4 Aralık 2014 Perşembe

YÜZÜKLERİN EFENDİSİ

Bu yazımızda, İngiliz edebiyat profesörü J.R.R Tolkien tarafından 1954 yılında piyasaya sürülen; yazımı 17 yıl süren üç ciltlik kitap "Yüzüklerin Efendisi Masalı"nı ve içindeki "şeytani kavramları"analiz etmeye çalışacağız..

 

 

50 küsur yıl önce, Tolkien'e yazdırılmış olan hikâye, içerdiği "kavramlar" açısından ele alındığında; Allah'a, meleklere, Süleyman'a, atılan iftiralar; Süleymanın mührü-yüzüğü, Deccal, Ye'cuc – Me'cuc, kıyamet savaşı, medyumluk – büyücülük, cin–şeytanlar ve karanlık-ışık dualitesi gibi birçok kavramlar içermektedir.

KİTABIN ETKİSİ


1954 yılında piyasaya çıkışından itibaren sadece İngiltere'de, 1968 yılına kadar 38 kere baskı yapması, bu "şeytani kavramlar"la dolu kitaba olan ilginin, o yıllardan itibaren yüksek olduğunu gösteriyor. Bu güne kadar 40 dile çevrilen kitabın, 100 milyon kişi tarafından okunduğu tahmin ediliyor.


Kitap, 60'lı yılların öğrenci hareketleri çerçevesinde öyle bir etki uyandırmış ki; kampüslerde "Frodo yaşıyor" ya da "Cumhurbaşkanı adayımız Gandalf" gibi rozetler görülüyor. Ayrıca ünlü rock şarkıcısı Sting, adını Frodo'nun kılıcından, ünlü New Age müzik topluluğu Shadowfax(Gölge yele) ise adını Gandalf'ın atından almıştır.




 Oxford'ta bir edebiyat profesörü olan Tolkien, "Silmarillion", "Yüzüklerin Efendisi" ve "Hobbit" gibi daha birçok kitabın yazarıdır. Bu kitapları yazmış mı, yazdırılmış mı? Bakın "silmarillion" masalı hakkında yazar ne diyor:  

"Hayatımda, 'Silmarillion' kitabında anlattığım hikâyeyi düşünmediğim bir an bile yok"

Acaba Tolkien'i hayallendiren kim? Bu kavramları, karmaşık olayları ve antik çağlara ait verileri, Tolkien nereden biliyor? Yaratılış ve sonrasındaki tarihe dair bir çok gerçekleri bilmesini sağlayan ve bunları kasıtlı bir şekilde çarpıtmasını fısıldayan kim? "Ben sadece kırmızı kitabı tercüme ettim" diyor. Şayet filme kendinizi kaptırmamış; o hayal alemine dışarıdan bakabilecek durumdaysanız; parçaları birleştirince siz de fark edebilirsiniz ki; tüm bunlar, Tolkien'in hayal ürünü olamaz. Aksine ona ilham edilerek yazdırılmış kitaplar, belli bir amaca hizmet etmektedir.




ŞEYTANLAR KİME VAHYEDER?

Sonsuz Yüce olan Allah, insanlığa en son vahyi olan Kur'an'da bizi şöyle uyarıyor:

Böylece, Biz her bir nebi için insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onların bazısı bazısına aldatıcı güzel sözlerle vahyeder(konuşur). Şayet senin Rabb'in dilemeseydi, bunu yapamazlardı. Onları, iftiralarıyla başbaşa bırak.
[EN'AM(6)/112]

Üzerine Allah'ın isminin anılmadığı şeyi yemeyin. Muhakkak o fısktır. Şüphesiz şeytanlar, sizinle mücadele etsinler diye dostlarına vahyeder. Şayet siz onlara itaat ederseniz, muhakkak sizler de müşrikler olursunuz.
[EN'AM(6)/121]


Şeytanların, kimin üzerine indiğini size haber vereyim mi?
"Her günahkar-iftiracının" üzerine iner.
Onlar (şeytanlara) kulak verirler ve bunların çoğu yalancıdırlar.
[ŞUARA(26)/221-223]

Aşağıda inceleyeceğimiz "Silmarillion" kitabında da görüyoruz ki, bu yazılanlar; Tolkien'in bilmesi mümkün olmayan "kadim gerçekler"in çarpıtılması ve yalanlarla süslenmesiyle ortaya çıkmıştır. Kadim çağlarda gerçekleşmiş bu olayları bilen ve amaçları doğrultusunda çarpıtan, insanlığın düşmanı"antik baykuş" İblis'tir.

Bu kitaplar, "şeytanca bir dil"de yazılmış ve kavramlar ters düz edilmiştir. "Hak ve Batıl savaşı"nın batıl tarafı olan İblis, bu filmde, batıl mücadelesinin birçokşifrelerini saklamış ve insanlığı da saptıracak tuzaklar kurmuştur.

Bilinçsiz bir izleyicinin ve okurun, bu tuzakları fark etmesi mümkün değildir. Biz bu yazımızda, bu "film ve kitaplardaki şeytani planları" deşifre ederek; İblis'in ve sırtını ona dayayan "Küresel Güçler"in gerçek yüzünü ortaya koymaya çalışacağız.

YÖNETMEN VE FİLMLERİ

Üç kitaptan oluşan bu hikâye, kutsal bir metin gibi özen gösterilerek, birebir uyarlama ile ünlü yönetmenPeter Jackson tarafından 2001, 2002 ve 2003 yıllarında; 285 milyon dolarlık bir bütçe ile 8 yıl süren bir çalışmanın sonucu, üç ayrı sinema filmi halinde izleyiciye sunulmuştur. Film 11 dalda Oskar ödülü aldı. Dünya genelinde sinemada 500 milyonun üzerinde kişi tarafından izlendi. Yönetmen Peter Jackson aynı zamanda; "Sevimli Hayaletler", bir uzaylı hikâyesinin anlatıldığı "9. Bölge" ile 2011, 2012'de vizyona giren "Hobbit 1" ve "Hobbit 2" filmlerinin yapımcısı ve yönetmenidir.
Ve 2014'de de "Hobbit 3" vizyona giryor





İblis'in temel yöntemi olan "gerçekleri ters düz etmek" ve "süslü hayaller üretmek" sanatı, sözünü ettiğimiz filmde başarıyla kullanılmıştır. Filmde bahsi geçen birçok efsanevi "kahraman,karakterler ve semboller", "İblis'in kadim planı"na uygun biçimde dizayn edilmiş ve izleyiciye yutturulmaya çalışılmıştır.

İşte biz bu analizimizde, filmdeki "şifreli mesajlar"ı deşifre edeceğiz ve kısmen açık olan mesajların da, gerçek anlamlarını ve yorumlarını ortaya koyacağız. Bu sebepledir ki önce "Yüzüklerin Efendisi" masalının başlangıcını anlatan ve "şifre kavramlar" içeren aynı yazara ait "Silmarillion" adlı kitaba bir göz atacağız:




YÜZÜKLERİN EFENDİSİ FİLMİ"NİN REFERANSI": "SILMARILLION KİTABI"

"Silmarillion", Tolkien'e ölünceye kadar muhtemelen İblis tarafından fısıldanarak yazdırılan ve ölümünden sonra oğlu tarafından el yazması notlarından toparlanarak yayınlanan bir kitaptır. Bu kitap,Yüzüklerin Efendisi hikâyesinin çok öncelerine giderek;

meleklerin ve evrenin yaratılmasıyla başlayıp;İblis'in, Allah'a olan isyanını, Dünya'ya sürgün edilmesi ile devam eden süreci ve cinlerin Dünya üzerindeki tarihini, "yalan ve saptırmalarla süsleyerek" anlatmaktadır. Silmarillion kelimesi, kitapta "elfler"in(cinlerin) atası "Feanor" tarafından ak ağaçtan yapılan ve hesapta "Sauron" adlı bir melek tarafından çalınmış olan 3 yüzüğe verilen isimdir.






Kitabın önemli kısımlarına, aşağıdaki birkaç paragrafla kısaca göz atacağız. İblis tarafından ters düz edilmiş kavramlarla dolu olan bu metnin, ne ifade ettiğinin anlaşılması için, biz bu şifresel kavramlarla kastedilen ve bizim tarafımızdan ifade edilen anlamlarını parantez içinde vermekteyiz. Dolayısıyla, parantez içerisinde verilen anlamlar, orijinal metinde yer almamaktadır:

"SİLMARİLLİON"DAN BİR ÖZET

"Önce Eru (Allah-Tanrı) vardı, Tek olan (Tanrı); Arda'da(Arz-Dünya'da) Illúvatar(Allah-Tanrı) diye isimlendirilirdi ve ilk önce düşüncesinden doğurduğu Ainur'u(Mela-i Ala – Başmelekleri); (yani) Kutsal Olanlar'ı yarattı ve onlar, hiçbir şey yaratılmadan önce onunlaydılar.

Sonra Ainur(Mela-i Ala-Başmelekler) ile birlikte Büyük Müzik'i üretmiştir. Ardından, Ainur'a(Mela-i Ala'ya), müzikteki evreni inşa etmelerini emretmiştir. Fakat müziğin normal seyrine aykırı davranan Melkor(İblis),Illúvatar'ın(Tanrı'nın) istediği evrenin inşası sırasında da, aynen müzik icra edilirken yaptığı gibi isyanetmiş ve yanına daha az güçlü olan başka yaratıklardan(cinlerden) de toplamıştır.

J. R. R. Tolkien'in, hayali evreni, Orta Dünya'nın(Orta Doğu'nun) başlangıcını anlattığı eseri Ainulindalë'de;

kainata verilen isim Eä'dır. Arda(Arz) ise, bu evrende Dünya'ya, Elfler(cin-şeytanlar) tarafından verilen isimdir. Arda(Arz), Eä'nın(evren) tam ortasında yer almaktadır.





(…) "Illuvatar'ın(Tanrı'nın) aklında, Manwe (Mikail), Melkor'un(İblis'in) kardeşiydi.Illuvatar'ın(Tanrı'nın), Melkor'un(İblis'in) ahenksizliğine karşı yükselttiği ikinci temanın ana enstrümanıydı. (…) Ve Manwe(Mikail), Melkor'a(İblis'e) dedi ki:

"Bu krallığı haksızlık ederek kendine almayacaksın, çünkü başkaları da burada senden daha az çalışmadı." Manwe(Mikail) ve Melkor(İblis),Illuvatar'ın(Tanrı'nın) düşüncesinde kardeştiler.

Dünya'ya giren Ainur(Mela-i Ala-Başmelekler) arasında en güçlüsü başlangıçta Melkor'du(İblis'ti). Ancak Manwe(Mikail), Illuvatar'ın(Tanrı'nın) en çok sevdiğiydi. Onun isteklerini en açık biçimiyle anlayanıydı. Ainur'un(Mela-i Ala-Başmelekler) en soylusu olan Manwe(Mikail), en çok havayı ve rüzgârı düşünmüştür.


Valar'la(Ainur - Mela-i Ala ile) birlikte, varlıkları Dünya'nın yaratılışından önceye dayanan "başka ruhlar" da Dünya'ya girdi, Valar'la(Mela-i Ala-Başmelekler ile) aynı iradenin yarattığı ama daha düşük seviyeli olanlar. Onlar, Maiar'dı(meleklerdi). Valar'ın(Mela-i Ala'nın-Başmelekler'in) halkı, onların hizmetkarları ve yardımcıları.
(…)

"Melkor'un(İblis'in) hizmetindeki en kötü ve en ünlü Maia(melek) ise Sauron'du. Kötülükte neredeyse Melkor'a(İblis'e) denkti. Melkor'un(İblis'in) bütün planlarında, Sauron'un(melek) bir payı vardır. İlk başlarda Demirci Aulë'nin Maia'sı olan Sauron(melek), sonradan taraf değiştiripMelkor'un(İblis'in) yanına geçti.

Birinci Çağ'ın sonunda Melkor(İblis), Valar(Mela-i Ala-Başmelekler) tarafından başlatılan Öfke Savaşı'nda(Allah'ın Gazabı'yla) yenilerek Boşluk'a(Cennetin dışına) atıldığında, Sauron(melek), Orta Dünya'nın (Orta Doğu'nun) doğusuna(Babil'e) kaçtı ve sonraki çağlarda kötülüklerin başı Kara Efendi olarak Aman dışındaki bütün dünyaya korku saçtı."

İlk başta mitolojik bir metin gibi algılanan ve birçok kişi tarafından ne manaya geldiği anlaşılamayan kavramlarla dolu olan bu kitapta İblis, Tolkien'e, Allah'ın yaratmaya başlamasından itibaren geçen olayları, Allah'a karşı olan isyanını, Mela-i Ala(Başmelekler) ve diğer meleklerle ilgili olayları, bazı "mihenk noktalarında kritik değişiklikler" yaparak anlatıyor.

KİTAPTAKİ KAVRAMLARIN DEŞİFRESİ

Karmaşık görünen bu metnin, normal okur tarafından anlaşılması güç olduğundan, biz burada mini bir sözlük oluşturarak bu kavramların gerçek manalarını daha açık hale getireceğiz:

Illuvatar(Eru): Tek olan ve herşeyi yaratan Tanrı: Allah

Ainur(Valar): İlk yaratılan Dört Kutsal Ruh. Dört büyük Başmelek(Cebra-El, Mika-El, Azra-El, İsraf-El): Mela-i Ala.

Melkor: Aslen cinlerin önderlerinden olup; Allah'a kölelik-bağlılık ve ibadette gösterdiği dereceden dolayı;

Allah onu "melek boyutu"na çıkardı, Mela-i Ala(Başmelekler) ile birlikte oldu. Bunun içindir ki ismi; başlangıçta Aziz-El(El'in Azizi=Allah'ın şereflisi) idi. ÖnceleriAziz-El, Dünya'ya gelip, kafir cinlerle mücadele ederdi.

Yanında meleklerden yardımcıları vardı. Sauron da muhtemelen bu yardımcı meleklerden birisiydi.

Aziz-El, başarılarından ve amellerinden dolayı şımarıp "aklını beğendi ve mantık yaptı". Adem'in kendisine bağlı-saygılı olmasını bekliyordu. Kibriyle-mantığıyla yanıldı ve Adem'e secde etmekten kaçındı. Böylece Allah'ın bire-bir emrine direnmiş oldu ve kovuldu.

Hem "melek boyutu"ndan düşürüldü, hem de Allah'ın lanetiyle tüm güzelliğini ve itibarını kaybetti, ümitsiz(İblis) oldu. Kendisine, Yaklaşansaat'ın sonuna kadar süre verildi. O günden beri ademoğullarını saptırmak için; tüm hırsı ve kiniyle insanoğlunu kandırmak ve kaydırmakla meşguldür.





 "Yeminli Kadim Planı" işlemektedir. Bugün en çok sözü edilen isimleri; Şeytan, Satan, Lucifer ve İblis'tir. Bu isimlerden birini, diğerinden ayıranlar, farklı görenler, İblis'in tuzağına düşmüş "aldanmışlar", yahut İblis'in emrinde olan "Güç Simsarları"dır.

Manwe: İblis'in anlatımından, bunun Başmelek Mika-El olduğunu anlıyoruz. İblis, Aziz-Eliken elbette tüm Başmelekler'le aralarında İslam kardeşliği vardı. Mika-El'e yakınlığı daha fazla da olabilir. Ancak Allah'a karşı saygısızlık yapan ve "şeytanlaşan bir adam"a, hiçbirmelek, ya da müslüman yakın olamaz ve behemahal onu reddeder.

Allah'ın veademoğlunun düşmanını, düşman bilir. İblis, arkadaş olduğunu söylediği Başmelek Mika-El'in adını kullanarak; insanları, kendisi oymuş gibi kandırıyor. Archangel Michael(Başmelek Mikail) diye Dünya'da faaliyet gösteriyor ve insanlığa yönelik "şeytani manipulasyonlar"ı yönetiyor.

    Maia: Valar'ın(Başmelekler'in) yardımcısı olan bir melek. Maia'ın çoğulu Maiar: Baş Melekler'den sonra gelen yardımcı melekler. Melekler arasında tam bir "boyut hiyerarşisi" vardır. İblis, bu hiyerarşiyi taklit ederek; kendisine bağlı "şeytan ordusu"na; çaldığı "spirtüel hiyerarşi" adını kullanıyor. Her konuda, bir maymun gibi davranıyor ve"Allah'ın Sistemleri"ni taklit ediyor.

    Sauron: Kendisi de bir Maia yani Melek. Kitaptaki İblis'in anlatımı doğruysa; İblis, Aziz-Eliken, Dünya'da müslüman olmayan cinlerle savaşta onun yardımcısı olan meleklerden birisiSauron. İblis, kendisi gibi Allah'a isyan eden ve "kovulmuş melekler" palavrasını yutturmaya çalışıyor.

İblis, kendisiyle beraber başka meleklerin de kovulduğu yalanını, tarih boyunca birilerinin kafasına üflemiş. Sauron'un da bunlardan birisi olduğunu; "kötülüğün efendisi" olarak Dünya'da kaldığı yaldızlı palavrasını atıyor.
Kötülüğün-karanlığın efendisi, gerçekte kendisi olduğu halde;
kendisini ışık getirici(Lucifer) yahut Başmelek Mikail olarak yutturmaya çalışıyor. Kur'an, açıkça İblis'in dışında tüm meleklerin secde ettiğini ve Allah'a itaat ettiğini bize bildirmektedir. Ancak cinlerden, Allah'ın kölesi olmak yerine, Aziz-El'in kölesi olan "bazı kibirliler"in, onunla beraber isyan ederek İblis'in askerleri olduğu söylenebilir.





    Elfler: Sözlük anlamı da cin olan bu kavramdan, cin-şeytanların kastedildiği çok açıktır. Ancakelfler, hem güzel hem de insanlardan daha güçlü olarak filmde gösteriliyor. Bu, gerçeğe aykırıdır, yalandır. İnsanlar, cinlerin hayranlığını çekecek kadar güzel yaratılmışlardır ve aynı zamanda da güçlüdürler. Kur'an, bu gerçeğe şahittir. İblis'in bu "gerçeği-yalanla değiştirmesi", elbette onun sık baş vurduğu bir yöntemdir. Ve yine Kur'an, cinlerin,insanlardan daha önce yaratıldığına da şahittir.

    Ea: Evren
    Arda: Arz yani Dünya.

Yukarıda kısa bir özetini verdiğimiz Kitabı, ancak bu düzelttiğimiz kavramlar ışığında değerlendirebilirsiniz.

Sonuç olarak İblis, bazı gerçek olayları anlatıyor, ancak kavramlarla oynuyor;

"Hak"kı "Batıl"; "Batıl"ı da "Hak" olarak gösteriyor. Bu genel şeytani yaklaşımını, yaldızlı sözlerle-yalanlarla süslüyor.

Örneğin, isyan ettiği ve kovulduğu doğru, ancak kendisinin ışık getiren Başmelek Mika-El olduğu, gerçeğin alt-üstedilmesidir. Kendisiyle birlikte isyan eden melekler edebiyatı ise, yaldızlı bir yalandır.

Sauron'un da bu isyan eden meleklerden olduğu yalanı,dualite yasası gereğince, bir "Karanlık Efendi ihdas etmek içindir. Çünkü gerçekte insanlık tarihi; birHak(nur-aydınlık-ışık)-Batıl(zulumat-karanlık) savaşı tarihidir.

Sonsuz yüce olan Allah'ın dualite yasasını bilen İblis; Işık-karanlık mücadelesinin ışıkçılığına soyunuyor. Kendisine tabi olanlara "ışık işçileri" derken; karşı olanlara da "karanlık güçler(enerjiler)" yaftasını yapıştırarak; her zamanki gibi gerçeği ters yüz ediyor.

FİLMİN ÖZETİ:

Film, dokuz ayrı ırktan oluşan Orta Dünya'da, "ışık-karanlık güçler" arasındaki mücadeleyi anlatmaktadır. Karakterler karanlık güçler ve ışık güçleri olmak üzere iki tarafa ayrılmıştır.Karanlık güçler şunlardır:

Yüzüğün gücünü elinde bulunduran ve Orta Dünya'nın özgür halklarını köleleştirmek isteyenSauron. Gücünü toplayarak, savaşı kazanmak için yüzüğü ele geçirmenin peşindedir.

Bir zamanlar bilge konseyinin başında olan Saruman. Daha sonra şeytanın gücüne boyun eğip onunla işbirliğine başlamıştır.





Eski bir Hobbit olan Gollum. Gollum yüzüğü tesadüf eseri, bir gölün dibinde buluyor ve yüzlerce yıl karanlık mağaralarda kimseye söylemeden saklıyor. Bu süreçte yüzüğün etkisiyle deforme olup, çirkinleşiyor.

Saruman'ın emrindeki Orta Dünya'nın en çirkin, en pis, en vahşi ve en korkulan ırklarındanOrklar. Orklar daha önce elf olup, daha sonra Sauron’a hizmet etmeye başlayınca bu hale dönüşüyorlar.

Saruman'ın ajanları olan kuşlar. Saruman için Orta Dünya'da dolaşıp ona bilgi topluyorlar.

Işık güçleri ise şunlardır:

Cesur, haşin, uzun yılları sürgünde, doğada dolaşarak geçiren Aragorn. Aynı zamandaGondor krallığının tek varisi.

Yüzüğü yok etme görevini üstlenen bir hobbit olan Frodo. Büyük bir fedakarlık yaparak yüzüğü"Hüküm Dağı"na kadar taşımayı ve yok etmeyi kabul ediyor.

Yüzüğün yok edilme planını organize eden büyücü Gandalf.







Işık güçlerine; aynı zamanda Elf kralları, Cüceler, Hobbitler, insanlar ve konuşup, hareket etme yeteneğine sahip olan ağaçlar(entler)de dahildir.
Yüzüğün hikayesi ise şöyledir: yüzük Saruman tarafından binlerce yıl önce "Hüküm Dağı"nda dövülerek yapılmıştır.

"Yüzük", daha önce Elflere, Cücelere ve İnsanlara verilmiş olan diğer yüzüklere hükmetme gücündedir. Yok, edilebileceği tek yer ise ilk defa yapıldığı yer olan veSauron'un hükmü altında bulunan Mordor diyarındaki "Hüküm Dağı"dır.


Sauron insanlara karşı yaptığı bir savaşta bu yüzüğü kullanmış ve galip gelmek üzereyken, insanların kralı ve Aragorn'un atası olan İsildur tarafından parmağı kesilerek yüzük elinden alınmıştır.

Aradan geçen binlerce yıl sonunda yüzük tesadüf eseri, bir gölün dibinde Gollum tarafında bulunmuş, yıllarca karanlık mağaralarda saklanmıştır. Yüzük, yine tesadüfen bu kez bir hobbit olan Bilbo Baggins'in eline geçmiştir. Bilbo yaşlanınca, yüzüğü akrabası olan Frodo'ya emanet etmiştir.

Yüzük, Sauron'un elindeyken, ona karşı başlatılan son savaşta, galip gelmenin imkanı yoktur. Bu çok eski bir mücadeledir.

Filmde ışık güçleri olarak gösterilen taraf, çareyi bu yüzüğü yok etmekte bulur. Bunun için "yüzük kardeşliği" adında bir grup oluşturulur. Yüzük kardeşliği, Gandalf, Aragorn, bir cüce olan Gimli, Hobbitlerden Frodo, Sam ve Pippin, Elflerden Legolas ve Gondor vekilharcının oğlu Boromir'den oluşmaktadır. Bu ekipte yüzüğü taşıyan Frodo'dur.

Filmin sonunda yüzük kardeşliği,amacına ulaşır ve yüzük, "Hüküm Dağı"na atılarak yok edilir. Işık ve karanlık arasındaki bu son savaşta, yüzüğün de yok edilmesinin etkisiyle, karanlık güçler kaybeder. Aragorn, kazanılan bu zafer neticesinde varisi olduğu tahtına oturur ve Orta Dünya'nın diğer ırkları özgürlüklerini kazanmış olurlar.

FİLMDEKİ KARAKTERLER:


Şimdi filmdeki kahramanlara, kavramlara, mesajların gerçek anlamlarına ve verilmek istenenşeytani mesajlara bir göz atalım:

Sauron: "Silmarillion" kitabında bahsi geçen ve eski bir Maia(melek) olan Sauron, Melkor'a(İblis'e) tabi olarak karanlık tarafa geçmiş ve kötülüklerin efendisi olmuştur. Filmde Sauron'a yüklenen anlam budur. Bunun İblis'in büyük yalanı olduğunu yukarıda açıklamıştık.

Ayrıca filmde karanlık Lord Sauron, içinde acımasızlık, kötülük, tüm ırklara hükmetme isteği ile dolu olarak Orta Dünya'nın özgür ırklarını köleleştirmiştir.

Bu Allah'ın peygamberi Süleyman vasıtasıyla Orta Doğu merkezli hakimiyetine şeytanca bir göndermedir. Aslında her şeyi gören göz Allah'tır. Karanlık gücün lideri olarak anlatılan Allah'ın meleği Sauron'dur. İslam'ı temsil eden Hilal ve ortasında "her şeyi gören göz"le,Sauron-Saruman cephesi sembolize edilmiştir.

Sauron(Melek), Saruman'la(Süleyman'la) beraber Allah'ı ve İslam'ı temsil eder ve gerçekte"Hakk-Aydınlığın"(ışığın) taraftarı oldukları halde, karanlık güçler olarak gösterilmiştir. İblis,aydınlık ile karanlığı ters yüz ettiği gibi, arkalarını sıvazladığı masonların "tepe gözlü piramitler"ine de "Yüce Mimar" olarak yerleşmiştir.

Allah tarafından Süleyman'a bahşedilmiş olan ve onunla şeytanları emri altına aldığı yüzük, tek başına bir güç ifade etmez. Yüzük, bir sembol ve mühürdür. Yüzüğün gücü, Allah'ın, Süleyman'a gönderdiği melek(Sauron) sayesinde mevcuttur.

Saruman: Saruman, olarak sunulan karakter, aslında Allah'ın peygamberi Süleyman'dır.Allah, cinleri ve şeytanları, Süleyman'ın, emrine vermişti. Şeytanlar, dalgıçlıktan, taş işçiliğine kadar her türlü işte çalıştırılmaktaydılar. Süleyman'ın ordusu;

cinlerden, kuşlardan ve insanlardan oluşmaktaydı. Allah, rüzgârı onun emrine vermişti ve rüzgârla hareket ederdi. Yüzük ise bu mülkü ve gücü temsil eden bir mühürdü. Kısacası karanlığın emrinde, büyücü- kahin olarak gösterilen Saruman, gerçekte Süleyman'dır. Gerçekler ters-yüz edilerek, Süleyman'dan intikam alınmaktadır.





Şeytanlar, gerçek hayatta da; eskiden beri özellikle Süleyman'ı hedef almışlar, ona büyücü diyerek iftira etmişlerdir. Süleyman öldüğünde şeytanlar onun tahtına bir "Büyü Kitabı" koyarak, onun bir büyücü olduğu iftirasında bulundular. İsrailoğulları'ndan bir kısmı da bu iftiraya kanarak fitneye düştüler.

Yahudi mistizmi-Kabala'nın mimarları, kendilerine bu iftirayı dayanak yaparak, ezoterik bir sistem geliştirmişlerdir.
Kur'an, İblis'in kölesi şeytanların, Süleyman'a iftira ederek; insanları fitneye düşürdüklerini bize bildirmektedir:


"Onlar, Süleyman'ın mülkü konusunda, şeytanların sözlerine uydular. Süleyman, hakkı örtmedi ancak şeytanlar hakkı örttüler..."
[BAKARA(2)/102]


Elfler: Elf kelimesinin(Elves) sözlükte Türkçe karşılığı cin-şeytanlar demektir. Gerçekte cinler, insanlardan bir üst boyutturlar ve bundan dolayı da Kur'an'ın bildirdiği gibi insanlar onları göremez, ancak onlar insanları görebilirler.

Kendisi de aslen cin olan İblis ve avanesi, bu boyut farkını, şeytani planları doğrultusunda, çeşitli şekillerde geçmişten beri kullanmaktadırlar. İşte bu sayede, Avatar filmine benzer şekilde, bu filmde de kendilerini gayet güzel, akıllı ve sadık olarak insanlara pazarlamışlardır. Telepati ile anlaşan ve ışığın krallığı(!) olan elf milleti(cin-şeytanlar), filmde aynı zamanda ölümsüz oldukları yalanıyla takdim ediliyorlar. Önceki filmlerdeki gibi bu filmde de elfler(cin-şeytanlar) kutsanıyor.

Aragorn (Yolgezer): Yolgezer de denilen Aragorn; filmde, Gondor'un (insanların şehri) varisi, insanların beklediği kayıp kral, savaşçı ve çok iyi bir yönetici olan kahramandır. İsa gibi yaraları iyileştiriyor. Kıyamet savaşına benzetebileceğimiz, son savaşta da kurtarıcı olarak herkesin umutlarını bağladığı Aragorn, "kurtarıcı-mesih"tir. Tüm İblis imzalı filimlerin bir mesih kahramanı vardır. Beyinlere yerleştirilmeye çalışılan kurtarıcı-mesih; "mesih-i Deccal"dir. Bu filmdede "mesih-i Deccal"; Aragorn'dur. Peygamberimiz Deccal'e; "çok gezen, çok dolaşan ve çok yüzlü" diyor. Yani filmdeki yolgezer; Aragorn.


Filmde Aragorn, kral olarak dönmek için uygun zamanı bekliyor ve bu zaman gelinceye dek saklanıyor. Saklandığı süreçte, küçüklüğünden beri elfler(cin-şeytanlar) tarafından yetiştiriliyor ve bu 30 yılın sonunda neredeyse bir elf gibi yeteneklere sahip oluyor.

Gerçekte ise Deccal, Allah'ın, çıkışına izin vereceği güne kadar, şeytanlar tarafından hazırlanmaktadır.İblis'in kadim planı gereğince; insanlık, önce yaşayacağı "felaket ve kaos" döneminde, bir kurtarıcıya ihtiyaç duyacaktır. Arkasından "mesih-i Deccal", kurtarıcı olarak ortaya çıkacaktır.

Kahraman(!) Aragorn'un "düşman ordusunun kalbine dalma taktiği" bile, karanlık güçolarak takdim edilen İslam ordularının en büyük kahramanı Halid bin Velid'den çalınmıştır. Filmdeki "filli savaş sahneleri"nin ve "baskın taktikleri"nin , Kadisiye ve Yermük savaşlarından uyarlandığı ilgili uzmanlarca kolayca anlaşılacaktır.

Hobbitler: Hobbit kelimesinin Mısır tanrısı Ra'nın (Güneş Tanrı'sı İblis'in) kahini (elçisi) olan bir karakterden geldiği ifade edilmektedir. Bu açıdan bakılınca Tolkien'in, hobbitler yoluyla (İblis'in elçisi yoluyla) mesaj verdiği söylenebilir.





Hobbitler, filmde sevgi dolu, barış içerisinde yaşayan ve sorunlarını savaş değil, sevgi ile çözen bir millet olarak veriliyor. Yani bugünkü "şeytani New Age akımları"nın "sahte sevgi felsefesi"nin birçok özelliğini üzerlerinde taşımaktadırlar. Yüzüğü taşıyıp yok ederek,İblis'in sevgi elçileri olarak filmde yerlerini alıyorlar. Sonuçta Hobitler'in, cin-şeytanların bir kabilesi olduğu anlaşılmaktadır.

Gri Gandalf: Bilge, yol gösterici ve büyücü. Gri iken her nasılsa birden Ak (!) Gandalf oluyor.Gandalf, herkesin hayranlıkla ve merakla ne söyleyeceğini beklediği, büyüyü ustalıkla kullanan bir karakter. Her seferinde, büyü gücünü sınayarak daha da güçleniyor. Orta Dünya'nın kaderinde belirleyici bir rol oynuyor.

Gandalf, filmde bir peygamber gibi gösterilirken, Saruman, büyücü olarak takdim edilmiş. Gerçekte filmdeki Gandalf, tam bir İblis elçisidir(medyum-büyücü) ve Süleyman'a ve "Allah'ın meleği"ne karşı savaş vermektedir.
Peygamber gibi takdim edilen büyücü Gandalf'ın oynadığı role benzer bir rolü, bugün İblis'in medyumları oynuyor.

Yani bugünkü medyumlar da; şeytanlara (Kryon, Tobias, Saint Germen, İblis vs. ), kanallık vazifesi yapıyorlar. Bu şeytan elçisi insan medyumlarının her biri, celselerde, kalplerinde yaşattıkları şeytanlardan sürekli yalan haber naklederek, canlı yayın görevi yapıyorlar. Daha sonra da bu şeytani fısıltıları, kitap, video ve film olarak yayınlıyarak; "İblis'in Kadim Planı"na hizmet ediyorlar. İblis, bu elçileri ve filmleri aracılığı ile insanlara vadediyor, ancak İblis,Kur'an diliyle "vadetmez sadece aldanmayı vadeder."


Ork: Ye'cuc-Me'cuc

Orklar: Filmde farklı boy ve şekillerde, laftan anlamaz, insan etiyle beslenen, savaşçı, kendi arkadaşlarını bile yiyen vahşi bir topluluk. Orklar, Yaklaşansaat'te, Deccal'in, İsa tarafından öldürülmesinin ardından, "İblis'e boyun eğmiş güç simsarlarını ve tabiinleri"ni yok etmek üzere, her bir tepeden saldıracak olan "Ye'cuc – Me'cuc"u sembolize etmektedirler.

"Ye'cuc – Me'cuc", muhtemelen Atlantis zamanında "insan, cin-şeytan karışımı" olarak üretilen bir nesildir. Atlantis, dünyaya hakim şeytanlaşmış bir insan uygarlığıydı. İblis'in adamları, insanlara,Güneş enerjisinden yararlanma yöntem ve teknolojisini öğretirken; insanlardan kendilerini çoğaltmaya(kopyalamaya) çalışıyorlardı. Böylece ara karma bir nesil; Orklar(Ye'cuc-Me'cuc) ortaya çıktı.

O dönemlerde Dünya, hiç olmadığı kadar ifsada uğramıştı. Bu nedenledir ki; evrensel Nuh tufanı oldu ve Dünya azgın kafirlerden temizlendi. Ye'cuc-Me'cuc, yeraltı mağara ve sığınaklarında yaşıyordu. Batan karalarla beraber yeraltına geçtiler. Orada Yaklaşansaat'a kadar çoğalacaklar ve sona yakın tekrar yeryüzüne çıkıp; Mesih Deccal'e tabi olan azgın kafirleri-hakimleri yok edeceklerdir. Bunda ilginç bir ironi vardır. Bu mesele, "Cin-şeytanlar: Ye'cuc-Me'cuc" bölümünde açıklanacaktır.


Orklar: Ye'cuc – Me'cuc ordusu.

Bu konu, Kur'an'da ve özellikle "sahih hadisler"de yer almaktadır. Eski Ahit'de(Tevrat'da) değişik peygamberlerin Yaklaşansaat tasvirlerinde çokça tekrarlanır. Peygamberimizin hadislerine göre;Ye'cuc – Me'cuc, cehennem ehli, kâfir, azgın ve vahşi bir toplumdur. Devlerden vecücelerden oluşan Ye'cuc – Me'cuc, Allah'ın helak ordusu olup;

İblis'in kandırdığı "azgın kibirli kâfirler"in sonunu getirecek olan karşı konulamaz bir güce sahiptir. Hakka karşı plan ve tuzak kuranLucifer(İblis) kafalıların helakı; bu kavmin(Ye'cuc-Me'cuc) çıkışıyla tamamlanacaktır. Ye'cuc-Me'cuc saldırısı, Kur'an'da, açık ve kapalı tehdit olarak önemli yer tutmaktadır. İşte açık bir tehdit ayeti:

Bir 'Karyete'(İsrailoğulları) ki, onları helak etmeyi haram (kıldık). Şüphesiz onlar, (hakka) dönmezler.


Ta ki Ye'cuc, Me'cuc çıkıncaya ve her bir tepeden akın edinceye kadar!
Hak 'vaad'(helak) yaklaşmıştır. O zaman, hakkı örtenlerin gözleri, bir noktaya dikilecek ve "Vay başımıza, biz bu şeyden(helaktan), gaflet içindeydik. Bilakis bizler, zalimleriz" (diyeceklerdir).
[ENBİYA(21)/95-97]


Savaşa, İblis'in ordusu safında katılan Ent(Ağaç): Büyük yalan!
Entler(Ağaçsakal): Entler, filmde hareket etme yeteneği olan ve konuşan ağaçlardır. Kur'an bize maddenin en küçük yapı taşının melakut olduğunu ve her şeyin melakutunun Allah'ın elinde olduğunu söylemektedir. Aslında cansız gibi görünen maddelerin bile bir ruhu, özü yani bilinci vardır.Allah maddeye hitap ettiği zaman anlar ve O'nun emrine itaat eder.

Peygamberimizin(s.a.v.) de ağaçları çağırdığı ve ağaçların Allah'ın izniyle geldiğine dair hadisler vardır. Ayrıca başka bir hadisden de şunu biliyoruz ki; "kıyamet savaşı"nda bir ağaç, arkasında saklanan Yahudi'yi, Müslümanlar'a bildirecek ve ağaç, onlarla konuşarak: "Arkamda bir Yahudi gizleniyor" diyecektir.

Filmde ise ağaçlar, Süleyman'ın(Saruman'ın) düşmanı olarak gösterilmiştir. Ağaçlar, aslında her zaman Allah'ın emrinde ve Müslümanlar'dan yanadır. İblis, bu gücün sadece Allah'a ait olduğunu ve ağaçların O'nun sözünden çıkmayacağını çok iyi bilir, ancak şeytanca, batıla hak elbisesi giydiriyor.

İblis, ağaç figürünü, Avatar gibi diğer filmlerde de kullanıyor. Bunu, Greenpeace gibi çevreci New Age akımlarıyla ilişkilendirerek doğayı kutsuyor. "Küresel güç simsarları"nın çevre tahribatıkarşısında, prim yapan çevreci bilinci böylece yem olarak kullanıyor.


YÜZÜĞÜN YOK EDİLMESİ VE "KIYAMET SAVAŞI"

Sauron'un parmağında yüzük: Gerçekte Sauron Allah'ın meleğidir. Yüzüğü yapan, Süleyman'a veren ve yardım eden görevli bir melek.
Filmin başından itibaren işlenen ana temalardan birisi; "güç yüzüğü"nün yok edilme serüvenidir.






Orta Dünya'yı (Orta Doğu) özgürleştirmek amacıyla Sauron'a ait olan ve her şeye hükmetme özelliği olan yüzüğün yok edilmesi gerekmektedir. Yukarıda da detaylı olarak belirttiğimiz gibi yüzük, Allahtarafından Süleyman'a verilen ve gücüyle şeytanları emri altına aldığı "mühür-yüzük"tür. Bu yüzüğün yok edilme amacı, şeytanları serbest bırakmaktır. Zaten İblis'in binlerce yıldır, tüminsanlara pazarladığı özgürlük; "insanın kendi nefsine ve şeytanlara köle olması"ndan başka bir şey sağlamamıştır.

Filmde Sauron ve diğer milletler arasında verilen son savaş, Yaklaşansaat'te vuku bulması beklenen,"Kıyamet Savaşı"na(Armegedon) benzemektedir. Sauron'un, savaşın sonunda kaybederek bedeninin erimesi ve yok olması; İsa'nın, Deccal'in üzerine yürüdüğünde; Deccal'in tuzun suda erimesi gibi eriyip yok olması gerçeğinin ters-yüz edilmesinden ibarettir. Gerçek olan şudur;

İsa,Yaklaşansaat'te, Dünya'ya tekrar geldiğinde Mesih Deccal'i öldürecektir. Böylece, kör Deccal'in dönemi sora ererken, geriye kalan kibirli azgın kâfirler, Ye'cuc – Me'cuc tarafından yok edilecektir.
Saruman'ın(Süleyman'ın) benzetildiği kişi: İsrail'in hava saldırısıyla öldürdüğü Hamas liderlerinden Şeyh Ahmed Yasin.

Aynı zamanda filmde sıkça kuşlar da kullanılıyor. Bir sahnede kuşlardan, Saruman'ın ajanları olarak bahsediliyor. Kur'an'dan, kuşların da Süleyman'ın ordusuna dâhil olduğunu, örneğin Hüdhüdkuşunun onun habercisi olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla burada da Süleyman'nın emrindeki kuşlara atıf yapılıyor.

Ayrıca filmdeki iyi insanların hepsi de sarışın ve mavi gözlü Avrupalı insanlar olarak gösterilmiş.Sauron'un ordusunda ise esmer ve Arap görünümlü insanlar yer almaktadır. AyrıcaSaruman(Süleyman) tiplemesinin, İsrail tarafında hava bombardımanıyla parçalanan Hamasliderlerinden Şeyh Ahmet Yasin'e nasıl benzetildiğini kolayca görebilirsiniz.


SONUÇ

"İblis'in Kadim Planı"na hizmette bir kilometre taşı olan "Yüzüklerin Efendisi" kitabı ve filmi, her yaştan birçok insanı etkilemiştir. Öyleki FRP (Fantasy Role Play: Herkesin oturup filmden bir karakteri canlandırdığı oyun türü) ve bilgisayar oyunlarıyla gençler arasında bağımlılık oluşturmuştur.
İblis bu filmiyle, yandaşları olan şeytanların, Süleyman zamanında yaşadıkları zillet ve aşağılanmanın rövanşını almaya çalışmıştır.

Bunu yaparken; Deccal, kıyamet savaşı ve Ye'cuc – Me'cuc gibi "Yaklaşansaat'in büyük olayları"nı saptırarak, gerçekleri ters-yüz etmiş ve kendi mesajlarını beyinlere enjekte etmiştir. Filmde, başından itibaren esas amaç olarak ortaya konulan"yüzüğün yok edilmesi"; Süleyman'ın, "şeytanlara yüzükle vurduğu zincirler"in, bir rövanşıdır.

İblis, gerçekte insanlık tarihinin bu son savaşında, insanoğlunu aldatmak ve haktan saptırmak için tüm ordusu ile Dünya üzerinde faaliyet göstermektedir. Bu film, Nuh'tan itibaren tüm peygamberlerin kavimlerini uyardıkları "Deccal fitnesi"ni pazarlama savaşının önemli bir aşamasıdır.
Özetle İblis imzalı filmlerden biri, belki de en önemlisi olan bu film;

İblis'in ve onun liderliğini yaptığı"Küresel Güç Simsarları"nın ve "Masonik Mahfiller"in; "Dünya Hakimiyeti" hayallerinin yansımasıdır.

Ancak sırtlarını Lucifer'e(İblis'e) dayayanların, "küresel oyunları ve planları";"İblis'in Planı"nın içindedir. Yani bu güçler, İblis'in altın tas içinde sunduğu "emperyal hakimiyet"in sarhoşluğu geçmeden, zehirlendiklerini ve dünya- ahiret azabını hak ettiklerini anlayacaklardır.

Tüm "cin ve insan şeytanları" bilsinler ki; kainattaki tüm planlar, "Sonsuz Yüce Allah'ın Planı"nın içindedir ve Allah ne diyorsa o olacaktır. O'nun onaylamadığı tüm plan vetuzaklar, yakın gelecekte, çok geçmeden "tarihin çöp sepeti"ne atılacaklardır.

 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

EVRİM YALANINA İNANMAYANLARA SON ÇARE UZAYLI YALANI





Bazı evrimci bilim adamları canlılığın kendi kendine oluşamayacağını gördüklerinden, yeni bazı senaryolar üreterek evrimden vazgeçmemek için çırpınmaya devam etmişlerdir.

Bu, aslında Darwinist büyünün evrimci bilim adamları üzerindeki en belirgin etkilerinden biridir. Evrimci bilim adamları; eğer bir iddia evrim teorisinin sıkıştığı bir noktaya mantıksız da olsa herhangi bir açıklama getiriyorsa, ona kolaylıkla inanabilirler. Ama Yaratılışı ispatlayan en kesin ve en açık delilleri dahi kesinlikle ve büyük bir kararlılıkla reddederler. Bu etki, gerçek bir büyüden farksızdır.

Bu büyünün bir insan üzerinde ne kadar zararlı etkilerinin olabileceğini daha iyi görebilmek açısından şöyle bir örnek verelim: Francis Crick, 1950'li yıllarda DNA'nın yapısını keşfeden iki bilim adamından biridir. Bu, şüphesiz bilim tarihi için çok önemli bir buluştur; çok uzun araştırmalar, büyük bir bilgi birikimi ve yetenek gerektirmektedir. Nitekim bu bilim adamı yaptığı araştırmalardan dolayı Nobel Ödülü de kazanmıştır.

Francis Crick, hücre ile ilgili çalışmaları sırasında hücrenin yapısına, içindeki çarpıcı tasarıma hayran kalmıştır. Nitekim koyu bir evrimci olmasına rağmen, DNA'nın mucizevi yapısına şahit olduktan sonra yazdığı eserinde bilimsel bir gerçeği şöyle ifade etmiştir:

Bugün sahip olduğumuz bilgiler ışığında, dürüst bir adamın yapabileceği tek yorum hayatın bir mucize eseri olarak ortaya çıktığıdır.

Evrime ve dolayısıyla hayatın tesadüfler sonucu oluştuğuna inanan Crick, hücredeki detayları görünce, yukarıdaki sözleri söylemiş ve hücrenin varoluşunu tesadüflerle açıklamanın mümkün olmadığını, bunun ancak bir mucize olabileceğini belirtmiştir. Oysa evrimciler, tesadüf dışında bir açıklamaya inanmazlar, çünkü bu onların Allah'ın varlığını kabul etmelerini gerektirir. Ama hücredeki mükemmelliği ve kusursuzluğu yakından görmek Crick'i o kadar etkilemiştir ki, ideolojisine ters olmasına rağmen bunu itiraf etmek zorunda kalmıştır.

Ancak Crick, Allah'ın varlığını kabul edemeyeceğini, bu nedenle üstün bir akıl gerektiren ve tesadüflerle açıklanamayan bu sürecin "uzaylılar" tarafından yaratıldığını iddia etmiştir. Crick'e göre uzaylılar dünyaya ilk DNA'yı getirerek hayatı başlatmışlardır!

Darwinizmin karanlık büyüsü Francis Crick'i o kadar etkilemiştir ki; Crick Allah'ın varlığını kabul etmektense uzaylıların dünyaya getirdiği ilk DNA ile hayatın başladığına inanmayı tercih etmiştir.

Aslında bu garip iddia, ilk olarak 1908 yılında İsveçli kimyacı Svante Arrhenius tarafından ortaya atılmıştı ve Arrhenius, hayatın tohumlarının başka bir gezegenden radyasyonun yarattığı basınç yoluyla dünyaya gelmiş olabileceğini söylemişti. Bu iddia bilimsel bulunmamasına ve pek itibar görmemesine rağmen, Francis Crick tarafından çok inandırıcı bulundu. Crick, 1981 yılında yayınladığı Life Itself (Yaşamın Temeli) isimli kitabında, başka bir güneş sisteminde yaşayan canlıların, diğer hayat olmayan gezegenlerde de hayatı başlatmak için canlılık için gereken tohumları bu gezegenlere bıraktıklarını ve onların bu "yardımseverlikleri" sayesinde dünyada hayatın başladığını söylemiştir.

Dikkat edilirse, evrimcilerin hayatın kökenine karşı "açıklama" olarak öne sürdükleri bu iddia aslında hiçbir şey açıklamamaktadır. Çünkü "İlk canlılık nasıl ortaya çıktı?" sorusu, bu senaryo içinde de cevapsızdır. Crick gibi evrimciler "Canlılığı kim oluşturdu?" sorusuna "uzaylılar" diye cevap vererek, "O halde uzaylılar nasıl ortaya çıktı" sorusuna yol açmış olurlar. Bu soru evrimci mantıkla hiçbir şekilde çözülemez. Sorunun tek cevabı, tüm hayatı yaratan, ancak kendisi yaratılmamış olan ve sonsuzdan beri var olan tek bir Yaratıcı'nın varlığını kabul etmektir. Yani tek gerçek cevap, canlılığın Allah tarafından yaratıldığı cevabıdır.

Francis Crick gibi ünlü bilim adamlarının sadece bilim kurgu filmlerinde rastlayacağımız türden bir "uzaylılar" hikayesine nasıl inanabildiğini düşünüyor olabilirsiniz. Ancak Crick'in bu saçma iddiası bile, diğer bir evrimci tezin yanında son derece "tutarlı" kalmaktadır. Bu iddiaya göre, 3.7 milyon yıl önce dünya üzerinde ortaya çıkan ilk canlı hücre, bazı biyoloji mühendisleri tarafından üretilmiştir!

Peki ama nasıl? İşte bu soruya verilen cevap, çok ilginç bir cevaptır. Bu tezi savunan evrimciler, ilk hücrenin, bir uzay gemisine atlayıp zamanda yolculuk yapan geleceğin insanları tarafından tasarlandığını savunmaktadırlar. Michael J. Behe. Darwin's Black Box. s. 249

Bunun çok açık bir mantıksal çelişki olduğunu görmek için fazla zeki olmaya gerek yoktur elbette. Çünkü kendi atalarını "üretecek" olan bir insan neslinin nasıl ortaya çıkacağı sorusunun bir cevabı yoktur. Öne sürülen bu tezin saçmalığı o kadar açıktır ki, insan bunun evrimciler tarafından nasıl olup da dile getirilebildiğine şaşmaktadır. Ama, çaresizlikten olacak, Batı'nın en "saygın" bilim dergilerinden biri olan Scientific American, Mart 1994 sayısında bu tezden söz ederken şu satırları yazmaktan çekinmemiştir:

Mantıksal bir çelişki olmaktan uzak bir biçimde... bir türün kendi eski yaşamının köklerine yapacağı bir geri-dönüşün teorik mümkünlüğü, temel fizik prensiplerinin kaçınılmaz bir sonucudur. Michael J. Behe. Darwin's Black Box. s. 249

Materyalist inanışa sahip insanların içine düştükleri çelişkiler onlar için kaçınılmazdır. Çünkü bu insanlar, açıkça gördükleri halde gerçeği gizlemeye çalışmaktadırlar. Allah, materyalist inanışa sahip olan insanların içine düştükleri bu durumu şöyle açıklamaktadır:

Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış' göğe andolsun; siz, gerçekten birbirini tutmaz bir söz (çelişkili ve aykırı görüşler) içindesiniz. Ondan çevrilen çevrilir, kahrolsun, o 'zan ve tahminle yalan söyleyenler'; ki onlar, 'bilgisizliğin kuşatması' içinde habersizdirler. (Zariyat Suresi, 7-11) 

 
Alıntıdır..


 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

6 Temmuz 2014 Pazar

Deccal, Illuminati ve Yeni Dünya Düzeni


Giriş

Son yıllarda popüler kültür bize pek çok  geyik malzemesi verdi. Bunlardan biri de: Illuminati . Melekler ve Şeytanlar filmini izleyen, internette bir kaç yazı okuyan herkes “abi adamlar dünyayı yönetiyo” tarzı muhabbetler yapmakta. Bu muhabbetlere itirazım yok. Aksine, bu yazıdaki amacım bu konuyu detaylıca ele alıp insanlara daha fazla bilgi sunmak, daha fazla düşündürmek.

Başlıktan da anlaşılacağı gibi bu yazı Deccal ve Illuminati bağlantısının oluşturmak istediği Yeni Dünya Düzeni (New World Order) üzerine olacak. Öncelikle şunu size belirtmek istiyorum. Bu yazıyı, yaklaşık 3-4 senelik bir teori filizinin, meyvelerini vermeye başlamasıyla yazmaya karar verdim. Kendi kafamdaki düşünceleri ve yabancı kaynaklarda bu konuyla ilgili olan teorileri harmanlayarak bu yazıyı ortaya çıkardım. Bu yazı 10 dakikada okunup, sindirilecek bir yazı değil. Sizden istediğim şu; yazıya geniş bir vakit ayırın , gerektiği yerlerde durup düşünün. Yazının aralarında size bazı video linkleri vereceğim. Onları da mutlaka izleyin.
Amacım size bu konuda gerekli temel bilgileri vermek ve düşünmenizi sağlamak. O yüzden bazı şeylere çok detaylı yer vermedim. Çünkü insan kendisinin arayıp bulduğu bilgiye daha çok sahip çıkar, daha çok hatırlar.
Yazının içeriği dini olsa da, dinle ilgilenmeyen insanların da okumasını öneririm. Günümüz dünyasıyla alakalı ilginizi çekecek detayların olacağına eminim.

Şimdi biraz yazının planından bahsedeyim. Şuan okuduğunuz bölüm giriş bölümü. Yazı hakkında biraz genel bilgi verdim. Bundan sonraki bölümde konuyla ilgili tanım ve tasvirlere yer vereceğim. Daha sonra deccal’in tarih içindeki rolünü ele alıp çözüm önerileriyle yazıyı bitireceğim. Yazının içindeki resimler küçük haldedir. Üzerlerine tıklayarak büyük hallerini görebilirsiniz. Başlayalım!


Tanımlar 

Bu bölümde, yazıda değineceğim kavramların tanımlarını ve açıklamalarına yer vereceğim. Öncelikle şeytan kavramını tanımlayarak başlayalım.


Şeytan ve Yardımcıları

Şeytan’ın Allah tarafından cennetten kovulma hikayesine tanımları yaptıktan sonra yer vereceğim. Ama bu konuyla ilgili yanlış bilinen bir noktayı düzeltmek istiyorum. Şeytan, sanılanın aksine tek bir varlık değil; kendi içinde hiyerarşi barındıran bir gruptur. Lideri ve o liderin yardımcıları vardır. Onların altında, her insanı kötü yola sevketmek için başka şeytanlar vardır. Bunları şöyle gösterebiliriz:


1) İblis (Lucifer): Şeytanların lideridir. Allah tarafından kovulduktan sonra kendini, insanları Tanrı’nın yolundan saptırmak ve dünyaya fitne getirmeye adamıştır. Ahir zamanda dünyaya Deccal olarak, insan suretinde ineceği belirtilir.

2) Şeytan (Satan): İblis’in yardımcısıdır. İblis, diğer şeytanlar, kötü cinler ve kötü insanlar arasındaki haberleşmeyi sağlar.

3) Diğer Şeytanlar (Devil): İnsanları kötü yola saptırmakla görevlidirler.

4) Kötü Cinler ve İnsanlar (Demon): Tanrı’yı terkedip iblise itaat eden kısımdır.
Şeytan’ın hiyerarşisini böyle tanımladık. Bir de şeytanın Tanrı’nın huzurundan kovulma hikayesine değinelim

(Isra Suresi):
 61- Hani meleklere Adem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, “Hiç ben, çamur halinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?” demişti.
62- Yine demişti ki: “Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? And olsun eğer bana kıyamete kadar vakit verirsen, onun soyunu, pek azı hariç, azdırarak kontrolüm altına alacağım.”
63- Allah şöyle dedi: “Çekil, git”. Onlardan kim sana uyarsa kuşkusuz cehennem tam bir karşılık olarak hepinizin cezası olacaktır.”
64- “(Haydi) onlardan gücünün yettiğinin ayağını çağrınla kaydır. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaatlerde bulun.” Hâlbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez.
65- “Şüphesiz, (gerçek) kullarım üzerinde senin hiç bir hâkimiyetin olmayacaktır. Vekil olarak Rabbin yeter!”

Bu olaydan sonra iblis Tanrı’ya olan inadı ve kibiri yüzünden tüm insanlığı doğru yoldan çıkarma, kendi kontrolü altına almayı hedeflemiştir. Şeytan’nın temel presipleri şöyledir:

-Şeytan’a göre, Tanrı’ya gerçekten vefalı, sadık tek bir kişi bile yoktur. Sadık olan kişiler yalnızca kendileri için iyi şartlar sürdüğünde sadık kalmaya devam ederler. Eğer bu sadık insanların başlarına çeşitli sıkıntılar gelecek olursa, bu kişiler Tanrı’ya bağlı olmaktan vazgeçeceklerdir

-Şeytan’ın insanlara da vaadi şudur: “Allah size herşeyi kısıtlamakta şartlar koşmaktadır, ben size herşeyi, ahlaki değerler olmadan özgürce yaşama hakkı veriyorum”


Deccal

Deccal (antichrist) ahir zamanda dünyaya inecek olup, insanlığı Tanrı’nın yolundan saptırarak bütün dünyaya savaş, açlık ve sapkınlık yayacak olan kişidir. Yukarıda belirttiğim gibi deccal aslında iblisin insan şeklidir. Hz.Nuh’tan Hz.Muhammed’e kadar bütün peygamberler kavimlerini Deccal tehlikesine karşı uyarmıştır. 3 semavi dine göre de deccal’in hikayesi aynıdır. Yeryüzünde büyük bir fitne çıkaracak, insanları Tanrı’nın yolundan saptırıp kendine hizmet ettirecek, daha sonra Mehdi ile Mesih (Hz.İsa) deccali bulup bizzat öldüreceklerdir. Şimdi deccalin özelliklerini hadislere bakarak yakından inceleyelim:

“Hz. Adem’in yaratılışından itibaren Kıyamete kadar geçen süre içerisinde Deccalden daha büyük bir fitne yoktur”

“Hiçbir peygamber gönderilmemiştir ki, ümmetini tek gözü kör, çok yalancı Deccal ile korkutmuş olmasın. Haberiniz olsun! Onun tek gözü kördür. Yüce Rabbiniz ise kör değildir. Onun iki gözü arasında Kâfir yazılmış olacaktır.”

Ayrıca bu hadis illuminatinin simgesinin neden tek göz olduğunu açıklıyor o meseleyi bir sonraki başlıkta inceleyeceğiz.

“İsa, deccali öldürdükten sonra iki kişi arasında düşmanlık kalmaz

Bu hadis de bize deccalin ölümünden sonraki dünyayı tanıtıyor. Bu konuya da sonraki başlıklarda değineceğiz. Ayrıca Deccal’in yağmur yağdırma gücünün olduğu rivayet edilir. Hatta o yüzden modern Illuminati’de deccalin lakabı “rain man”dir.


Illuminati

Deccal’in dünyayı kontrol altında tutmak için 1776 yılında kurduğu gizli örgüttür. Esasen deccalin dünyadaki beyin takımı diyebiliriz. Üyelerine “mason” ismi verilir.


Simge Ve Ritüeller

Illuminati logo olarak üçgen içinde tek göz (deccalin tek gözlü olmasıyla ilgili) , piramit, pergel ve cetvel kullanır.


3. resimde dikkatimizi çeken başka bir nokta da damalı yüzeydir. Masonik ayinlerin genelinde damalı yüzey bulunmaktadır. Masonların inanışına göre damalı yüzey cinlerin ve şeytanların başka boyutlardan dünyaya gelmesi için bir kapı görevi görmektedir. Damalı yüzey üstünde kan akıtarak ya da başka şekillerde bu işi gerçekleştirirler.

Bunun yanısıra “Devil Horn” yani şeytan boynuzu denilen el işareti de illuminatinin simgelerindendir. Bu işarete “rockçıların işareti şeytanla ilgisi yok” şeklinde itiraz edebilirsiniz. Evet genelde rockçılar anlamını bilmeden kullanır, ben de eskiden kullanırdım. Ama bu işaretin anlamı müzikle sınırlı değildir.



 10 İlluminati sembolü adlı yazıma beklerim..>>> http://eyalling.blogspot.com.tr/2013/11/10-illuminati-sembolu.html



Tarihsel Süreç

Yukarıdaki kısımlarda belirttiğim gibi iblisin amacı, bütün insanlığı kendi kontrolü altına almak. Bunu başarabilmek için çeşitli ihtiyaçları var:

1) Çok büyük bir ekonomik güç

2)Kısa sürede çok sayıda insanı etkileyebilecek bir iletişim ağı

Ekonomik güç dünyaya hükmetmek için olmazsa olmazdır. Hem elinde, aklından geçenleri gerçekleştirebileceğin sınırsız gücün olur; hem de insanlar, hayatta kalmak için sana hizmet etmeye mecbur kalırlar. İkinci olarak da ekonomi gücünü kullanarak köleleştirdiğin insanlara kendi fikirlerini aşılaman gerekir. Tek tek bütün insanlara bu işlemi uygulamak zor olduğu için hepsini aynı anda etkileyebileceğin bir sistem geliştirmen gerekir. O yüzden deccalin tarih boyunca hükmettiği ülkeler, teknoloji olarak dönemin en gelişmiş ülkelerindendir. Şimdi tarih boyunca deccalin hükmettiği devletlere göz atıp, bugünki duruma değineceğiz.


Antik Mısır Uygarlığı

Bilim kurgu hikayelerine en çok konu olmuş uygarlık tartışmasız mısır uygarlığıdır. Çözülemeyen piramit sırları, hiyeroglifler, tanrılar, lanetler … pek çok ilginç konu mevcut. Mısır devleti M.Ö. 3050 yılları civarında  Kuzeydoğu Afrika’da Nil Nehri’nin denize ulaştığı bölgede kurulmuştur. İblisin yani deccalin birebir etki ederek hükmettiği ilk devlettir. Deccal satanist ritüel ve simgeleri ilk kez bu ülkede ortaya koydu. Peki bunu nereden anlıyoruz? Bu soruyu cevaplamak için Mısır devletine kabaca bir göz atalım.




*Mısır uygarlığı fivarunlar tarafından yönetilirdi. Her firavun tanrı olarak görülürdü

-Yazının başlarında bahsettiğim şeytanın, insanlara aşılamaya çalıştığı din anlayışını, ilk defa burada görüyoruz: Tanrıya ihtiyacın yok, sen zaten kendinin tanrısısın. Ayrıca soldaki resimde görebileceğiniz gibi firavunlar başlarına 2 yana sarkan bir şapka takmaktadır. Bu da iblisin boynuzlarını simgelemektedir.



*Mısır uygarlığında çok tanrılı din hakimdi. Ateş tanrısı, su tanrısı, toprak tanrısı vs. gibi tanrılar bulunurdu. Her tanrı hiyerogliflerle resmedilirdi. Genelde bu tanrılar çeşitli hayvan figürleriyle gösterilirdi.

-Bugün artık bildiğimiz satanizmin simgelerinden olan korkunç suratların, motiflerin temelleri o zamanlardan atılmış.

-Hani sürekli bir soru vardır. Piramitlerin yapıldığı taşlar kilometrelerce uzaklıktan  nasıl getirildi, nasıl öyle mükemmel tasarlandı, yoksa uzaylılar mı yaptı vs. Tanımlar başlığında şeytanın yardımcıları kısmında kötü cinlerden bahsetmiştik. İki boyut arasında gidip gelebiliyorlardı. O günki şartlarda normal insanların o taşları taşıması imkansızdır. Zaten o yüzden Mısır uygarlığı bugün, gizemli bir uygarlık olarak görülüyor. Deccal teknoloji konusunda bu cinlerden yardım almıştır. Hatta bazı kaynaklarda mısırlıların elektrik enerjisini kullandıkları çok yerinde kanıtlarla savunulmaktadır. Bu tür, çağının çok çok ötesindeki teknolojik imkanlar ancak insan dışı varlıkların yardımıyla gerçekleşebilmiştir.

-Piramit, tek göz, put şeklinde figürler ve satanist ritüeller yine ilk defa bu dönemde deccalin simgesi haline gelmiştir. Deccal neden mimarisinde piramit şeklini seçmiştir şu an bilemiyoruz. Fakat araştırdığım yabancı kaynaklarda bu konuyla ilgili bir teori görmüştüm. Bu teoriye göre yapılan binalar, insanların enerjilerini etkilemektedir. Kubbe, sekizgen gibi yapılar pozitif enerji yayarken, piramit şeklindeki yapılar negatif enerji alanı yaratmakta. O yüzden deccal piramitler yaptırmakta ve uzun binaların uç kısmını piramitleştirmektedir. Doğruluğu tartışılır bi teori ama paylaşmak istedim.




Britanya İmparatorluğu (İngiltere)

Gelelim tarihin ilk ve en büyük emperyalist güçlerinden olan İngiltere’ye. Yukarıdaki kısımlarda bahsettiğim gibi deccalin amacını yerine getirebilmesi için ekonomik güce ve geniş bir iletişim ağına ihtiyacı vardır. İngiltere o yüzden ülke politikası olarak sömürgeciliği ve emperyalizmi esas almıştır.

*İngiltere 1600′lerden beri Batı Avrupa’nın en güçlü devleti konumundadır.

*Ele geçirdiği ülkelerin yer altı kaynaklarını ve iş gücünü kullanarak kendine geniş bir ekonomik güç sağlamıştır. Ayrıca ingiliz dilini ve kültürünü de fethettiği bütün ülkelere empoze eden ingiltere, dünyadaki kültür yozlaşmasının temelini de ilk kez bu tarihlerde atmıştır.

*Defalarca bahsettiğim gibi deccal geniş kitlelere ulaşmak için her hükmettiği devlette, teknolojiyi sonuna kadar ilerletmeye çalışmıştır. 1763 yılında buharla çalışan çarklı makinaların icadıyla “Sanayi Devrimi” İngiltere’de başlamıştır. Sanayi devrimi, günümüz teknolojisinin miladıdır. Buharlı makineler, trenler, film sektörü vs. gelişmeler sanayi devriminin etkisiyle gerçekleşmiştir. Ayrıca dünyanın yeni ekonomik sistemi olan kapitalizmin temelleri atılmıştır.


İngiliz Devletindeki Illuminati Simgeleri

Deccal nasıl ki Mısır devletinde simgelerini, ritüellerini ortaya koyduysa, daha sonra hükmedeceği devletlerde de o adeti sürdürdü. Bu konuda ilk değineceğim nokta İngiliz Kraliyet Arması. Aşağıdaki ayetler İncil’deki Vahiy 13 suresinden alınmıştır. Hz.İsa gördüğü şeytanı tasvir ediyor (bu arada yanlış anlaşılmaya mahal vermeyelim.şeytan insan dahil pek çok şekle girebilir, aşağıdaki o şekillerden sadece biri)

“Sonra on boynuzlu, yedi başlı bir canavarın denizden çıktığını gördüm. Boynuzlarının üzerinde on taç vardı, başlarının üzerinde küfür niteliğinde adlar yazılıydı.”
“Gördüğüm canavar parsa benziyordu. Ayakları ayı ayağı, ağzı aslan ağzı gibiydi. Ejderha canavara kendi gücü ve tahtıyla birlikte büyük yetki verdi”
“İnsanlar canavara yetki veren ejderhaya taptılar. “Canavar gibisi var mı? Onunla kim savaşabilir?” diyerek canavara da taptılar.”
“Kutsallarla savaşıp onları yenmesine izin verildi. Canavar her oymak, her halk, her dil, her ulus üzerinde yetkili kılındı.”
“Bu konu bilgelik gerektirir. Anlayabilen, canavara ait sayıyı hesaplasın. Çünkü bu sayı insanı simgeler. Sayısı 666′dır.”

Şimdi İngiliz Kraliyet Arması’na bir göz atalım (Arma oynama olmaksızın birebir Wikipedia’dan alındı.)



Bu da İngiliz istihbarat teşkilatı olan MI5′ın logosu. Üçgen şekli, üstte tek göz, ve taç dikkatimizi çeken noktalar.



Mısır uygarlığı kısmında bahsettiğim başka bir simge daha vardı. Firavunun iki yana sarkan başlığı. Bunun şeytanın iki boynuzunu temsil ettiğini söylemiştim. Aynı simge burada da var. Hani şu ingiliz hakimlerinin ve soyluların taktığı beyaz peruk.




Aztek Uygarlığı

Deccal, Brityanya Krallığı ile Avrupa ve Afrika’ya hükmederken; daha güçlü bir devletin çalışmalarını yapıyordu. Bu çalışmalar için gelişmiş insanların pek gelmediği Amerika Kıtası’nı kullanmaktaydı. 14. ve 16. yüzyıllar arasında yaşamış olan Aztek Uygarlığı ile mısırdakine benzer bir altyapı hazırlamıştı. Din anlayışı olarak mısırdaki gibi satanist-pagan bir anlayış hakimdi. “Tanrılar kurban istiyor” kalıbını eminim ki çoğunuz duymuşsunuzdur. Buradaki tanrılardan kasıt şeytandır. Çeşitli amaçlar için insanları şeytan için kurban etmişlerdi. Ayrıca mimari olarak tıpkı mısırdaki gibi piramitler ve totemler görüyoruz.

 


Deccal’in Aztek uygarlığını kurmasının amacı dünyaya hükmetmek değil, Amerika kıtasında kurmak istediği büyük devlet için altyapı hazırlamaktı.

Eski uygarlıklardaki ayin ve ritüel benzerlikleri için daha önceki yazılarımızdan "İlluminati ve Paganizm" e beklerim..>> http://eyalling.blogspot.com.tr/2013/10/illuminati-ve-paganizm.html


Amerika Birleşik Devletleri

Sonunda geldik yazının en önemli kısmına. Deccalin bu güne kadar kurduğu en güçlü devlet. Ve maalesef bu devlet sayesinde ihtiyacı olan büyük ekonomik güce ve iletişim kaynaklarına kavuşmuş durumda. Bu kısımda ABD ile ilgili temel bilgileri, illuminati işaretlerini verip çok önemli bir kısma gireceğim. Deccalin en önemli gücü, bütün dünyayı hipnoz ettiği silahlara: Hollywood, medya ve müzik endüstrisi!

*ABD 4 Temmuz 1776 yılında kurulmuştur (Dikkat ediniz Illuminati’nin kuruluşuyla aynı tarih)

*Deccal amerikanın politikasını da ingilterede olduğu gibi emperyalizm ve kapitalizm üzerine kurmuştur.

*Kapitalist sistem deccal için en ideal ekonomik sistemdir. Çünkü bu sistemde insanlar, sabahtan akşama kadar büyük şirketler tarafından köle gibi çalıştırılıp, az maaş almalarına rağmen; kendilerini özgür hissederler. Yıllarca bu şekilde çalışan insanların hayatlarında başka amaç ve hedefleri kalmaz. En büyük hobileri akşam eve geldikten sonra televizyon karşısında uyumaktır. Bu şekilde yüzbinlerce insan dev şirketler tarafından sömürülmekte ve hipnoz edilmektedir. Ama çok ilginç ki bu insanlar hallerinden memnun. Şu söz bu durumu çok iyi özetliyor “insanları kontrol altına almanın iki şekli vardır. ilk şeklinde dikenli tellerin seni çevrelediğinigörürsün.bunu değiştirmeye, kaçmaya çalışırsın.ama diğer şeklinde onları göremezsin özgür olduğunu zannedersin.o yüzden bu durumu değiştirmek için en ufak bir çaba sarfetmezsin”

*Bu ekonomik düzenin en büyük rakibi komünizmdi. Rusya’da başlayan akım, Avrupa’yı da etkisi altına almaktaydı. Genelde islam düşünürleri komünizmi çok kötü birşeymiş gibi anlatırlar. Ben buna katılmıyorum. Çok mükemmel bir sistem olmasa da deccalin sistemi olan kapitalizme karşı büyük bir güçtü. Nitekim Rusya ile Amerika arasında uzun yıllar soğuk savaş oldu. Deccal bu savaşı televizyon, medya, müzik ve fast food zincirleri ile kazandı.


Amerika’da ki Illuminati Simgeleri

Deccal bütün devletlerinde yaptığı gibi amerikada da kendi simgelerini sıkça kullanmakta.

1 Dolar


Deccal, ilk defa kendi simgesini bu kadar cesur ve net olarak bir dolar üzerinde kullanmıştır. Bir doların arka yüzünde piramit ve tek göz bulunmaktadır. Piramidin üstünde yazan Annuit Coeptis “Tanrının destekleriyle” ya da “Tanrı başlangıcı destekler” anlamlarına gelmektedir. Buradaki tanrıdan kasıt tabiki iblistir. Amerika devletinin deccal tarafından kurulduğu buradan çok net anlaşılıyor. Paradaki ikinci slogan ise Novus Ordo Seclorum da “Yeni Dünya Düzeni” anlamına gelmektedir. Bunu da az çok anlamışsınızdır, deccalin yönettiği yeni bir dünya ifade edilmiş.

Ancak şu nokta çok ilginç. Piramit tam değil yarım bırakılmış. Bunun altındaki anlam şu. Piramit deccalin tarih boyunca dünyayı yönetme projesini temsil ediyor. Projede epey yol katedilmiş. Ancak son basamak eksik. Amerika dünyayı tamamen ele geçirince iblis, yani deccal, dünyaya maddi olarak inip yönetimi eline alacak, yani son basamak tamamlanacak.

1. Dolar ve sırları adlı videoyu izlemenizi tavsiye ederim..>>>  http://www.youtube.com/watch?v=I4yNqRTzknE


Skull and Bones Tarikati

Skull&Bones (kafatası ve kemikler) tarikati 1832 yılında Yale Üniversitesi kampüsünde kurulmuştur. Bu tarikatın temel amacı Amerika Birleşik Devletlerine başkanlık edecek insanlar yetiştirmekti. Amerika başkanlarının çoğu bu tarikatın üyesidir (resimler aşağıda) .  Bu örgütten yetişen amerikan başkanları deccalin politikasını sürdürmekle yükümlüydü. Skull and Bones’a üye olabilmenin doğal şartları erkek olmak, beyaz olmak ve protestan bir aileden gelmekti.

Eski başkan John F. Kennedy’nin öldürülmesi de aslında bununla ilgiliydi. Kennedy Skull&Bones üyesi olmayan, katolik, ilk ABD başkanıdır. Kennedy, zencilerin Güney eyaletlerindeki üniversitelere girmelerini kolaylaştırdı. 28 Ağustos 1963′te, yaklaşık çeyrek milyon kişinin katılımıyla düzenlenen ve hak eşitliği yasasının çıkarılması istenilen Washington D.C.’deki İş ve Özgürlük Yürüyüşü’nden hemen sonra Kongre’ye okullarda, otellerde ve lokantalarda ırk ayrımcılığını ortadan kaldıran bir yasa önerdi. Yani kısacası insancıl bir başkandı. Tabi ki böyle biri deccalin işine gelmedi ve 22 Kasım 1963′de Kennedy kimliği belirsiz kişilerce düzenlenen bir suikast ile hayatına veda etti.

Daha detaylı bilgiler..>> http://eyalling.blogspot.com.tr/2014/01/kurukafa-ve-kemikler-cemiyeti.html



2. resimde George Bush’u ve John Kerry’yi tanıdınız mı?


Deccal Amerika’sı Bütün Dünyayı Nasıl Kontrol Altında Tutuyor

Deccal dünyayı iki şekilde kontrol altında tutmakta. Birincisi geliştirdiği silahlarla fiziksel olarak (depremler,iklim değişiklikleri vs.) İkincisi hollywood ve müzik sektörüyle manevi olarak. En kötü yanı da insanların çoğu kontrol edildiklerinden habersiz.


Illuminati Kartları ve HAARP Silahı



Bu konu aslında başlı başına bir yazı konusu. Konuyu dağıtmamak için özet geçip izlemeniz için 2 tane video linki vereceğim.

Nikola Tesla ismini aşağı yukarı herkes bilir. Tesla’nın yaptığı icatlara bakarsak, gelmiş geçmiş en zeki bilimadamıdır diyebiliriz. Ancak bilimadamı görünümlü kapitalist Edison yüzünden önü kapatılmıştır. Herneyse. Tesla iyonosfer üstünde çalışmalar yapan bir bilimadamıydı. Kablosuz elektrik aktarımı ve dünya çapında telsiz başardığı projeler arasında. Ama bundan daha önemli bir şey daha var. Tesla iyonosferden dalgalar göndererek bir deprem silahı icat etmişti. Bu silahı ilk olarak Manhattan üzerinde deneyen Tesla 4.2 şiddetinde bir depreme yol açmıştı. Daha sonra Tesla’nın ölümüyle bu silahın ne olduğu bilinmiyor.
Şimdi düşünün. Tesla 1930′lu yıllarda böyle bir silah keşfetmiş. Ölümünden sonra da bu proje Amerikan hükümeti tarafından insanlıktan gizli bir şekilde geliştirilmiştir. Sizce 1930′lu yıllarda 4.2 şiddetinde deprem yaratabilen bir silah, 2011 yılında nasıl işler başarır?
Amerika 1993 yılında, sözde iyonosferin davranışlarını incelemek için; özde deprem ve iklim değikliğine yol eçen silahı geliştirmek için HAARP (High Frequency Active Auroral Research Program) projesini başlattı. Günümüzde Amerika bu silahı deprem ve iklim değişiklikleri yaratmak için kullanmaktadır. Bu konuyu daha iyi anlamak için şu videoyu izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum: H.A.A.R.P. kıyamet silahı ve türkiye depremleri
  http://www.youtube.com/watch?v=JbmN2R3AQ-g

 H.A.A.R.P. ve Nikola Tesla ile ilgili çok detaylı bir yazı buyrun..>>> http://eyalling.blogspot.com.tr/2013/11/nikola-tesla-ve-haarp-teknolojisi.html


Dev Şirketler

Amerika’nın dünya ekonomisini nasıl elinde tuttuğunu herkes az çok biliyor. Tabiki dev şirketler ve markalar ile. Bu şirketler hem deccale büyük bir ekonomik güç sağlamakta, hem de girdiği ülkenin kültürünü bitirmekte. Bugün Coca Cola’nın, McDonalds’sın, Starbucks’ın ve Marlbora’nın girmediği ülke kalmadı neredeyse. Bu zincirlerin yol açtığı yıkımı ülkemize bakarak da anlayabiliriz. Bugün, starbucks kültürü türk kahvesini alt etmek üzere. McDonalds, KFC gibi zincirler zaten Türk mutfağını çoktan yıktı. Az gelişmiş ülkelerde neredeyse herkes sigara içmekte…



Illuminati simgeleri çok önemli olmasa da büyük şirketlerin içinde yer almakta (çok önemli değil dedim çünkü, bu şirketlerin yol açtığı kültürel ve ekonomik zararları göz önünde bulundurursak simgelerin hiçbir önemi yok)



Bu resimlerde Coca Cola’da ve Philip Morris’teki göndermeyi görememiş olabilirsiniz. Coca Cola reklamındaki adam bir gözünü şişeyle kapatarak ‘tek göz’ göndermesi yapmaktadır. Dünyanın en büyük sigara üreticisi Phlip Morris’in logosu da yukarda açıkladığım Hz.İsa’nın tarif ettiği şeytana gönderme.


Medya ve Televizyon Dizileri

Illumunatinin diğer büyük silahı da medya ve televizyon. Medya ile bütün dünyayı inandırmak istediği haberlere inandırmakta, televizyon dizileri ile de gençler,e hedeflediği hayat tarzına alıştırmaktadır.
“temel amaç televizyon ve diğer araçlarla dayatılan fikirleri kendi fikrinizmiş gibi sahiplenmemiz”
Medya, geniş kitleleri yanlış giden olaylara karşı uyuşturmak için en etkili silahtır. En etkili silahtır çünkü dünyanın en fakiri de en zengini de televizyon izler. Cnn kanalında güzel bir kadın spiker çıkar, İslami teröristler 10 sivili öldürdü der. Koskoca Cnn kanalının ve şu melek gibi kadının yalan söyleyecek hali yok ya… inanırız hemen. Biz bu şekilde güzel spikerlerle uyutulurken, illuminati dünyayı ele geçirmeye devam eder.

Medyanın bize nasıl fikir aşıladığını bir örnekle daha iyi anlayalım. Şimdi sizden şu soruyu cevaplamanızı istiyorum: Sizce uzaylılar var mı?
İnsanların çoğu bu konuda farklı şeyler düşünebilir. Ama şundan eminim ki insanların %95′i inanmasa bile kesin yoktur diyemez. Neden mi. Çünkü medya bizi yavaştan yavaştan “uzaylılar var” fikrini kafamıza yazmaya çalışıyor. Her yıl mutlaka çıkar: Bilmemnerde ufo görüldü işte video. Sonra bir de meşhur rossweld kazası var. Yine yukarıda olduğu gibi düşünürüz. Koskoca CNN yalan söyleyecek hali yok. Ama söylüyorlar…
Bir diğer silah da televizyon dizileri. Gossip Girl, How I Met Your Mother vs. liste uzayıp gider. Ama hedef hep aynı: Gençler! Amerikan yaşam tarzı sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada gençliğin içine virüs gibi yerleşmiş durumda.


Hollywood

Amerikanın başka bir başka silahı da sinemadır. Hollywood’da her yıl üretilen onlarca film ile insanları kendi tasarladıkları hayal aleminde yaşartırken, yine kendi belirledikleri fikirleri de empoze etmektedir.
Hollywood kelimesinin ne anlama geldiğine bir bakalım. Hollywood kutsal tahta demektir. Aztekli pagan rahiplerinin kullandığı bi araçtır. İnanışa göre rahipler bu araçla karşısındakini transa sokup hipnoz edebilir. Hollywood’un da yaptığı tam olarak bu. Büyük kitleleri karanlık bir ortamda, beyaz perde karşısında hipnoz etmektedir. Şunu hiç düşündünüz mü. Neden popüler kitapların filmleri çekiliyor? Buna çoğu kişi “para için olsa gerek” diye cevap verecektir. Elbet de para kazanmak da bu işin bir amacı, ancak temel amaç bu değil. Temel amaç insanları kitap okumaktan uzak tutmak. Çünkü kitap, insana hayal gücünü kullandırtır. Olayları, kişileri kendi kafasında canlandırdığı şekilde yaşar. Yani kısaca, kitap okuyan insan düşünür! Ama deccalin istediği düşünen insan değil, izleyen insandır. O yüzden bugün sinema sektörüne ayrılan para, kitap sektörüyle kıyaslanamaz durumda.

Hollywood’un bize nasıl fikir aşıladığını bir örnekle anlamaya çalışalım. Soru yine uzaylılarla ilgili. Yukarıda uzaylılar var mı diye sormuştum. Şimdi başka bir soru:

*Uzaylılar varsa sizce neye benziyorlar

*Eğer bir gün uzaylılar dünyaya saldırırsa sizce insanlığı kim koruyacak?
Bu sorulara eminim ki insanların %95′i aynı cevapları verecek. Uzaylılar yeşil, kısa boylu, aliminyum kıyafetli canlılardır. Eğer bir gün dünyaya uzaylılar saldırırsa Amerika bizi müthiş silahlarıyla koruyacaktır.
Peki bu fikirler beynimize nereden yerleşti? Hayatımızda hiç uzaylı gördük mü, ya da hiç gerçek bir uzaylı görüntülendi mi? Cevap hayır. Peki Amerika’ya bizi koruyacağı konusunda neden güveniyoruz. Amerika bütün dünyaya barış ve koruyuculuk mu sağlıyor. Hayır aksine birçok katliama yol açtı. Ee bu fikirler nerden geldi de beynimize oturdu o zaman? Cevabı size bırakıyorum.
Çizgifilmlerde de durum değişmiyor. Çocukların bilinçaltına gizlice ektiği fikir tohumları yıllar sonra bile, o insanı yönetmeye yetmekte. Aileler çocukların izlediği çizgifilmlere çok dikkat etmeli. Örneğin, dünyanın en büyük çocuk kanalı olan Nickolodeon’ın açılışında Illuminati’yi görüyoruz.



Mesela ben bir yetişkin olarak bile şu çizgifilmi izleyince ürperdim, ruhum karardı. Bir çocuk izleyince neler hisseder bir düşünün


Hollywood Filmlerinde Illuminati Simgeleri

Hollywood filmlerinde illuminati simgeleri çok yaygın kullanılmaktadır.



Hollywood’un çoğu illuminati’ye teslim olmuş durumda. Ancak az da olsa anti-illuminati projeler de var. Aslında anti-illuminati tanımı biraz yanlış. İyilik-kötülük mehdi-deccal savaşını konu alan filmler diyelim.


The Matrix: Filmde mehdi(neo), mesih(morpheus) ile deccal’in(agent smith) savaşı bilim-kurgu yoluyla anlatılmış. Birinci filmde Morpheus kurtarıcı olarak seçtiği Neo’ya bir seçenek sunuyor. Sahte dünyanda yaşamaya devam mı edeceksin, yoksa benimle gerçek dünyaya mı geleceksin? Gerçek dünyadan kastı iyiyle-kötünün arasındaki mücadele. Film iyilerin kazanmasıyla son buluyor.

Yüzüklerin Efendisi: Burada mehdi-deccal öğelerini daha net görüyoruz. mesih(gandalf), mehdi(frodo) ile deccal(saruman) ‘ın savaşı fantazi biçimiyle anlatılmış. Burada dikkatimizi çeken bir başka nokta da sauron’un gözü. Deccalin herşeyi gören tek gözünü temsil etmekte. Filmin sonunda frodo kötülüğü simgeleyen yüzüğü yok ediyor.

Star Wars: Bu filmde de iyiyle-kötü arasındaki savaş çok net anlatılmakta. Darth sidius deccali temsil etmekte. 3. filme kadar kim olduğu bilinmiyor. Gizleniyor. 3. filmde seçilmiş kişi olan Anakin Skywalker’ı kendi tarafına çektikten sonra kendini açıklıyor. Filmin sonunda Darth Vader(Anakin Skywalker) ne kadar kötülüğe hizmet etse de oğlu sayesinde kötü lordu öldürüp galaksiye barışı getiriyor.

Harry Potter: Seçilmiş kişi (mehdi) Harry Potter’ın deccali temsil eden Voldermort ile olan savaşını anlatmakta.

Lost: Dünyanın en popüler televizyon dizilerinden olan lost’un son sezonu, yine yukarıda anlattığım filmlerdeki gibi iyilik-kötülük savaşı üzerine kuruluydu. Aslında dizi son sezona kadar epey materyalist bir çizgide ilerliyordu. Fakat son sezon ne olduysa işi dine çevirdiler. Bunda da mesih(jacop), mehdi(jack) ile deccal(black smoke)’in savaşını anlatıyor. Dizinin sonunda Jack black smoke’u öldürerek dünyaya kötülüğün yayılmasını engelliyor.


Müzik Endüstrisi




Gelecekte Ne Olacak?

Deccal her ne kadar dünyanın önemli bir kısmını ele geçirmiş olsa da, henüz dünyanın tek lideri olamadı. Kendisini açığa çıkarmak için önünde hiçbir güç kalmamasını bekliyor. Peki bu liderliğe nasıl ulaşacak. Bu konuda iki teorim var.


Sahte Uzaylı İstilası

Yukarıda, medyanın ve hollywood’un bizi sürekli uzaylı konusunda etki altına almaya çalışmasından bahsettim. Peki bunu neden yapıyorlar. İleride bir uzaylı istilası olunca çabuk adapte olalım, varımızla yoğumuzla Amerika’ya bizi kurtarması için yalvaralım diye.
Ama ilginç nokta şu. Ortada uzaylı falan olmayacak. Benim seneryom şu:
Bugün biliyoruzki Hitler 2. dünya savaşında ufo benzeri hava araçları yapmayı başarmıştı. O zamanın teknolojisiyle bu olay gerçekleştiriliyorsa bugün tam anlamıyla dairesel hava araçları yapılabilir. İleri bir tarihte NASA açıklama yapacak. Dünya dışında hayat olabilir diye. Daha sonra dünya dışında hayat olduğu resmileşecek. Ondan sonraki adım da uzaylılarla aramızda çıkan bir savaş. Amerika kendi yaptığı ufoları dünyaya saldırtacak. Sonra tıpkı o hollywood filmlerindeki gibi dünyanın liderliğini üstlenip bizi sözde kurtaracak. Böylece dünyanın tek lideri konumuna gelecek.
Peki bu olay ne zaman olur diyorsanız. Ne zaman olacağını bilmiyorum ama 2012 bu olayın başlangıcı olabilir. 2012 olayı Mayaların takvimine göre kıyameti simgeliyor. Mayalar da satanist-pagan bir toplum. Ayrıca medya ve hollywood sürekli kafamıza 2012′yi sokmak istiyor. Ne olacak bilmiyorum ama 2012 için bir planları var.

Ayrıca bir başka dayanağım da, yukarıda bahsettiğim Illuminati kartları. Bir kartta uzaylı istilası gösteriliyor. Yani demekki böyle bir planları var.




Zombi Ordusu

Açıkçası bu teorimin gerçekleşeceğine pek inanmıyorum, yani inanmak istemiyorum. O yüzden fazla uzatmayacağım. Bir bilim dergisinde okuduğuma göre yeni ölmüş bedenlere adrenalin ve başka bazı hormanlar enjekte edilerek tepki vermesi sağlanabiliyormuş. Yani gerçek olarak yaşamasa bile kaslarını çalıştırabiliyorlarmış. Günümüzde modern tıbbın ne kadar ilerlediğini göz önünde bulundurursak, böyle birşey asla olamaz diyemeyiz.

Illuminati kartlarında bununla ilgili bir gönderme de var.




Deccal’in Ölümü ve Altın Çağ

“İsa, deccali öldürdükten sonra iki kişi arasında düşmanlık kalmaz” – Hz.Muhammed

Bütün semavi dinlerin anlattığı deccal seneryoları aynıdır. Tabiki ölüm kısmı da. Buna göre; deccalin dünyaya hükmettiği zamanlarda Mesih(Hz.İsa) dünyaya inecektir. Mehdi’nin de yardımıyla deccale karşı bir anti yapılanma, iyilik harekatı başlatıcaklardır. En sonunda Hz.İsa deccali yani iblisi bizzat öldürüp bütün dünyaya barışı getirecektir. (ki bu olay kıyametin son alameti) Hadislerde denildiğine göre deccal öldükten sonra dünyada suç, açlık, savaş gibi kötü olaylar yok olacaktır. Çünkü bu olayların sebebi olan, insanları azdıran, sömüren iblis ve takımı tamamen yok olacaktır. Dünya bir süre altın çağı yaşadıktan sonra kıyamet kopacaktır.


Son

Bu yazıda size kendi fikirlerimi, çeşitli kaynaklar sunarak anlatmaya çalıştım. Sizi ne derece etkiledi bilmiyorum. Ama eminim ki, bundan sonra izlediğiniz filmlere, okuduğunuz haberlere, dinlediğiniz müziklere daha sorgulayıcı yaklaşacaksınız. Bu bile önemli bir kazanımdır.
Yazıyı okudum, ben de iyilerin yanında yer almak istiyorum, ne yapmalıyım diyorsanız. Cevabını ben de bilmiyorum. Mehdi bildiğim kadarıyla henüz dünyaya gelmedi (geldiyse de haberim yok). O yüzden şuan yapabileceğimiz tek şey, bu konuda daha çok insanı bilgilendirmek. Ama şuna lütfen dikkat edin. Sözde islamın liderliğini üstlenip (o ne demekse) deccalin devleti amerikadan beslenen insanlara temkinli yaklaşın.
Yazıyı Allah’ın iblise söylediği bir sözle bitirmek istiyorum

65- “Şüphesiz, (gerçek) kullarım üzerinde senin hiç bir hâkimiyetin olmayacaktır. Vekil olarak Rabbin yeter!”

Allah hepimizi o gerçek kullardan eylesin.

 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

23 Haziran 2014 Pazartesi

Gökyüzünün Tabakaları

 

 

Birbirleriyle uyumlu bir şekilde (tabakalar halinde) yedi göğü yaratmış olan odur. Merhametli olanın yaratmasında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevirip gezdir. Herhangi bir çarpıklık(çatlaklık) görüyor musun? (67: 3)

 

  “Gök” diye çevirdiğimiz Arapça’daki “sema” kelimesinin aynen Türkçe’deki “gök” kelimesi gibi tüm Dünya’nın üstünü tarif ettiğini daha önce söyledik. Nasıl Türkçe’de “gökteki bulutlar” tamlamasında göğü Dünya’nın yakın üstü olarak, “gökteki yıldızlar” tamlamasında ise göğü, Evren’in tümü olarak kullanıyorsak, aynı şey Arapça’daki “sema” kelimesi için de geçerlidir. Bu yüzden Kuran’ın göğün yedi kat olduğu açıklamasıyla, Evren’de yedi ayrı tabakanın, yedi ayrı boyutun veya yedi ayrı çekim alanının olduğu düşünülebilir. Fakat Dünya’nın Atmosfer’ini incelediğimiz zaman çıplak gözle sıradan bir yapıda olduğu zannedilebilecek olan Atmosfer’in, apayrı tabakalardan oluştuğunu farkediyoruz.

 

 Ayette “birbiriyle uyumlu bir şekilde” diye tercüme ettiğimiz tabaka kelimesi hem bu anlama, hem de “tabakalar halinde” anlamına gelmektedir. Nitekim bu kelime Türkçe’ye de geçmiştir ve “mutabık” kullanımıyla ilk anlamı, “tabaka” kullanımıyla ikinci anlamı ifade etmektedir. Ayetin ifadesiyle Atmosfer’imizin uyumlu, farklı tabakalardan oluştuğu gerçeği tamamen mütabıktır (uyumludur). Peygamberimiz dönemindeki bilim seviyesiyle ile bu gerçeğin bilinmesi imkansızdır. Atmosfer’in bu şekilde tarifinin rastgele bir şekilde söylenen bir ifadeyle uyum göstermesi de akla aykırıdır. Görüldüğü gibi Kuran’daki bu ayetin en azından bir işareti Atmosfer’deki tabakalardır. Ayrıca tüm Uzay’da da farklı tabakalar, farklı boyutlar olduğu da düşünülebilir.

 

 Allah’ın ayrı ayrı tabakalar yaratması ve bu tabakaların birbiriyle uyumu, atomun mikro seviyesinden makro seviyesindeki Evren’imize kadar gözlemlenebilen bir olgudur. Atomu incelediğimizde de çekirdeğin etrafında elektronların oluşturduğu tabakalara, yörüngelere rastlarız. Atomun içindeki bu yörüngelerin maksimum yedi tane olabilmesi, yediden fazla yörüngeli atomun bulunmaması da ilginçtir.

 

 Yedi sayısının diğer bir özelliğine de dikkat etmemiz gerekir. Arapça’da yedi sayısı aynı zamanda çokluğu ifade etmektedir. “yedi tabakalı gök” tabiriyle “yedi adet gök” anlaşılabileceği gibi “birçok gök” de anlaşılabilir. Arapça’daki bu özelliği tarih boyunca birçok araştırmacı belirtmiştir. Ayrıca Kuran’da Lokman Suresi 21. ayette “yedi deniz” tabiri geçmesi, Tevbe Suresi 80. ayette Peygamber’e hitaben “Onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları affetmeyecektir.” denmesi; yedi, yetmiş sayılarının Türkçe’deki yüz sayısı gibi çokluk ifade etmek için de kullanıldığı kanısını güçlendirmektedir. 7 rakamının benzer şekilde kullanımına eski Yunan’da ve Roma’da da rastlayabiliriz.

 

ATMOSFER’İN TABAKALARI VE HİZMETLERİ


 Atmosfer’i incelediğimizde birbirinden ayrı tabakalar halinde katmanlarının olduğunu görüyoruz. Atmosfer’in bu katmanları Dünya’mızda hayatı olanaklı kılmaktadır. Bu tabakalardan herhangi birinin yokluğu Dünya’daki hayatı sekteye uğratacak ve canlılığın yok olmasına sebep olacaktır. Evren’in her yerinde kusursuz sanatını gösteren Allah, Atmosfer’de yarattığı tabakalarda da sanatını göstermekte ve buna ayetlerle dikkat çekmektedir. Her tabaka kendisine verilen görevi yerine getirmekte ve Atmosfer’in katmanları arasında paylaştırılan iş bölümüne uyumlu bir şekilde katılmaktadır. Atmosfer’deki cansız atomların bilinçli bir varlık gibi insana hizmet etmeleri, Allah’ın bizlere olan merhametinin bir sonucudur. Alıntıladığımız ayette Allah’ın merhametinin vurgulanması bu dediğimizi desteklemektedir.

 Atmosfer’in Dünya’mıza en yakın katmanı Troposfer’dir(1). Bu tabakanın kalınlığı kutuplarda 6 km’ye kadar inmekte, ekvatorda 12 km’ye kadar çıkmaktadır. Hava olayları Troposfer’in 3-4 km’lik kısmında oluşur. Atmosfer’in gazlarının %75’i bu katmandadır. Troposfer’in üzerinde 50 km. kadar yüksekliğe uzanan Stratosfer (2) vardır. Üçüncü olarak Ozonosfer (3), Ozon Tabakası olarak da anılır ve canlılar için öldürücü etki yapan mor ötesi ışınları tutar. Bunun üzerinde Mezosfer(4) vardır. Mezosfer’in üstünde Termosfer(5), Termosfer’in üzerinde yeryüzünden 500 km kadar yükseklikteki İyonosfer(6) vardır. Bu tabaka radyo dalgalarını yansıttığı için yeryüzündeki haberleşmeyi mümkün kılmaktadır. Atmosfer’in en üst katı ise Ekzosfer’dir(7) ve 10000 kilometreye kadar uzanır. Bu katmanda gaz oranı iyice azalmış ve iyonlara ayrılmış durumdadır. Görüldüğü gibi Atmosfer’i 7 tabakaya ayırıp incelememiz mümkündür. Fakat bazı araştırmacılar eğer bu tabakalardan bir kaçını birleştirip incelerlerse 7 sayısının değişmesi mümkündür. Fakat o zaman da ayetteki 7 sayısının çoğul ifadesi düşünülüp, ayetin mucizevi işaretinde bir değişiklik olmaz. 7 sayısının böylece iki türlü değerlendirilmesi, hem “7 katman” izahıyla mutabık olmaktadır, hem de itiraz olarak gelebilecek diğer sınıflandırmalara cevap vermektedir. Tek bir ayetin tek bir kelimesinde bile sayılamayacak kadar incelik olduğu Kuran’ı iyice araştırdıkça ortaya çıkmaktadır.

Her durumda Atmosfer’in ayrı ve uyumlu tabakalardan oluştuğunu söylemek son yüzyıllarda mümkün oldu. Kuran’ın indiği dönemlerdeki bilimsel seviye ile Atmosfer’in katmanlarının incelenmesi ve katmanların var olduğunun söylenmesi mümkün değildir. Fussilet suresi 12. ayette söylenen “… Her göğe kendi iş ve oluşunu vahyetti” ifadesi de katmanların incelenmesiyle anlaşılmakta ve her tabakanın ayrı bir görevle donatıldığı anlaşılmaktadır. Her tabakanın üzerine düşen görevi yerine getirmesi sayesinde Dünya’mızda yaşayabiliyoruz..

 

 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

17 Haziran 2014 Salı

Ateistlerin "ALLAH ı Kim Yarattı" Sorusuna Cevap



Mübarekler.. ''Allah her şeyi yarattıysa Allah'ı kim yarattı o zaman xd xd'' diye ortalıkta gezen primatlara Allah'ın yaratılmamış olmasıyla ilgili temel mantık dersi..

  Aşağıda yaptığım caps'i paylaşan her sayfanın altında hemen hemen tüm primatların ''insanı Allah yarattıysa o zaman Allah'ı kim yarattı'' şeklinde soru sorup Allah'ı kendi mantıklarına sığdırmaya çalışmaları ya da ''Allah kendi kendine oluşabiliyorsa evrende kendi kendine oluşabilir xd'' (zaten bu ateist mantığa göre evren kendi kendine oluşabiliyorsa Allah'ta kendi kendine oluşabilir fakat anlatmaya çalıştığım bu değil.) şeklinde aşırı hatalı bir çıkarıma gitmelerinin yanlışlığını boyut kavramı üzerinden irdeleyelim.

  Öncelikle Boyut kavramını özümsememiz gereklidir. Herkesin bildiği üzere 3 boyut vardır ve biz bu 3 boyutlu dünyada yaşamaktayız. Dünyada gördüğümüz , dokunduğumuz ve inceleyebildiği
miz her şey 3 boyutludur. Tv ekran görüntüsü bile 2 boyutlu olarak gözükse de çok az da olsa bir eni vardır. Hatta mikroskobik yaratıkların bile tek boyutlu bir nokta gibi algılandığı fakat elektron mikroskobunda bakıldığında onların da 3 boyutlu birer varlık olduğu gözlemlenebilmektedir. Yani yaşadığımız dünya tamamen 3 boyutlu objelerden oluşan bir dünyadır.

Bu kısa bilgiden sonra konumuzun asıl açıklamasını sağlayacak konuya açıklık kavuşturalım , yani “zaman”

Zaman nedir?

Zamanı 3 boyutlu uzayımıza göre tanımlarsak geçmişten geleceğe doğru giden , sonsuz uzunlukta bir ip gibi düşünebiliriz. Bu ip her ne kadar sabit gibi gözükse de aslında çok değişken titreşimlere uğrayabilmektedir.

  Keza zaman hıza ve çekim gücü dediğimiz kütlenin uzayı bükmesi durumuna tepki vermektedir. Hız arttıkça zaman yavaşlar , çekim gücü de arttıkça zaman yavaşlar. Bununla beraber hız ve çekim gücünün azalmalarıyla ise hızlanır... zaman aslında 3 boyutlu dünyada , kütle ve hıza göre değişkenlik gösteren hamur gibi bir şeydir. Bildiğimiz zaman , kara deliklerde durmaktadır. Hatta uzay istasyonlarında yaşayan insanlar için de zaman hızlı geçmektedir. Şimdi zaman algımız biraz değiştiğine göre boyutlar teorisine girebiliriz.

  Boyutlar teorisinde dünyamızın sadece 3 boyuttan ibaret olmadığı , çok daha farklı biçimlerde olaşan ve biçim olarak bizim hayal dünyamızın sınırlarını aşacak (zorlayacak kelimesi çok basit kalmaktadır , hayalini bile kurmanız mümkün değildir , ancak matematik formülleriyle tasvir edilebilir, ne beyniniz nede herhangi bir şey görsel yada algısal olarak bu dünyaları bize sunamaz) boyutlar olduğunu kanıtlamıştır. “E bu teori değil mi? Teori kanıt değildir” diyen arkadaşlar için ise şöyle bir şey diyeyim:

  Kendi boyutunda olan hiçbir varlık üst boyutlarını gözlemleyemez. Yani algı olarak bunu göremez , inceleyemez. Bu dediğime göre 1 boyutlu yada 2 boyutlu canlılar 3 boyutu inceleyemez , çünkü derinlik algıları yoktur. Bizde aynen bu şekilde üst boyutları algılarımızdan ötürü gözlemleyemiyoruz ama olduklarını biliyoruz. Bu konuyla alakalı hazırlanmış bir video:

http://www.youtube.com/watch?v=OFgNMlzhAvk

Üst boyutları ise şu şekilde tasvir etmemiz gerekirse ;

  Elinize bir kağıt alın. Eğer bu kağıdı 2. Boyutu ve eni sıfır olan cisim gibi düşünürsek , onu bükerek silindir (aslına küre olur fakat işin matematiğine girmek istemediğim için bu şekilde anlatmak istiyorum) konumuna getirin. Şu an 2 boyutlu bir maddeyi bükerek 3 boyut haline getirdiniz. Derinlik algısı olmayan bir şeye derinlik kattınız.

  4. boyut için ise bu 3 boyutlu maddedeki zamanı bükerek ulaşırsınız. Zamanı 2 boyutlu bir çizgi gibi düşünürseniz , aynı yukarıda yaptığımız gibi bükerek bir silindir oluşturmak temeline oturur. 4. Boyutta artık zaman geçmişten geleceğe akan bir çizgi değil , bir döngü halindedir. Yani 4. Boyutta yaşasaydık doğduğumuz andan şu ana kadarki zaman içerisinde serbestçe hareket edebilir ve hepsini aynı anda yaşayabilirdik. Hayalini kurmak bile zor değil mi? Bakın 4. Boyut bile algımızı aştı, keza 11 boyut vardır…(cin dediğimiz varlıklar 4. boyutta yaşayan varlıklardır bu konuyla ilgili Volkan Kemal'den bir kitap tavsiyesi:

http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=465895

 5. boyutta ise zaman içinde olasılıkları barındıran bir durum sergiler. Bizim 3. Boyutta zaman algımız olan geçmişten geleceğe giden çizginin , kelebek etkisi ile oluşturabileceği her türlü ihtimallerin 4. Boyuttaki zaman döngüsü ile birleşmesi sonucu oluşan bir durum söz konusu olmaktadır. Yani küçük olayların hayatımızın tek bir çizgiden olan zaman içinde yaptığı tüm kırıklıklar , bu dünyada tek bir seçim yaparken 5. Boyutta hepsine gider. Yani 5. Boyutta yaşayan bir canlı , hem doğduğu andan şu ana kadar olan herşeyi aynı anda , hem de olması ihtimal tüm yaşam olasılıkları da aynı anda görmekte ve yaşamaktadır. işte 5. Boyutta bile kafa gitti değil mi?

  6. boyutta ise durum tamamen farklıdır. 6. Boyutta tüm ihtimaller geçmiş ve gelecek bir nokta gibidir. Yani 6. Boyutta yaşayan bir kimse big bang’dan kıyamete kadar olan her şeyi tüm ihtimalleriyle beraber , zaman içinde serbestlik ile görebilir. 6. Boyuttan bakan birisi için dünya var oldu , her türlü olası olmuş ve olacak gelecekler oluştu ve dünya yok oldu. Hepsini aynı anda görebilmektedir. Maalesef bizde böyle bir beyin yapısı yok , dediklerimi gerçekten anladıysanız bunun hayalini kurmak bile imkansızdır.

Şimdi burada kader konusuna değineceğim:

  Allah 6. Boyuttan bile baktığında sizin yaptığınız , yapacağınız , ihtimal gelecekleriniz vb. herşeyi durumu aynı anda görmektedir. Yani aslında yapılan her şeyi özgür iradeniz ile siz seçmektesiniz fakat üst boyutta olan Allah sizin yatığınız-yapacağınız-yapma ihtimaliniz olan her şeyi bilmektedir. Yapacağınız her şey ve her sonuçtan siz sorumlusunuz. Ama Allah'ın boyut algısı çok farklıdır ve bu şekilde her şeyi bilir.
 
  Melek dediğimiz varlıklarda 6. boyutta yaratılmış varlıklardır, onlar Allah'ın dilemesiyle Gaybden haber verebilirler medyumlar antik mısır-babil devrinde cinler aracılığı ile gelecekle ilgili meleklerden gayb alemiyle ilgili bilgi çalarlardı fakat 571 yılında Hz Muhammed'in (SAV) doğumuyla araya bir set çekilmiş gaybden haber çalma olayı yasaklanmıştır.

Allah'ın bulunduğu boyutta zaman algısı yoktur. Yani zaman diye birşey yoktur. Dolayısıyla zaman olmayan bir yerde de “kim yarattı?” sorusu soramazsınız. Çünkü “kim yarattı?” derken geçmişte oluşan bir olayın bugüne olan yansımasını soruşturmaktasınız. Ama bilin bakalım ne yok? Geçmiş yok , gelecek yok.
  Yukarıdaki dediklerim arasında sadece 4. boyutu bile algılayamayan bir beynimiz vardır , 11. boyut ise tüm ihtimallerin , tüm kütlelerin ve tüm bilinenlerin tükendiği yerdir. Yani 11. boyut varlığı demek anlayan için (anlamak İMKANSIZDIR, anlamaya çalışan için demek daha doğrudur) en yüksek mertebedir. Yaşanan her şey Allah katında ''ezelde'' yaşanmış ve bitmiştir. fakat bizim zaman algımız çok daha düşük olduğu için bize göre hayat hala devam etmektedir. Fakat Allah katında tüm olaylar Allah'ın ''ol'' demesiyle gerçekleşmiş ve bitmiştir, fakat dediğim gibi biz bunu kendi mantığımıza asla sığdıramayız..

Ateizm sadece pisikolojik bir hastalıktır...




 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş