.
Nuh dan daha kötüsü kıyamet günü olmayacak mı?Kıyamet ne zaman kopacak,bir tek insanın bile Allah demediği zaman kopacak,tüm insanlık şeytana uyduğu zaman kopacak,din kitap peygamber ve Allah tamamen yeryüzünden silinmeden kıyamet kopmaz,kıyamet zaten kafirlere kopacak inanan hiç kimse dünyada olmadığı zaman kopacak,burada da hile yok çünkü her şey bitmiş olacak,kalan tüm insanlık şeytana biat edince zaten Allahın dünyayı devam ettirmesinin ne mantığı kalacak?kendisi
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Soru 4: Düşünme(ya da karar verme, irade) eylemi beyinde gerçekleşen bir eylemken fiziksel olmayan tanrı nasıl düşünür, karar verir, iradeye sahiptir? Bu soruya "Bunu bilemeyiz, aklımız ermez" gibi bir cevap verecek olursanız ona inanmadığımız için bizi yakmaması doğal sonuç olmaz mı(sonuçta ona aklımız yetmiyor)? Ve ya neden bizi onu anlayabilecek şekilde yaratmamıştır?
Cevap 4 - Düşünme karar verme fiziksel bir eylem değildir,fiziks
düşünme yetisinin temeli Allah'tan gelir , bir düşün bütün dünyadaki bilgiyi ve bir de bir insandaki , bir insandaki bilgi ve düşünme yetisi sınırlıdır. Diğer taraftan Allah her insana kendisine iman etmesi ve yasaklardan sakınması için gereken İlmi vermiştir ve düşünmemiz için bize Yol Göstericiler yani Peygamberler göndermiştir , onun dışında yaşadığımz her olayda bir hayır ve şer göstermiş bunları da Kuran'da yazmıştır.
Bizim engelli dediğimiz o yeti tam olarak verilmeyen insanlarsa sorgudan muhaftır. Şimdi sen vay efendim niye onları eksik yaratmış diyebilirsin , senin bütün özelliklerin tam mı acaba ? Her insan Allah'ın bazı sıfatlarından çok ya da az alır ve bunlarla sınanır.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Soru 5: Tanrının bu tasarımdaki amacı nedir? Eğer düzeltecekse neden hata yapmasına izin verir ki? Tanrı yapboz mu oynamaktadır ki önce bozup sonra düzeltir?
Cevap 5 - Hangi DNA kopyalanırken hata oluşur ve kendiliğinden düzelir?Hem iradesi yani düşünme yeteneği olan bir yaratıcıdan bahsediyorsak önce bir türlü,sonra başka bir türlü yaratmasını da normal karşılamalıyız,
Allah canlı sistemleri yaratırken, ölebilir, hastalanabilir bir mekanizmayı ön görmüştür. Bunun pek çok hikmetleri vardır. Bu hastalıkların olması için canlılarda bozulabilir bir sistemi öngörmüştür. Bozulabilen bir sistemin tamiri için de düzeltme mekanizmalarını
Allah, kâinatı hareketli, değişken, tahrip ve tamire maruz bir biçimde yaratmakla, kendi varlığını, isim ve sıfatlarını nazara vermek, sonsuz ilim ve kudretinin her an devrede olduğunu göstermek istemiştir. Akan bir ırmağın güneş karşısına gelen damlacıklarının
İşte bunun gibi, bu kâinatı yaratmakla kendini tanıtmak isteyen yaratıcı, özellikle canlılarda tahrip ve tamir mekanizmalarını
Hülasa mevcut mekanizmalar, hikmet açısından birer perdedir. Asıl iş yapan ilahi kudrettir. Binbir çeşidiyle canlıların bünyelerini tamir eden gıdaların varlığı, kâinatı yaratan ile canlıların bünyesini yaratan aynı kudret olduğunu gösterir. Demek ki herşey lisan-ı haliyle Allah diyor, onu hamd ile tesbih ediyor.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Soru 6: İnsanı sınav yapmak için evreni/dünyayı yaratan tanrının 14 milyar yıl beklemesi ne derece mantıklıdır?
Cevap 6 - Allah zaman kavramından münezzehtir,yan
Ayetlerde geçen “İndellah=Allah
İşte “eyyam-ı Kur’aniye olarak da tabir edilen “bin-elli bin senelik” zaman mefhumu o alemlerdeki cisimlerin hareketlerden meydana gelen zaman dilimleridir. Dünyadaki -yerküresinin güneşin etrafında dolaşmasından meydana gelen- zaman mefhumu Allah’ı kuşatmadığı gibi, göklerdeki diğer bazı cisimlerin, yörüngelerinde dolaşmalarından
Çok açık bir gerçektir ki, her zaman mefhumu belli bazı cisimlerin bulundukları yörüngelerindek
Yevm (gün) kelimesi Kur’an-ı Kerim’de çeşitli anlamlarda kullanılmıştır.
Gündüz, gece ve gündüzden oluşan 24 saatlik müddet, devir, mutlak zaman vs. Örneğin kıyametle ilgili bir âyette “Yer başka yere, gökler de başka göklere değiştirildiği gün” (İbrahim, 48) ifadesi geçmektedir.
Başka bir âyette ise, kıyamet gününden bahsedilirken “yevmu’l-hulûd/
Hacc suresi, 47. âyetteki, “Allah katında bir gün sizin saydıklarınızda
Dünyamızın bir günü 24 saat iken, başka gezegenlerin günleri (yani o gezegenin kendi ekseni etrafında dönüş süresi) daha az veya daha çok olabilmektedir.
Dolayısıyla kâinatta bir günü bin gün veya elli bin gün olan yerlerin olması da söz konusudur.
Bu izah, âyetler aynı konu ekseninde değerlendirildi
Nitekim Razî ve Maverdî gibi müfessirler de bu âyeti açıklarken buna uygun açıklamalar yapmışlardır. Razî bu görüşün âyetin manası hakkındaki açıklamalar içinde en uygunu olduğunu söylemektedir.
Bu ifade hakkında şu yorumlar da yapılmıştır:
1. Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günlerden bir gün bin sene gibidir (Mücahid).
2. Kıyamet günlerinden bir günün uzunluğu, dünya günlerinden bin sene gibidir. Bu âyet hakkında şöyle bir yorumun da uygun olacağı kanaatindeyiz: Bu âyette Yüce Allah, müşriklerin aceleciliklerin
Gerçekte Allah için zaman söz konusu değildir. O, zamandan münezzehtir. Geçmiş, gelecek O’nun için şimdiki zaman sayıldığı gibi, bütün zamanlar da O’nun için bir ân gibidir.
Meâric suresindeki âyet ise, kâinatta bir günü elli bin gün olan uzay ve zaman boyutlarının varlığına işâret edildiği gibi, âyet meleklerin göklerde kat ettikleri mesafelerle de ilgili olup, ellibin yıllık uzun mesafeyi bir günde kat’ettiklerini
Aşağıda -özetle yer alan- Bediüzzaman hazretlerinin ifadeleri konumuza ışık tutmaktadır:
“Evet kış günlerinde ve şimal taraflarında gurub ve tulû' mabeyninde(güne
İşte Semavat ve Arz'ın Rabbi, o Şems-üş Şümus ve Şi'ra'nın Hâlıkı hitab ettiği vakit, o Semavat ve Arz'ın ecramına(gök ve yer cisimlerine) ve âlemlerine bakan kudsî kelâmında o eyyamları zikreder ve zikretmesi gayet yerindedir.....
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Soru 7: Sonucu 'kesin olarak' bilinen bir sınavın anlamı nedir? Sınav sonucunu bilmemeyi gerektirirken bilinmesi ne derece mantıklıdır? Tanrı her şeyi biliyorsa sınav olmamalıdır, sınav varsa tanrı her şeyi bilmemelidir.
Cevap 7 - Sınavın sonucunu Allah biliyor biz değil,biz yaşayarak öğreneceğiz,sın
Meryem-67 - O insan hiç düşünmüyor mu ki, o hiçbir şey değilken Biz onu yaratıp var ettik?
(Enbiya, 21/16) "Biz göğü, yeri ve bu ikisi arasında olanları oyun olsun diye yaratmadık."
(Sad, 38/27) "Göğü, yeri ve bu ikisi arasında olanları boşuna yaratmadık."
(Kıyame, 75/36) "İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor?"
(Müminun, 23/115)"Yoksa siz, bizim sizi abes /
Öncelikle şunu belirtelim ki Allah (cc) insana; acaba ne yapacak diye (haşa meraktan, eğlenmek için) bakmaz O zaten insanların ne yapacağını bilmektedir (kader konusu). Allah(c.c.) ın dünyayı yaratıp insanı dünyaya göndermesinin amacı insanın gerçek hüviyetini kazanmasıdır,çü
yani amaç insan kazanmaktır.ins
yani öylesine bir yaratılmışlık,Y
Zariyat-56 - Ben cinleri ve insanları sırf Beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım
bu ayette hem yaratmanın amacı hem de insanın amacı insana bildirilmiştir.
1 - Allah ın insanı yaratmasındaki amacı; insanın kendisini tanıyıp gönülden sevmesi ve bunun yanında kendisine itaat, ibadet etmesidir.
2 - Allah insana amaç olarak ibadet etmesini koymuştur.demek
***İnsan ibadet etmesi için, yani Allah ı tanıyıp sevmesi ve emirleri doğrultusunda hareket edip Allah ın rızasını kazanmaya çalışması için yaratılmıştır.Y
işte Allah ın istediği budur; GÖNÜLDEN SEVGİ.( )bu sevginin oluşması için bir koşul daha lazımdır o da Allah ın varlığının kesin şekilde idrak edilmesi ama gözle görülememesi, Allah ın öz varlığının bu dünyadaki duyu organlarıyla kesin şekilde hissedilememesi
çünkü Allah ın öz varlığını yani bizzat kendisini görseydik gene robottan bir farkımız kalmaz irademiz olsa bile mecburen Allah a inanır Ona yönelirdik.o nedenle Allah dünyayı yaratmış insanı dünyaya göndermiş bize kendisini göstermemiş ama müthiş sanatlı nimetleriyle yarattıklarıyla
İşte insan Allah ın dünya adlı bu müzesinde Allah ın verdiği düşünme özelliği vasıtasıyla Allah ı tanıyacak sevecek Ona itaat edip emirleri doğrultusunda hayatına yön verecek Onun emirleri doğrultusunda bu dünya imtihanlarını aşacaktır.
Allah dünyayı imtihan yeri kılmıştır çünkü iradeli bir varlık olan insanın Allah a ne derece yönelip yönelmediği imtihanlarla belli olacaktır.herke
sonuç olarak irade varsa imtihan gereklidir.Alla
bu dünya hayatının genel amacı, insanın ruhunu olgunlaştırması
tüm bunları gönülden yöneldiği Allah ın rızası için Allah a inanıp Onun sevgisi ve korkusuyla Allah a itaat ettiği için yaptığından tüm hayatını ibadet ederek geçirmiş olacak ve sonuçta hem Allah ın istediğini gerçekleştirmiş
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Soru 8: İnsanları eşcinsel olarak yaratan Tanrının daha sonra (bunu bilmesine rağmen) insanlara kızması, şaşırması, onları uyarması ve onları yok etmesi ne kadar mantıklıdır?
Cevap 8 - Eşcinsellik doğuştan gelen bir rahatsızlık değildir,adam 30 yaşına kadar erkek gibi yaşar sonrasında travesti olur,bu hiç mi yaşanmadı?eğer doğuştan gelen bir genetik rahatsızlıksa neden o kişi 11 yaşlarında eşcinsel eğilim göstermektense 30 yaşında eşcinsel eğilim göstermeye başlıyor?
İnsanlar eşcinsel olarak yaratılmaz.. Eşcinsel diye bir insan türü yoktur .. İnsan ya kadındır, ya erkektir. Eşcinsel olmak insanın kendi irade ile seçtiği bir tercihtir? Allah kadını yada erkeği yaratır. Eşcinsel olmak seçimlik bir durumdur. Hani derler ya " cinsel tercih"
Yaradılışa müdahele büyük günahlardandır,
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Soru 9: Ego bir tanrıya yakışır bir özellik midir? Egoist bir tanrı ne derece tapınılmayı hak eder?
Cevap 9 - “Egoist” demek, sadece kendini düşünen, kendi menfaatini ön planda tutan, yalnız kendini nazara veren demektir.
Oysa Allah’ın bu kadar nimetleri insanlar için hazırlaması, yeryüzünü bin bir çeşit nimetlerle donatılmış bir sofra halinde sergilemesi, onun kullarına, yaratıklarına, sanatına ne kadar değer verdiğini ve sonsuz rahmetini göstermektedir.
- Allah kendini Samed (ihlas suresi, 2) olarak nitelemiştir. Samed demek, her şeyin kendisine muhtaç olduğu, fakat kendisinin hiç bir şeye muhtaç olmadığı varlık demektir. Hiç bir şeye muhtaç olmayan ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu ve kendisinin bütün bu muhtaçların ihtiyaçlarını fiilen yerine getirdiği gözle görülen yüceler yücesi Allah hakkında “egoist” demek, vicdan ve insaf ölçülerinden fersah fersah uzaklaşmak anlamına gelir.
Bu konuda yüzlerce ayetten sadece aşağıdaki ayeti ön yargısız okumanızı tavsiye ederiz:
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün sürelerinin değişmesinde, insanlara fayda sağlamak üzere denizlerde gemilerin süzülüşünde, Allah’ın gökten indirip kendisiyle ölmüş yeri canlandırdığı yağmurda ve yeryüzünde hayat verip yaydığı canlılarda, rüzgarların yönlerini değiştirip durmasında, gökle yer arasında emre hazır bulutların duruşunda, elbette aklını çalıştıran kimseler için Allah’ın varlığına ve birliğine nice deliller vardır.” (Bakara, 2/164)
- Allah’a -haşa- “egoist” diyen insanların varlığı bile, Kur’an’ın defalarca Allah’ın kudretini vurgulamasının ne kadar doğru ve isabetli olduğunun en açık göstergesidir. Bu gün binlerce insan hala Allah’ın varlığında, sonsuz ilim ve kudretinde tereddüt gösteriyorsa, Kur’an’daki bu konuların tekrar tekrar vurgulanmasının
- Allah hiç şüphesiz hiç kimsenin ne övgüsünden ne de yergisinden etkilenir. Ancak, o sonsuz rahmetiyle kullarının edepli olmalarını, insan gibi insan olmalarını ve cennet için ortaya koyduğu kriterlere uygun bir performans göstermelerini istediği için, defalarca insanları uyarıyor, kendi isimlerinin tecellilerine dikkat çekiyor.
Mesela -ayet manalarının özetiyle- diyor ki, bakın: bu kâinatı yaratmak sonsuz ilim ve kudreti gerektirir. Madem kâinat var, öyleyse sonsuz ilim ve kudret sahibi Allah da vardır. Öyleyse, bu kâinatın tesadüf oyuncağı olarak ortaya çıktığını düşünerek hem size verdiğim aklınıza hakaret etmiş, hem de Allah’ın sonsuz ilim ve kudretini görmeyen bir körlüğe düşmüş olursunuz. Çünkü;
Çok iyi biliyor ve görüyorsunuz ki, bir tek harf yazarsız olmaz, bir iğne bile ustasız olmaz, bir köy bile muhtarsız/
Nasıl olur da -mesela- kâinat çapında görülen harika sanat tablolarını ustasız olduğu ihtimaline kapılabiliyorsu
Ve nasıl olurda -örneğin- milyarlar seneden beri hiç bir trafik kazasına meydan vermeden hareket eden, güneş sistemin -güneşiyle, ayı ile, yerküresiyle, atmosferiyle- yüzlerce hikmetli ve gayeli işleri başarmak için gösterdiği bu harika görev aşkını, ödev performansını tesadüfe verebiliyorsunu
- Madem -bu saydığımız- ilmi gerçeklerin tanıklığıyla, bu kâinatın/
- Şimdi bu kadar önemli bir konuda bu uyarıları tekrar etmeyi Allah’ın kullarına olan sonsuz merhametini düşünmeyip, “egoistlik” olarak değerlendirmeni
- İlginçtir, Kur’an’da sözlü olarak tekrar edilen aynı sonsuz rahmetin ontolojik olarak yapılan tekrarlarına kimse itiraz etmiyor. Örneğin kimse kalkıp da:
“Niçin her gün güneş tekrar edip doğuyor..
Niçin her gün çeşitli nimetler bize ikram ediliyor..
Niçin bizim akciğerlerimiz atmosferdeki oksijen tüpüne bağlanmış her saniye tekrar tekrar nefes almamızı sağlıyor..
Niçin günde bir kaç kez bize su içiriliyor, yemek yediriliyor..
Her gece neden uyutuluyoruz, ardından her sabah tekrar tekrar diriltiliyoruz.
diye itiraz etmiyor..
Çünkü bütün bunlar kudreti, hikmeti ve rahmeti sonsuz olan Allah’ın kullarına yaptığı iyilikler olduğunu, bunlar olmadan yaşamanın mümkün olmadığını biliyor da ondan itiraz etmiyor..
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Soru 10: Böyle bir durumda tanrının sonsuz adalet ve merhametinden bahsedilebilir mi? Böyle bir tanrıya inanmak ne kadar doğru olur?
Cevap 10-Evvela, cehennemin yedi tabakadan oluşup hafiften şiddetlisine doğru sıralanması, cehennem ehlinin amellerinin de değerlendirilme
İkincisi, Allah’ın sonsuz adaleti bütün cehennem ehlinin eşit bir şekilde yanmasına müsaade etmez. Zira cehennemde ebedi kalacaklar içinde insanlığa büyük hizmetleri ve iyilikleri dokunmuş kimseler olduğu gibi insanlığa büyük zulüm ve haksızlıklar yapanlar da olmuştur; ikisinin müsavi tutulması sonsuz adalet ile bağdaşmaz.
Üçüncüsü, cehennemde ateşin cehennemliklere
Dördüncüsü, amellerin kabul edilmemesi ayrı bir şey, değerlendirmeye
Nitekim dünyada kafirler fıtri şeriata uymalarının mükafatını peşinen bu dünyada alıyorlar. Allah dürüst ve çalışkan bir Hristiyan tüccarına bu dünyada nasıl mal ve servet veriyor ise, ahirette de oraya münasip bir ceza indirimi yapabilir. Bu ne ayet ile çelişir ne da akıl ile.
Beşincisi, tefsir ilminde hadisler ayetin mutlak ve umumi manasını takyit edebilir. Bakara suresinde geçen "azabın hafifletilmeyec
Resulullah (s.a.v.)’ın yanında amcası Ebu Talib anıldı da:
"Kıyamet gününde şefaatimin amcama fayda vereceğini umarım. Şefaatimle amcam, topuklarına ulaşabilen ateşten bir çukura konulur da, o çukurda dimağının aslı kaynar." buyurdu. Abbas b. Abdulmuttalib (r.a.):
"Ey Allah’ın Elçisi! Amcam Ebu Talib’e herhangi bir şeyle yarar sağladın mı? Çünkü o, daima seni korur ve senin için düşmanlarına karşı öfkelenirdi." dedi. Resulullah (s.a.v.):
“Evet, o şimdi dibi topuklarına kadar olan ateşten bir çukur içindedir. Ben olmasaydım, muhakkak cehennemin en derin çukurunda olacaktı.” buyurdu.(1)
Bu hadis azabın hafifleyebilece
Altıncısı, Üstad Hazretleri azap hafifletilir demiyor, yanan kişi azaba alışır, ülfet eder diyor, bu da ayetin manasına zıt olmaz. Ülfet bir şeye alışmak demek; nasıl bir musibetin ilk anı ile sonraki anları azap noktasından farklıdır.
İlk an en zor ve çetin andır, sonraki anlar ise vücudun intibakı ile azabın ilk anki şiddeti hafifliyor, burada hafifleyen azap değil azabın verdiği acıdır. Soğuk bir ortama girince ilk anda şiddetli üşürsün, sonra vücut ülfet etmeye başlayınca o ilk şiddetli soğuktan gelen üşüme gider; burada o soğuk ortamda bir değişme ve hafifleme yoktur, değişen ve alışan senin bedenindir.
Ayette "azabın derecesi hafiflemez" diyor, yoksa ülfet ile azaba intibak ederek acının ilk şiddeti gidemez demiyor.
Yedincisi, cehennemde azaba ülfet edemeyecek büyük kafirlerin var olduğuna dair hadis ve ayetlerde vardır. Mesela gayye kuyusu var ki, cehennem bile onun şiddetinden Allah’a sığındığına dair hadisler var. Bakara ve Nebe surelerinde geçen ayetlerin onlara bakması da muhtemeldir. Ehl-i kitap ile müşrikleri Kur'an aynı kefeye koymuyor; o zaman cehennemde de aralarında bir fark olması gereklidir. Yani hafif azap, şiddetli azap manası olabilir.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Soru 11: Eğer farklı bir ülkede farklı bir dine mensup olarak doğmuş olsaydınız tekrar müslüman olur muydunuz? Yoksa müslümanlar da dahil diğer dinden insanların yanacağını mı düşünürdünüz? Eğer cevabınız "Sorgular müslüman olurdum" ise diğer dindeki insanlar da neden aynı cevabı veriyor düşündünüz mü? Yoksa hala dinin büyük oranda coğrafya ve aile etkenli olduğunu anlayamadınız mı?
Cevap -11- Buluğ çağına girene kadar öğretileni öğrenirsin,sonr
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Soru 12: Bu yaratılış mitine mi inanmak mantıklıdır yoksa henüz kromozomun, genetiğin bilinmediği bir dönemde cinsiyetlerle ilgili henüz olgun bir fikir yokken insanların nasıl yaratıldığını merak eden bir takım insanın bunu uydurmuş olması ve nesillerdir günümüze geldiğini düşünmek mi mantıkldır?
Cevap 12 - Allah önce Ademi sonrasında Havvayı yaratmıştır,bu geçişte kromozom sayısı değişmeseydi evet Havva da erkek olacaktı ama değiştiğine göre Havva kadın oldu.
Kromozom meselesine gelince bu zaten Allah'ın kurduğu bir sistem değilmi , eğer bir Tanrı'ya inanıyorsan Tanrı'nın kromozomu değiştirebilece
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Soru 13: Allah başka bir çift de yaratıp insanları kardeş kardeşe ilişkiye zorlamayabilirk
Cevap 13 - İnsanlar Hz. Âdem’le Hz. Havva’dan doğarak çoğalmışlardır.
Habil’le beraber doğan kız çırkın, Kabil’le birlikte doğan kız ise güzeldi. Bu durumda Hz. Âdem, Habil’in, Kabil’le beraber doğan kızla, Kabil’in de Habil’le beraber doğan kızla evlenmesini istedi. Fakat Kabil buna razı olmadı, kendisiyle doğan güzel kızı Habil’e vermek istemeyerek kendisi almak istedi.
Hz. Âdem buna müsaade etmedi ve meseleyi Allah’a havale etti. Cenab-ı Haktan gelen emir üzerine her ikisinin de Allah’a birer kurban takdim etmelerini, hangisinin kurbanı kabul edilirse Kabil’in bacısının ona ait olacağını söyledi. Bunun üzerine Kabil bir demet buğday, Habil de bir koyunu kurban olarak takdim etti.
Gökten inen bir ateş Habil’in kurbanını aldı, Kabil’inki olduğu yerde kaldı. Bu durumda Habil haklı çıkmış ve kızı almaya hak kazanmıştı Fakat Kabil iyice çileden çıkmıştı.
Bu hâdise Kur’ân’da şöyle anlatılır:
“Onlara Âdem’in iki oğluna dair haberi hak ile oku. Onlar birer kurban takdim ettiklerinde, birisinin kurbanı kabul olunmuş, diğeri kabul olunmamıştı. Kurbanı kabul olunmayan diğerine, ‘Ben seni öldüreceğim’ dedi. O da, ‘Allah ancak takva sahiplerinin kurbanını kabul eder’ diye cevap verdi.
“Habil şöyle devam etti: ‘Eğer sen öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi kaldıracak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. Dilerim ki, sen benim günahımı yüklenesin de, Cehennem ateşinin ehlinden olasın. Bu da zalimlerin cezasıdır.’’
“Sonra nefsi, kardeşini öldürmeyi ona
kolay ve hoş gösterdi; o da kardeşini öldürüp hüsrana uğrayanlardan
oldu. Sonra Allah, kardeşinin cesedini nasıl örteceğini göstermek için,
ona, yeri eşeleyen bir kargayı gönderdi. Kabil, ‘Yazıklar olsun bana!’
dedi. ‘Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtemedim!’ Artık o
yaptığına pişmanlık duyanlardan olmuştu.”Mâide Sûresi, 27-31
Hz. Âdem’in çocuklarının birbirleriyle evlenmelerinin dindeki yerine gelince; Hz. Âdem’den Peygamber Efendimize gelinceye kadar bütün peygamberler hak dini tebliğ etmişlerdir. Dinin temeli olan îman esasları hep aynı kalmıştır.
Fakat şeriat dediğimiz, ibadet ve dünyaya ait işlerde Hz. Âdem’den Peygamberimize kadar her devrin icaplarına, insanların ihtiyaçlarına göre bazı hükümler değişerek gelmiştir. Cenab-ı Hak her devrin insanının yaşayışını ve menfaatini gözeterek her ümmete ayrı bir şeriat göndermiştir. Mâide Sûresinin 48. âyetinde bu hususta, “Sizin her biriniz için Biz bir şeriat ve açık bir yol tayin ettik” buyurulur.
Bediüzzaman da bu meseleyi şöyle izah eder: “Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtemü’l-Enbiya ’dan
(a.s.m.) sonra şeriat-ı kübrası (büyük şeriatı) her asırda, her kavme
kâfi geldiğinden muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır.”
Meselâ, Yahudiler ancak havralarda, sinagoglarda, Hıristiyanlar sadece kiliselerde ibadet edebilirlerken,
biz Müslümanlar her yerde namaz kılabiliyoruz. Yine sığır ve koyun gibi
hayvanların iç yağları Hz. Musa’nın şeriatında haramken, bizim
dinimizde helâldir.
Hz. Âdem ise ilk insan ve ilk peygamberdir.
Allah ona da bir din ve bir şeriat göndermiş ve öğretmişti. O da Allah’ın kendisine gösterdiği şekilde hareket ediyordu. Cenab-ı Hak, Hz. Âdem’in çocuklarının birbirleriyle evlenmesini de bir zaruretten dolayı helâl kılmıştı.
Çünkü insan neslinin artması gerekiyordu. Başka insan da olmadığına göre, bir zaruret olarak kardeşlerin birbirleriyle evlenmesi gerekiyordu. Bu âdet bir süre devam etti, fakat insanlar çoğalınca böyle bir evliliğe ihtiyaç ve zaruret kalmadı ve bu tatbikat da kalkmış oldu.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Soru 14:
Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor?
Öyleyse o güçsüzdür.
Yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor?
Öyleyse o iyi niyetli değildir.
Hem güçlü, hem de iyi ise, bu kadar kötülük nasıl oldu da var oldu?
Cevap 14 - Buna kötülük neden var? diyelim.
Bu soruyu ateistlerden duyarım. Genel anlamda adamın biri ateist olmuşsa, "Şu inanç yükünden kurtulayım da, istediğim gibi kötülük yapayım" diye düşündüğü için olmamıştır.
Düşünmüş, gerçeklikle boğuşmuş, aklı ve mantığı böyle gösterdiği için ateist olmaya karar vermiştir.Ateis t dediğin kişi bayağı uzun uzun kafa yormuş olabilir bu konularda.
Tamam, ateist olun. Sana saygım var. Ateist olmak için (kendince) pek çok kabul edilebilir sebep bulmuş olabilirsin. Ama “dünyada bu kadar kötülük bu kadar haksızlık var, tecavüzler, cinayetler, savaşlar, yıkımlar var. Tanrı varsa neden bunları engellemiyor? Hani tanrı iyiydi?” mantığıyla ateist olmayın.
Komik oluyorsunuz.
Şimdi bu konuya biraz açıklık getirelim:
http:// www.haberturk.co m/dunya/haber/ 757226-ac-kalan- cocugu-kopek-em zirdi
Aç kalan çocuğu köpek emzirdi
Hindistan'ın doğusundaki Jharkhand Eyaleti’nin yoksul mahallelerinden birinde yaşayan 6 yaşındaki Chotu Kumar, açlığını bir sokak köpeğinden süt emerek gideriyor.
Babası 4 yıl önce öldüğünden beri annesi, anneannesi ve 2 erkek kardeşiyle birlikte geçim sıkıntısı çeken Chotu Kumar, “Köpek bana yavrularından biriymişim gibi davranıyor” diye konuştu.
Geçen yaz ise gazetede şöyle bir şeyle karşılaşıyorum:
http:// dunya.milliyet.c om.tr/ bebegini-canli-c anli-gomdu/ dunya/ dunyadetay/ 16.07.2012/ 1567717/ default.htm
Bebeğini canlı canlı gömdü
Geçtiğimiz hafta Salı günü Pakistan’da dünyaya gelen bebek, babası Chand Khan tarafından ‘çirkin’ olduğu gerekçesiyle gömüldü.
Akrabalarına bebeğin ölü doğduğunu söyleyen adam, bir de sahte cenaze töreni düzenledi. Bebeği mezarlığa götürürken görülen baba, akrabaları tarafından ihbar edildi.
Ne gaddarca,ne kadar insanlık dışı… Bir köpek aç bir çocuğu yavrusunu besler gibi beslerken, babanın çirkin olduğu gerekçesiyle kendi çocuğunu diri diri gömmesi…
İnsanların çoğu hastalıklı.
Bu iki haberi görmek “kötülük” üzerine beyin fırtınası yapma ve bir şeyler karalama ihtiyacı hissettirdi bana.
Kötülük problemi denen şey nedir, öncelikle kısaca ona bakalım:
David Hume Din Üstüne Diyaloglar adlı eserinde Philo’nun ağzıyla şöyle özetlemiştir problemi:
Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor?
Öyleyse O güçsüzdür.
Yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor?
Öyleyse O iyi niyetli değildir.
Hem güçlü, hem de iyi ise, bu kadar kötülük nasıl oldu da var oldu?
Bir başka deyişle soru(n) şudur “Tanrı var ise neden kötülük var?”
Bunu sorgulamadan evvel, dünyada var olan ve sorunu tartışanlarca “kötülük” olarak kategorize edilen kavramlara bir bakalım:
Evrendeki kötülüğü üç farklı türde kategorize edebiliriz.
1) Ahlaki (moral) kötülük
2) Natürel kötülük
3) Metafizik kötülük. (Tüm filozoflar bunu dâhil etmez, Leibniz’in teorisidir.)
Ahlaki kötülük ne midir? İşte tam olarak yukarıda paylaştığım iki haberde olan durumdur. İnsanların çocuğu köpeğe muhtaç bırakmaları ve babanın dünya güzeli bebeğe yaptığı zulüm. Tabi liste tecavüzleri, ensest olaylarını, cinayetleri, hırsızlıkları vs. eklersek uzar da uzar.
Natürel kötülüğe ise kısaca örnek olarak sellerin, depremlerin, yani doğa olaylarının neden olduğu ıstırapları gösterebiliriz.
Çok üzerinde durma gereği duymadığım metafizik kötülük ise bunu ileri süren Leibniz’e göre insanın yetkin olmayışı, eksik bir varlık oluşudur. (Örneğin ölümlü, sonlu oluşu vs.) Ki bence yukarıdaki ahlaksız davranışları sergileyen insanlarla dolu bir dünyada insanın ölümlü-sonlu oluşu değil, olmayışı asıl kötü olan olurdu.
Önce "İyilik -kötülük nedir?" sorusu üzerine biraz beyin fırtınası yapalım..
Şahsi fikrim odur ki iyilik dediğimiz şey aslında pek çok zaman göreceli bir kavramdır. Adam öldürmenin iyi olmadığını yani kötü olduğunu hemen herkes bilir diyebilirsiniz,
ki toplumsal ve hukuki yaptırımların insanlara bunu aşıladığı bir
ortamda bunu demek oldukça kolaydır, peki acaba her hal ve şartta
çoğunluk tarafından böylesi net kabul görür müydü bu, işte bunu
sorgulamak lazım...
Hayatın amacını işin içine bir yaratıcı katmadan, salt evrim teorisiyle açıklayan ve bunun doğal bir sonucu olarak yaşamı hayatta kalma mücadelesi (doğal seleksiyon- survival of the fittest) olarak anlamlandıran bir ateist açlık-tokluk mücadelesi verdiği bir ortamda nasıl davranır acaba?
Yahut hırsızlık çok kötü bir şey diyebilirsiniz ama dolmuş şoförünün yanlışlıkla fazla verdiği para üstünü fark etmesine rağmen hiç ses etmeden cebe atanlar "hırsızlık aman ne iyi birş ey" diyen insanlar mı? Veya tarihi bir kişiliği ya da bir diktatörü çok sayıda cana kıydığı için eleştiren Mehmet, kendi karısı ve çocuklarını öldüresiye dövüyor olabilir mi kimi zaman?
İşte bu yüzden insanların azı değil, pek çoğu hastalıklı.
Ellerine imkan ve kudret geçtiğinde o çok eleştirdikleri,
kötü diye yaftaladıkları şeyleri aslında yapabilecek oldukları için.
Aslında pek çok zaman diktatör, hırsız, sapık, zalim, cani denen
insanlarla aralarındaki fark sadece kudret ve olanaklar olduğu için.
Herneyse... İyilik ve görecelilik konusuna dönecek olursak, mesela Bush da Irak'ı işgal ederken, Hitler de soykırım yaparken kendince gayet iyi niyetli olabilir. Bu bağlamda "gerçek" iyilik aslında daha az görece olan bir kavrama işaret etmelidir.
Bu kavram da "adalet"tir... Örneğin bir insan annesine "iyilik" yapmak için bir duruşmada yalancı şahitlik yapabilir. Ama bunu yapan insan "gerçekten iyi" yani "adil" birisi olmaz. Adalet iyiliğe göre içi daha dolu, çok daha az görece bir kavramdır.
Velhasıl, bu durumda insanların yaptıkları kötülükler aslında bir nevi adil olmama , adaletten, doğrudan sapma durumudur diyip bunu burada noktalayabiliri z.
Asıl konumuz olan kötülük problemine geri dönecek olursak...
Ahlaki kötülük hakkında söylenebilecek en belirgin şey insanın özgür irade sahibi bir varlık olmasıdır.
Pakistan'daki adam bebeğini diri diri gömmeyebilirdi.
Hindistan'da çocuğu gören biri çocuğa bir tabak sıcak yemek verebilir, ona yanında kalabileceği bir aile ayarlayabilirdi
.
Afrika'da çocuklar açlıktan ölmeyebilirdi.
Peki tüm bunlar teistik bir Tanrı'nın sorunu mudur? Yani bu yarattığı kullara hayat kullanım kılavuzu, uyulması gereken ahlaki ilkeler, vahiy, kitap, peygamber vs. yollayan bir yaratıcının sorunu mudur?
Hayır.
Dünyadaki gıda reservleri israf edildiğinde bile herkese fazla fazla yetecek kadarken, Chotu Kumar'ı köpeğin beslemesi senin, benim, bizlerin sorunudur, ayıbıdır. Dünyada yeterince yiyecek var. Hepimize yetecek kadar. Hatta bir Müslüman “zekât” konusunu işin içine katar ve İslam’ın bu noktada insanlar paylaşmaya yanaştırdığına dem vurur.
Ahlaki kötülüklerin hiçbirisi yeterince imkân sunan, özgür irade veren bir tanrının suçu olamaz. Biz paylaşmadık. Bir vermedik. Biz açgözlülük ettik. Biz duyarsızdık. Petrol için, menfaat için de savaşan bizdik. Bugün Afrika’yı sömüren de biziz. O acı dolu fotoğraflara bakıp sömürgeci devletlere küfretmelisiniz , tanrıya değil.
Sadece Fransa’nın yaptıklarına şöyle bir bakın. Şöyle biraz araştırma yapın. Oradaki insanlara yıllarca neler yapmışlar, ellerinden neleri almışlar bir bakın. Afrika neden bu kadar yoksul? Doğal kaynaklarına, elmas, bor ve uranyumlarına el koyup, sonrada halkına eziyet eden, aç bırakan şu sömürgecilere bakın. İngilteresi, Amerikası, Rusyası, Almanyası, İtalyası vs vs.
sonrasında zaten Dünyada neden bu kadar kötülük var sorusunun cevabını belki bulabilirsiniz. ..
Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım >>> Eyüp Ertaş
Hz. Âdem’in çocuklarının birbirleriyle evlenmelerinin dindeki yerine gelince; Hz. Âdem’den Peygamber Efendimize gelinceye kadar bütün peygamberler hak dini tebliğ etmişlerdir. Dinin temeli olan îman esasları hep aynı kalmıştır.
Fakat şeriat dediğimiz, ibadet ve dünyaya ait işlerde Hz. Âdem’den Peygamberimize kadar her devrin icaplarına, insanların ihtiyaçlarına göre bazı hükümler değişerek gelmiştir. Cenab-ı Hak her devrin insanının yaşayışını ve menfaatini gözeterek her ümmete ayrı bir şeriat göndermiştir. Mâide Sûresinin 48. âyetinde bu hususta, “Sizin her biriniz için Biz bir şeriat ve açık bir yol tayin ettik” buyurulur.
Bediüzzaman da bu meseleyi şöyle izah eder: “Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtemü’l-Enbiya
Meselâ, Yahudiler ancak havralarda, sinagoglarda, Hıristiyanlar sadece kiliselerde ibadet edebilirlerken,
Hz. Âdem ise ilk insan ve ilk peygamberdir.
Allah ona da bir din ve bir şeriat göndermiş ve öğretmişti. O da Allah’ın kendisine gösterdiği şekilde hareket ediyordu. Cenab-ı Hak, Hz. Âdem’in çocuklarının birbirleriyle evlenmesini de bir zaruretten dolayı helâl kılmıştı.
Çünkü insan neslinin artması gerekiyordu. Başka insan da olmadığına göre, bir zaruret olarak kardeşlerin birbirleriyle evlenmesi gerekiyordu. Bu âdet bir süre devam etti, fakat insanlar çoğalınca böyle bir evliliğe ihtiyaç ve zaruret kalmadı ve bu tatbikat da kalkmış oldu.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Soru 14:
Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor?
Öyleyse o güçsüzdür.
Yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor?
Öyleyse o iyi niyetli değildir.
Hem güçlü, hem de iyi ise, bu kadar kötülük nasıl oldu da var oldu?
Cevap 14 - Buna kötülük neden var? diyelim.
Bu soruyu ateistlerden duyarım. Genel anlamda adamın biri ateist olmuşsa, "Şu inanç yükünden kurtulayım da, istediğim gibi kötülük yapayım" diye düşündüğü için olmamıştır.
Düşünmüş, gerçeklikle boğuşmuş, aklı ve mantığı böyle gösterdiği için ateist olmaya karar vermiştir.Ateis
Tamam, ateist olun. Sana saygım var. Ateist olmak için (kendince) pek çok kabul edilebilir sebep bulmuş olabilirsin. Ama “dünyada bu kadar kötülük bu kadar haksızlık var, tecavüzler, cinayetler, savaşlar, yıkımlar var. Tanrı varsa neden bunları engellemiyor? Hani tanrı iyiydi?” mantığıyla ateist olmayın.
Komik oluyorsunuz.
Şimdi bu konuya biraz açıklık getirelim:
http://
Aç kalan çocuğu köpek emzirdi
Hindistan'ın doğusundaki Jharkhand Eyaleti’nin yoksul mahallelerinden
Babası 4 yıl önce öldüğünden beri annesi, anneannesi ve 2 erkek kardeşiyle birlikte geçim sıkıntısı çeken Chotu Kumar, “Köpek bana yavrularından biriymişim gibi davranıyor” diye konuştu.
Geçen yaz ise gazetede şöyle bir şeyle karşılaşıyorum:
http://
Bebeğini canlı canlı gömdü
Geçtiğimiz hafta Salı günü Pakistan’da dünyaya gelen bebek, babası Chand Khan tarafından ‘çirkin’ olduğu gerekçesiyle gömüldü.
Akrabalarına bebeğin ölü doğduğunu söyleyen adam, bir de sahte cenaze töreni düzenledi. Bebeği mezarlığa götürürken görülen baba, akrabaları tarafından ihbar edildi.
Ne gaddarca,ne kadar insanlık dışı… Bir köpek aç bir çocuğu yavrusunu besler gibi beslerken, babanın çirkin olduğu gerekçesiyle kendi çocuğunu diri diri gömmesi…
İnsanların çoğu hastalıklı.
Bu iki haberi görmek “kötülük” üzerine beyin fırtınası yapma ve bir şeyler karalama ihtiyacı hissettirdi bana.
Kötülük problemi denen şey nedir, öncelikle kısaca ona bakalım:
David Hume Din Üstüne Diyaloglar adlı eserinde Philo’nun ağzıyla şöyle özetlemiştir problemi:
Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor?
Öyleyse O güçsüzdür.
Yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor?
Öyleyse O iyi niyetli değildir.
Hem güçlü, hem de iyi ise, bu kadar kötülük nasıl oldu da var oldu?
Bir başka deyişle soru(n) şudur “Tanrı var ise neden kötülük var?”
Bunu sorgulamadan evvel, dünyada var olan ve sorunu tartışanlarca “kötülük” olarak kategorize edilen kavramlara bir bakalım:
Evrendeki kötülüğü üç farklı türde kategorize edebiliriz.
1) Ahlaki (moral) kötülük
2) Natürel kötülük
3) Metafizik kötülük. (Tüm filozoflar bunu dâhil etmez, Leibniz’in teorisidir.)
Ahlaki kötülük ne midir? İşte tam olarak yukarıda paylaştığım iki haberde olan durumdur. İnsanların çocuğu köpeğe muhtaç bırakmaları ve babanın dünya güzeli bebeğe yaptığı zulüm. Tabi liste tecavüzleri, ensest olaylarını, cinayetleri, hırsızlıkları vs. eklersek uzar da uzar.
Natürel kötülüğe ise kısaca örnek olarak sellerin, depremlerin, yani doğa olaylarının neden olduğu ıstırapları gösterebiliriz.
Çok üzerinde durma gereği duymadığım metafizik kötülük ise bunu ileri süren Leibniz’e göre insanın yetkin olmayışı, eksik bir varlık oluşudur. (Örneğin ölümlü, sonlu oluşu vs.) Ki bence yukarıdaki ahlaksız davranışları sergileyen insanlarla dolu bir dünyada insanın ölümlü-sonlu oluşu değil, olmayışı asıl kötü olan olurdu.
Önce "İyilik -kötülük nedir?" sorusu üzerine biraz beyin fırtınası yapalım..
Şahsi fikrim odur ki iyilik dediğimiz şey aslında pek çok zaman göreceli bir kavramdır. Adam öldürmenin iyi olmadığını yani kötü olduğunu hemen herkes bilir diyebilirsiniz,
Hayatın amacını işin içine bir yaratıcı katmadan, salt evrim teorisiyle açıklayan ve bunun doğal bir sonucu olarak yaşamı hayatta kalma mücadelesi (doğal seleksiyon- survival of the fittest) olarak anlamlandıran bir ateist açlık-tokluk mücadelesi verdiği bir ortamda nasıl davranır acaba?
Yahut hırsızlık çok kötü bir şey diyebilirsiniz ama dolmuş şoförünün yanlışlıkla fazla verdiği para üstünü fark etmesine rağmen hiç ses etmeden cebe atanlar "hırsızlık aman ne iyi birş ey" diyen insanlar mı? Veya tarihi bir kişiliği ya da bir diktatörü çok sayıda cana kıydığı için eleştiren Mehmet, kendi karısı ve çocuklarını öldüresiye dövüyor olabilir mi kimi zaman?
İşte bu yüzden insanların azı değil, pek çoğu hastalıklı.
Ellerine imkan ve kudret geçtiğinde o çok eleştirdikleri,
Herneyse... İyilik ve görecelilik konusuna dönecek olursak, mesela Bush da Irak'ı işgal ederken, Hitler de soykırım yaparken kendince gayet iyi niyetli olabilir. Bu bağlamda "gerçek" iyilik aslında daha az görece olan bir kavrama işaret etmelidir.
Bu kavram da "adalet"tir... Örneğin bir insan annesine "iyilik" yapmak için bir duruşmada yalancı şahitlik yapabilir. Ama bunu yapan insan "gerçekten iyi" yani "adil" birisi olmaz. Adalet iyiliğe göre içi daha dolu, çok daha az görece bir kavramdır.
Velhasıl, bu durumda insanların yaptıkları kötülükler aslında bir nevi adil olmama , adaletten, doğrudan sapma durumudur diyip bunu burada noktalayabiliri
Asıl konumuz olan kötülük problemine geri dönecek olursak...
Ahlaki kötülük hakkında söylenebilecek en belirgin şey insanın özgür irade sahibi bir varlık olmasıdır.
Pakistan'daki adam bebeğini diri diri gömmeyebilirdi.
Hindistan'da çocuğu gören biri çocuğa bir tabak sıcak yemek verebilir, ona yanında kalabileceği bir aile ayarlayabilirdi
Afrika'da çocuklar açlıktan ölmeyebilirdi.
Peki tüm bunlar teistik bir Tanrı'nın sorunu mudur? Yani bu yarattığı kullara hayat kullanım kılavuzu, uyulması gereken ahlaki ilkeler, vahiy, kitap, peygamber vs. yollayan bir yaratıcının sorunu mudur?
Hayır.
Dünyadaki gıda reservleri israf edildiğinde bile herkese fazla fazla yetecek kadarken, Chotu Kumar'ı köpeğin beslemesi senin, benim, bizlerin sorunudur, ayıbıdır. Dünyada yeterince yiyecek var. Hepimize yetecek kadar. Hatta bir Müslüman “zekât” konusunu işin içine katar ve İslam’ın bu noktada insanlar paylaşmaya yanaştırdığına dem vurur.
Ahlaki kötülüklerin hiçbirisi yeterince imkân sunan, özgür irade veren bir tanrının suçu olamaz. Biz paylaşmadık. Bir vermedik. Biz açgözlülük ettik. Biz duyarsızdık. Petrol için, menfaat için de savaşan bizdik. Bugün Afrika’yı sömüren de biziz. O acı dolu fotoğraflara bakıp sömürgeci devletlere küfretmelisiniz
Sadece Fransa’nın yaptıklarına şöyle bir bakın. Şöyle biraz araştırma yapın. Oradaki insanlara yıllarca neler yapmışlar, ellerinden neleri almışlar bir bakın. Afrika neden bu kadar yoksul? Doğal kaynaklarına, elmas, bor ve uranyumlarına el koyup, sonrada halkına eziyet eden, aç bırakan şu sömürgecilere bakın. İngilteresi, Amerikası, Rusyası, Almanyası, İtalyası vs vs.
sonrasında zaten Dünyada neden bu kadar kötülük var sorusunun cevabını belki bulabilirsiniz.
Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım >>> Eyüp Ertaş