Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ocak 2014 Cumartesi

PROMETHEUS Filminin Analizi



Sir Ridley Scott'un, bilim-kurgu türündeki son filmi Prometheus, Türkiye'de çok az tartışıldı. Oysa filmin alt-mesajları uzun uzun konuşulmayı hak ediyor. 

(Baştan uyaralım, bu yazı, film ile ilgili önemli detayları tartışıyor, dolayısıyla eğer filmi seyretmediyseniz, bu yazıyı bir kenarda tutun, seyrettikten sonra okuyun. Film keyfinizi bozmak istemeyiz.) 

 Scott'un bir bilim kurgu filminde din ile ilgili göndermelere sık sık başvurması, film eleştirmenlerinin gözünden kaçmadı. Bir grup bilim insanının, insanlığın geçmişine dair yaptığı araştırma sonucu, "bizi yapanlarla" görüşmek için kendilerini dünyadan 39 ışık yılı uzakta bir ayda bulmaları ve buldukları şeyin, pek de umdukları gibi çıkmaması, ister istemez felsefi / dini soruları gündeme getirebilir. Film tıpkı Stanley Kubrick'in 2001: Uzay Macerası'nda olduğu gibi insanlığın "dünya dışı" bir geçmişi olduğunu varsayıyor ve bunun üzerinden "yaratıcı" figürüyle önemli bir hesaplaşmaya giriyor. 

Ancak aşağıda okuyacağınız açıklama, söz konusu hesaplaşmanın, felsefi boyutu aşarak farklı bir boyuta geçmesine sebep oluyor 

 Movies.com: Din ve ruhaniyet konularını Prometheus'da kullanmışsınız ve neredeyse bir el bombası işlevi görmüşler. Duyduğumuza göre filmin senaryosunda bir ara şu yazılmış: Bizler onların temsilcilerinden biri olan Hz. İsa'yı çarmıha gerdik diye Mühendisler, dünyamızı yok etmeye karar vermişler. Yani Hz. İsa bir uzaylı olabilir. Bu gerçekten düşünüldü mü? 

 Riddley Scott: Evet, kesinlikle düşündük, sonra bunun kör gözüne parmak olabileceğine karar verdik. Ancak eğer senaryoya "bizim çocuklar aşağıda taşkınlık yapıyor" diye bakarsanız, ki etek üzerine giyilmiş zırhlarla koşturulan Roma İmparatorluğu'nda olduğu gibi kontrolden çıkmışız gibi gözüken zamanlar olduğu düşünülebilir. Uzun bir mühlet tanındıktan sonra, Roma'nın çöküşünden neredeyse 1000 sene önce şunu demiş olabilirler: "Hadi, bu kötü gidişatı durdursun diye bizim elçilerimizden bir tanesini daha oraya gönderelim" Tahmin edin sonra ne oldu? Onu çarmıha gerdiler. 

 Prometheus filminin yönetmeni Sir ünvanlı Riddley Scott'un vermiş olduğu bir mülakatta sarf ettiği sözler, artık klişe haline gelmiş olacak ki, ne yurt dışında, ne de yurt içinde hiçbir şekilde gündeme gelmedi. Oysa, Sadece Hristiyanlık için değil İslam için de büyük önem taşıyan Hz. İsa'nın uzaylı olabileceği iddiası, hele hele dünyaca ünlü Riddley Scott gibi bir yönetmen tarafından dile getirilmesi, hiç de atlanacak bir haber değil bizim gözümüzde. Buna benzer teoriler ara ara dile getiriliyor. Ancak hiç biri bu kadar yaygın ve popüler bir medya üzerinden dağıtıma girmemişti. (Sir Scott'un cümlesi biraz deşilirse, ona göre Hz. İsa'nın "dünyaya gönderilen elçilerden" sadece "biri" olduğu anlaşılıyor) Dolayısıyla röportajda soru soran kişinin, "el bombası" benzetmesi pek de abartı sayılmayabilir. 

 Daha önceki röportajlarında, senaryo için Erich Von Daniken'in yazdıklarından etkilendiğini saklamayan Scott için yukarıdaki cümle malumun ilanı olabilir. Ancak film içerisine yerleştirilmiş diğer semboller ile birlikte okunduğunda, yukarıdaki açıklama basit bir hipotezin sinema dili iç ettiğini bir an öncerisinde işlenmesinin ötesine geçerek adeta bir "uyarıya" dönüşüyor: Yaratıcının bizi neden terke bulmamız gerek, çünkü "onlar" geri dönüyor. Ve geri dönüş yolu da, öyle yukarıdan değil, "içimizden" olacak. 

 Scott'un bu uyarsını sadece sanatsal veya dini olarak değil, politik olarak okumak da mümkün. Genetiği değiştirilmiş organizmalarla beslenen ve fıtratı "dışarıdan müdahale ile değişen" nesillerin, nelere "gebe" olduğunu gayet kör gözüne parmak şeklinde anlatıyor, Scott. 


Filmle ilgili ufak ama çarpıcı detaylar ise şöyle: 

- Scott, yaratıcıyı temsilen Masonik kökenli "Mimar" kavramı yerine "Mühendis" kavramını kullanmış. İlginç 

- Prometheus'un indiği gezegen LV-223. Latince Levictus olan Eski Ahit kitabında Leviller'den 22. Bölüm 3. Paragraf: 

 "Gelecek kuşaklar boyunca soyunuzdan biri İsrail halkının bana sunduğu kutsal sunulara kirli olarak yaklaşırsa, onu huzurumdan atacağım. RAB benim." 
Gemide tek "gerçek inanan" olduğu söylenen Doktor Shaw'un canlı kurtulması, tesadüf olmasa gerek. 

- İçinde genetik değişime sebep olan o vazoları bulunduran Sfenks türü tapınağın duvarlarındaki freskler, Mühendislerin Xenomorph ile daha önce karşılaştığını gösteriyor. Özellikle "çarmıha girilmiş xenomorph" figürü yukarıdaki açıklama ile birlikte okunmalı. 


- Normalde çocuk doğurması mümkün olmayan Doktor Shaw'un, eşi Doktor Holloway'in hızlandırılmış genetik değişime maruz bırakılmasından sonra bir uzaylıya hamile kalabilmesi dikkat çekici. Hz. Meryem ile ilgili gönderme, çok açık. 

- Dr. Shaw'un son derece detaylı çekilmiş bir sahnede sezeryan yaptırması, günlerdir konuyu tartışan Türk seyircisi için özel bir anlam taşıyor olmalı. Dikkat edilirse, Dr. Shaw'a kürtaj asla bir seçenek olarak sunulmadı... 

- Ahtapot, Lovecraft'ın dünyanın sonuyla ilgili Cthulhu mitosunda sık sık kullandığı bir figürdür. Ki, Yönetmen Guillermo Del Toro, Cthulhu mitosu üzerine ekçmek istediği filmi, aynı konuyu Prometheus işliyor diye, ertelemek zorunda kaldı.

 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

10 Aralık 2013 Salı

KIYAMET MELEKLERİ (LEGİON)

İblis'in Yalanları!

  Okuduğunuz İblis imzalı filmlerin birçoğunun amacı, insanlığın bilincini manipule etmek ve insanlığın ipini ele geçirmek için gerekli şeytani tohumları zihinlere ekmektir. Bir kısmında ise İblis, geçmişten kalan kuyruk acıları ve kızgınlıklarının bir nevi intikamını almaya çalışmakta veya Rabb'ine isyanını haklı göstermek için yırtınmaktadır.

  Türkiye'de Kıyamet Melekleri ismiyle gösterilen ''Legion'' isimli film ise, İblis'in bu intikam ve haklılık hayalleri dizisine bir yenisini ekliyor. Basit bir mantıkla sapan İblis, çok beğendiği küçük aklıyla Mikail ismini kullanarak, filmde kendisini insanlığın kurtarıcısı yaparken, Cebrail'i de insanların düşmanı olarak gösteriyor. Zihnen sakat olan İblis, geçmişten beri bu ve benzer filmlerde, hem Başmelek Mikail rolünü çalıyor hem de Cebrail'e karşı olan kinini kusuyor.

  Bu filmin yönetmenliğini Scott Charles Stewart, senaryo yazarlığını da, Scott Charles Stewart ve Peter Schinks yapmıştır. Yönetmen, Legion filminden sonra; tahrip olmuş bir dünyayı, insanlar ile vampirler arasındaki savaşı ve kiliseye karşı gelen bir papazın bu savaştaki rolünü konu edinen "Priest" adlı bir başka şeytani filmin de yönetmenliğini yapmıştır.

  Film, Mikail'in arkasına saklanan İblis ile Cebrail arasındaki bir savaşı; yani İblis'in gerçekleri saptırmasını konu almaktadır. Filmde Cebrail, Allah'tan gelen emirleri sorgulamaksızın-eksiksiz yerine getirirken; İblis, mantık yaparak kendi başına buyruk hareket etmektedir. Bu mantığına kılıf olarak da ''insan sevgisi'' yalanını kullanmaktadır. Filme göre İblis, hâşâ Allah'tan daha düşünceli ve sevgi doludur. Sözde insanlığı ve onun geleceğini daha çok düşünmektedir ve hatta bu yolda kendisini bile feda etmektedir. Ne ironiktir ki, insanlığı felakete sürükleyen ve ondan intikam peşinde olan İblis, kendisine biçtiği kurtarıcı(!) rollerle çocuk akıllıları kandırmayı başarmaktadır.
 
  New Age şeytani dinleriyle insanlığa, melek olma yalanlarını ve Başmelek Mikail olduğu palavrasını pazarlayan İblis, bu çoklu oyununda, düşük akıllıları hedef seçmiştir. Filmin kısa bir özetini verdikten sonra bu filmdeki şeytani yalanlara ve tuzaklara işaret edeceğiz.


FİLMİN ÖZETİ

  Film, yerleşim yerinden uzak, ıssız bir yerde, bir yol üstü lokantasında geçer. Bir anda televizyon ve radyo yayınları bozulur; telefonlar kesilir. Kendileri için nelerin yaklaşmakta olduğundan habersiz bir şekilde bekleyen bir avuç insan, bunun belki de bir deprem ya da terörist saldırısı olduğunu düşünmeye başlar. Lokantada çalışanlar ve birkaç yolcu; olan bitenden habersiz bir şekilde işlerine devam etmektedirler.

  Bu sırada güya Allah, insanları helak etmek için meleklerini gönderir, melekler insanların içine girerek insanlığın son umudu olan bebeği öldürecektir(!) ve onunla birlikte helak başlayacaktır. Bir sinek bulutu, bir avuç insanı lokantaya sığınmak zorunda bırakır. Büyük bir korku ve telaş yaşanırken, lokantaya bir yabancı gelir. Bu yabancı güya dört büyük melekten biri olan Mikail'dir(!) Görevi; lokantada çalışan ve hamile olan kadının bebeğini korumaktır. Bebek, insanlığın son umududur(!) İnsanlığın geleceği, bebeğin yaşamasına bağlıdır(!) Bu bebeği kime karşı koruyacaktır? Tanrı'nın Başmeleği Cebrail ve onun melekler ordusuna karşı.

FİLMİN ANALİZİ

1) Filmde insanlığa olan ümidini kaybetmediğini söyleyen aslında kendisi ümitsiz olan İblis, kendisini Mikail olarak lanse ediyor. Günümüzde "New Age Lego Dini"ni savunan Illuminati, ışık işçileri(Şeytan'ın işçileri) ve medyumlar(şeytanların elçileri) de, Başmelek Mikail postuna bürünen İblis tarafından yönetiliyor. Başmelek Mikail'in Rabbi'ne bağlılığını istismar eden İblis, bakın nasıl kendi isyanını örtüyor:

  ''Tanrı….Sizin türünüzün, O'nun sevgili kulları olacağınızı emrettiğinde….Cennette ilk önce boyun eğen bendim.''

  Başmelek Mikail için elbette doğru bir söz. Ancak onun isminin arkasına saklanan İblis, ilk isyan eden ve kovulan birisi olarak yalan söylüyor. Ancak İblis'in temel özelliği, herkesin gözünün içine bakarak yalan söylemesi, hakla batılı yer değiştirmesidir. İşte Sonsuz Yüce Allah'ın insanlığa bildirisi:

  ''Biz meleklere, 'Adem'e secde edin!' dediğimiz zaman; İblis müstesna, secde ettiler. (İblis) diretti ve büyüklenmek istedi ve kafirlerden oldu.''[BAKARA(2)/34]

  Öncelikle şu tespiti yapalım. Mikail ve Cebrail dört büyük meleklerdendir. Yani Mela-i Ala'dan'dır. Bu melekler, Allah'ın üstün yeteneklerle donattığı üst boyutlu varlıklardır. Görevleri belirlenmiş olup; Allah'a karşı tam bir itaat bilinciyle hareket ederler. Verilen emirleri yerine getirmekten biran bile geri durmazlar.

"Muhakkak senin Rabb'in yanında olanlar(melekler), O’na ibadetten büyüklenmezler; O'nu tesbih ederler ve O'na secde ederler." [ARAF(7)/206]

 Durum bu kadar açık ve net ortadayken, Mikail isminin arkasına saklanan İblis ne diyor?

''Hayır, artık kendi emirlerime uyuyorum!''

  Lanetli İblis, utanmadan Mikail'in ismini ve saflığını kendi iğrenç, aldatıcı emellerine alet ediyor. Ve böylece filmi izleyen bilgisiz, cahil ve Kur'an'dan habersiz gençliğin şuuraltını adeta dinamitliyor. Bir taraftan insanlığa, diğer taraftan da Allah'a, Cebrail'e, Mikail'e düşmanlığını; bir takım maskeler arkasına saklanarak sürdürüyor. Allah da böyle olanlara şöyle sesleniyor:

  ''Her kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e ve Mikail'e düşman ise artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır.'' [BAKARA(2)/98]

2) İblis, bütün insanlığı cehenneme sürükleme arzusunda olduğu halde, ''insanlığa duyduğu sevgi nedeniyle Allah'a itaat etmediği'' yalanını uyduruyor. Cebrail'e olan düşmanlığının nedeni de çok iyi anlaşılıyor:

''Sen, hep O'nun(Allah'ın) emirlerini yerine getirmede gönüllü oldun.''

  Sonsuz Yüce sıfatlara sahip Allah'ın emrinde olan meleklerin, O'na itaat etmemesi düşünülemez. Ancak İblis burada şuursuz izleyicileri iki makas arasına alıyor. Güya Mikail şapkalı İblis, çocuğun ve insanlığın öldürülmesi emrine karşı çıkıyor. Gerçekte insanlığı, ileride Mesih-i Deccal olacak bir çocuğa teslim ederek helakını hazırlamak istiyor.

3) Cebrail(!): "(Emri) Sorguluyor musun?" Mikail(!): "Kendimi sorguluyorum." "Sen de aynısını yapmalısın." "İnsanlar yaratıldığından bu yana Tanrı onları sevmememizi istedi." "Buna engel olamıyorum."

  Meleklerin kendilerine verilen bir emri sorgulama yetkisi nasıl olabilir. Yazar, şark kurnazlığı yaparak Mikail'e(!): "Kendimi sorguluyorum" dedirttiriyor. Yetmiyor, Cebrail'e de bunu öneriyor. Bu da yetmiyor itaatsizliğin nedenini; içindeki "insan sevgisi" olarak gösteriyor. Bunun da sorumlusu Tanrı, çünkü onları sevmememizi istedi diyerek, meleğin bile merhamet ve sevgi yüzünden Tanrı'ya asi olduğu, bunu göze alabildiği yalanını savuruyor. İblis, bu yalanıyla birkaç şeyi bir arada yapmak istiyor:

  Birincisi, kendi düşüş ve asiliğine gerçekte Adem'e(insana) düşmanlığının sebep olduğunu unutturmaya çalışıyor.
İkincisi ise; insanları ne kadar sevdiği palavrasını utanmadan-arsızca tekrarlıyor. Bu klasik yalanını tekrarlayarak; insanları Allah'a isyan etmeye çağırıyor.

Mikail postuna bürünen İblis'in insanlarla konuşmalarına yakından bakalım:

  "Tanrı insanoğluna… bir tufan gönderdi."
"Şimdi de dışarıdakileri gönderdi."

  İnsanlık tarihi boyunca çeşitli medeniyetler zaman zaman ortaya çıkmış ve yok olmuştur. Allah, rahmet sıfatının bir sonucu olarak toplumlara insanoğlunun başlangıçta verdiği sözü hatırlatacak uyarıcı, korkutucu ve müjdeleyici rahmet elçilerini gönderir. İnsanların verdikleri sözü hatırlamaları için süre tanır ve uyanmaları için bazı belalara uğratır. Ancak toplumun düşmanlığının artarak; "ya bizim dinimize dönersin, ya yurdumuzu terkedersin, ya da seni taşlarız-öldürürüz" tehdidiyle karşılaşan elçiler, Rabb'ine sığınarak, aczini ifade eder ve yardım ister. Bunun üzerine, "Allah'ın vaadi" gereğince elçiler ve ona tabi olan müminlerin, kavimlerini terkedip-hicret etmeleri emredilir. Geride kalan sapkın kavim helak edilir.

  Kur'an, kavimlere gönderilen elçiler, bu elçilerin çağrıları, kavimlerinin cevapları, Allah'ın, bu kavimleri nasıl ve neyle helak ettiğiyle ilgili, sayısız ayetler ve açıklamalarla doludur. Bunu çok iyi bilen İblis, iftiralarla önce Nuh tufanına atıf yapıyor ve "yaklaşansaat"te beklenen "helak"ı da basit bir intikam gibi göstermeye çalışıyor. İblis, ağzından baklayı çıkarıyor, yaşamasını istediği bebek için şöyle diyor:

"Bir şans var."

"Dünyanın karanlıktan kurtulmasına liderlik etme şansı."

  Böylece İblis, filmde; doğum yapacak kadını Meryem, doğacak çocuğuda insanlığın kurtuluşuna vesile olacak Mesih (İsa)'ya benzetmeye çalışmış. Şeytan imzalı filmlerin çoğunda işlendiği gibi bu çocuk Deccal'dir. Tıpkı İblis'in Başmelek Mikail olarak kendisini pazarlaması gibi Deccal olacak çocuğu da; Mesih İsa olarak pazarlanmaktadır.

  Filimin sonuç bölümü de oldukça manidar bir şekilde düşünülmüş. Dik bir yamaçtan çıkılınca karşılarında kuzeyden güneye bir hat çizen bir ırmak. Irmağın solunda tatlı bir tepeye oturmuş yerleşim yeri. Ve yapılan konuşmalara bakınca da şu çağrışımlar yapılıyor:

  Yerleşim yeri Kudüs, yanında akan ırmak: Erden. Çocuk: Mesih. Yanındakiler: Meryem, Yusuf. Cahilleri kandırmak için ucuz bir seneryo...

  Yalancı İblis, Mikail'e iftira ederek; Mikail'in ağzından Allah'a karşı iftiralar ve saygısız salyalar akıtıyor.
Bakın gerçek senaryo yazarı İblis, kukla senariste neler yazdırmış:

  "O(Tanrı), güvenini kaybetti, ben(Mikail şapkalı İblis) kaybetmedim." Hadi ordan köpek yalancı!.. İblis, küçük beyinlerle oynamaya devam ediyor:

"Ama gelecek henüz yazılmadı." "Çocuk yaşadığı sürece, hala umut var demektir."

  Sanki Allah'a rağmen bir iş yapabilirmiş, Allah'ın Planı'nı değiştirebilirmiş gibi cahilleri kandırmaya çabalıyor.
Cin-şeytanların girdikleri vampir formunu, Allah adına saldıran meleklermiş gibi göstererek; adi yalanlarında yeni rekorlar kırıyor. Ve kendi saldırı yöntemlerini Allah'a aitmiş gibi göstererek sirkatini söylüyor:

  "Bu bir imha hareketidir. Dışarıdakiler sadece bir araçtır, ele geçirilenler en zayıf iradeli olanlardır ve en kolay dönüşenlerdir."

  İblis'in ordusu, "yaklaşansaat"te işte bu yöntemlerle insanlara saldırıp ele geçirecektir. Ancak profesyonel münafık, yaldızlı laflarla kinini, sevgi edebiyatının arkasında gizliyor; yalanlara devam ederek insanları zayıf noktalarından vuruyor. Yetmiyor birde alacaklı durumuna geçerek sitem ediyor ve kutsal kitapların arkasındaki vahye düşmanlığını saklayamıyor:

"İnsanlığa karşı…saygım, umudum henüz bitmedi. Ama bu lütfu ayaklar altına aldığınızı izledim."

"Toz toprak ve kutsal kitaplardaki kelamlar yüzünden savaştınız."

SONUÇ

1) Senaryonun gerçek yazarı elbette İblis. İnsan senariste dayanarak; insanlığı aldatmaya yönelik "aldatıcı mesajlarını" bu basit filmde de vermekten geri durmamış. Filmde herşey basit ve uyduruk. Amaç bol bol yalanları pazarlamak..Gaflet ve cehalet içerisinde bocalayan; gerçek vahiyden yüz çevirmiş ve şeytanların yemlerini yutmuş olanları avlamak.

2) Her zamanki gibi Allah'a ve O'nun meleklerine düşmanlık, iftira ve Hakla-Batılı karıştırma; bu seneryoda da şeytanca sergilenmiş.

3) İnsanlık, sevgi, kardeşlik edebiyatıyla bir kurtarıcı profili çizme ya da sunma. Bu profili çizilen kimse, ya kurtarıcı bir liderdir, ya da kurtarıcı olacak bir çocuktur. Burada da kurtarılan bir çocuk, ilerde insanlığın kurtarıcısı mesih(!) olacaktır. Tabii ki bu İblis'in, insanlığın önüne çıkarmak için uygun koşulları beklediği Deccal'dir. İblis-Yahudi karışımı Deccal!

4) İblis, insanın ve "insanlık tarihinin yaşlı kurdu" olarak; insanları nerelerinden yakalayacağını çok iyi bilmekte; altını imzaladığı filmlerde bu konuları işlemektedir. Böylece insanlığı, zayıf yerlerinden yakalamasını bilmiş, yaldızlı sözler ve kelimelerle onları etkilemiştir. Bu filmde de gerçek niyetini, "sevgi, kardeşlik, insanlığa saygı, insanlara beslenen umud" gibi yaldızlı kelimelerin arkasında saklamıştır. Nefret ve kin duyduğu insanoğluna, "sizi seviyoruz!" diyebilecek kadar iğrenç bir yalan ustası olduğunu defaatle kanıtlamıştır.

  Muhakkak Allah'ın vaadi hak, İblis'in sözleri ise yerine gelemeyecek fos yalanlardır. İblis'in planları, Allah'ın planı içindedir ve hüsrana uğramaya mahkumdur. İblis ve hizb-i şeytan istemese de, Allah'ın vaadi mutlaka yerine gelecektir.

  "Ey insanlar, Arz'da olan helal ve temiz şeylerden yiyin. Şeytanın adımlarına tabi olmayın. Muhakkak o, sizin için apaçık bir düşmandır."
"Muhakkak o(İblis), size, kötülüğü, fahşayı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder." [BAKARA(2)/
168-169]

  "Senden(İblis'ten) olanları ve onlardan sana tabi olanları, toptan elbette cehenneme dolduracağım." [SAD(38)/85]
 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

28 Kasım 2013 Perşembe

AVATAR - Analiz


                                             AVATAR


  Hazırlığı ve çekimleri yaklaşık 11 yıl süren, dünyanın en büyük şirketlerinden The Coca Cola Company tarafından da desteklenen, 200 milyon Dolar bütçeli filmin, nasıl bir felsefenin ürünü olduğunu ortaya koymaya çalışacağız.

Önce filmin senaristi ve yönetmeni olan Cameron'un geçmişine bir göz atacağız. Ardından onca animasyon ve multimedya eşliğinde verilen filmdeki temaları sıralayacağız. Son bölümde de verilmek istenen mesajı ve filmin amacını ortaya koyacağız.

YÖNETMEN: JAMES CAMERON

 1986 yılında Cameron, "Yaratık"(Alien) adlı filmin 2. serisini çekerek adından söz ettirdi. Bu filmin verdiği mesaj da çok anlamlıydı. Filmde, insanların "içinde türeyen kötü bir uzaylı yaratık", insan soyunu tehdit etmektedir. Bu kötü uzaylı yaratıktan kurtulmak için ise bir tür "kurtarıcı mesih"e ihtiyaç vardır.

Cameron, 1991 yılında belki de sinema tarihinin en akılda kalan yapıtlarından biri olan "Terminatör 2: Mahşer Günü" adlı filmi çekti. Bu filmde de "insan ırkını tehdit eden kötü makineler" ve insanlığın kurtarıcısı olması beklenen bir "kurtarıcı(mesih) çocuğun" öyküsü anlatılmaktadır.

Cameron, 1997 yılında ünlü "Titanik" filmini beyaz perdeye yansıttı. 11 dalda Oscar kazanan bu film, aynı zamanda sinema tarihinin en fazla izlenen filmi oldu. Yönetmen Cameron, 11 yıl süren çok uzun bir hazırlığın ardından, bu kez beklentilere uygun olarak "Avatar" filmi ile seyircisinin karşısına çıktı. Avatar filmine bir göz atalım:

FİLMİN ÖZETİ VE ÖNEMLİ KAVRAMLAR

1) Filmde Kutsanan "Navi"; cin-şeytan Irkıdır: Filme göre, 22. yüzyılda Pandora adlı bir gezegende Navi adlı yaratıklar yaşamaktadır. Pandora, antik Yunan felsefesine göre; kötülüklerin kaynağı olarak gösterilen çok güzel bir kadının adıdır. Zeus'un hediye ettiği bir kutuyu açan Pandora, böylece tüm kötülüklerin yeryüzünde yayılıp saçılmasına neden olur.

Navi adlı yaratıklar; mavi benizli, iri gözlü, vampir dişli, kedi kulaklı, domuz-aslan burunlu, maymun kuyruklu ve 3 metre boyunda, oldukça çevik ama narin bir yapıya sahiptirler. Ve dikkatlice bakılmazsa göze batmayan bu detayların dışında, genel olarak insansı bir görünümleri vardır. İnsan ırkına sözde sevgi-barış dolu yürekleriyle benzerler. Hatta öyle ki gözünü para hırsı bürümüş, yaşadığı dünyayı çöpe çevirmiş olan 22. yüzyıl insanlarından daha insandırlar. Kabile halinde yaşan Navi ırkı, şamanist felsefeye inanır ve doğayla tam bir uyum içinde hayatını sürdürür. Hatta dev bir netvork ağı gibi Pandora'yı saran ağaçlarla iletişim kurabilmekte, en vahşi hayvanlarla yeri geldiğinde düşmanlara karşı işbirliği yapabilmektedirler. Hayatın kaynağı olarak gördükleri Eywa adlı ağaca Tanrı diye tapmakta, el ele tutuşarak bu ağacın altında dua etmektedirler.


2) Filmde Küresel Güçler: Dünyanın iliğini kemiğini sömüren küresel güçler, gözünü Pandora gezegenindeki çok değerli bir madene dikmiştir. Amerikalı bir şirket, bu cevherin ticaretini yapmak üzere Pandora'daki çalışmalarına başlar. Filme göre, emperyalist insan güçleri, Naviler'i kandıramayınca; B planını; yani Naviler'i yok etmeyi devreye sokar ve yüksek teknoloji ürünü silahlarıyla Naviler'in yerleşim alanını yerle bir eder.

Ancak filmin ilerleyen sahnelerinde seyirci asıl gücün silahtan değil, şamanist felsefeye dayalı doğa sevgisinden kaynaklandığını öğrenecektir. Buradaki şamanist felsefenin; tüm "eski klan ve kabileler"deki cin-şeytanlarla temastan doğan bir felsefe olduğu hatırlanmalıdır.

3) Filmde Kurtarıcı Avatar(Mesih Deccal): Yukarıda bahsi geçen B planından önce, küresel güçler, Naviler'in yaşam alanındaki değerli elementleri çıkarmak için Avatar adlı bir proje üretirler. Projeye göre bilim adamları, (Navi ve insan DNA'sı meleziyle) avatar diye adlandırılan Navi görünümlü bedenler üretirler. Amaç, insanın düşünce gücüyle hareket eden bu avatarları kullanarak; Naviler'i Pandora'yı terketmeye ikna etmektir. Navi görünümlü bedenini (avatarını) kullanarak Naviler'le yakınlık kuran felçli eski bir asker, bağlı olduğu şirkete karşı çıkar ve Naviler'i kurtarmak adına insanlıktan çıkıp Avatar olmayı ve böylece Naviler'in barış-sevgi dolu yaşam felsefesini tercih eder.

Saçlarının ucuyla ağaç tanrılarına bağlanan Navi'ler, kendilerine yardım eden Avatar'ın (felçli asker) liderliğinde, vahşi hayvanların da katılımıyla savaşı kazanır. Küresel gücün merhametsiz adamları, sonunda Navi'lere teslim olur ve berbat dünyalarına geri dönmek zorunda kalırlar. Savaşın sonunda da beklenen değişim gerçekleşir. Kurtarıcı(mesih) Avatar, hayat ağacına bağlanır ve törenle insanlıktan tamamen çıkıp Navi'leşir.


FİLMDE VERİLEN MESAJLAR 

1)Filmde doğa ve ağaçlar kutsallaştırılmaktadır. Bu, Hinduizm, Şamanizm, Şintoizm, Brahmanizm ve Budizm gibi paganist dinlerde var olan bir inanıştır. Bu dinlerin ortak noktası, doğaya (canlı ve hayvanlara) olan aşırı sevgi ve re-enkarnasyon inancı olarak özetlenebilir. Doğaya olan sevginin kaynağında ise tanrılarının; bir ineğin, ağacın ya da insanın bedeninde reankarne olması ve o beden üzerinden insanların arasında yaşaması felsefesi yatar. İşte bu nedenle doğada olan her şey, tanrı olma potansiyeli taşıdığından kutsaldır. Filmdeki Navi kavramıyla; bu "şeytani dinler ve paganizm" kutsanmakta ve yüceltilmektedir. Naviler'in yüce anamız diye hitap ettiği "Eywa", Kızılderili ve Şaman kültüründen bildiğimiz, "paganist kültür"ün mirası olan ve bugün de evrimci bilim adamları ve ateist çevrelerce kutsanan "tabiat ana"yı temsil etmektedir.

2) Uzaylı Navi'lerin, neredeyse kusursuz kişilik tarifleri karşısında, Dünyalı insanların yerin dibine batırılması çok manidardır. Bu filmde Dünya'yı yöneten ve talan eden, petrol ve değerli madenler uğruna Afganistan'ı, Irak'ı işgal eden küresel güçlerin, tıpkı 2012 filmindeki gibi hedef tahtasına oturtulduğu açıktır. Zeitgeist ile iyice ortaya çıkan ve artık birçok filmde işlenen küresel güç eleştirileriyle ne amaçlanmaktadır? Bu, tamamen "İblis'in kadim planı"nda yer alan küresel güce ve onun çıkaracağı "sahte Deccal"e verilmiş olan kötü rolle ilgilidir. Bu "Plan"ın ayrıntıları, sitemizin cin-şeytanlar bölümündeki "Kadim Plan: İblis Dünyayı Ele Geçirmek Üzere" başlığı altında incelenecektir.

3) Son olarak filmdeki esas unsur olan Avatar üzerinde duralım. Avatar, Hint mitolojisinde; Hint tanrılarının, yeryüzüne indiklerinde büründükleri şekillerdir. Balarama, Sri, Varaha gibi isimler alan avatar tanrılar, doğu kültüründeki birçok öyküye de ilham kaynağı olmuştur. Avatar düşüncesi, Hinduzm, Şamanizm, Şintoizm, Brahmanizm ve Budizm'deki reenkarnasyon inancıyla, tanrıların çeşitli beden ve varlıklar üzerinde sürekli olarak yenilenip tekamül etmesi şeytani yalanına dayanır. Eski Hint inançlarına göre koruyucu tanrı Vişnu, bir düzensizlik döneminde insanları kurtarma amacıyla dokuz kez Dünya'ya iner. Her gelişinde başka bir kılık ve ad alır. Yine her inişinde, bir öncekinden daha az kusurlu ve yetkin bir nitelik taşır. Ancak dokuzuncu ve sonuncu inişinde tam bir yetkinliğe ulaşamaz. Bu nedenle Vişnu'nun, bir kez daha ve tam yetkinlikle ineceğine inanılır. Bu geliş, "evrensel oluşumun sonlarına doğru"; yani "yaklaşansaat"te olacak ve "Vişnu" bu kez "Avatar" adını alacaktır.

Filmde kötü rol verilmiş olan Dünya güçleri karşısında, bir Avatar(Kurtarıcı-Mesih) yani aslında "Deccal" olan bir karakter yer almaktadır. Bu karakter her zamanki gibi iyiliksever, sevgi dolu, fedakar, kendi hayatını hiçe sayan ve benzer filmlerden alışageldiğimiz üzere tüm "iyi özellikler"i bünyesinde barındıran bir "hayvan-insan-navi karışımı"dır.

İblis'in "yaklaşansaat"te çıkaracağı lider; yani "Mesih Deccal"; aynen filmde olduğu gibi, gerçek hayatta da, küresel gücün kötülük mesihi "sahte deccal"den artık "yılmış ve korkuya kapılmış insanlığın" imdadına filmdeki gibi yetişecek; insanlığı kurtararak tanrılığını filmdeki gibi ilan edecektir. Filmdeki "Kurtarıcı"nın tüm özellikleri; gelecek olan "Mesih Deccal"e ait özelliklerdir. Bu kurtarıcının, İnsan-navi; yani insan-şeytan karışımı olması da bu bakımdan oldukça manidardır.


SONUÇ

Anlaşılan Avatar filmini tam 11 yılda hazırlayan James Cameron, her detayı tek tek düşünmüş; ya da "dostlarından ilham almış". Spritüelizm, New Age, paganizm, eski Yunan Mitolojisi, Şamanizm, Budizm ve Hinduizm felsefelerinden bolca yararlanmış. Yani film, öylesine yapılmış bir animasyon değil; baştan aşağı "cin-şeytanlar" başlığı altında ifşa edilecek olan, "İblis'in Kadim Planı"na hizmet eden bir beyin yıkaması...

Sıradan bir sinema izleyicisinin, animasyon harikası olarak tanıtılan filmin görsel efektlerinden, duygulu müziklerinden ve aksiyon sahnelerinden fırsat bulup; bu "felsefeyi yakalayabilmesi ve görüntüyü analiz edebilmesi" elbette düşünülemez.

Böylece o zehirli tohumlar, insanların bilinçaltına tek tek ekiliyor. Çünkü "yaklaşansaat" geldiğinde; kendisini insanlığın kurtarıcısı olarak tanıtacak olan "Mesihi Deccal", insanlığın gelmiş geçmiş "en büyük fitnesi" olarak ortaya çıkacaktır. İşte o gün, şeytanın her yönüyle ektiği tüm tohumlar yeşermiş olacaktır. Ancak bugün "şeytanın açık tuzaklarını ve mesajları"nı algılayamayıp ağzı açık bakanlar, bu "aldatıcı" ve "çok yüzlü kurtarıcı mesih"in, yalanlarına inanarak aldanmış olacaklar ve arkasından "dehşetli bir akibet"e sürükleneceklerdir.


 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş