4 Aralık 2014 Perşembe

YÜZÜKLERİN EFENDİSİ

Bu yazımızda, İngiliz edebiyat profesörü J.R.R Tolkien tarafından 1954 yılında piyasaya sürülen; yazımı 17 yıl süren üç ciltlik kitap "Yüzüklerin Efendisi Masalı"nı ve içindeki "şeytani kavramları"analiz etmeye çalışacağız..

 

 

50 küsur yıl önce, Tolkien'e yazdırılmış olan hikâye, içerdiği "kavramlar" açısından ele alındığında; Allah'a, meleklere, Süleyman'a, atılan iftiralar; Süleymanın mührü-yüzüğü, Deccal, Ye'cuc – Me'cuc, kıyamet savaşı, medyumluk – büyücülük, cin–şeytanlar ve karanlık-ışık dualitesi gibi birçok kavramlar içermektedir.

KİTABIN ETKİSİ


1954 yılında piyasaya çıkışından itibaren sadece İngiltere'de, 1968 yılına kadar 38 kere baskı yapması, bu "şeytani kavramlar"la dolu kitaba olan ilginin, o yıllardan itibaren yüksek olduğunu gösteriyor. Bu güne kadar 40 dile çevrilen kitabın, 100 milyon kişi tarafından okunduğu tahmin ediliyor.


Kitap, 60'lı yılların öğrenci hareketleri çerçevesinde öyle bir etki uyandırmış ki; kampüslerde "Frodo yaşıyor" ya da "Cumhurbaşkanı adayımız Gandalf" gibi rozetler görülüyor. Ayrıca ünlü rock şarkıcısı Sting, adını Frodo'nun kılıcından, ünlü New Age müzik topluluğu Shadowfax(Gölge yele) ise adını Gandalf'ın atından almıştır.




 Oxford'ta bir edebiyat profesörü olan Tolkien, "Silmarillion", "Yüzüklerin Efendisi" ve "Hobbit" gibi daha birçok kitabın yazarıdır. Bu kitapları yazmış mı, yazdırılmış mı? Bakın "silmarillion" masalı hakkında yazar ne diyor:  

"Hayatımda, 'Silmarillion' kitabında anlattığım hikâyeyi düşünmediğim bir an bile yok"

Acaba Tolkien'i hayallendiren kim? Bu kavramları, karmaşık olayları ve antik çağlara ait verileri, Tolkien nereden biliyor? Yaratılış ve sonrasındaki tarihe dair bir çok gerçekleri bilmesini sağlayan ve bunları kasıtlı bir şekilde çarpıtmasını fısıldayan kim? "Ben sadece kırmızı kitabı tercüme ettim" diyor. Şayet filme kendinizi kaptırmamış; o hayal alemine dışarıdan bakabilecek durumdaysanız; parçaları birleştirince siz de fark edebilirsiniz ki; tüm bunlar, Tolkien'in hayal ürünü olamaz. Aksine ona ilham edilerek yazdırılmış kitaplar, belli bir amaca hizmet etmektedir.




ŞEYTANLAR KİME VAHYEDER?

Sonsuz Yüce olan Allah, insanlığa en son vahyi olan Kur'an'da bizi şöyle uyarıyor:

Böylece, Biz her bir nebi için insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onların bazısı bazısına aldatıcı güzel sözlerle vahyeder(konuşur). Şayet senin Rabb'in dilemeseydi, bunu yapamazlardı. Onları, iftiralarıyla başbaşa bırak.
[EN'AM(6)/112]

Üzerine Allah'ın isminin anılmadığı şeyi yemeyin. Muhakkak o fısktır. Şüphesiz şeytanlar, sizinle mücadele etsinler diye dostlarına vahyeder. Şayet siz onlara itaat ederseniz, muhakkak sizler de müşrikler olursunuz.
[EN'AM(6)/121]


Şeytanların, kimin üzerine indiğini size haber vereyim mi?
"Her günahkar-iftiracının" üzerine iner.
Onlar (şeytanlara) kulak verirler ve bunların çoğu yalancıdırlar.
[ŞUARA(26)/221-223]

Aşağıda inceleyeceğimiz "Silmarillion" kitabında da görüyoruz ki, bu yazılanlar; Tolkien'in bilmesi mümkün olmayan "kadim gerçekler"in çarpıtılması ve yalanlarla süslenmesiyle ortaya çıkmıştır. Kadim çağlarda gerçekleşmiş bu olayları bilen ve amaçları doğrultusunda çarpıtan, insanlığın düşmanı"antik baykuş" İblis'tir.

Bu kitaplar, "şeytanca bir dil"de yazılmış ve kavramlar ters düz edilmiştir. "Hak ve Batıl savaşı"nın batıl tarafı olan İblis, bu filmde, batıl mücadelesinin birçokşifrelerini saklamış ve insanlığı da saptıracak tuzaklar kurmuştur.

Bilinçsiz bir izleyicinin ve okurun, bu tuzakları fark etmesi mümkün değildir. Biz bu yazımızda, bu "film ve kitaplardaki şeytani planları" deşifre ederek; İblis'in ve sırtını ona dayayan "Küresel Güçler"in gerçek yüzünü ortaya koymaya çalışacağız.

YÖNETMEN VE FİLMLERİ

Üç kitaptan oluşan bu hikâye, kutsal bir metin gibi özen gösterilerek, birebir uyarlama ile ünlü yönetmenPeter Jackson tarafından 2001, 2002 ve 2003 yıllarında; 285 milyon dolarlık bir bütçe ile 8 yıl süren bir çalışmanın sonucu, üç ayrı sinema filmi halinde izleyiciye sunulmuştur. Film 11 dalda Oskar ödülü aldı. Dünya genelinde sinemada 500 milyonun üzerinde kişi tarafından izlendi. Yönetmen Peter Jackson aynı zamanda; "Sevimli Hayaletler", bir uzaylı hikâyesinin anlatıldığı "9. Bölge" ile 2011, 2012'de vizyona giren "Hobbit 1" ve "Hobbit 2" filmlerinin yapımcısı ve yönetmenidir.
Ve 2014'de de "Hobbit 3" vizyona giryor





İblis'in temel yöntemi olan "gerçekleri ters düz etmek" ve "süslü hayaller üretmek" sanatı, sözünü ettiğimiz filmde başarıyla kullanılmıştır. Filmde bahsi geçen birçok efsanevi "kahraman,karakterler ve semboller", "İblis'in kadim planı"na uygun biçimde dizayn edilmiş ve izleyiciye yutturulmaya çalışılmıştır.

İşte biz bu analizimizde, filmdeki "şifreli mesajlar"ı deşifre edeceğiz ve kısmen açık olan mesajların da, gerçek anlamlarını ve yorumlarını ortaya koyacağız. Bu sebepledir ki önce "Yüzüklerin Efendisi" masalının başlangıcını anlatan ve "şifre kavramlar" içeren aynı yazara ait "Silmarillion" adlı kitaba bir göz atacağız:




YÜZÜKLERİN EFENDİSİ FİLMİ"NİN REFERANSI": "SILMARILLION KİTABI"

"Silmarillion", Tolkien'e ölünceye kadar muhtemelen İblis tarafından fısıldanarak yazdırılan ve ölümünden sonra oğlu tarafından el yazması notlarından toparlanarak yayınlanan bir kitaptır. Bu kitap,Yüzüklerin Efendisi hikâyesinin çok öncelerine giderek;

meleklerin ve evrenin yaratılmasıyla başlayıp;İblis'in, Allah'a olan isyanını, Dünya'ya sürgün edilmesi ile devam eden süreci ve cinlerin Dünya üzerindeki tarihini, "yalan ve saptırmalarla süsleyerek" anlatmaktadır. Silmarillion kelimesi, kitapta "elfler"in(cinlerin) atası "Feanor" tarafından ak ağaçtan yapılan ve hesapta "Sauron" adlı bir melek tarafından çalınmış olan 3 yüzüğe verilen isimdir.






Kitabın önemli kısımlarına, aşağıdaki birkaç paragrafla kısaca göz atacağız. İblis tarafından ters düz edilmiş kavramlarla dolu olan bu metnin, ne ifade ettiğinin anlaşılması için, biz bu şifresel kavramlarla kastedilen ve bizim tarafımızdan ifade edilen anlamlarını parantez içinde vermekteyiz. Dolayısıyla, parantez içerisinde verilen anlamlar, orijinal metinde yer almamaktadır:

"SİLMARİLLİON"DAN BİR ÖZET

"Önce Eru (Allah-Tanrı) vardı, Tek olan (Tanrı); Arda'da(Arz-Dünya'da) Illúvatar(Allah-Tanrı) diye isimlendirilirdi ve ilk önce düşüncesinden doğurduğu Ainur'u(Mela-i Ala – Başmelekleri); (yani) Kutsal Olanlar'ı yarattı ve onlar, hiçbir şey yaratılmadan önce onunlaydılar.

Sonra Ainur(Mela-i Ala-Başmelekler) ile birlikte Büyük Müzik'i üretmiştir. Ardından, Ainur'a(Mela-i Ala'ya), müzikteki evreni inşa etmelerini emretmiştir. Fakat müziğin normal seyrine aykırı davranan Melkor(İblis),Illúvatar'ın(Tanrı'nın) istediği evrenin inşası sırasında da, aynen müzik icra edilirken yaptığı gibi isyanetmiş ve yanına daha az güçlü olan başka yaratıklardan(cinlerden) de toplamıştır.

J. R. R. Tolkien'in, hayali evreni, Orta Dünya'nın(Orta Doğu'nun) başlangıcını anlattığı eseri Ainulindalë'de;

kainata verilen isim Eä'dır. Arda(Arz) ise, bu evrende Dünya'ya, Elfler(cin-şeytanlar) tarafından verilen isimdir. Arda(Arz), Eä'nın(evren) tam ortasında yer almaktadır.





(…) "Illuvatar'ın(Tanrı'nın) aklında, Manwe (Mikail), Melkor'un(İblis'in) kardeşiydi.Illuvatar'ın(Tanrı'nın), Melkor'un(İblis'in) ahenksizliğine karşı yükselttiği ikinci temanın ana enstrümanıydı. (…) Ve Manwe(Mikail), Melkor'a(İblis'e) dedi ki:

"Bu krallığı haksızlık ederek kendine almayacaksın, çünkü başkaları da burada senden daha az çalışmadı." Manwe(Mikail) ve Melkor(İblis),Illuvatar'ın(Tanrı'nın) düşüncesinde kardeştiler.

Dünya'ya giren Ainur(Mela-i Ala-Başmelekler) arasında en güçlüsü başlangıçta Melkor'du(İblis'ti). Ancak Manwe(Mikail), Illuvatar'ın(Tanrı'nın) en çok sevdiğiydi. Onun isteklerini en açık biçimiyle anlayanıydı. Ainur'un(Mela-i Ala-Başmelekler) en soylusu olan Manwe(Mikail), en çok havayı ve rüzgârı düşünmüştür.


Valar'la(Ainur - Mela-i Ala ile) birlikte, varlıkları Dünya'nın yaratılışından önceye dayanan "başka ruhlar" da Dünya'ya girdi, Valar'la(Mela-i Ala-Başmelekler ile) aynı iradenin yarattığı ama daha düşük seviyeli olanlar. Onlar, Maiar'dı(meleklerdi). Valar'ın(Mela-i Ala'nın-Başmelekler'in) halkı, onların hizmetkarları ve yardımcıları.
(…)

"Melkor'un(İblis'in) hizmetindeki en kötü ve en ünlü Maia(melek) ise Sauron'du. Kötülükte neredeyse Melkor'a(İblis'e) denkti. Melkor'un(İblis'in) bütün planlarında, Sauron'un(melek) bir payı vardır. İlk başlarda Demirci Aulë'nin Maia'sı olan Sauron(melek), sonradan taraf değiştiripMelkor'un(İblis'in) yanına geçti.

Birinci Çağ'ın sonunda Melkor(İblis), Valar(Mela-i Ala-Başmelekler) tarafından başlatılan Öfke Savaşı'nda(Allah'ın Gazabı'yla) yenilerek Boşluk'a(Cennetin dışına) atıldığında, Sauron(melek), Orta Dünya'nın (Orta Doğu'nun) doğusuna(Babil'e) kaçtı ve sonraki çağlarda kötülüklerin başı Kara Efendi olarak Aman dışındaki bütün dünyaya korku saçtı."

İlk başta mitolojik bir metin gibi algılanan ve birçok kişi tarafından ne manaya geldiği anlaşılamayan kavramlarla dolu olan bu kitapta İblis, Tolkien'e, Allah'ın yaratmaya başlamasından itibaren geçen olayları, Allah'a karşı olan isyanını, Mela-i Ala(Başmelekler) ve diğer meleklerle ilgili olayları, bazı "mihenk noktalarında kritik değişiklikler" yaparak anlatıyor.

KİTAPTAKİ KAVRAMLARIN DEŞİFRESİ

Karmaşık görünen bu metnin, normal okur tarafından anlaşılması güç olduğundan, biz burada mini bir sözlük oluşturarak bu kavramların gerçek manalarını daha açık hale getireceğiz:

Illuvatar(Eru): Tek olan ve herşeyi yaratan Tanrı: Allah

Ainur(Valar): İlk yaratılan Dört Kutsal Ruh. Dört büyük Başmelek(Cebra-El, Mika-El, Azra-El, İsraf-El): Mela-i Ala.

Melkor: Aslen cinlerin önderlerinden olup; Allah'a kölelik-bağlılık ve ibadette gösterdiği dereceden dolayı;

Allah onu "melek boyutu"na çıkardı, Mela-i Ala(Başmelekler) ile birlikte oldu. Bunun içindir ki ismi; başlangıçta Aziz-El(El'in Azizi=Allah'ın şereflisi) idi. ÖnceleriAziz-El, Dünya'ya gelip, kafir cinlerle mücadele ederdi.

Yanında meleklerden yardımcıları vardı. Sauron da muhtemelen bu yardımcı meleklerden birisiydi.

Aziz-El, başarılarından ve amellerinden dolayı şımarıp "aklını beğendi ve mantık yaptı". Adem'in kendisine bağlı-saygılı olmasını bekliyordu. Kibriyle-mantığıyla yanıldı ve Adem'e secde etmekten kaçındı. Böylece Allah'ın bire-bir emrine direnmiş oldu ve kovuldu.

Hem "melek boyutu"ndan düşürüldü, hem de Allah'ın lanetiyle tüm güzelliğini ve itibarını kaybetti, ümitsiz(İblis) oldu. Kendisine, Yaklaşansaat'ın sonuna kadar süre verildi. O günden beri ademoğullarını saptırmak için; tüm hırsı ve kiniyle insanoğlunu kandırmak ve kaydırmakla meşguldür.





 "Yeminli Kadim Planı" işlemektedir. Bugün en çok sözü edilen isimleri; Şeytan, Satan, Lucifer ve İblis'tir. Bu isimlerden birini, diğerinden ayıranlar, farklı görenler, İblis'in tuzağına düşmüş "aldanmışlar", yahut İblis'in emrinde olan "Güç Simsarları"dır.

Manwe: İblis'in anlatımından, bunun Başmelek Mika-El olduğunu anlıyoruz. İblis, Aziz-Eliken elbette tüm Başmelekler'le aralarında İslam kardeşliği vardı. Mika-El'e yakınlığı daha fazla da olabilir. Ancak Allah'a karşı saygısızlık yapan ve "şeytanlaşan bir adam"a, hiçbirmelek, ya da müslüman yakın olamaz ve behemahal onu reddeder.

Allah'ın veademoğlunun düşmanını, düşman bilir. İblis, arkadaş olduğunu söylediği Başmelek Mika-El'in adını kullanarak; insanları, kendisi oymuş gibi kandırıyor. Archangel Michael(Başmelek Mikail) diye Dünya'da faaliyet gösteriyor ve insanlığa yönelik "şeytani manipulasyonlar"ı yönetiyor.

    Maia: Valar'ın(Başmelekler'in) yardımcısı olan bir melek. Maia'ın çoğulu Maiar: Baş Melekler'den sonra gelen yardımcı melekler. Melekler arasında tam bir "boyut hiyerarşisi" vardır. İblis, bu hiyerarşiyi taklit ederek; kendisine bağlı "şeytan ordusu"na; çaldığı "spirtüel hiyerarşi" adını kullanıyor. Her konuda, bir maymun gibi davranıyor ve"Allah'ın Sistemleri"ni taklit ediyor.

    Sauron: Kendisi de bir Maia yani Melek. Kitaptaki İblis'in anlatımı doğruysa; İblis, Aziz-Eliken, Dünya'da müslüman olmayan cinlerle savaşta onun yardımcısı olan meleklerden birisiSauron. İblis, kendisi gibi Allah'a isyan eden ve "kovulmuş melekler" palavrasını yutturmaya çalışıyor.

İblis, kendisiyle beraber başka meleklerin de kovulduğu yalanını, tarih boyunca birilerinin kafasına üflemiş. Sauron'un da bunlardan birisi olduğunu; "kötülüğün efendisi" olarak Dünya'da kaldığı yaldızlı palavrasını atıyor.
Kötülüğün-karanlığın efendisi, gerçekte kendisi olduğu halde;
kendisini ışık getirici(Lucifer) yahut Başmelek Mikail olarak yutturmaya çalışıyor. Kur'an, açıkça İblis'in dışında tüm meleklerin secde ettiğini ve Allah'a itaat ettiğini bize bildirmektedir. Ancak cinlerden, Allah'ın kölesi olmak yerine, Aziz-El'in kölesi olan "bazı kibirliler"in, onunla beraber isyan ederek İblis'in askerleri olduğu söylenebilir.





    Elfler: Sözlük anlamı da cin olan bu kavramdan, cin-şeytanların kastedildiği çok açıktır. Ancakelfler, hem güzel hem de insanlardan daha güçlü olarak filmde gösteriliyor. Bu, gerçeğe aykırıdır, yalandır. İnsanlar, cinlerin hayranlığını çekecek kadar güzel yaratılmışlardır ve aynı zamanda da güçlüdürler. Kur'an, bu gerçeğe şahittir. İblis'in bu "gerçeği-yalanla değiştirmesi", elbette onun sık baş vurduğu bir yöntemdir. Ve yine Kur'an, cinlerin,insanlardan daha önce yaratıldığına da şahittir.

    Ea: Evren
    Arda: Arz yani Dünya.

Yukarıda kısa bir özetini verdiğimiz Kitabı, ancak bu düzelttiğimiz kavramlar ışığında değerlendirebilirsiniz.

Sonuç olarak İblis, bazı gerçek olayları anlatıyor, ancak kavramlarla oynuyor;

"Hak"kı "Batıl"; "Batıl"ı da "Hak" olarak gösteriyor. Bu genel şeytani yaklaşımını, yaldızlı sözlerle-yalanlarla süslüyor.

Örneğin, isyan ettiği ve kovulduğu doğru, ancak kendisinin ışık getiren Başmelek Mika-El olduğu, gerçeğin alt-üstedilmesidir. Kendisiyle birlikte isyan eden melekler edebiyatı ise, yaldızlı bir yalandır.

Sauron'un da bu isyan eden meleklerden olduğu yalanı,dualite yasası gereğince, bir "Karanlık Efendi ihdas etmek içindir. Çünkü gerçekte insanlık tarihi; birHak(nur-aydınlık-ışık)-Batıl(zulumat-karanlık) savaşı tarihidir.

Sonsuz yüce olan Allah'ın dualite yasasını bilen İblis; Işık-karanlık mücadelesinin ışıkçılığına soyunuyor. Kendisine tabi olanlara "ışık işçileri" derken; karşı olanlara da "karanlık güçler(enerjiler)" yaftasını yapıştırarak; her zamanki gibi gerçeği ters yüz ediyor.

FİLMİN ÖZETİ:

Film, dokuz ayrı ırktan oluşan Orta Dünya'da, "ışık-karanlık güçler" arasındaki mücadeleyi anlatmaktadır. Karakterler karanlık güçler ve ışık güçleri olmak üzere iki tarafa ayrılmıştır.Karanlık güçler şunlardır:

Yüzüğün gücünü elinde bulunduran ve Orta Dünya'nın özgür halklarını köleleştirmek isteyenSauron. Gücünü toplayarak, savaşı kazanmak için yüzüğü ele geçirmenin peşindedir.

Bir zamanlar bilge konseyinin başında olan Saruman. Daha sonra şeytanın gücüne boyun eğip onunla işbirliğine başlamıştır.





Eski bir Hobbit olan Gollum. Gollum yüzüğü tesadüf eseri, bir gölün dibinde buluyor ve yüzlerce yıl karanlık mağaralarda kimseye söylemeden saklıyor. Bu süreçte yüzüğün etkisiyle deforme olup, çirkinleşiyor.

Saruman'ın emrindeki Orta Dünya'nın en çirkin, en pis, en vahşi ve en korkulan ırklarındanOrklar. Orklar daha önce elf olup, daha sonra Sauron’a hizmet etmeye başlayınca bu hale dönüşüyorlar.

Saruman'ın ajanları olan kuşlar. Saruman için Orta Dünya'da dolaşıp ona bilgi topluyorlar.

Işık güçleri ise şunlardır:

Cesur, haşin, uzun yılları sürgünde, doğada dolaşarak geçiren Aragorn. Aynı zamandaGondor krallığının tek varisi.

Yüzüğü yok etme görevini üstlenen bir hobbit olan Frodo. Büyük bir fedakarlık yaparak yüzüğü"Hüküm Dağı"na kadar taşımayı ve yok etmeyi kabul ediyor.

Yüzüğün yok edilme planını organize eden büyücü Gandalf.







Işık güçlerine; aynı zamanda Elf kralları, Cüceler, Hobbitler, insanlar ve konuşup, hareket etme yeteneğine sahip olan ağaçlar(entler)de dahildir.
Yüzüğün hikayesi ise şöyledir: yüzük Saruman tarafından binlerce yıl önce "Hüküm Dağı"nda dövülerek yapılmıştır.

"Yüzük", daha önce Elflere, Cücelere ve İnsanlara verilmiş olan diğer yüzüklere hükmetme gücündedir. Yok, edilebileceği tek yer ise ilk defa yapıldığı yer olan veSauron'un hükmü altında bulunan Mordor diyarındaki "Hüküm Dağı"dır.


Sauron insanlara karşı yaptığı bir savaşta bu yüzüğü kullanmış ve galip gelmek üzereyken, insanların kralı ve Aragorn'un atası olan İsildur tarafından parmağı kesilerek yüzük elinden alınmıştır.

Aradan geçen binlerce yıl sonunda yüzük tesadüf eseri, bir gölün dibinde Gollum tarafında bulunmuş, yıllarca karanlık mağaralarda saklanmıştır. Yüzük, yine tesadüfen bu kez bir hobbit olan Bilbo Baggins'in eline geçmiştir. Bilbo yaşlanınca, yüzüğü akrabası olan Frodo'ya emanet etmiştir.

Yüzük, Sauron'un elindeyken, ona karşı başlatılan son savaşta, galip gelmenin imkanı yoktur. Bu çok eski bir mücadeledir.

Filmde ışık güçleri olarak gösterilen taraf, çareyi bu yüzüğü yok etmekte bulur. Bunun için "yüzük kardeşliği" adında bir grup oluşturulur. Yüzük kardeşliği, Gandalf, Aragorn, bir cüce olan Gimli, Hobbitlerden Frodo, Sam ve Pippin, Elflerden Legolas ve Gondor vekilharcının oğlu Boromir'den oluşmaktadır. Bu ekipte yüzüğü taşıyan Frodo'dur.

Filmin sonunda yüzük kardeşliği,amacına ulaşır ve yüzük, "Hüküm Dağı"na atılarak yok edilir. Işık ve karanlık arasındaki bu son savaşta, yüzüğün de yok edilmesinin etkisiyle, karanlık güçler kaybeder. Aragorn, kazanılan bu zafer neticesinde varisi olduğu tahtına oturur ve Orta Dünya'nın diğer ırkları özgürlüklerini kazanmış olurlar.

FİLMDEKİ KARAKTERLER:


Şimdi filmdeki kahramanlara, kavramlara, mesajların gerçek anlamlarına ve verilmek istenenşeytani mesajlara bir göz atalım:

Sauron: "Silmarillion" kitabında bahsi geçen ve eski bir Maia(melek) olan Sauron, Melkor'a(İblis'e) tabi olarak karanlık tarafa geçmiş ve kötülüklerin efendisi olmuştur. Filmde Sauron'a yüklenen anlam budur. Bunun İblis'in büyük yalanı olduğunu yukarıda açıklamıştık.

Ayrıca filmde karanlık Lord Sauron, içinde acımasızlık, kötülük, tüm ırklara hükmetme isteği ile dolu olarak Orta Dünya'nın özgür ırklarını köleleştirmiştir.

Bu Allah'ın peygamberi Süleyman vasıtasıyla Orta Doğu merkezli hakimiyetine şeytanca bir göndermedir. Aslında her şeyi gören göz Allah'tır. Karanlık gücün lideri olarak anlatılan Allah'ın meleği Sauron'dur. İslam'ı temsil eden Hilal ve ortasında "her şeyi gören göz"le,Sauron-Saruman cephesi sembolize edilmiştir.

Sauron(Melek), Saruman'la(Süleyman'la) beraber Allah'ı ve İslam'ı temsil eder ve gerçekte"Hakk-Aydınlığın"(ışığın) taraftarı oldukları halde, karanlık güçler olarak gösterilmiştir. İblis,aydınlık ile karanlığı ters yüz ettiği gibi, arkalarını sıvazladığı masonların "tepe gözlü piramitler"ine de "Yüce Mimar" olarak yerleşmiştir.

Allah tarafından Süleyman'a bahşedilmiş olan ve onunla şeytanları emri altına aldığı yüzük, tek başına bir güç ifade etmez. Yüzük, bir sembol ve mühürdür. Yüzüğün gücü, Allah'ın, Süleyman'a gönderdiği melek(Sauron) sayesinde mevcuttur.

Saruman: Saruman, olarak sunulan karakter, aslında Allah'ın peygamberi Süleyman'dır.Allah, cinleri ve şeytanları, Süleyman'ın, emrine vermişti. Şeytanlar, dalgıçlıktan, taş işçiliğine kadar her türlü işte çalıştırılmaktaydılar. Süleyman'ın ordusu;

cinlerden, kuşlardan ve insanlardan oluşmaktaydı. Allah, rüzgârı onun emrine vermişti ve rüzgârla hareket ederdi. Yüzük ise bu mülkü ve gücü temsil eden bir mühürdü. Kısacası karanlığın emrinde, büyücü- kahin olarak gösterilen Saruman, gerçekte Süleyman'dır. Gerçekler ters-yüz edilerek, Süleyman'dan intikam alınmaktadır.





Şeytanlar, gerçek hayatta da; eskiden beri özellikle Süleyman'ı hedef almışlar, ona büyücü diyerek iftira etmişlerdir. Süleyman öldüğünde şeytanlar onun tahtına bir "Büyü Kitabı" koyarak, onun bir büyücü olduğu iftirasında bulundular. İsrailoğulları'ndan bir kısmı da bu iftiraya kanarak fitneye düştüler.

Yahudi mistizmi-Kabala'nın mimarları, kendilerine bu iftirayı dayanak yaparak, ezoterik bir sistem geliştirmişlerdir.
Kur'an, İblis'in kölesi şeytanların, Süleyman'a iftira ederek; insanları fitneye düşürdüklerini bize bildirmektedir:


"Onlar, Süleyman'ın mülkü konusunda, şeytanların sözlerine uydular. Süleyman, hakkı örtmedi ancak şeytanlar hakkı örttüler..."
[BAKARA(2)/102]


Elfler: Elf kelimesinin(Elves) sözlükte Türkçe karşılığı cin-şeytanlar demektir. Gerçekte cinler, insanlardan bir üst boyutturlar ve bundan dolayı da Kur'an'ın bildirdiği gibi insanlar onları göremez, ancak onlar insanları görebilirler.

Kendisi de aslen cin olan İblis ve avanesi, bu boyut farkını, şeytani planları doğrultusunda, çeşitli şekillerde geçmişten beri kullanmaktadırlar. İşte bu sayede, Avatar filmine benzer şekilde, bu filmde de kendilerini gayet güzel, akıllı ve sadık olarak insanlara pazarlamışlardır. Telepati ile anlaşan ve ışığın krallığı(!) olan elf milleti(cin-şeytanlar), filmde aynı zamanda ölümsüz oldukları yalanıyla takdim ediliyorlar. Önceki filmlerdeki gibi bu filmde de elfler(cin-şeytanlar) kutsanıyor.

Aragorn (Yolgezer): Yolgezer de denilen Aragorn; filmde, Gondor'un (insanların şehri) varisi, insanların beklediği kayıp kral, savaşçı ve çok iyi bir yönetici olan kahramandır. İsa gibi yaraları iyileştiriyor. Kıyamet savaşına benzetebileceğimiz, son savaşta da kurtarıcı olarak herkesin umutlarını bağladığı Aragorn, "kurtarıcı-mesih"tir. Tüm İblis imzalı filimlerin bir mesih kahramanı vardır. Beyinlere yerleştirilmeye çalışılan kurtarıcı-mesih; "mesih-i Deccal"dir. Bu filmdede "mesih-i Deccal"; Aragorn'dur. Peygamberimiz Deccal'e; "çok gezen, çok dolaşan ve çok yüzlü" diyor. Yani filmdeki yolgezer; Aragorn.


Filmde Aragorn, kral olarak dönmek için uygun zamanı bekliyor ve bu zaman gelinceye dek saklanıyor. Saklandığı süreçte, küçüklüğünden beri elfler(cin-şeytanlar) tarafından yetiştiriliyor ve bu 30 yılın sonunda neredeyse bir elf gibi yeteneklere sahip oluyor.

Gerçekte ise Deccal, Allah'ın, çıkışına izin vereceği güne kadar, şeytanlar tarafından hazırlanmaktadır.İblis'in kadim planı gereğince; insanlık, önce yaşayacağı "felaket ve kaos" döneminde, bir kurtarıcıya ihtiyaç duyacaktır. Arkasından "mesih-i Deccal", kurtarıcı olarak ortaya çıkacaktır.

Kahraman(!) Aragorn'un "düşman ordusunun kalbine dalma taktiği" bile, karanlık güçolarak takdim edilen İslam ordularının en büyük kahramanı Halid bin Velid'den çalınmıştır. Filmdeki "filli savaş sahneleri"nin ve "baskın taktikleri"nin , Kadisiye ve Yermük savaşlarından uyarlandığı ilgili uzmanlarca kolayca anlaşılacaktır.

Hobbitler: Hobbit kelimesinin Mısır tanrısı Ra'nın (Güneş Tanrı'sı İblis'in) kahini (elçisi) olan bir karakterden geldiği ifade edilmektedir. Bu açıdan bakılınca Tolkien'in, hobbitler yoluyla (İblis'in elçisi yoluyla) mesaj verdiği söylenebilir.





Hobbitler, filmde sevgi dolu, barış içerisinde yaşayan ve sorunlarını savaş değil, sevgi ile çözen bir millet olarak veriliyor. Yani bugünkü "şeytani New Age akımları"nın "sahte sevgi felsefesi"nin birçok özelliğini üzerlerinde taşımaktadırlar. Yüzüğü taşıyıp yok ederek,İblis'in sevgi elçileri olarak filmde yerlerini alıyorlar. Sonuçta Hobitler'in, cin-şeytanların bir kabilesi olduğu anlaşılmaktadır.

Gri Gandalf: Bilge, yol gösterici ve büyücü. Gri iken her nasılsa birden Ak (!) Gandalf oluyor.Gandalf, herkesin hayranlıkla ve merakla ne söyleyeceğini beklediği, büyüyü ustalıkla kullanan bir karakter. Her seferinde, büyü gücünü sınayarak daha da güçleniyor. Orta Dünya'nın kaderinde belirleyici bir rol oynuyor.

Gandalf, filmde bir peygamber gibi gösterilirken, Saruman, büyücü olarak takdim edilmiş. Gerçekte filmdeki Gandalf, tam bir İblis elçisidir(medyum-büyücü) ve Süleyman'a ve "Allah'ın meleği"ne karşı savaş vermektedir.
Peygamber gibi takdim edilen büyücü Gandalf'ın oynadığı role benzer bir rolü, bugün İblis'in medyumları oynuyor.

Yani bugünkü medyumlar da; şeytanlara (Kryon, Tobias, Saint Germen, İblis vs. ), kanallık vazifesi yapıyorlar. Bu şeytan elçisi insan medyumlarının her biri, celselerde, kalplerinde yaşattıkları şeytanlardan sürekli yalan haber naklederek, canlı yayın görevi yapıyorlar. Daha sonra da bu şeytani fısıltıları, kitap, video ve film olarak yayınlıyarak; "İblis'in Kadim Planı"na hizmet ediyorlar. İblis, bu elçileri ve filmleri aracılığı ile insanlara vadediyor, ancak İblis,Kur'an diliyle "vadetmez sadece aldanmayı vadeder."


Ork: Ye'cuc-Me'cuc

Orklar: Filmde farklı boy ve şekillerde, laftan anlamaz, insan etiyle beslenen, savaşçı, kendi arkadaşlarını bile yiyen vahşi bir topluluk. Orklar, Yaklaşansaat'te, Deccal'in, İsa tarafından öldürülmesinin ardından, "İblis'e boyun eğmiş güç simsarlarını ve tabiinleri"ni yok etmek üzere, her bir tepeden saldıracak olan "Ye'cuc – Me'cuc"u sembolize etmektedirler.

"Ye'cuc – Me'cuc", muhtemelen Atlantis zamanında "insan, cin-şeytan karışımı" olarak üretilen bir nesildir. Atlantis, dünyaya hakim şeytanlaşmış bir insan uygarlığıydı. İblis'in adamları, insanlara,Güneş enerjisinden yararlanma yöntem ve teknolojisini öğretirken; insanlardan kendilerini çoğaltmaya(kopyalamaya) çalışıyorlardı. Böylece ara karma bir nesil; Orklar(Ye'cuc-Me'cuc) ortaya çıktı.

O dönemlerde Dünya, hiç olmadığı kadar ifsada uğramıştı. Bu nedenledir ki; evrensel Nuh tufanı oldu ve Dünya azgın kafirlerden temizlendi. Ye'cuc-Me'cuc, yeraltı mağara ve sığınaklarında yaşıyordu. Batan karalarla beraber yeraltına geçtiler. Orada Yaklaşansaat'a kadar çoğalacaklar ve sona yakın tekrar yeryüzüne çıkıp; Mesih Deccal'e tabi olan azgın kafirleri-hakimleri yok edeceklerdir. Bunda ilginç bir ironi vardır. Bu mesele, "Cin-şeytanlar: Ye'cuc-Me'cuc" bölümünde açıklanacaktır.


Orklar: Ye'cuc – Me'cuc ordusu.

Bu konu, Kur'an'da ve özellikle "sahih hadisler"de yer almaktadır. Eski Ahit'de(Tevrat'da) değişik peygamberlerin Yaklaşansaat tasvirlerinde çokça tekrarlanır. Peygamberimizin hadislerine göre;Ye'cuc – Me'cuc, cehennem ehli, kâfir, azgın ve vahşi bir toplumdur. Devlerden vecücelerden oluşan Ye'cuc – Me'cuc, Allah'ın helak ordusu olup;

İblis'in kandırdığı "azgın kibirli kâfirler"in sonunu getirecek olan karşı konulamaz bir güce sahiptir. Hakka karşı plan ve tuzak kuranLucifer(İblis) kafalıların helakı; bu kavmin(Ye'cuc-Me'cuc) çıkışıyla tamamlanacaktır. Ye'cuc-Me'cuc saldırısı, Kur'an'da, açık ve kapalı tehdit olarak önemli yer tutmaktadır. İşte açık bir tehdit ayeti:

Bir 'Karyete'(İsrailoğulları) ki, onları helak etmeyi haram (kıldık). Şüphesiz onlar, (hakka) dönmezler.


Ta ki Ye'cuc, Me'cuc çıkıncaya ve her bir tepeden akın edinceye kadar!
Hak 'vaad'(helak) yaklaşmıştır. O zaman, hakkı örtenlerin gözleri, bir noktaya dikilecek ve "Vay başımıza, biz bu şeyden(helaktan), gaflet içindeydik. Bilakis bizler, zalimleriz" (diyeceklerdir).
[ENBİYA(21)/95-97]


Savaşa, İblis'in ordusu safında katılan Ent(Ağaç): Büyük yalan!
Entler(Ağaçsakal): Entler, filmde hareket etme yeteneği olan ve konuşan ağaçlardır. Kur'an bize maddenin en küçük yapı taşının melakut olduğunu ve her şeyin melakutunun Allah'ın elinde olduğunu söylemektedir. Aslında cansız gibi görünen maddelerin bile bir ruhu, özü yani bilinci vardır.Allah maddeye hitap ettiği zaman anlar ve O'nun emrine itaat eder.

Peygamberimizin(s.a.v.) de ağaçları çağırdığı ve ağaçların Allah'ın izniyle geldiğine dair hadisler vardır. Ayrıca başka bir hadisden de şunu biliyoruz ki; "kıyamet savaşı"nda bir ağaç, arkasında saklanan Yahudi'yi, Müslümanlar'a bildirecek ve ağaç, onlarla konuşarak: "Arkamda bir Yahudi gizleniyor" diyecektir.

Filmde ise ağaçlar, Süleyman'ın(Saruman'ın) düşmanı olarak gösterilmiştir. Ağaçlar, aslında her zaman Allah'ın emrinde ve Müslümanlar'dan yanadır. İblis, bu gücün sadece Allah'a ait olduğunu ve ağaçların O'nun sözünden çıkmayacağını çok iyi bilir, ancak şeytanca, batıla hak elbisesi giydiriyor.

İblis, ağaç figürünü, Avatar gibi diğer filmlerde de kullanıyor. Bunu, Greenpeace gibi çevreci New Age akımlarıyla ilişkilendirerek doğayı kutsuyor. "Küresel güç simsarları"nın çevre tahribatıkarşısında, prim yapan çevreci bilinci böylece yem olarak kullanıyor.


YÜZÜĞÜN YOK EDİLMESİ VE "KIYAMET SAVAŞI"

Sauron'un parmağında yüzük: Gerçekte Sauron Allah'ın meleğidir. Yüzüğü yapan, Süleyman'a veren ve yardım eden görevli bir melek.
Filmin başından itibaren işlenen ana temalardan birisi; "güç yüzüğü"nün yok edilme serüvenidir.






Orta Dünya'yı (Orta Doğu) özgürleştirmek amacıyla Sauron'a ait olan ve her şeye hükmetme özelliği olan yüzüğün yok edilmesi gerekmektedir. Yukarıda da detaylı olarak belirttiğimiz gibi yüzük, Allahtarafından Süleyman'a verilen ve gücüyle şeytanları emri altına aldığı "mühür-yüzük"tür. Bu yüzüğün yok edilme amacı, şeytanları serbest bırakmaktır. Zaten İblis'in binlerce yıldır, tüminsanlara pazarladığı özgürlük; "insanın kendi nefsine ve şeytanlara köle olması"ndan başka bir şey sağlamamıştır.

Filmde Sauron ve diğer milletler arasında verilen son savaş, Yaklaşansaat'te vuku bulması beklenen,"Kıyamet Savaşı"na(Armegedon) benzemektedir. Sauron'un, savaşın sonunda kaybederek bedeninin erimesi ve yok olması; İsa'nın, Deccal'in üzerine yürüdüğünde; Deccal'in tuzun suda erimesi gibi eriyip yok olması gerçeğinin ters-yüz edilmesinden ibarettir. Gerçek olan şudur;

İsa,Yaklaşansaat'te, Dünya'ya tekrar geldiğinde Mesih Deccal'i öldürecektir. Böylece, kör Deccal'in dönemi sora ererken, geriye kalan kibirli azgın kâfirler, Ye'cuc – Me'cuc tarafından yok edilecektir.
Saruman'ın(Süleyman'ın) benzetildiği kişi: İsrail'in hava saldırısıyla öldürdüğü Hamas liderlerinden Şeyh Ahmed Yasin.

Aynı zamanda filmde sıkça kuşlar da kullanılıyor. Bir sahnede kuşlardan, Saruman'ın ajanları olarak bahsediliyor. Kur'an'dan, kuşların da Süleyman'ın ordusuna dâhil olduğunu, örneğin Hüdhüdkuşunun onun habercisi olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla burada da Süleyman'nın emrindeki kuşlara atıf yapılıyor.

Ayrıca filmdeki iyi insanların hepsi de sarışın ve mavi gözlü Avrupalı insanlar olarak gösterilmiş.Sauron'un ordusunda ise esmer ve Arap görünümlü insanlar yer almaktadır. AyrıcaSaruman(Süleyman) tiplemesinin, İsrail tarafında hava bombardımanıyla parçalanan Hamasliderlerinden Şeyh Ahmet Yasin'e nasıl benzetildiğini kolayca görebilirsiniz.


SONUÇ

"İblis'in Kadim Planı"na hizmette bir kilometre taşı olan "Yüzüklerin Efendisi" kitabı ve filmi, her yaştan birçok insanı etkilemiştir. Öyleki FRP (Fantasy Role Play: Herkesin oturup filmden bir karakteri canlandırdığı oyun türü) ve bilgisayar oyunlarıyla gençler arasında bağımlılık oluşturmuştur.
İblis bu filmiyle, yandaşları olan şeytanların, Süleyman zamanında yaşadıkları zillet ve aşağılanmanın rövanşını almaya çalışmıştır.

Bunu yaparken; Deccal, kıyamet savaşı ve Ye'cuc – Me'cuc gibi "Yaklaşansaat'in büyük olayları"nı saptırarak, gerçekleri ters-yüz etmiş ve kendi mesajlarını beyinlere enjekte etmiştir. Filmde, başından itibaren esas amaç olarak ortaya konulan"yüzüğün yok edilmesi"; Süleyman'ın, "şeytanlara yüzükle vurduğu zincirler"in, bir rövanşıdır.

İblis, gerçekte insanlık tarihinin bu son savaşında, insanoğlunu aldatmak ve haktan saptırmak için tüm ordusu ile Dünya üzerinde faaliyet göstermektedir. Bu film, Nuh'tan itibaren tüm peygamberlerin kavimlerini uyardıkları "Deccal fitnesi"ni pazarlama savaşının önemli bir aşamasıdır.
Özetle İblis imzalı filmlerden biri, belki de en önemlisi olan bu film;

İblis'in ve onun liderliğini yaptığı"Küresel Güç Simsarları"nın ve "Masonik Mahfiller"in; "Dünya Hakimiyeti" hayallerinin yansımasıdır.

Ancak sırtlarını Lucifer'e(İblis'e) dayayanların, "küresel oyunları ve planları";"İblis'in Planı"nın içindedir. Yani bu güçler, İblis'in altın tas içinde sunduğu "emperyal hakimiyet"in sarhoşluğu geçmeden, zehirlendiklerini ve dünya- ahiret azabını hak ettiklerini anlayacaklardır.

Tüm "cin ve insan şeytanları" bilsinler ki; kainattaki tüm planlar, "Sonsuz Yüce Allah'ın Planı"nın içindedir ve Allah ne diyorsa o olacaktır. O'nun onaylamadığı tüm plan vetuzaklar, yakın gelecekte, çok geçmeden "tarihin çöp sepeti"ne atılacaklardır.

 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

EVRİM YALANINA İNANMAYANLARA SON ÇARE UZAYLI YALANI





Bazı evrimci bilim adamları canlılığın kendi kendine oluşamayacağını gördüklerinden, yeni bazı senaryolar üreterek evrimden vazgeçmemek için çırpınmaya devam etmişlerdir.

Bu, aslında Darwinist büyünün evrimci bilim adamları üzerindeki en belirgin etkilerinden biridir. Evrimci bilim adamları; eğer bir iddia evrim teorisinin sıkıştığı bir noktaya mantıksız da olsa herhangi bir açıklama getiriyorsa, ona kolaylıkla inanabilirler. Ama Yaratılışı ispatlayan en kesin ve en açık delilleri dahi kesinlikle ve büyük bir kararlılıkla reddederler. Bu etki, gerçek bir büyüden farksızdır.

Bu büyünün bir insan üzerinde ne kadar zararlı etkilerinin olabileceğini daha iyi görebilmek açısından şöyle bir örnek verelim: Francis Crick, 1950'li yıllarda DNA'nın yapısını keşfeden iki bilim adamından biridir. Bu, şüphesiz bilim tarihi için çok önemli bir buluştur; çok uzun araştırmalar, büyük bir bilgi birikimi ve yetenek gerektirmektedir. Nitekim bu bilim adamı yaptığı araştırmalardan dolayı Nobel Ödülü de kazanmıştır.

Francis Crick, hücre ile ilgili çalışmaları sırasında hücrenin yapısına, içindeki çarpıcı tasarıma hayran kalmıştır. Nitekim koyu bir evrimci olmasına rağmen, DNA'nın mucizevi yapısına şahit olduktan sonra yazdığı eserinde bilimsel bir gerçeği şöyle ifade etmiştir:

Bugün sahip olduğumuz bilgiler ışığında, dürüst bir adamın yapabileceği tek yorum hayatın bir mucize eseri olarak ortaya çıktığıdır.

Evrime ve dolayısıyla hayatın tesadüfler sonucu oluştuğuna inanan Crick, hücredeki detayları görünce, yukarıdaki sözleri söylemiş ve hücrenin varoluşunu tesadüflerle açıklamanın mümkün olmadığını, bunun ancak bir mucize olabileceğini belirtmiştir. Oysa evrimciler, tesadüf dışında bir açıklamaya inanmazlar, çünkü bu onların Allah'ın varlığını kabul etmelerini gerektirir. Ama hücredeki mükemmelliği ve kusursuzluğu yakından görmek Crick'i o kadar etkilemiştir ki, ideolojisine ters olmasına rağmen bunu itiraf etmek zorunda kalmıştır.

Ancak Crick, Allah'ın varlığını kabul edemeyeceğini, bu nedenle üstün bir akıl gerektiren ve tesadüflerle açıklanamayan bu sürecin "uzaylılar" tarafından yaratıldığını iddia etmiştir. Crick'e göre uzaylılar dünyaya ilk DNA'yı getirerek hayatı başlatmışlardır!

Darwinizmin karanlık büyüsü Francis Crick'i o kadar etkilemiştir ki; Crick Allah'ın varlığını kabul etmektense uzaylıların dünyaya getirdiği ilk DNA ile hayatın başladığına inanmayı tercih etmiştir.

Aslında bu garip iddia, ilk olarak 1908 yılında İsveçli kimyacı Svante Arrhenius tarafından ortaya atılmıştı ve Arrhenius, hayatın tohumlarının başka bir gezegenden radyasyonun yarattığı basınç yoluyla dünyaya gelmiş olabileceğini söylemişti. Bu iddia bilimsel bulunmamasına ve pek itibar görmemesine rağmen, Francis Crick tarafından çok inandırıcı bulundu. Crick, 1981 yılında yayınladığı Life Itself (Yaşamın Temeli) isimli kitabında, başka bir güneş sisteminde yaşayan canlıların, diğer hayat olmayan gezegenlerde de hayatı başlatmak için canlılık için gereken tohumları bu gezegenlere bıraktıklarını ve onların bu "yardımseverlikleri" sayesinde dünyada hayatın başladığını söylemiştir.

Dikkat edilirse, evrimcilerin hayatın kökenine karşı "açıklama" olarak öne sürdükleri bu iddia aslında hiçbir şey açıklamamaktadır. Çünkü "İlk canlılık nasıl ortaya çıktı?" sorusu, bu senaryo içinde de cevapsızdır. Crick gibi evrimciler "Canlılığı kim oluşturdu?" sorusuna "uzaylılar" diye cevap vererek, "O halde uzaylılar nasıl ortaya çıktı" sorusuna yol açmış olurlar. Bu soru evrimci mantıkla hiçbir şekilde çözülemez. Sorunun tek cevabı, tüm hayatı yaratan, ancak kendisi yaratılmamış olan ve sonsuzdan beri var olan tek bir Yaratıcı'nın varlığını kabul etmektir. Yani tek gerçek cevap, canlılığın Allah tarafından yaratıldığı cevabıdır.

Francis Crick gibi ünlü bilim adamlarının sadece bilim kurgu filmlerinde rastlayacağımız türden bir "uzaylılar" hikayesine nasıl inanabildiğini düşünüyor olabilirsiniz. Ancak Crick'in bu saçma iddiası bile, diğer bir evrimci tezin yanında son derece "tutarlı" kalmaktadır. Bu iddiaya göre, 3.7 milyon yıl önce dünya üzerinde ortaya çıkan ilk canlı hücre, bazı biyoloji mühendisleri tarafından üretilmiştir!

Peki ama nasıl? İşte bu soruya verilen cevap, çok ilginç bir cevaptır. Bu tezi savunan evrimciler, ilk hücrenin, bir uzay gemisine atlayıp zamanda yolculuk yapan geleceğin insanları tarafından tasarlandığını savunmaktadırlar. Michael J. Behe. Darwin's Black Box. s. 249

Bunun çok açık bir mantıksal çelişki olduğunu görmek için fazla zeki olmaya gerek yoktur elbette. Çünkü kendi atalarını "üretecek" olan bir insan neslinin nasıl ortaya çıkacağı sorusunun bir cevabı yoktur. Öne sürülen bu tezin saçmalığı o kadar açıktır ki, insan bunun evrimciler tarafından nasıl olup da dile getirilebildiğine şaşmaktadır. Ama, çaresizlikten olacak, Batı'nın en "saygın" bilim dergilerinden biri olan Scientific American, Mart 1994 sayısında bu tezden söz ederken şu satırları yazmaktan çekinmemiştir:

Mantıksal bir çelişki olmaktan uzak bir biçimde... bir türün kendi eski yaşamının köklerine yapacağı bir geri-dönüşün teorik mümkünlüğü, temel fizik prensiplerinin kaçınılmaz bir sonucudur. Michael J. Behe. Darwin's Black Box. s. 249

Materyalist inanışa sahip insanların içine düştükleri çelişkiler onlar için kaçınılmazdır. Çünkü bu insanlar, açıkça gördükleri halde gerçeği gizlemeye çalışmaktadırlar. Allah, materyalist inanışa sahip olan insanların içine düştükleri bu durumu şöyle açıklamaktadır:

Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış' göğe andolsun; siz, gerçekten birbirini tutmaz bir söz (çelişkili ve aykırı görüşler) içindesiniz. Ondan çevrilen çevrilir, kahrolsun, o 'zan ve tahminle yalan söyleyenler'; ki onlar, 'bilgisizliğin kuşatması' içinde habersizdirler. (Zariyat Suresi, 7-11) 

 
Alıntıdır..


 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş