Yeni Dünya Düzeni etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yeni Dünya Düzeni etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Temmuz 2014 Pazar

Deccal, Illuminati ve Yeni Dünya Düzeni


Giriş

Son yıllarda popüler kültür bize pek çok  geyik malzemesi verdi. Bunlardan biri de: Illuminati . Melekler ve Şeytanlar filmini izleyen, internette bir kaç yazı okuyan herkes “abi adamlar dünyayı yönetiyo” tarzı muhabbetler yapmakta. Bu muhabbetlere itirazım yok. Aksine, bu yazıdaki amacım bu konuyu detaylıca ele alıp insanlara daha fazla bilgi sunmak, daha fazla düşündürmek.

Başlıktan da anlaşılacağı gibi bu yazı Deccal ve Illuminati bağlantısının oluşturmak istediği Yeni Dünya Düzeni (New World Order) üzerine olacak. Öncelikle şunu size belirtmek istiyorum. Bu yazıyı, yaklaşık 3-4 senelik bir teori filizinin, meyvelerini vermeye başlamasıyla yazmaya karar verdim. Kendi kafamdaki düşünceleri ve yabancı kaynaklarda bu konuyla ilgili olan teorileri harmanlayarak bu yazıyı ortaya çıkardım. Bu yazı 10 dakikada okunup, sindirilecek bir yazı değil. Sizden istediğim şu; yazıya geniş bir vakit ayırın , gerektiği yerlerde durup düşünün. Yazının aralarında size bazı video linkleri vereceğim. Onları da mutlaka izleyin.
Amacım size bu konuda gerekli temel bilgileri vermek ve düşünmenizi sağlamak. O yüzden bazı şeylere çok detaylı yer vermedim. Çünkü insan kendisinin arayıp bulduğu bilgiye daha çok sahip çıkar, daha çok hatırlar.
Yazının içeriği dini olsa da, dinle ilgilenmeyen insanların da okumasını öneririm. Günümüz dünyasıyla alakalı ilginizi çekecek detayların olacağına eminim.

Şimdi biraz yazının planından bahsedeyim. Şuan okuduğunuz bölüm giriş bölümü. Yazı hakkında biraz genel bilgi verdim. Bundan sonraki bölümde konuyla ilgili tanım ve tasvirlere yer vereceğim. Daha sonra deccal’in tarih içindeki rolünü ele alıp çözüm önerileriyle yazıyı bitireceğim. Yazının içindeki resimler küçük haldedir. Üzerlerine tıklayarak büyük hallerini görebilirsiniz. Başlayalım!


Tanımlar 

Bu bölümde, yazıda değineceğim kavramların tanımlarını ve açıklamalarına yer vereceğim. Öncelikle şeytan kavramını tanımlayarak başlayalım.


Şeytan ve Yardımcıları

Şeytan’ın Allah tarafından cennetten kovulma hikayesine tanımları yaptıktan sonra yer vereceğim. Ama bu konuyla ilgili yanlış bilinen bir noktayı düzeltmek istiyorum. Şeytan, sanılanın aksine tek bir varlık değil; kendi içinde hiyerarşi barındıran bir gruptur. Lideri ve o liderin yardımcıları vardır. Onların altında, her insanı kötü yola sevketmek için başka şeytanlar vardır. Bunları şöyle gösterebiliriz:


1) İblis (Lucifer): Şeytanların lideridir. Allah tarafından kovulduktan sonra kendini, insanları Tanrı’nın yolundan saptırmak ve dünyaya fitne getirmeye adamıştır. Ahir zamanda dünyaya Deccal olarak, insan suretinde ineceği belirtilir.

2) Şeytan (Satan): İblis’in yardımcısıdır. İblis, diğer şeytanlar, kötü cinler ve kötü insanlar arasındaki haberleşmeyi sağlar.

3) Diğer Şeytanlar (Devil): İnsanları kötü yola saptırmakla görevlidirler.

4) Kötü Cinler ve İnsanlar (Demon): Tanrı’yı terkedip iblise itaat eden kısımdır.
Şeytan’ın hiyerarşisini böyle tanımladık. Bir de şeytanın Tanrı’nın huzurundan kovulma hikayesine değinelim

(Isra Suresi):
 61- Hani meleklere Adem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, “Hiç ben, çamur halinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?” demişti.
62- Yine demişti ki: “Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? And olsun eğer bana kıyamete kadar vakit verirsen, onun soyunu, pek azı hariç, azdırarak kontrolüm altına alacağım.”
63- Allah şöyle dedi: “Çekil, git”. Onlardan kim sana uyarsa kuşkusuz cehennem tam bir karşılık olarak hepinizin cezası olacaktır.”
64- “(Haydi) onlardan gücünün yettiğinin ayağını çağrınla kaydır. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaatlerde bulun.” Hâlbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez.
65- “Şüphesiz, (gerçek) kullarım üzerinde senin hiç bir hâkimiyetin olmayacaktır. Vekil olarak Rabbin yeter!”

Bu olaydan sonra iblis Tanrı’ya olan inadı ve kibiri yüzünden tüm insanlığı doğru yoldan çıkarma, kendi kontrolü altına almayı hedeflemiştir. Şeytan’nın temel presipleri şöyledir:

-Şeytan’a göre, Tanrı’ya gerçekten vefalı, sadık tek bir kişi bile yoktur. Sadık olan kişiler yalnızca kendileri için iyi şartlar sürdüğünde sadık kalmaya devam ederler. Eğer bu sadık insanların başlarına çeşitli sıkıntılar gelecek olursa, bu kişiler Tanrı’ya bağlı olmaktan vazgeçeceklerdir

-Şeytan’ın insanlara da vaadi şudur: “Allah size herşeyi kısıtlamakta şartlar koşmaktadır, ben size herşeyi, ahlaki değerler olmadan özgürce yaşama hakkı veriyorum”


Deccal

Deccal (antichrist) ahir zamanda dünyaya inecek olup, insanlığı Tanrı’nın yolundan saptırarak bütün dünyaya savaş, açlık ve sapkınlık yayacak olan kişidir. Yukarıda belirttiğim gibi deccal aslında iblisin insan şeklidir. Hz.Nuh’tan Hz.Muhammed’e kadar bütün peygamberler kavimlerini Deccal tehlikesine karşı uyarmıştır. 3 semavi dine göre de deccal’in hikayesi aynıdır. Yeryüzünde büyük bir fitne çıkaracak, insanları Tanrı’nın yolundan saptırıp kendine hizmet ettirecek, daha sonra Mehdi ile Mesih (Hz.İsa) deccali bulup bizzat öldüreceklerdir. Şimdi deccalin özelliklerini hadislere bakarak yakından inceleyelim:

“Hz. Adem’in yaratılışından itibaren Kıyamete kadar geçen süre içerisinde Deccalden daha büyük bir fitne yoktur”

“Hiçbir peygamber gönderilmemiştir ki, ümmetini tek gözü kör, çok yalancı Deccal ile korkutmuş olmasın. Haberiniz olsun! Onun tek gözü kördür. Yüce Rabbiniz ise kör değildir. Onun iki gözü arasında Kâfir yazılmış olacaktır.”

Ayrıca bu hadis illuminatinin simgesinin neden tek göz olduğunu açıklıyor o meseleyi bir sonraki başlıkta inceleyeceğiz.

“İsa, deccali öldürdükten sonra iki kişi arasında düşmanlık kalmaz

Bu hadis de bize deccalin ölümünden sonraki dünyayı tanıtıyor. Bu konuya da sonraki başlıklarda değineceğiz. Ayrıca Deccal’in yağmur yağdırma gücünün olduğu rivayet edilir. Hatta o yüzden modern Illuminati’de deccalin lakabı “rain man”dir.


Illuminati

Deccal’in dünyayı kontrol altında tutmak için 1776 yılında kurduğu gizli örgüttür. Esasen deccalin dünyadaki beyin takımı diyebiliriz. Üyelerine “mason” ismi verilir.


Simge Ve Ritüeller

Illuminati logo olarak üçgen içinde tek göz (deccalin tek gözlü olmasıyla ilgili) , piramit, pergel ve cetvel kullanır.


3. resimde dikkatimizi çeken başka bir nokta da damalı yüzeydir. Masonik ayinlerin genelinde damalı yüzey bulunmaktadır. Masonların inanışına göre damalı yüzey cinlerin ve şeytanların başka boyutlardan dünyaya gelmesi için bir kapı görevi görmektedir. Damalı yüzey üstünde kan akıtarak ya da başka şekillerde bu işi gerçekleştirirler.

Bunun yanısıra “Devil Horn” yani şeytan boynuzu denilen el işareti de illuminatinin simgelerindendir. Bu işarete “rockçıların işareti şeytanla ilgisi yok” şeklinde itiraz edebilirsiniz. Evet genelde rockçılar anlamını bilmeden kullanır, ben de eskiden kullanırdım. Ama bu işaretin anlamı müzikle sınırlı değildir.



 10 İlluminati sembolü adlı yazıma beklerim..>>> http://eyalling.blogspot.com.tr/2013/11/10-illuminati-sembolu.html



Tarihsel Süreç

Yukarıdaki kısımlarda belirttiğim gibi iblisin amacı, bütün insanlığı kendi kontrolü altına almak. Bunu başarabilmek için çeşitli ihtiyaçları var:

1) Çok büyük bir ekonomik güç

2)Kısa sürede çok sayıda insanı etkileyebilecek bir iletişim ağı

Ekonomik güç dünyaya hükmetmek için olmazsa olmazdır. Hem elinde, aklından geçenleri gerçekleştirebileceğin sınırsız gücün olur; hem de insanlar, hayatta kalmak için sana hizmet etmeye mecbur kalırlar. İkinci olarak da ekonomi gücünü kullanarak köleleştirdiğin insanlara kendi fikirlerini aşılaman gerekir. Tek tek bütün insanlara bu işlemi uygulamak zor olduğu için hepsini aynı anda etkileyebileceğin bir sistem geliştirmen gerekir. O yüzden deccalin tarih boyunca hükmettiği ülkeler, teknoloji olarak dönemin en gelişmiş ülkelerindendir. Şimdi tarih boyunca deccalin hükmettiği devletlere göz atıp, bugünki duruma değineceğiz.


Antik Mısır Uygarlığı

Bilim kurgu hikayelerine en çok konu olmuş uygarlık tartışmasız mısır uygarlığıdır. Çözülemeyen piramit sırları, hiyeroglifler, tanrılar, lanetler … pek çok ilginç konu mevcut. Mısır devleti M.Ö. 3050 yılları civarında  Kuzeydoğu Afrika’da Nil Nehri’nin denize ulaştığı bölgede kurulmuştur. İblisin yani deccalin birebir etki ederek hükmettiği ilk devlettir. Deccal satanist ritüel ve simgeleri ilk kez bu ülkede ortaya koydu. Peki bunu nereden anlıyoruz? Bu soruyu cevaplamak için Mısır devletine kabaca bir göz atalım.




*Mısır uygarlığı fivarunlar tarafından yönetilirdi. Her firavun tanrı olarak görülürdü

-Yazının başlarında bahsettiğim şeytanın, insanlara aşılamaya çalıştığı din anlayışını, ilk defa burada görüyoruz: Tanrıya ihtiyacın yok, sen zaten kendinin tanrısısın. Ayrıca soldaki resimde görebileceğiniz gibi firavunlar başlarına 2 yana sarkan bir şapka takmaktadır. Bu da iblisin boynuzlarını simgelemektedir.



*Mısır uygarlığında çok tanrılı din hakimdi. Ateş tanrısı, su tanrısı, toprak tanrısı vs. gibi tanrılar bulunurdu. Her tanrı hiyerogliflerle resmedilirdi. Genelde bu tanrılar çeşitli hayvan figürleriyle gösterilirdi.

-Bugün artık bildiğimiz satanizmin simgelerinden olan korkunç suratların, motiflerin temelleri o zamanlardan atılmış.

-Hani sürekli bir soru vardır. Piramitlerin yapıldığı taşlar kilometrelerce uzaklıktan  nasıl getirildi, nasıl öyle mükemmel tasarlandı, yoksa uzaylılar mı yaptı vs. Tanımlar başlığında şeytanın yardımcıları kısmında kötü cinlerden bahsetmiştik. İki boyut arasında gidip gelebiliyorlardı. O günki şartlarda normal insanların o taşları taşıması imkansızdır. Zaten o yüzden Mısır uygarlığı bugün, gizemli bir uygarlık olarak görülüyor. Deccal teknoloji konusunda bu cinlerden yardım almıştır. Hatta bazı kaynaklarda mısırlıların elektrik enerjisini kullandıkları çok yerinde kanıtlarla savunulmaktadır. Bu tür, çağının çok çok ötesindeki teknolojik imkanlar ancak insan dışı varlıkların yardımıyla gerçekleşebilmiştir.

-Piramit, tek göz, put şeklinde figürler ve satanist ritüeller yine ilk defa bu dönemde deccalin simgesi haline gelmiştir. Deccal neden mimarisinde piramit şeklini seçmiştir şu an bilemiyoruz. Fakat araştırdığım yabancı kaynaklarda bu konuyla ilgili bir teori görmüştüm. Bu teoriye göre yapılan binalar, insanların enerjilerini etkilemektedir. Kubbe, sekizgen gibi yapılar pozitif enerji yayarken, piramit şeklindeki yapılar negatif enerji alanı yaratmakta. O yüzden deccal piramitler yaptırmakta ve uzun binaların uç kısmını piramitleştirmektedir. Doğruluğu tartışılır bi teori ama paylaşmak istedim.




Britanya İmparatorluğu (İngiltere)

Gelelim tarihin ilk ve en büyük emperyalist güçlerinden olan İngiltere’ye. Yukarıdaki kısımlarda bahsettiğim gibi deccalin amacını yerine getirebilmesi için ekonomik güce ve geniş bir iletişim ağına ihtiyacı vardır. İngiltere o yüzden ülke politikası olarak sömürgeciliği ve emperyalizmi esas almıştır.

*İngiltere 1600′lerden beri Batı Avrupa’nın en güçlü devleti konumundadır.

*Ele geçirdiği ülkelerin yer altı kaynaklarını ve iş gücünü kullanarak kendine geniş bir ekonomik güç sağlamıştır. Ayrıca ingiliz dilini ve kültürünü de fethettiği bütün ülkelere empoze eden ingiltere, dünyadaki kültür yozlaşmasının temelini de ilk kez bu tarihlerde atmıştır.

*Defalarca bahsettiğim gibi deccal geniş kitlelere ulaşmak için her hükmettiği devlette, teknolojiyi sonuna kadar ilerletmeye çalışmıştır. 1763 yılında buharla çalışan çarklı makinaların icadıyla “Sanayi Devrimi” İngiltere’de başlamıştır. Sanayi devrimi, günümüz teknolojisinin miladıdır. Buharlı makineler, trenler, film sektörü vs. gelişmeler sanayi devriminin etkisiyle gerçekleşmiştir. Ayrıca dünyanın yeni ekonomik sistemi olan kapitalizmin temelleri atılmıştır.


İngiliz Devletindeki Illuminati Simgeleri

Deccal nasıl ki Mısır devletinde simgelerini, ritüellerini ortaya koyduysa, daha sonra hükmedeceği devletlerde de o adeti sürdürdü. Bu konuda ilk değineceğim nokta İngiliz Kraliyet Arması. Aşağıdaki ayetler İncil’deki Vahiy 13 suresinden alınmıştır. Hz.İsa gördüğü şeytanı tasvir ediyor (bu arada yanlış anlaşılmaya mahal vermeyelim.şeytan insan dahil pek çok şekle girebilir, aşağıdaki o şekillerden sadece biri)

“Sonra on boynuzlu, yedi başlı bir canavarın denizden çıktığını gördüm. Boynuzlarının üzerinde on taç vardı, başlarının üzerinde küfür niteliğinde adlar yazılıydı.”
“Gördüğüm canavar parsa benziyordu. Ayakları ayı ayağı, ağzı aslan ağzı gibiydi. Ejderha canavara kendi gücü ve tahtıyla birlikte büyük yetki verdi”
“İnsanlar canavara yetki veren ejderhaya taptılar. “Canavar gibisi var mı? Onunla kim savaşabilir?” diyerek canavara da taptılar.”
“Kutsallarla savaşıp onları yenmesine izin verildi. Canavar her oymak, her halk, her dil, her ulus üzerinde yetkili kılındı.”
“Bu konu bilgelik gerektirir. Anlayabilen, canavara ait sayıyı hesaplasın. Çünkü bu sayı insanı simgeler. Sayısı 666′dır.”

Şimdi İngiliz Kraliyet Arması’na bir göz atalım (Arma oynama olmaksızın birebir Wikipedia’dan alındı.)



Bu da İngiliz istihbarat teşkilatı olan MI5′ın logosu. Üçgen şekli, üstte tek göz, ve taç dikkatimizi çeken noktalar.



Mısır uygarlığı kısmında bahsettiğim başka bir simge daha vardı. Firavunun iki yana sarkan başlığı. Bunun şeytanın iki boynuzunu temsil ettiğini söylemiştim. Aynı simge burada da var. Hani şu ingiliz hakimlerinin ve soyluların taktığı beyaz peruk.




Aztek Uygarlığı

Deccal, Brityanya Krallığı ile Avrupa ve Afrika’ya hükmederken; daha güçlü bir devletin çalışmalarını yapıyordu. Bu çalışmalar için gelişmiş insanların pek gelmediği Amerika Kıtası’nı kullanmaktaydı. 14. ve 16. yüzyıllar arasında yaşamış olan Aztek Uygarlığı ile mısırdakine benzer bir altyapı hazırlamıştı. Din anlayışı olarak mısırdaki gibi satanist-pagan bir anlayış hakimdi. “Tanrılar kurban istiyor” kalıbını eminim ki çoğunuz duymuşsunuzdur. Buradaki tanrılardan kasıt şeytandır. Çeşitli amaçlar için insanları şeytan için kurban etmişlerdi. Ayrıca mimari olarak tıpkı mısırdaki gibi piramitler ve totemler görüyoruz.

 


Deccal’in Aztek uygarlığını kurmasının amacı dünyaya hükmetmek değil, Amerika kıtasında kurmak istediği büyük devlet için altyapı hazırlamaktı.

Eski uygarlıklardaki ayin ve ritüel benzerlikleri için daha önceki yazılarımızdan "İlluminati ve Paganizm" e beklerim..>> http://eyalling.blogspot.com.tr/2013/10/illuminati-ve-paganizm.html


Amerika Birleşik Devletleri

Sonunda geldik yazının en önemli kısmına. Deccalin bu güne kadar kurduğu en güçlü devlet. Ve maalesef bu devlet sayesinde ihtiyacı olan büyük ekonomik güce ve iletişim kaynaklarına kavuşmuş durumda. Bu kısımda ABD ile ilgili temel bilgileri, illuminati işaretlerini verip çok önemli bir kısma gireceğim. Deccalin en önemli gücü, bütün dünyayı hipnoz ettiği silahlara: Hollywood, medya ve müzik endüstrisi!

*ABD 4 Temmuz 1776 yılında kurulmuştur (Dikkat ediniz Illuminati’nin kuruluşuyla aynı tarih)

*Deccal amerikanın politikasını da ingilterede olduğu gibi emperyalizm ve kapitalizm üzerine kurmuştur.

*Kapitalist sistem deccal için en ideal ekonomik sistemdir. Çünkü bu sistemde insanlar, sabahtan akşama kadar büyük şirketler tarafından köle gibi çalıştırılıp, az maaş almalarına rağmen; kendilerini özgür hissederler. Yıllarca bu şekilde çalışan insanların hayatlarında başka amaç ve hedefleri kalmaz. En büyük hobileri akşam eve geldikten sonra televizyon karşısında uyumaktır. Bu şekilde yüzbinlerce insan dev şirketler tarafından sömürülmekte ve hipnoz edilmektedir. Ama çok ilginç ki bu insanlar hallerinden memnun. Şu söz bu durumu çok iyi özetliyor “insanları kontrol altına almanın iki şekli vardır. ilk şeklinde dikenli tellerin seni çevrelediğinigörürsün.bunu değiştirmeye, kaçmaya çalışırsın.ama diğer şeklinde onları göremezsin özgür olduğunu zannedersin.o yüzden bu durumu değiştirmek için en ufak bir çaba sarfetmezsin”

*Bu ekonomik düzenin en büyük rakibi komünizmdi. Rusya’da başlayan akım, Avrupa’yı da etkisi altına almaktaydı. Genelde islam düşünürleri komünizmi çok kötü birşeymiş gibi anlatırlar. Ben buna katılmıyorum. Çok mükemmel bir sistem olmasa da deccalin sistemi olan kapitalizme karşı büyük bir güçtü. Nitekim Rusya ile Amerika arasında uzun yıllar soğuk savaş oldu. Deccal bu savaşı televizyon, medya, müzik ve fast food zincirleri ile kazandı.


Amerika’da ki Illuminati Simgeleri

Deccal bütün devletlerinde yaptığı gibi amerikada da kendi simgelerini sıkça kullanmakta.

1 Dolar


Deccal, ilk defa kendi simgesini bu kadar cesur ve net olarak bir dolar üzerinde kullanmıştır. Bir doların arka yüzünde piramit ve tek göz bulunmaktadır. Piramidin üstünde yazan Annuit Coeptis “Tanrının destekleriyle” ya da “Tanrı başlangıcı destekler” anlamlarına gelmektedir. Buradaki tanrıdan kasıt tabiki iblistir. Amerika devletinin deccal tarafından kurulduğu buradan çok net anlaşılıyor. Paradaki ikinci slogan ise Novus Ordo Seclorum da “Yeni Dünya Düzeni” anlamına gelmektedir. Bunu da az çok anlamışsınızdır, deccalin yönettiği yeni bir dünya ifade edilmiş.

Ancak şu nokta çok ilginç. Piramit tam değil yarım bırakılmış. Bunun altındaki anlam şu. Piramit deccalin tarih boyunca dünyayı yönetme projesini temsil ediyor. Projede epey yol katedilmiş. Ancak son basamak eksik. Amerika dünyayı tamamen ele geçirince iblis, yani deccal, dünyaya maddi olarak inip yönetimi eline alacak, yani son basamak tamamlanacak.

1. Dolar ve sırları adlı videoyu izlemenizi tavsiye ederim..>>>  http://www.youtube.com/watch?v=I4yNqRTzknE


Skull and Bones Tarikati

Skull&Bones (kafatası ve kemikler) tarikati 1832 yılında Yale Üniversitesi kampüsünde kurulmuştur. Bu tarikatın temel amacı Amerika Birleşik Devletlerine başkanlık edecek insanlar yetiştirmekti. Amerika başkanlarının çoğu bu tarikatın üyesidir (resimler aşağıda) .  Bu örgütten yetişen amerikan başkanları deccalin politikasını sürdürmekle yükümlüydü. Skull and Bones’a üye olabilmenin doğal şartları erkek olmak, beyaz olmak ve protestan bir aileden gelmekti.

Eski başkan John F. Kennedy’nin öldürülmesi de aslında bununla ilgiliydi. Kennedy Skull&Bones üyesi olmayan, katolik, ilk ABD başkanıdır. Kennedy, zencilerin Güney eyaletlerindeki üniversitelere girmelerini kolaylaştırdı. 28 Ağustos 1963′te, yaklaşık çeyrek milyon kişinin katılımıyla düzenlenen ve hak eşitliği yasasının çıkarılması istenilen Washington D.C.’deki İş ve Özgürlük Yürüyüşü’nden hemen sonra Kongre’ye okullarda, otellerde ve lokantalarda ırk ayrımcılığını ortadan kaldıran bir yasa önerdi. Yani kısacası insancıl bir başkandı. Tabi ki böyle biri deccalin işine gelmedi ve 22 Kasım 1963′de Kennedy kimliği belirsiz kişilerce düzenlenen bir suikast ile hayatına veda etti.

Daha detaylı bilgiler..>> http://eyalling.blogspot.com.tr/2014/01/kurukafa-ve-kemikler-cemiyeti.html



2. resimde George Bush’u ve John Kerry’yi tanıdınız mı?


Deccal Amerika’sı Bütün Dünyayı Nasıl Kontrol Altında Tutuyor

Deccal dünyayı iki şekilde kontrol altında tutmakta. Birincisi geliştirdiği silahlarla fiziksel olarak (depremler,iklim değişiklikleri vs.) İkincisi hollywood ve müzik sektörüyle manevi olarak. En kötü yanı da insanların çoğu kontrol edildiklerinden habersiz.


Illuminati Kartları ve HAARP Silahı



Bu konu aslında başlı başına bir yazı konusu. Konuyu dağıtmamak için özet geçip izlemeniz için 2 tane video linki vereceğim.

Nikola Tesla ismini aşağı yukarı herkes bilir. Tesla’nın yaptığı icatlara bakarsak, gelmiş geçmiş en zeki bilimadamıdır diyebiliriz. Ancak bilimadamı görünümlü kapitalist Edison yüzünden önü kapatılmıştır. Herneyse. Tesla iyonosfer üstünde çalışmalar yapan bir bilimadamıydı. Kablosuz elektrik aktarımı ve dünya çapında telsiz başardığı projeler arasında. Ama bundan daha önemli bir şey daha var. Tesla iyonosferden dalgalar göndererek bir deprem silahı icat etmişti. Bu silahı ilk olarak Manhattan üzerinde deneyen Tesla 4.2 şiddetinde bir depreme yol açmıştı. Daha sonra Tesla’nın ölümüyle bu silahın ne olduğu bilinmiyor.
Şimdi düşünün. Tesla 1930′lu yıllarda böyle bir silah keşfetmiş. Ölümünden sonra da bu proje Amerikan hükümeti tarafından insanlıktan gizli bir şekilde geliştirilmiştir. Sizce 1930′lu yıllarda 4.2 şiddetinde deprem yaratabilen bir silah, 2011 yılında nasıl işler başarır?
Amerika 1993 yılında, sözde iyonosferin davranışlarını incelemek için; özde deprem ve iklim değikliğine yol eçen silahı geliştirmek için HAARP (High Frequency Active Auroral Research Program) projesini başlattı. Günümüzde Amerika bu silahı deprem ve iklim değişiklikleri yaratmak için kullanmaktadır. Bu konuyu daha iyi anlamak için şu videoyu izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum: H.A.A.R.P. kıyamet silahı ve türkiye depremleri
  http://www.youtube.com/watch?v=JbmN2R3AQ-g

 H.A.A.R.P. ve Nikola Tesla ile ilgili çok detaylı bir yazı buyrun..>>> http://eyalling.blogspot.com.tr/2013/11/nikola-tesla-ve-haarp-teknolojisi.html


Dev Şirketler

Amerika’nın dünya ekonomisini nasıl elinde tuttuğunu herkes az çok biliyor. Tabiki dev şirketler ve markalar ile. Bu şirketler hem deccale büyük bir ekonomik güç sağlamakta, hem de girdiği ülkenin kültürünü bitirmekte. Bugün Coca Cola’nın, McDonalds’sın, Starbucks’ın ve Marlbora’nın girmediği ülke kalmadı neredeyse. Bu zincirlerin yol açtığı yıkımı ülkemize bakarak da anlayabiliriz. Bugün, starbucks kültürü türk kahvesini alt etmek üzere. McDonalds, KFC gibi zincirler zaten Türk mutfağını çoktan yıktı. Az gelişmiş ülkelerde neredeyse herkes sigara içmekte…



Illuminati simgeleri çok önemli olmasa da büyük şirketlerin içinde yer almakta (çok önemli değil dedim çünkü, bu şirketlerin yol açtığı kültürel ve ekonomik zararları göz önünde bulundurursak simgelerin hiçbir önemi yok)



Bu resimlerde Coca Cola’da ve Philip Morris’teki göndermeyi görememiş olabilirsiniz. Coca Cola reklamındaki adam bir gözünü şişeyle kapatarak ‘tek göz’ göndermesi yapmaktadır. Dünyanın en büyük sigara üreticisi Phlip Morris’in logosu da yukarda açıkladığım Hz.İsa’nın tarif ettiği şeytana gönderme.


Medya ve Televizyon Dizileri

Illumunatinin diğer büyük silahı da medya ve televizyon. Medya ile bütün dünyayı inandırmak istediği haberlere inandırmakta, televizyon dizileri ile de gençler,e hedeflediği hayat tarzına alıştırmaktadır.
“temel amaç televizyon ve diğer araçlarla dayatılan fikirleri kendi fikrinizmiş gibi sahiplenmemiz”
Medya, geniş kitleleri yanlış giden olaylara karşı uyuşturmak için en etkili silahtır. En etkili silahtır çünkü dünyanın en fakiri de en zengini de televizyon izler. Cnn kanalında güzel bir kadın spiker çıkar, İslami teröristler 10 sivili öldürdü der. Koskoca Cnn kanalının ve şu melek gibi kadının yalan söyleyecek hali yok ya… inanırız hemen. Biz bu şekilde güzel spikerlerle uyutulurken, illuminati dünyayı ele geçirmeye devam eder.

Medyanın bize nasıl fikir aşıladığını bir örnekle daha iyi anlayalım. Şimdi sizden şu soruyu cevaplamanızı istiyorum: Sizce uzaylılar var mı?
İnsanların çoğu bu konuda farklı şeyler düşünebilir. Ama şundan eminim ki insanların %95′i inanmasa bile kesin yoktur diyemez. Neden mi. Çünkü medya bizi yavaştan yavaştan “uzaylılar var” fikrini kafamıza yazmaya çalışıyor. Her yıl mutlaka çıkar: Bilmemnerde ufo görüldü işte video. Sonra bir de meşhur rossweld kazası var. Yine yukarıda olduğu gibi düşünürüz. Koskoca CNN yalan söyleyecek hali yok. Ama söylüyorlar…
Bir diğer silah da televizyon dizileri. Gossip Girl, How I Met Your Mother vs. liste uzayıp gider. Ama hedef hep aynı: Gençler! Amerikan yaşam tarzı sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada gençliğin içine virüs gibi yerleşmiş durumda.


Hollywood

Amerikanın başka bir başka silahı da sinemadır. Hollywood’da her yıl üretilen onlarca film ile insanları kendi tasarladıkları hayal aleminde yaşartırken, yine kendi belirledikleri fikirleri de empoze etmektedir.
Hollywood kelimesinin ne anlama geldiğine bir bakalım. Hollywood kutsal tahta demektir. Aztekli pagan rahiplerinin kullandığı bi araçtır. İnanışa göre rahipler bu araçla karşısındakini transa sokup hipnoz edebilir. Hollywood’un da yaptığı tam olarak bu. Büyük kitleleri karanlık bir ortamda, beyaz perde karşısında hipnoz etmektedir. Şunu hiç düşündünüz mü. Neden popüler kitapların filmleri çekiliyor? Buna çoğu kişi “para için olsa gerek” diye cevap verecektir. Elbet de para kazanmak da bu işin bir amacı, ancak temel amaç bu değil. Temel amaç insanları kitap okumaktan uzak tutmak. Çünkü kitap, insana hayal gücünü kullandırtır. Olayları, kişileri kendi kafasında canlandırdığı şekilde yaşar. Yani kısaca, kitap okuyan insan düşünür! Ama deccalin istediği düşünen insan değil, izleyen insandır. O yüzden bugün sinema sektörüne ayrılan para, kitap sektörüyle kıyaslanamaz durumda.

Hollywood’un bize nasıl fikir aşıladığını bir örnekle anlamaya çalışalım. Soru yine uzaylılarla ilgili. Yukarıda uzaylılar var mı diye sormuştum. Şimdi başka bir soru:

*Uzaylılar varsa sizce neye benziyorlar

*Eğer bir gün uzaylılar dünyaya saldırırsa sizce insanlığı kim koruyacak?
Bu sorulara eminim ki insanların %95′i aynı cevapları verecek. Uzaylılar yeşil, kısa boylu, aliminyum kıyafetli canlılardır. Eğer bir gün dünyaya uzaylılar saldırırsa Amerika bizi müthiş silahlarıyla koruyacaktır.
Peki bu fikirler beynimize nereden yerleşti? Hayatımızda hiç uzaylı gördük mü, ya da hiç gerçek bir uzaylı görüntülendi mi? Cevap hayır. Peki Amerika’ya bizi koruyacağı konusunda neden güveniyoruz. Amerika bütün dünyaya barış ve koruyuculuk mu sağlıyor. Hayır aksine birçok katliama yol açtı. Ee bu fikirler nerden geldi de beynimize oturdu o zaman? Cevabı size bırakıyorum.
Çizgifilmlerde de durum değişmiyor. Çocukların bilinçaltına gizlice ektiği fikir tohumları yıllar sonra bile, o insanı yönetmeye yetmekte. Aileler çocukların izlediği çizgifilmlere çok dikkat etmeli. Örneğin, dünyanın en büyük çocuk kanalı olan Nickolodeon’ın açılışında Illuminati’yi görüyoruz.



Mesela ben bir yetişkin olarak bile şu çizgifilmi izleyince ürperdim, ruhum karardı. Bir çocuk izleyince neler hisseder bir düşünün


Hollywood Filmlerinde Illuminati Simgeleri

Hollywood filmlerinde illuminati simgeleri çok yaygın kullanılmaktadır.



Hollywood’un çoğu illuminati’ye teslim olmuş durumda. Ancak az da olsa anti-illuminati projeler de var. Aslında anti-illuminati tanımı biraz yanlış. İyilik-kötülük mehdi-deccal savaşını konu alan filmler diyelim.


The Matrix: Filmde mehdi(neo), mesih(morpheus) ile deccal’in(agent smith) savaşı bilim-kurgu yoluyla anlatılmış. Birinci filmde Morpheus kurtarıcı olarak seçtiği Neo’ya bir seçenek sunuyor. Sahte dünyanda yaşamaya devam mı edeceksin, yoksa benimle gerçek dünyaya mı geleceksin? Gerçek dünyadan kastı iyiyle-kötünün arasındaki mücadele. Film iyilerin kazanmasıyla son buluyor.

Yüzüklerin Efendisi: Burada mehdi-deccal öğelerini daha net görüyoruz. mesih(gandalf), mehdi(frodo) ile deccal(saruman) ‘ın savaşı fantazi biçimiyle anlatılmış. Burada dikkatimizi çeken bir başka nokta da sauron’un gözü. Deccalin herşeyi gören tek gözünü temsil etmekte. Filmin sonunda frodo kötülüğü simgeleyen yüzüğü yok ediyor.

Star Wars: Bu filmde de iyiyle-kötü arasındaki savaş çok net anlatılmakta. Darth sidius deccali temsil etmekte. 3. filme kadar kim olduğu bilinmiyor. Gizleniyor. 3. filmde seçilmiş kişi olan Anakin Skywalker’ı kendi tarafına çektikten sonra kendini açıklıyor. Filmin sonunda Darth Vader(Anakin Skywalker) ne kadar kötülüğe hizmet etse de oğlu sayesinde kötü lordu öldürüp galaksiye barışı getiriyor.

Harry Potter: Seçilmiş kişi (mehdi) Harry Potter’ın deccali temsil eden Voldermort ile olan savaşını anlatmakta.

Lost: Dünyanın en popüler televizyon dizilerinden olan lost’un son sezonu, yine yukarıda anlattığım filmlerdeki gibi iyilik-kötülük savaşı üzerine kuruluydu. Aslında dizi son sezona kadar epey materyalist bir çizgide ilerliyordu. Fakat son sezon ne olduysa işi dine çevirdiler. Bunda da mesih(jacop), mehdi(jack) ile deccal(black smoke)’in savaşını anlatıyor. Dizinin sonunda Jack black smoke’u öldürerek dünyaya kötülüğün yayılmasını engelliyor.


Müzik Endüstrisi




Gelecekte Ne Olacak?

Deccal her ne kadar dünyanın önemli bir kısmını ele geçirmiş olsa da, henüz dünyanın tek lideri olamadı. Kendisini açığa çıkarmak için önünde hiçbir güç kalmamasını bekliyor. Peki bu liderliğe nasıl ulaşacak. Bu konuda iki teorim var.


Sahte Uzaylı İstilası

Yukarıda, medyanın ve hollywood’un bizi sürekli uzaylı konusunda etki altına almaya çalışmasından bahsettim. Peki bunu neden yapıyorlar. İleride bir uzaylı istilası olunca çabuk adapte olalım, varımızla yoğumuzla Amerika’ya bizi kurtarması için yalvaralım diye.
Ama ilginç nokta şu. Ortada uzaylı falan olmayacak. Benim seneryom şu:
Bugün biliyoruzki Hitler 2. dünya savaşında ufo benzeri hava araçları yapmayı başarmıştı. O zamanın teknolojisiyle bu olay gerçekleştiriliyorsa bugün tam anlamıyla dairesel hava araçları yapılabilir. İleri bir tarihte NASA açıklama yapacak. Dünya dışında hayat olabilir diye. Daha sonra dünya dışında hayat olduğu resmileşecek. Ondan sonraki adım da uzaylılarla aramızda çıkan bir savaş. Amerika kendi yaptığı ufoları dünyaya saldırtacak. Sonra tıpkı o hollywood filmlerindeki gibi dünyanın liderliğini üstlenip bizi sözde kurtaracak. Böylece dünyanın tek lideri konumuna gelecek.
Peki bu olay ne zaman olur diyorsanız. Ne zaman olacağını bilmiyorum ama 2012 bu olayın başlangıcı olabilir. 2012 olayı Mayaların takvimine göre kıyameti simgeliyor. Mayalar da satanist-pagan bir toplum. Ayrıca medya ve hollywood sürekli kafamıza 2012′yi sokmak istiyor. Ne olacak bilmiyorum ama 2012 için bir planları var.

Ayrıca bir başka dayanağım da, yukarıda bahsettiğim Illuminati kartları. Bir kartta uzaylı istilası gösteriliyor. Yani demekki böyle bir planları var.




Zombi Ordusu

Açıkçası bu teorimin gerçekleşeceğine pek inanmıyorum, yani inanmak istemiyorum. O yüzden fazla uzatmayacağım. Bir bilim dergisinde okuduğuma göre yeni ölmüş bedenlere adrenalin ve başka bazı hormanlar enjekte edilerek tepki vermesi sağlanabiliyormuş. Yani gerçek olarak yaşamasa bile kaslarını çalıştırabiliyorlarmış. Günümüzde modern tıbbın ne kadar ilerlediğini göz önünde bulundurursak, böyle birşey asla olamaz diyemeyiz.

Illuminati kartlarında bununla ilgili bir gönderme de var.




Deccal’in Ölümü ve Altın Çağ

“İsa, deccali öldürdükten sonra iki kişi arasında düşmanlık kalmaz” – Hz.Muhammed

Bütün semavi dinlerin anlattığı deccal seneryoları aynıdır. Tabiki ölüm kısmı da. Buna göre; deccalin dünyaya hükmettiği zamanlarda Mesih(Hz.İsa) dünyaya inecektir. Mehdi’nin de yardımıyla deccale karşı bir anti yapılanma, iyilik harekatı başlatıcaklardır. En sonunda Hz.İsa deccali yani iblisi bizzat öldürüp bütün dünyaya barışı getirecektir. (ki bu olay kıyametin son alameti) Hadislerde denildiğine göre deccal öldükten sonra dünyada suç, açlık, savaş gibi kötü olaylar yok olacaktır. Çünkü bu olayların sebebi olan, insanları azdıran, sömüren iblis ve takımı tamamen yok olacaktır. Dünya bir süre altın çağı yaşadıktan sonra kıyamet kopacaktır.


Son

Bu yazıda size kendi fikirlerimi, çeşitli kaynaklar sunarak anlatmaya çalıştım. Sizi ne derece etkiledi bilmiyorum. Ama eminim ki, bundan sonra izlediğiniz filmlere, okuduğunuz haberlere, dinlediğiniz müziklere daha sorgulayıcı yaklaşacaksınız. Bu bile önemli bir kazanımdır.
Yazıyı okudum, ben de iyilerin yanında yer almak istiyorum, ne yapmalıyım diyorsanız. Cevabını ben de bilmiyorum. Mehdi bildiğim kadarıyla henüz dünyaya gelmedi (geldiyse de haberim yok). O yüzden şuan yapabileceğimiz tek şey, bu konuda daha çok insanı bilgilendirmek. Ama şuna lütfen dikkat edin. Sözde islamın liderliğini üstlenip (o ne demekse) deccalin devleti amerikadan beslenen insanlara temkinli yaklaşın.
Yazıyı Allah’ın iblise söylediği bir sözle bitirmek istiyorum

65- “Şüphesiz, (gerçek) kullarım üzerinde senin hiç bir hâkimiyetin olmayacaktır. Vekil olarak Rabbin yeter!”

Allah hepimizi o gerçek kullardan eylesin.

 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Sion Tarikatı, Gül - Haç Kardeşliği, Tapınak Şovalyeleri ve Sözde "Hz İsa" Gerçeği




Sion Tarikatı, Priory of Sion


Sion Tarikatı, Priory of Sion


Sion Tarikatı


 1956 Sion Tarikatı


  Sion Tarikatı, (İngilizce: Priory of Sion, Fransızca: Prieuré de Sion) çeşitli komplo teorilerinde adı geçen, bin yıllık olduğu iddia edilen, gizli politik ve dini örgüt. Yakın dönemde Dan Brown'un Da Vinci Şifresi kitabıyla tekrar gündeme gelmiştir.

  1956'da Fransız tacında hak iddia eden Pierre Plantard tarafından Sion Tarikatı isimli bir örgüt kuruldu. Sion Tarikatı Fransız yasaları gereği 20 Temmuz 1956'da resmi olarak kayıt edildi. Plantard bu örgütü kraliyet destekçisi bir mason locası olarak kurmuştu. Örgütün monarşinin desteklenmesinde ve kendisinin kral olmasında etkili olacağını umuyordu.

  Örgüt ismini Kudüs'teki Sion Dağı'ndan alır. Ayrıca Fransa'nın Annemasse bölgesinde de aynı isimli bir tepe bulunmaktadır. Kudüs'teki Sion Dağı daha önce de bazı dini kuruluş ve tarikatlar tarafından kullanılmıştır.
Bazı ezoterik tarihçiler, tartışmalı filozoflardan Sicilya'lı Julius Evola'nın fikirlerinin, Pierre Plantard'ın iddialarına temel teşkil ettiğini düşünmektedirler. Bu örgütün tarihi kökenleriyle ilgili iddialar ve kanıtlar bir çok önemli tarihçi ve akademisyeni tatmin etmemiş, sonradan örgütün kökenleri ile ilgili bazı kanıtların Plantard ve arkadaşları tarafından Fransa'nın çeşitli yerlerine yerleştirildiği ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte komplo teorisyenleri örgütün varlığı ve gücü konusunda ısrarcıdırlar.
Ayrıca Sion Trikatının İsa nın eşinin magdalalı Meryem in soyunun sona ermediği hakkında bir sırrıda koruduğu ortaya çıkmıştır.

 Sion Tarikatı, Gül - Haç Kardeşliği, Tapınak Şovalyeleri ve Sözde "Hz İsa" Gerçeği

  Dünya 2000 yıldır Balık Burcu çağındaydı. Bu dönem aynı zamanda İsa'nın burcu olarak da biliniyor. 2000 yıl boyunca insana ne yapması gerektiği yüksek makamlarca söylendi, dinler damgasını vurdu bu çağa. 2000 yıl geçti, insanlık şimdi Kova Burcu çağında. Bu burca göre de insan gerçeği öğrenecek, kendi adına düşünme inisiyatifini elde edecek. 2000 yıllık Balık Burcu çağının ardından insanlığı rasyonalitenin egemen olacağı bir dönem bekliyor. Bu çağın da etkisi var mıdır, bilinmez ama bugün dünya hayal kırıklığı içinde yeni bir gelişmeyi tartışıyor. 2000 yıllık bir din temellerinden sarsılıyor. Tanrı, Mesih diye tarif ettiği Hıristiyanlık'ın kutsal yaratıcısı İsa'nın kimliğine ilişkin yeni tartışmalı tarihsel veriler ortaya çıkmaya başladı. Hıristiyanlık'a göre İsa hiç evlenmemişti, dolayısıyla bir nesli olamazdı. O bir Tanrı'ydı. Gel gelelim ortaya çıkan tartışmalar İsa'nın evlendiği ve bir neslinin olduğu yönünde. Peki nereden çıktı bunlar? Dünyada en çok satanlar listelerinin birinci sırasında olan bir roman var: Da Vinci Şifresi. Bu kitap, Hıristiyanlığın İsa hakkındaki gerçekleri bilerek ve isteyerek çarpıttığını savunuyor. Hatta bu kitabın yazarı Dan Brown'un da katkısıyla Amerikan ABS televizyonunda yayınlanan bir belgesel program ortalığı karıştırmaya yetti de arttı bile. Belgeselde, İsa'nın evlendiği kadının Magdalalı Meryem olduğu ve nesillerinin bulunduğu iddiası gündemi altüst etti. 

  İsa ve Hıristiyanlık hakkındaki bu yeni tartışmalar hiç de öyle bir roman içinde kalacak, kurgusal iddialar değil. Çünkü Dan Brown kitabının en başında bugün için bile tüm insanlığı polisiye öykülere taş çıkartacak bir yolculuğa çıkaracak haberi veriyordu: "Sion Tarikatı 1099 yılında kurulmuş olan gizli bir Avrupa cemiyetidir ve gerçek bir topluluktur.1975 yılında, Paris Milli Kütüphanesi; Sir Isaac Newton, Botticelli, Victor Hugo ve Leonardo da Vinci de dahil olmak üzere, Sion Tarikatı'nın sayısız üyelerinin isimlerini içeren, Les Dossiers Secrets diye bilinen parşömenleri ortaya çıkarmıştır. "İsa'nın kızı kaçırılıyor" Bugün Da Vinci Şifresi'nde yazılan bilgiler, tarihsel tartışmalara götürüyor insanlığı. Hıristiyanların hiç evlenmediğine kutsal bir ayet gibi inandığı İsa aslında evliydi. Karısı da Magdalalı Meryem'di. Hatta İsa çarmıha gerildiği sırada ( tabi çarmaha gerilme olayı islamda reddedilir. bunu savunmak kafirliktir. ) Meryem kızları Sarah'a hamileydi. İsa'nın doğmamış çocuğu ve Magdalalı Meryem, neslinin korunması için kutsal topraklardan kaçtı.

  Tarihte hep sır isim olarak zikredilen Arimatea'lı Yusuf devreye girdi. Meryem'i gizlice Fransa'ya getirildi. Oradaki Yahudiler arasında kendine sığınacak güvenli bir yer bulundu. Kızını da burada doğurdu. Sarah, İsa'nın ilk çocuğu olarak, İsa neslini çoğaltacak bir kadın olarak, Fransa topraklarında yaşama gözünü açtı. İşte olaylar zinciri de bu noktadan sonra başladı.

  İsa ile ilgili gerçekleri gizlediği iddia edilen Roma Kilisesi, İsa'nın neslinin artmasından, İsa ve Magdalalı Meryem sırrının açığa çıkmasından ve temel Katolik öğretilerine meydan okunmasından korkuyordu. Bugünkü Vatikan'ın, o dönemdeki Roma Kilisesi'nin tüm engellerine rağmen İsa'nın nesli çoğalmaya devam etti. 15. yüzyıla kadar bu nesil gizlice çoğalmıştı. Ancak bu tarihte İsa'nın neslinin son temsilcisi, Fransız asillerinden biriyle evlendi. Merovingian hanedanı diye bilinen İsa'dan gelme bir soy oluştu. Vatikan, bu soyu yok etmek için türlü çabalar içine girdi. İşte bu krallıkta bir isim öne çıktı: Kral Dagobert. Dagobert Merovingian kralıydı. Yani İsa'nın neslini temsil eden hanedanlığın da kralı. 17. yüzyıl sonunda bu hanedanlık yok olma aşamasına geldi. Dagobert öldürüldü ve Oğlu Sigisbert kaçmayı başardı. Aileye sonradan bir isim eklendi, Godefroi de Bouillon.

  İşte İsa'nın sırrı bu isimle birlikte bir gizli cemiyetin himayesine girdi. Son temsilci İsa'nın bu sırrını koruyan Sion tarikatı kuruldu. İsa'nın neslinden olan Merovingianların bugün soyunu temsil eden soyadları ise Plantard ve Saint Clair. Bu soyadları tarikat tarafından yıllarca korundu. İsa soyunun son temsilcisi bugün hayatta. Fransa'da yaşıyor ve tarikat tarafından gizlice korunuyor. İsmi ise Pierre Plantard de Saint Clair. Bu isim Dan Brown'un kitabında yazmıyor. Ancak 80'lerden bu yana Hıristiyanlık ve Vatikan'la ilgili araştırmaları olan Aytunç Altındal bu ismi Tempo'ya açıkladı.

  Son olarak Gül ve Haç Kardeşliği adlı kitabı da yayımlanan Altındal için Türkiye'nin Dan Brown'u demek yanlış olmaz. Altındal, İsa'nın torunu, neslin son temsilcisi Saint Clair ile ilgili ise şunları anlatıyor: "Pierre Plantard de St. Clair. İkinci Dünya Savaşı sırasında adamı Almanya'da aramaya başlıyorlar. Paris'te oturuyor. Hemen Londra'ya kaçırıyorlar ve Adamı Londra'da saklıyorlar, Savaş bitince geliyor. 1945'den itibaren de AB'nin kurulması meselesinde, Sion tarikatı yeraltından çıkıyor. Sion tarikatının elindeki, İsa'yla ilgili dosyalar birden bire devlet arşivinde bulunuyor." Altındal'ın verdiği bilgiye göre İsa soyunun son temsilcisi 88 yaşında şu an ve Paris'te yaşıyor. İsa'nın kimliğiyle ilgili bu şaşırtıcı bilgiler, binlerce yıldır şifreler, gizli oluşumlar, cinayetler ve entrikalar arasında taşınıp durmuş. Tapınak Şövalyeleri, Sion tarikatı, Gül ve Haç Kardeşliği diye bilinen gizli örgütler, İsa'nın sırrını saklamak ve yüzlerce yıl Vatikan'a kaptırmamak için çalıştıkları söyleniyor. ( tabi ben inanmıyorum )  Tartışmalı da olsa 25 Aralık 2013 İsa'nın doğum günüydü. 2000 yılın bittiği yeni bir çağın da içindeyiz artık. Sion Tarikatı bu gerçekleri açıklamaya hazırlanıyor.

  Hem Dan Brown bu bilgiyi kitabında yazıyor, hem de Aytunç Altındal bunun altını çiziyor. Altındal, tarikatın şifreleme sistemine göre bugünkü Papa'nın ölmesini beklediklerini söylüyor. Ölümünün ardından da gizli belgeler gün yüzüne çıkarılacak ve İsa gerçekleri ortaya konacak. Dolayısıyla binlerce yıldır Vatikan'la bu gizli tarikatlar arasında yaşanan çatışma da Vatikan'ın aleyhine sonuçlanmış olacak. Bu tarikatın içinde Victor Hugo, Leonardo da Vinci, Isaac Newton, Botticelli gibi ünlü sanatçılar da var. Her biri bu tarikatın üyesi olmuşlar. Eserlerine İsa gerçeğiyle ilgili gizli şifrelerini koymuşlar. Bir dönem Sion Tarikatı başkanlığını da yaptığı ortaya çıkan Leonardo da Vinci'in Son Akşam Yemeği tablosu bugün yeniden tartışılıyor. Çünkü 13 havari ve İsa olarak bilinen tablodaki karakterlerin 13'üncüsü meğer Magdalalı Meryem'miş. Aslında tüm bunları anlayabilmek için tarihin başına dönmek gerek. Hıristiyanlık tarihi için önemli bir isim olan Constantin'in Hıristiyanlık dinini seçtiği tarihe...325 yılında Constantin'in emriyle İznik'te toplanan Konsey'de, İsa'nın Tanrı olarak görülmesine karar veriliyor ve İsa'yı insan ve evli olarak tanımlayan İncil'ler yok ediliyor. 

  Dan Brown bu tarihi gerçeği romanında şu satırlarla aktarıyor: "İsa'nın çarmıha gerilmesinden üç yüzyıl sonra, İsa müritleri katlanarak artıyordu. Hıristiyanlarla paganlar savaşmaya başlamışlardı ve anlaşmazlık o boyutlara gelmişti ki, Roma'yı ikiye bölmekle tehdit ediyordu. Constantin de bir şeyler yapılması gerektiğine karar verdi.325 yılında Roma'yı tek bin din altında birleştirmeye karar verdi. Hıristiyan sembollerinde pagan dinine ait izler vardır. Mısırlıların güneş çemberleri, Katolik azizlerin haleleri oldu. İsis'in mucizevi bir şekilde gebe kaldığı oğlu Horus'u emzirdiğini gösteren çizimler, Bakire Meryem’in Bebek İsa'yı emzirdiği modern sahnelere dönüştü. Constantin Hıristiyan geleneğini sağlamlaştırmak için İznik Konseyi adlı ekümenik toplantı düzenlendi. Tarihin o anına kadar Mesih, müritleri tarafından ölümlü bir peygamber olarak kabul ediliyordu. Mesih'in Tanrı’nın oğlu olduğu İznik Konseyi'nde teklif edilmiş ve kabul edilmişti. 

  Batı dünyası tartışıyor İsa'nın Maria Magdalena ile evli ve çocukları olduğu konusu son 2 yıldır tüm Batı dünyasında sıkça tartışılmaya başlandı. Margaret George'un 2002 yılında satış rekoru kıran 'Magdalalı Denilen Meryem' adlı kitabı Katolikler arasında yeni taraftarlar oluşmasına bile neden oldu. Bu arada Wachowski kardeşler Matrix Reloaded'da etrafını Kâse'ye benzer kadehlerle çevreledikleri kötü adama Merovingian ismini verdiler.Yani İsa'nın soyunu temsil eden hanedanlığın ismi. Bu arada Mel Gibson'ın yakında gösterime girecek olan 'İsa' filminde de Monica Bellucci Magdalalı Meryem'i oynayacak. Newsweek Dergisi geçen haftalarda "İncil'in kaybolmuş hikâyeleri" başlıklı bir haber yayımladı. Haber eski metinleri yeniden inceleyen Amerikalı kadın araştırmacıların görüşüne yer veriyordu.Buna göre Magdalalı bir hayat kadını değildi, İsa'nın eşiydi. Chicago'daki DePaul Üniversitesi profesörlerinden John Dominic Crossan da Dan Brown gibi Magdalalı'nın İsa'nın eşi olduğunu savunanlardan. Bu arada ABD'de ABC televizyonunda gösterilen 'Jesus, Mary ve da Vinci' adlı belgeselde, İsa'nın Magdalalı Meryem'le evliliği, Leonardo da Vinci'nin gizli bir tarikat üyesi olduğu, 'Son Yemek' adlı tablosundaki sembollerle bu evliliği anlattığı öne sürüldü. Sion - Gül Haç tarikatı, Hıristiyanlık içinde yer alan ancak agnostik Hıristiyanlar olarak tanımlanan gizli oluşumlar özü itibarıyla aynı. Tapınak Şövalyeleri, Sion Tarikatı ve Gül Haç kardeşliği gibi isimler altında bulunmuşlar.

  Günümüzdeki isimleri; Gül Haç Tarikatı. Sion Tarikatı'nın kuruluşu 1099 yılı olarak biliniyor. Gül Haç Tarikatı'nın ilk ismine 17. yüzyılda Fama Fraternatis'te, Confessio Fraternatis ve The Chemical Wedding of Christian Rosen Kreuz'da rastlanıyor. Bu devirde yazılan ve Rosy Cross Manifestoları olarak bilinen üç eser bir Hıristiyan olan Rossy Cross'dan ve alegorik bir efsaneden ve bir manifestodan bahsediyor. Almanya'da 1378'de doğan Rosy Cross, Anadolu'ya ve kutsal topraklara gitmiş 106 yaşında 1484'te ölmüştür. Bu eserler simya ile, gizli bilimle ve tıpla uğraşan kiliseye karşı olan gizli bir topluluğun varlığından dem vurur. Eserlerde masonik sembolizm ve dolaylı anlatım kullanılır. Boyle ve Leonardo da Vinci'den, Isaac Newton'a kadar pek çok bilim insanın bu gizli örgüte üye olduğu ve bu örgüt sayesinde kendini geliştirdiği biliniyor. 

  Örgütün tüm özellikleri masoniktir ve Tapınak Şövalyeleri ile ilişkileri olduğuna kesin gözüyle bakılıyor.Türkiye'deki temsilci kim? Bu gizli tarikatın halen var olduğu da iddialar arasında. Araştırmacı Aytunç Altındal, Gül ve Haç Tarikatı'nın bir dönem İstanbul Teşvikiye'deki İzmir Apartmanı'nda merkezi olduğunu, bunu gördüğü belgelere dayandırdığını söylüyor. 1960'larda Türkiye'deki isim Cemal Birik. 

Altındal, son 20 yıldır da bu örgütün temsilciliğini ünlü bir avukatın yürüttüğünü öne sürüyor..



 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

20 Mart 2014 Perşembe

Ku Klux Klan (KKK)



  Ku Klux Klan (KKK), 24 Aralık 1865 ABD'de Tennessee'de kurulan siyahi karşıtı ırkçı gizli örgüt. Kurucuları Büyük Büyücü olarak bilinen Nathan Bedford Forrest, Yüzbaşı John C. Lester, Binbaşı James R. Crowe, John D. Kennedy, Calvin Jones, Richard R. Reed, Frank O. McCord'dır. "Birth of a Nation" filmi ile kendilerini bildirmişlerdir.

  Örgüte katılanlar arasında da, iç savaş öncesi kurulmuş olan "Knights of the Golden Circle" (Altın Çember Şövalyeleri) adlı gizli cemiyetin üyelerinin çokluğu dikkat çeker. Ku Klux Klan örgütü Amerikan İç Savaşı sonrasında zencilerin kazanmaya başladığı haklara, özgürlüklere ve zenci-beyaz eşitliğine karşı çıkmıştır. Amaçlarına ulaşmak için şiddet ve teröre başvurmuşlardır. Örgüt iki defa dağılmasına rağmen 1950 ve 1960'larda tekrar canlanmıştır. Günümüzde bazı bölgelerde sadece yerel bazda faaliyet göstermektedir.
  
  Çebmer şeklinde bir ateş yakıp etrafında ayinler yapılır.
 
Örgüt'ün genel amacı:
 
Dünyada bulunan zencileri dışlamak,onları yok etmek ve onlara acı vermektir.
Bir örnek:Yaklaşık 5 yıl önce Amerika'da bir zenci yakalamış ve başına siyah KKK şapkası geçirmişlerdir.(Siyah olması temiz olmadığını simgeler.)Ve onu bir ağaca asmışlardır.



Çok üzgünüm ama onların yaptıkları iğrençlikleri göstermek için bu fotoğrafları yüklemek zorundaydım :(




 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

8 Şubat 2014 Cumartesi

Masonluğun Dereceleri ve Anlamları



  Geleneksel dünya düzenli Masonluğu Büyük Locaları, Çırak, Kalfa ve Üstat olmak üzere Masonluğun üç remzi derecesinde çalışırlar. Üstat derecesi, Masonluğun en üst derecesi olarak kabul görür ve Localar da Üstat derecesinin üzerinde herhangi bir derece ne konuşulur ne de bulunur.

  Genel olarak 33 dereceli bir sistemin çeşitli tarikat ve cemiyetlere bağlı kimseleri aynı localarda çalıştırmak amacı ile Elias Ashmole'nin düşündüğü kabul edilir. Ashmole, bu sistem içinde, insan düşüncesinin çeşitli dereceleriyle ilgili bilgileri bir gelişim içinde anlatmak, uygulamak amacını gütmüştür. Fakat 33 dereceli sistemi Ashmole'den önce Fransız Masonlarının düşündüğü ve Dante'nin, düşüncelerinden yararlanarak hazırladığı da Jean Palou gibi bazı masonluk tarihini inceleyenler tarafından ileri sürülmektedir. Derecenin bulucusu kim olursa olsun, gerçek olan bugün için 33 derecenin geniş ölçüde kabul edilmiş olması ve belirli görüşleri ve öğretilere işaret etmesidir. Yalnız Ashmole'nin önerdiği 33 derecenin gruplandırılması ile şimdiki gruplandırma arasında fark vardır. Ashmole, 33 dereceyi dört gruba ayırmıştır. Birinci grup 1-3.dereceleri içerir. Operatif Masonluğun çırak-kalfa-usta derecelerine gelmektedir,ikinci grup,15 dereceli olacaktır ve geçmişe ait bütün ananeler parça parça açıklanacaktır. Esası Rose-Croixlardan alınmıştır. Üçüncü grup 13 derecelidir ve Templiyer Şövalyelerinin geleneklerini yansıtmaktadır. Sonuncusu dördüncü grup, Simyagerlerden alınmıştır ve bütün derecelerin sentezini belirtmektedir. Ashmole'nin bu ayrımına karşılık, şimdiki 33 derece 7 kısma ayrılmaktadır.

  Türkiye'deki Mason Localarının da kabul ettiği İskoç Ritüeli'ne göre masonluk 33 derece üzerine düzenlenmiş bulunmaktadır. Her derece belirli bir öğretinin temelini oluşturmaktadır ve kendine özgü sembolleri, kutsal kelimeleri, ritüeli ve ikaf töreni vardır.

  Masonlukta 33 derece her zaman kabul edilmiş değildir. Eski Operatif masonlar, yalnız çıraklık ve kalfalık arkadaşlık sınıflarını kabul etmişlerdir. Ustalık ise bir derece olmayıp, yalnızca bir yöneticiliktir. Bu yöneticilik, likayat ve ehliyet esaslarına dayanmıştır. Masonluğun fikri çalışmalar durumunu almasından, Londra Büyük Mahfilinin kuruluşundan sonra da, iki derece kabul edilmiştir. Buna karşılık Ramsay'ın reformcu davranışları ve mükemmel üstatlar mahfili kurmak isteği, dördüncü dereceyi ortaya çıkartmıştır. Bu arada, masonluğun yalnız Hıristiyanlık etkisinde kalmadığını göstermek için, o çağda (XVII. yy.) var olan bütün dini ve fikri temayülleri masonluk içinde temsil ettirme endişesi, birdenbire dereceleri 91'e kadar çıkartmıştır. 1758 yılında, II.Frederick (1712-1786), 33'lüler Süprem Konseyi kurmayı ve İskoç ritinin muntazam bir dereceler sistemine kavuşmasını istedi. Sonunda, 1800 yılında, ilk defa bir 33'ler konseyi Charleston'da kuruldu. Bu konseyden yetki alan masonlar, 1804 yılında Fransa'da, 1805'de İtalya'da, 1813 yılında Kuzey Amerika'da, 1817'de Belçika'da, 1824'te de İrlanda'da, 1829'de İskoçya'da ve 1861'de Türkiye'de, 33'ler konseyi kurmuş ve 33 derece hemen hemen ortak bir derece sistemi olmuştur. Buna rağmen günümüzde, yalnız dört dereceyi uygulayan bazı Alman Ritleri vardır.

  Farklı bir dernek hüviyeti altında ve farklı bir yerde toplantılarını gerçekleştiren, 3. derecesinin üzerindeki dereceler için rit adı verilen Masonik yollar ve öğretiler izlenir. Bu ritlere katılmak veya katılmamak Üstat derecesine sahip Masonların kendi isteklerine kalmış bir seçimdir, zorunlu veya yapılması gereken bir yükümlülük değildir. Bu derecelerin çalışmaları, Masonluğun ilk üç derecesinde verilen öğretilerin gizlerine ve sırlarına daha vakıf olabilmek için yapılan araştırmaların yanı sıra yüksek felsefi ve spiritüel çalışmaları da içinde barındırır.

  Ülkemizde de takip edilen 33 dereceli İskoç Riti dünya üzerinde en fazla üyeye sahip olan ve bu yönüyle en fazla tercih edilen felsefi dereceler ritidir. Onu, özellikle ABD'de geniş bir kesimce benimsenen York Riti takip etmektedir.

Dünya üzerinde var olan çeşitli ritler içerisinde 99 dereceli Memfis-Misraim Riti gibi yoğun bir çalışma gerçekleştirenleri var olduğu gibi, tek dereceden oluşan bazı ritler de vardır.

  Herhangi bir ritte, dördüncü derece ve yukarısına devam edebilmek için Büyük Loca'ya bağlı olarak çalışan düzenli bir Locada Üstat derecesine sahip olmuş olmanın yanı sıra, bu ana Loca ile ilişkilerinin herhangi bir dönemde düzensiz olmaması ve yükümlülüklerinin aksatılmadan yerine getirilmesi gerekir. Kendi Locasında düzensiz ilan edilen bir üyenin, yüksek derecelerdeki üyeliği de otomatik olarak düşer.Ayrıca bu localarda sadece erkekler ve akraba olmayanlar bulunmaktadır.[1]

  En üstünde mason simgesi bulunan İnsan Hakları Beyannamesi Geleneksel dünya düzenli Masonluğu Büyük Locaları, Çırak, Kalfa ve Üstat olmak üzere Masonluğun üç remzi derecesinde çalışırlar. Üstat derecesi, Masonluğun en üst derecesi olarak kabul görür ve Localar da Üstat derecesinin üzerinde herhangi bir derece ne konuşulur ne de bulunur. (Gizili tululan 34. Mason Derecesi de bulunuyor.)

Masonluktaki Dereceler

1. Derece: Çırak.
2. Derece: Kalfa.
3. Derece: Usta.
4. Derece: Ketum Üstat.
5. Derece: Mükemmel Üstat.
6. Derece: Sır Kâtibi.
7. Derece: Nazır
8. Derece: Bina Emîri
9. Derece: Dokuzlar'ın Seçilmiş Üstâdı
10. Derece: Onbeşler'in Seçilmiş Üstâdı
11. Derece: Yüce Seçilmiş Şövalye
12. Derece: Üstat Mimar
13. Derece: Solomon Krallığının Şövalyesi
14. Derece: Yüce üstâd (Kutsal Kubbe Büyük Seçilmişi)
15. Derece: Doğu Şövalyesi (Kılıç Şövalyesi)
16. Derece: Kudüs Prensi
17. Derece: Doğu ve Batı Şövalyesi
18. Derece: Salipverdi şövalyesi (Güllü Haç Şövalyesi)
19. Derece: Büyük Pontif (Yüce İskoçyalı)
20. Derece: Düzenli Locaların Büyük Saygıdeğer Üstâdı
21. Derece: Prusya Şövalyesi
22. Derece: Lübnan Prensi (Kral Baltası)
23. Derece: Sır Sandığı Başkanı
24. Derece: Sır Sandığı Prensi
25. Derece: Tunç Yılan şövalyesi
26. Derece: İskoçyalı Papaz (İnayet Prensi)
27. Derece: Kudüs Tapınağı'nın Hakim Amiri
28. Derece: Güneş Şövalyesi
29. Derece: Saint Ande Büyük İskoçyalısı
30. Derece: Seçilmiş Büyük Kadoş şövalyesi
31. Derece: Büyük Müfettiş Kumandan
32. Derece: Kutsal Sir Yüce Prensi
33. Derece: Hâkim Büyük Genel Müfettiş [3]




Masonluk Derecelerinde Açılan Sırlar

  Masonluk, dünyanın dört bir yanında farklı uygulanır. Dereceleri dâhi farklıdır. Kimisi Katolikliğe, kimisi Protestanlığa, Kimisi ise Yahudiliğe daha yakındır. Fakat hepsi de Yahudi Kabala inancından, Hermetizm'den, Putperestlikten ve Karmatîlik, Haşhaşîlik gibi "kült" Mezheplerden etkilenmişlerdir.

Türkiye'deki Mason Grupları 33 Dereceli İskoç Riti Uygular. Bunun 1-3. dereceleri "çırak", "kalfa", "usta" diye bilinen kısmıdır. Temel kurallar ve idealler öğretilir. "Operatif Masonluk" diye bilinir.

Daha üst derecelere "Felsefî Masonluk" denir. Bunun da 4-14. derecelerinde meşhûr Hiram (usta) felsefesi işlenir. Daha çok Yahudi inançları hâkimdir... Bu devre, "tekemmül" seviyesi olarak bilinir.

15-18. dereceler, bir ara mertebedir. Daha genel bilgiler verilir. Bu dereceler, "şapitr" diye adlandırılır.

18-30. derecelerde ise "üst felsefe" işlenir. Bu devrede sâlik, bütün dinî inançlarından arındırılmaya çalışılır. Bu dereceler, "aropaj" seviyesidir.

31-33. dereceler, öyle her babayiğidin ulaşabildiği mertebeler değildir. İdârî mertebelerdir... Girebilenler, çeşitli kurullarda, yönetim kademelerinde görev alırlar. Buradakiler, artık gerçek (!) "üstât" kabul edilir.[3]




Masonluk Derecelerinde Kalma Süreleri ve Terfî Mekanizması


Masonluğa “tekris edilerek” alınan bir kimse, “Remzî” ve “felsefî” dereceler içinde yükselerek masonluğun en üst seviyesine (33. derece ve “ötesi...”) çıkabilir.

Bahsettiğimiz gibi, yükseliş, ancak bu iki şekil içinde safha safha gerçekleşebilir.

Bunlardan ilkinde (remzi dereceler) yükselme, derece grupları içinde, ikincisindeyse (felsefî dereceler) grup yükselmesi şeklinde gerçekleşir.

"Çırak” olarak masonluğu alınan birisi, sırasıyla “Kalfa”lığa ve sonra da “Usta-Üstad”lığa yükselir ki, buna Operatif-Amelî masonluktan kalma tabirle, “Nafak artırımı” ismi verilir.

Remzî derecelerden felsefî derecelerin 4.'e geçebilmek için, (Tekemmül-gelişim Localarına girebilmek için) adayın en az iki yıldan beri “Usta-Üstad” ve “Mavi Loca”nın faal bir azası olması gerekmektedir.

18. dereceden 19. dereceye; yani "Gül-Haç Şövalyeliğinden “Yüce İskoçyalı” derecesine yükselişte Mason olan kişi, grup değiştirmiş olur.

Bir dereceden bir başka dereceye geçebilmek için belli bir süreyi geçirme ve Locasının toplantılarına (ki, en az yarısıdır) katılmış olmak en lüzumlu şarttır.

Derece yükseltmeleri, o dereceyi ilgilendiren felsefî meseleyi temsîlen ve "İkâf” ismi verilen bir tören-ritüel/ayin ile yapılır.

  "Türkiye Büyük Locası Tüzüğü”nün 102-109. maddelerine göre; “Çırak”lık mevzusunda masonik bilgileri eksiksiz edinmiş ve “Tekris”inden bir-1 sene geçmiş ve Locası’na devamlı gitmiş ve en az on-10 celsesinde hazır bulunmuş Çırak Birader’in “nafakası arttırılır”, “Kalfa”lığa çıkarılır.

2. Dereceye yükseliş: “Kalfa” olmuş Birader, kendi derecesinin bilgilerini öğrenmiş, Çırak’lığından başlayarak on-10 Çırak içtimaiyle, başka Localar dahil en az üç-3 Kalfa toplantısına katılmış ve “Hazine”ye borçsuz ve en az bir-1 senelik bekleme müddetini doldurmuşsa, “Usta-Üstad” derecesine yükseltilir.

Bu "Tüzük"e göre; "Çırak”lıkta en az 1 yıl, “Kalfa” derecesinde, yine en az 1 yıl ve 3. Derece yani “Usta-Üstad”lıkta da en az iki-2 sene geçmeden yükselmek mümkün değildir.

  Bir masonun derece yükseltilmesi, "envârın mütalaası ve Üstad-ı Muhterem’in teklifi” ile olabilir ki, “envar”dan kasıt, (bu 2. dereceye yükselmek içindir.) Loca’daki diğer Biraderlerin, yükseltilecek mason için serdedeceği fikirlerdir.

Müspet karar çıkarsa, mason, kesin karar verilmesi için “İkinci derece hücresi”ne “itilir.”

"Kalfa"lıktan “Üstad”lığa yükseliş de böyle olmakla beraber, kararda Çıraklar bulunamaz.

Karar müsbet çıkarsa, bu sefer de “Orta hücre”ye “itilenir”. Mütaalar görüşülürken, “Kalfa”, Loca’dan çıkarılır.

"Tüzük"e göre; Yüksek Şura-Suprem Konsey tarafından tanınmış bir Rit’e mensup her “Usta-Üstad”, mason. 4. dereceye yükseltilebilir.

1. dereceden 33. dereceye yükselmek için 7-yedi sene gerekmekte olduğu zannedilmektedir.

Bu rakam, kesin değildir elbette; ama aşağı yukarı bu kadar sene içinde 33. dereceye yükselme gerçekleştirilir.

Bunun yanında; “Tüzük”e göre, istenilen şartları havi bir “Çırak”, lüzûmu halinde Loca kararıyla bekleme süreleri kısaltılarak iki (veya daha fazla) derece birden yükseltilebilir.

  Masonlara göre bu istisna, "yurtdışına gidecek veya bir yıldan fazla orada kalacak olanlar” için geçerli ise de, çok tesirli birinin, “tekris” işleminden sonra, bu bekleme sürelerine takılmadan çok daha yüksek derecelere çıktığı bilinmektedir.

Masonik kurallar, "Tüzük"te yazıldığı gibi olabilir belki; ama “şartlar”, bambaşka neticeleri tahakkuk ettirebilir.

  Tıpkı, Türkiye Masonlarının, 5, 6, 7 , 10, 11, 12, 13, 16, 17, 19, 20, 21, 23, 24, 25, 26,ve 28 Derecelerdeki “Sırları” bilemeyip. öğretemedikleri gibi, inandıkları Masonluğun DAHA ÜST TEŞEKKÜL VE ÜSTATLARI, “bizim”(!) masonlara da bunlardaki “sırları” öğretmiyor, derece atlatıyor ve güyâ “Üstâd-ı âzâm” yapıyor olmaları gibi!.. [4]









Bu insanlar, dünyayı mahvetmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Deccal ve onun yandaşları hergün daha da güçleniyor. Ve biz müslümanlar onların zulümlerini ve her türlü kötülüklerini, malesef sadece izliyoruz. Bundan kurtulmanın tek yolu İSLAM dır. Allaha emanet olun...


 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

22 Ocak 2014 Çarşamba

Kurukafa ve Kemikler Cemiyeti

  



 Kurukafa ve Kemikler Cemiyeti (Skulls And Bones Society, SBS) 1832 yılında Amerika'da bulunan Yale Üniversitesinde kurulmuştur.

 Bu cemiyet Yale Üniversitesi'nde sınıf arkadaşı olan William Huntington Russell ve Alphonso Taft tarafından kurulmuştur. Kendileri dışında 13 Yale öğrencisi ile toplamda 15 kişilik bir üye topluluğu ile bu cemiyeti hayata geçirmişlerdir.

 SBS'e gizliliğe oldukça fazla önem veren bir cemiyet olduğu için üye seçimi ve sayısını katı kurallarla gerçekleştirmektedir. Buna göre; her yıl 15 üyenin katılabildiği bu cemiyete seçilebilmek için Yale Üniversitesi'nde son sınıf öğrencisi olmak yeterli değildir. Cemiyetin en büyük şartı; seçilecek kişinin WASP (Beyaz; Anglo Sakson ve Protestan) olmasıdır. Hatta bunun için kişinin 6-7 kuşak öncesi dahi incelenmektedir.

Kurukafa ve Kemikler Cemiyeti'nin Merkezi (Eski Yale Kampüsü)


Eski Yale Kampüsü
 
  Resimde de gördüğünüz üzere, SBS üyeleri 1856 yılından beri her Perşembe ve Pazar günleri burada toplanırlar. Mezar adını verdikleri bu yer Kurukafa ve Kemikler Cemiyeti'nin merkezidir. İnsanoğlunun fani olduğunu hatırlatmak amacıyla çeşitli ritüeller gerçekleştirmek için kullanılmaktadır.

  Bu yapının duvarlarında Almanca olarak "Wer War Der Thor, Wer Weiser, Wer Bettler Oder, Kaiser?” ve “Ob Arm, Ob Beich, im Tode gleich" ("Kim Thor (Şimşek Tanrısı), Kim Bilge, Kim Dilenci ya da Kim İmparator idi?" "İster Fakir İster Zengin, Ölümde Hepsi Aynı İdi") yazıları çeşitli kısımlarda geçmektedir.

Saatin solunda duran kişi George Herbert Walker Bush (George W. Bush'un babası)

  Cemiyet üyelerinin her birine ait özel bir kod ismi bulunmaktadır. Kendilerini Şovalye ünvanı ile ödüllendiren bu üyeler, dünya üzerindeki diğer insanların barbar olduğunu gösterirler. Ayrıca bir diğer önemli detay ise; Mezar adı verilen bu binanın içerisinde bulunan tüm saatler kasıtlı olarak 5 dakika ileri olarak ayarlıdır. Bunun amacı da, gerçek dünyadan daha farklı bir dünya da olduklarını göstermektir.

  Kurukafa ve Kemikler Cemiyeti'nin aslında Alman İlluminatisi'ne bağlı olan bir örgüt gibi görülmektedir. Bu hem doğru hemde tamamıyla yanlış bir düşüncedir. Çünkü İlluminati örgütü hem yaş hemde mesleki açıdan oldukça yüksek olan bir oluşumdur. SBS ise bunun tam aksine, üyelerinin öğrencilerden meydana geldiği bir örgüttür. Ancak İlluminati ve Masonluk'tan etkilenerek kurulduğu söylenebilir (Sistem ve uygulanan ritüellerden ötürü).

SBS'e son 150 yıl içerisinde üye olanların sayısı 2500'ü geçmiş bulunmaktadır. Bu üyelerin pek çoğu kritik konumlarda görevlendirilmiştir. Böylece dünyayı yönetebilen örgütler arasındaki yerini almıştır.

En Ünlü SBS Üyeleri


Senatör Prescott Bush (George H.W. Bush’un babası)
Başkan George H.W. Bush
Başkan George W. Bush
Başkan William H. Taft
Senatör John Kerry
Senatör David Boren
Senatör John Heinz
Yazar Archibald McLeish
Akademisyen Robert McCallum
Süper zengin William Draper
William F. Buckley
SEC Yönetim Kurulu Başkanı William Donaldson
TIME yayıncısı Henry Luce
W. Averell Harriman


 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

24 Aralık 2013 Salı

Rothschild Para İmparatorluğu



  Kara para üzerine kurulu ‘Rothschild İmparatorluğu’ zaman içinde İngiliz ve Fransız Merkez bankaları ile Amerika’daki Federal Rezerv bankalarının sahibi olmuştur. Serveti dünya serv...etinin yarısı olarak tahmin edilen bu ailenin 1940 yılındaki serveti ABD GSMH’nın iki katı olmuştur. Dünyada tek bir Yahudi imparatorluğu kurulması amacına çalışan aile, Waterloo Deniz Savaşı, Amerikan İç Savaşı, I. ve II. Dünya Savaşlarından büyük paralara kazanmış ve Rusya’da Bolşevik Devrimi’ni finanse etmiştir. Elinizdeki kitap tarihçesi, serveti ve sahip olduğu kurumlar net bilinmeyen ailenin başlangıcından henüz Amerika’nın I. Dünya Savaşı’na katılmadığı 1940 yılına kadar olan olayları anlatmaktadır. Bu kitapta küreselleşme, AB, Birleşmiş Milletler, serbest pazar ekonomisi, çok partili demokrasi ve savaşların kimlere ve nasıl hizmet ettiğini okuyacaksınız.

  Bu kitabı okuduktan sonra George Soros ve kaynağı bilinmeyen servetini, eski Sovyet cumhuriyetlerindeki Turuncu Devrimleri, İkiz Kuleler, Afganistan Savaşı bağlantısını, Taliban sonrası Afganistan’da artan afyon üretimini, yandaş medya kuramlarını, yabancı fonlarca desteklenen köşe yazarlarını, İslam ülkelerinde özgürlük hareketlerini ve Büyük Orta Doğu Projesi’ni insan ister istemez tekrar sorgulamakta ve bunların yüzyıllar önceden oynanmaya başlanan bir oyunun devamı olduğunu görmektedir.

  Rothschild finans imparatorluğunun kurucusu Mayer Amschel Rothschild 1812’deki ölümünde mal varlığım Yahudi ırkının yükselişi ve Dünya Yahudi İmparatorluğunun kuruluşu İçin bir vakfa devretmiştir. Bu vakfın en önemli prensipleri gizlilik, mal varlığının bütünlüğünün korunması, mirasçıları ve onların mirasçılarının mal varlığından müştereken yararlanmaları ve mal varlığının mirasçıların çoğunluğu karşı çıkmadığı sürece en büyük oğlun en büyük oğlu tarafından yönetilmesidir.

  Yahudi Protokolleri olarak bilenen belgeler ile Komünist prensipler amaç ve niyet açılarından birbirleriyle aynı olup tüm dünyanın kontrolünü ele geçirmeyi amaçlarlar.
Çağlar boyunca aşağılanan ve zulüm gören İsrailoğulları güce ulaşmak için çırpınmışlardır ve artık amaçlarına ulaşmış gibidirler. İsrail oğulları artık melun Hıristiyanların ekonomik yaşamlarını kontrol etmektedirler ve güçleri siyasiler ile yaşadıkları ülkelerin yaşamlarım etkilemektedir.

  Talmud Yahudilerin şeriatı ve kutsal kitabıdır. Talmud Yahudilerin dini önderleri ve hahamlarınca tanımlanan ve açıklanan medeni kanun ve din kitabıdır. Talmud gerçeği adlı kitaptan alıntı. Midrasch Talpioth (sayfa 225) der ki: ‘İsrail’in zaferi için Tanrı onları insan suretinde yarattı. Ancak Yahudi olmayanlar sadece Yahudiler tarafından gün ve gece yönetilmek için yaratılmışlardır. Ve onlar bu hizmetlerinden kurtulamazlar. Onlar hayvan ve insan suretlerinde Yahudi Kralı’nca güdülmek üzere yaratılmışlardır.

  Talmud bize Hz. İsa’nın kadınların adet günlerinde anne rahmine düşmüş biri olduğunu söylemektedir. Talmud bize onun Hz. İsak’ın şeytani oğlu Esau’nun ruhunu taşıdığını, onun aptal, tam bir dolandırıcı, baştan çıkarıcı olduğunu, çarmıha gerildikten sonra Cehennem’e gömüldüğünü ve takipçileri tarafından putlaştırıldığını söylemektedir.

  İlluminati bir Yahudi olan Adam Weishaupt tarafından kıta Avrupa’sı Mason Örgütü’nün bir kolu olarak kurulmuştur. Illuminati’nin amacı dünyada din, hükümet, mülkiyet ve evlilik kurumlanılın ortadan kaldırılmasıdır. Bu amaç Yahudi İhtiyar Meclisi ve Yahudi Komünist Partisi’nin amacıyla örtüşmektedir.
Lionel Aylesbury’den İngiliz Avam Kamarası’na seçilmiş ancak İncil üzerine yemin etmek istemediğinden hiçbir zaman parlamentoya girmemiştir. Daha sonra bir kere daha seçimi kazanan Lionel yine aynı nedenle parlamentoya katılmayı ret etmiştir. Üçüncü seçilişinde parlamento kendisinin İncil yerine Eski Ahit üzerine yemin etmesini kabul etmiştir. Lionel Rothschild İngiliz Parlamentosu’na seçilen İlk Yahudi’dir. Yahudi Ansiklopedisi Cilt 10, sayfa 501-502 şöyle demektedir: 1885 yılında Nathan İngiliz Avam Kamarası’ndan Lordlar Kamarası’na geçerek ülkedeki Yahudi özgürlüğünü en üst seviyeye çekmiştir. 1940’larda İngiliz Lordlar Kamarası’nda melez Yahudiler dışında 60 Yahudi Lord bulunmaktadır.

  Nathan Rothschild’m 1820 yılında bahsedip övündüğüne bakılırsa kendisi aile servetini beş yıl içinde 3.000.000 dolardan 7.500.000.000 dolara taşımıştır. 1848’de bu aile dışındaki tüm bankaların toplam servetleri 362.000.000 frank iken Rothschild ailesinin Paris ayağının servet toplamı 600.000.000 frankın üzerindedir.

  Nathan’ın Londra merkezinde gerçekleştirdiği yılda % 500 servet artışının sürdüğü varsayılırsa ailenin Londra ayağının 1840 yılındaki serveti 100.000.000.000 dolardan fazla olacaktır. Tabii ki % 500 yıllık servet artışı sürdürülebilir bir başarı değildir. Fakat sadece % 10’luk yıllık artış ile bile ailenin Londra servetini 1840 yılında 20.000.000.000 doların üstüne çıkarmaktadır. Bu servet bu kitabı yazmamdan (1940) yüz yıl önce elde edilmiştir. 1940 yılında Rockefeller, Carnegie ve Ford firmalarının (Amerika’nın en büyük üç firması) toplam servetleri 2.000.000.000 doları geçmemektedir.
Protokol 2 ’den alıntı: Amacımıza hizmet ettiği sürece yalan , ihanet ve rüşvete devam etmeliyiz. Siyasette bize güç kazandıracak şekilde başkalarının servetlerine el koymayı öğrenmeliyiz.
Yahudiler borsadaki paniklerde kaybetmezler çünkü onların önceden haberleri vardır. Demin belirttiğim gibi panikler onlar için hasat dönemleridir.

  1907 yılında ise Rothschild kontrolündeki bankalar müşterileri olan ticari bankalar ve muhabir bankalara vadesi gelen mevduatlarını geri ödemeyi ret etmişler ve bu büyük bir bankacılık krizine neden olmuştur. Rothschild bankalarından mevduatlarını kurtaramayan ticari bankalar müşterilerine ödeme yapamaz olmuş ve tüm ekonomi kilitlenmiştir. Bu olay tüm bankaların toplanarak para ve kredi piyasalarım kontrol edecek bir sistem oluşturmalarını sağlamıştır.
Sidonia (Rothschild) 1844 yılında Coningsby isimli kitapta şunları söylemektedir: Hiçbir ceza kanunu veya işkence üstün ırkın zayıf ırk tarafından yutulmasına veya yok edilmesine neden olmayacaktır. İşkence yapan karışık ve melez ırklar sonunda yok olacaklar ve saf üstün ırk yaşamaya devam edecektir.
İlk Cizvitler Yahudi’dir. Batı Avrupa’yı iliklerine kadar ürküten Rus diplomasisi de Yahudiler tarafından kurulmuş ve idare edilmektedir Almanya’da şimdi hazırlanmakta olan büyük devrim de Yahudilerin ürünüdür çünkü bu ülkedeki tüm üst düzey akademik görevleri Yahudiler ellerinde tutmaktadırlar.
1869 yılında Prag’da yapılan cenaze töreninde Hahambaşı Simeon-ben-Ihuda’nm kabri başında şöyle söylenmektedir: Diğer büyük güç medyadır. Bazı fikirleri durmaksızın tekrarlayarak medya toplumda bu fikirleri gerçekler haline getirmektedir. Ve her yerde medya bizim elimizdedir.
7. Protokol’de şöyle denmektedir: Yahudi olmayanların hükümetlerini isteklerimiz doğrultusunda ve amacımıza hizmet edecek şekilde yönlendirmeliyiz. Medyanın büyük gücü sayesinde hükümetlerin çoğu zaten elimizdedir.

  Protokol 15’ten alıntı: Ölüm herkes için kaçınılmazdır. Ölümü amaçlarımıza karşı çıkanlar için hızlandırmak daha iyidir. Masonları öyle gizlilik içinde kullanmalıyız ki kardeşlerimiz dışındakiler yani kurbanlar amaçlarımızdan haberdar olmasınlar. Kurbanlar kendilerine verilen idam cezalarını fark etmeyecekler ve doğal nedenlerle öldüklerini sanacaklardır. Bunu bildiğimiz takdirde kardeşlerimiz bile amaçlarımızın karşısına çıkmayacaklardır. Amaçlarımıza karşı gelmemeleri için Masonların kalplerine kadar girmiş durumdayız. Hıristiyanları liberalizme teşvik ederken kendi halkımızı amaçlarımıza uymaya teşvik etmeliyiz.
Talmud Yahudilere “Yahudi olmayanların yaşamları Yahudilere aittir!” demektedir.
Kapitalist Sistem Piramittir..

Lobinin Başı Büyük Birader çıktı

  Son dönemde İngiliz The Economist dergisi ve Financial Times (FT) gazetesi Türkiye eleştirileriyle gündeme geliyor. Dergi ve gazetenin bu eleştirel politikasının mimarlarına bakıldığında ise bu yayınların tesadüfi olmadığı ortaya çıkıyor. Türkiye’de belki de birçok kişinin tanımadığı ancak dünyanın neredeyse hakimi konumunda olan Alman kökenli yahudi aile Rothschild’ler iki yayının da etkin ortağı. Rothschild ailesi Economist dergisi de dahil 12 şirketi çatısı altında bulunduran The Economist Group’un büyük oranda hissesini elinde tutuyor. Derginin yüzde 39.1′i aileye ait. Hatta Rothschild ailesinin iki üyesi Lynn Forester Rotshild ve Sir Evelyn de Rotshild The Economist Group’un yönetiminde. Group’un yüzde 50′si ise Financial Times’ın sahibi Pearson’ın portföyünde bulunuyor. Pearson Grubu’nun borsadaki hisselerinde ise Rothschild’ların ne kadar payı olduğu bilinmiyor. İki İngiliz kökenli basın organının da yayın politikalarının benzer olmasının altında bu ortaklık yatıyor. İki yayın organı da Rothschildler ve paydaşlarının ekonomik çıkarlarını duyuruyorlar.

Bankacılığı Kuran Aile

  Ailenin kökenleri 18. yüzyıla kadar uzanıyor. Ailenin tanınması 1744′te döviz değişimiyle uğraşan Amschel Moses Rothschild’in oğlu olan Mayer Amschel Rothschild’in Almanya’da doğumuyla başladı. Frankfurt’un Yahudi mahallesinde doğan Mayer, bir finans kurumu kurdu ve 5 oğlunu Avusturya, Fransa, İngiltere ve Napoli’ye yolladı. Asıl servet Baron Rothschild tarafından Londra’da yapıldı. Modern bankacılık sistemini kuran aile şimdi servetinin büyük bir bölümünü de petrolden sağlıyor. 1.500′e yakın ferdi bulunan ailenin toplam varlıklarının büyüklüğü tam olarak bilinmese de trilyonlarca dolar olduğu tahmin ediliyor. Aile üyeleri dünyanın en zenginler listesinde yok. Ancak sahibi oldukları şirketler düşünüldüğünde, Carlos Slim ve Bill Gates gibi isimler devede kulak kalıyor.

Siyonizmi Kurdu

  Küresel çapta üne kavuşan ilk zengin Yahudi Ailesi olan Rothschild’lar, bugün dünyada Yahudi Lobisi ve İsrail’le birlikte somut yapılanmaya dönüşen siyonist görüşün de en büyük hamisi. Adı Tel Aviv’in en büyük caddelerinden birine verilecek kadar bu ülkede saygı gören Aile, İsrail devletinin kurulmasında büyük rol oynadı. Aile, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünde de bir anlamda pay sahibi. Aile komşu ülkeleri sürekli finanse edip savaşa zorladı, içeride de ayaklanma çıkardı. II. Abdulhamid döneminde Aile üyeleri Siyonist Teşkilatı’nın kurucusu Theodor Herzl’i İstanbul’a göndererek, Osmanlı’nın dış borçlarını kapatmaya karşılık, Kudüs’ü istedi. O dönemde Osmanlı’nın en büyük borcu İngiltere’yeydi. Ülkenin Merkez Bankası’nın patronu da bu aileydi. II. Abdülhamid isteklerini kabul etmedi. Kısa bir süre sonra padişah Selanik’ten gelen, İttihat ve Terakkiciler’in kontrolündeki ordu tarafından bir darbeyle tahttan indirildi. Ardından İttihat Terakki yönetimindeki Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı’na girerek Kudüs’ün de aralarında bulunduğu topraklarının çoğunu kaybetti.

Savaş Serveti
  
 Ailenin bir başka özelliği de tarih kitaplarında sıkça yer buluyor. Rothschild’lar tarihteki neredeyse bütün savaşların yaratıcısı ve finansörü olarak ün salmış bir aile olarak karşımıza çıkıyor. Zaten Aile hemen her savaştan sonra servetini daha da artırıyor. Ülkeleri borçlandırıp yüksek faizle para satıyorlar. Bilinen ilk büyük örneklerinden biri Avrupa’daki Napolyon Savaşları sırasında Aile’nin tutumu. Londra’daki Nathan Mayer Rothschild, İngiltere’nin savaş masraflarını neredeyse tek başına üstlendi. Yahudi olmasına rağmen Rothschild Ailesi Hitler’in geçmişinde de önemli bir rol sahibi. Finanse ettikleri Alman I.G Farben şirketi, Yahudi toplama kamplarında kullanılan ölümcül gazları Naziler için üretti. Öte yandan İngiliz Kraliyet Ailesi’ni Çin’le savaşa ikna etmeyi başaran Lord Rothschild, bu sayede çıkarılan “Afyon Savaşı”nın ardından HSBC‘yi Hong Kong’da kurdu. ABD’nin Irak’ı işgaline yol açan Irak Savaşı’nın dışında bu ülkenin 20′nci ve 21′inci yüzyılda çıkardığı bütün büyük savaşlarda, I ve II’nci Dünya Savaşı dahil bu Aile ve kontrol ettiği paranın adı anılıyor.
 

 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

3 Aralık 2013 Salı

Masonluk





Yüzyıllardır şeytana taptıklarını inkar eden Masonlar, sonunda bunu kendi sitelerinde itiraf ettiler.

  Kökü dışarda olan ve Materyalizme dayalı dünya sisteminin mimarı olan, Masonların kirli yüzü bu sefer kendi itiraflarıyla ortaya çıktı.

  Özgür Masonlar Büyük Locası www.mason-mahfili.org.tr adlı resmi internet sitelerinde masonluğun tanımı, “Bir kötülük ya da şeytanlık yapma işi ve bu işi sık sık yapan kişilerin topluluğu veya dinsizlik” şeklinde yapıldı. Böylece Masonlar yıllarca gizledikleri kirli yüzlerini kendi elleriyle deşifre ettiler.

Siyonizmin Emrindeki Yapı


  Masonluk, Yahudi olmayan insanları gizli bir ‘dernek’ çatısı altında toplayıp eğiterek, onları herhangi bir sahada Siyonizm ve Yahudilik ideallerine hizmet eder hale getirmek için kurulmuş sapkın bir yapılanmadır. Masonluğun bir diğer önemli yönü, radikal Yahudi ulusçuluğu olarak tanımlayabileceğimiz Siyonizm ile olan bağlantısıdır.

  Kökleri Yahudiliğe dayanan Masonluk, şeytana tapınma ayinleriyle de sık sık gündeme gelse bunu her zaman reddetmişlerdi. İnsanları Yahudiliğe hizmet için köle haline getiren bu gizli oluşumun tek bir amacı vardır insanları ifsada sürüklemek. Yeryüzünde Allah’ın dinine açılan bütün savaşların arkasında bu yapı vardır.

Masonluk Meslek Olarak Gösterilmişti


  MİLLÎ Gazete daha önce de Masonluğun Açık Öğretim Sınavı’nda masum bir meslek olarak sunulduğunu ortaya çıkarmıştı. 2 Haziran Pazar günü saat 14’te yapılan Medya ve Etik dersi sınav kitapçığının 17. sorusu ‘Bilinen en eski meslek ilkesi hangisidir?’ şeklindeki sorunun ‘D’ şıkkında ‘Masonluğa kabul töreni ve yemini’ ifadesine yer verilmişti.

  Kökü dışarda olan ve kendilerini ‘Dünya Barışına’ adadıklarını iddia eden, işlevselliğine bakıldığında ise buna pek rastlamanın mümkün olmadığı Masonlarla ilgili Milli Gazete birçok kirli emellerini deşifre etmişti. Her defasında kendilerini adeta ‘melek’ gibi tanımlayan bu karanlık yapılanma bu sefer yakayı fena ele verdi. Kendi resmi internet sitelerinde ‘dinsizlik ve şeytanlık yapma işi’ şeklinde masonluğu tanımladıkları ortaya çıktı.

Şeytanlık Yapma


  Tek amaçları İslam’ı yok etmek olan bu karanlık yapılanmanın kendi sitelerinde masonluk tanımlamaları kısmında yaptığı açıklama aynen şöyle, “3.mecazi anlamda olmak üzere; bir kötülük ya da şeytanlık yapma işi ve bu işi sık sık yapan kişilerin topluluğu veya dinsizlik”. Bu yapılan tanım aslında kendi gerçek yüzlerini kendi elleriyle deşifre ettiklerini gözler önüne seriyor.

Türkiye’de 20 Bin Civarında Mason Var


  Türkiye’de düzenli veya düzensiz, tüm Masonik aktiviteler resmi hüviyetle ve yasalara uygunmuş süsü altında faaliyet gösteriyor.

  Günümüzde, yaklaşık 14.500 üyesi ile Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası, veya Türkiye Büyük Locası, Türkiye’nin ilk, en büyük ve tek düzenli Büyük Locasıdır. 6.800 üyeye sahip Özgür Masonlar Büyük Locası ve bu oluşum tarafından kurulan 700 üyeli Kadın Mason Büyük Locası da Mason ismi ile çalışan diğer derneklerdir

Masonların Amacı


  Masonluk, Yahudi olmayan insanları gizli bir ‘dernek’ çatısı altında toplayıp eğiterek, onları herhangi bir sahada Siyonizm ve Yahudilik ideallerine hizmet eder hale getirmek için kurulmuş sapkın bir yapılanmadır.

  Masonluğun bir diğer önemli yönü, radikal Yahudi ulusçuluğu olarak tanımlayabileceğimiz Siyonizm ile olan bağlantısıdır. Kökleri Yahudiliğe dayanan Masonluk, şeytana tapınma ayinleriyle de sık sık gündeme gelmiştir. İnsanları Yahudiliğe hizmet için köle haline getiren bu gizli oluşumun tek bir amacı vardır insanları ifsada sürüklemek. Yeryüzünde Allah’ın dinine açılan bütün savaşların arkasında bu yapı vardır.

Masonlar ve Geometri


  Masonlar için geometri çok önemlidir. Hayatları belli bir düzen içindedir ve bunlar sembollerine de yansımıştır. Gördüğünüz sembolü kısaca yorumlarsak bir pergel bir gönye ve bir ‘’G’’ harfi bunların anlamları ne bir bakalım. Masonlarda geometri ile ilgili çalışmalar yapmak üstünlük göstergesidir.

  Geometri, etimolojik bakımdan, Yunanca “geos” (yer, dünya) sözcüğü ile “metron” (ölçmek) sözcüğünün birleştirilmesinden oluşmuştur. Masonlukta birçok geometrik öğeye, yüzey ve uzay geometrik şekillere simgesel anlamlar verilmiştir.

  En önemli simgelerden biri olan G harfi, kimilerine göre “geometri” sözcüğünü temsil eder. Bu düşüncemiz de gönye ve pergelin olması büyük etkendir. Pergel ve gönye biliyorsunuz geometride kullanılan araç-gereçlerdir.

  Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Türkiye Büyük Locası’nın internet sitesinde gönye ve pergel sembolü hakkında şunlar yazar:

  “Genellikle Mason olmayanların da Masonluğun simgesi olarak bildikleri gönye ve pergel çok eski kaynaklara kadar gider. Bu birbiri üzerine yerleştirilen avadanlıklar sadece duvarcıların işaretleri değil, aynı zamanda en eski misterlerde bile bulunan ve çok yaygın sembollerdi.

  Örneğin Dürer’in Melankoli adlı tablosunda da bu sembolleri görmekteyiz. Bugüne kadar açıklaması yapılmayan bu tablodaki gönye ve pergel sembolünün çok eski zamanlardan gelen bir geleneğin devamı olduğu kuşkusuz.” (Semboller, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Türkiye Büyük Locası, 2001)

  Açıklamda bahsedilen bu geleneğin kökeni binlerce sene öncesine dayanan Hiram Efsanesi’dir. Masonlar Hiram Usta’nın kullandığı bazı inşaat aletlerini ve malzemelerini sembol olarak benimsemişlerdir.

Sembollerin önemi, bir başka kaynakta Masonlar tarafından şöyle dile getirilir:


  “Günümüzde milyonlarca insanı aynı çatı altında, ayni ülkü uğruna toplayan Masonluk sembolsüz olamaz. Eğer Masonlukta semboller ortadan kalkarsa, üç asırdır ayakta duran bu yüce kuruluşun çökmesi işten bile değildir.” (Semboller, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Türkiye Büyük Locası, 2001)

  Bu sembollere, ilk bakışta Masonlukla alakasız görünen pek çok yerde rastlamak mümkündür. Bazı ülkelerin bayraklarında, çeşitli şirket ve kuruluşların amblemlerinde, kimi derneklerin armalarında, bazı resim, kitap ve yayınların logolarında.

  Buralarda yer alan belirli semboller, oradaki Mason hakimiyetini diğer Masonlara haber verirler. Masonik sembollerin hangi kaynaktan geldiğine baktığımızda; sembollerin hemen hepsi Yahudi felsefesinin temeli olan Kabbala‘dan, Yahudi kaynakları ve efsanelerinden ve değiştirilmiş Tevrat’tan alınmıştır.

  Bu sembolleri İlluminati üyesi şarkıcıların kliplerinde de görürsünüz. Masonik damalı zeminler, kareler, üçgenler bunları her zaman her yerde vurguluyorlar. Masonluğun Derecesi ve Anlamlarını buradan bulabilirsiniz..

 

 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş