Çoğunlukla komplo teorileri paylaştığım, aynı zamanda bilgilendirici yayınlar yapıp, toplumsal olaylara da değindiğim bloguma; Hoş Geldiniz..
3 Kasım 2013 Pazar
Tek Göz
Horus, Eski Mısırda bir gözü ay, bir gözü Güneş olan şahin biçimindeki Tanrı'nın adıdır. Horus, Anıtlarda bir atmaca ya da milan çaylak ile temsil edilmişti.
Efsaneye göre Horus, Osiris'in oğludur ve babasının cesedinin tohumundan oluşur. Horus büyüyüp güçlenene kadar İsis, onu saklar. Horus, güçlenir ve Seth ile savaşır. Bu savaşta Horus Seth'in hayalarını koparır. Seth de Horus'un gözünü parçalar ve Horus, çıkan gözünün yerine “Uraeus” adlı bir yılanı takar.
Bu yılan daha sonradan firavunların egemenlik simgesi olmuştur. Annesi İsis parçalanan gözü yeniden tek parça haline getirir, ama o göz görmez. Horus, tek gözlü olarak yaşamaya devam eder.
(Güneş ve ay tutulması, Horus'un gözünün parçalanması ile oluşur) Savaşı kazanan Horus, gözünü geri alır ve onu babasına armağan eder. Horus, Osiris'in ardılı olarak gösterilir. Bazı anlatılara göre Horus ile Seth arasındaki savaşta tanrı Tot, hakemlik eder ve savaşa son verir.
Savaşta Seth yenik düşer. Osiris ölüler dünyasısın kralı iken savaşın sonunda Horus yaşamın kralı olur. Seth ise her türlü kötülüğün tanrısı olmaya devam eder.
Horus'un gözü, manevi anlamıyla, vicdanın gözünden hiçbir şeyin kaçmayacağını, insanın iç âlemindeki her niyetini ve yaşamdaki her davranışını gözden kaçırmayan bu merhametsiz yargıcın keskin bakışını sembolize eder. Bu vicdanın 24 saat kapanmadan açık kalan gözüdür. Bu yüzden Güneş ve Ay, Horus'un gözleri olarak ifade edilir.
Çünkü Güneş ve Ay'ın her ikisi nöbetleşe, gece ve gündüz insanın üzerinden eksik olmaz, Horus'un 24 saat açık kalan gözleri gibi. (Bu nedenle Horus'un gözü güneşle temsil edilen Ra'nın gözü olarak da ifade edilir.) Bu, vicdanın karşıtı olan nefsaniyetin hiç işine gelmez; nefsaniyeti ve kötülüğü temsil eden Seth de bu yüzden bu gözü çıkarmaya çalışmıştır. Eski Mısır mitolojisine göre Horus, sonunda bu gözünü babası Osiris'e vermiş ya da Osiris'in kullanımına bırakmıştır.
Horus'un gözü, biçimsel anlamıyla, Tanrı'nın "bir"liğini (tekliğini) matematiksel olarak gösteren bir semboldür.
Bu anlam şöyle açıklanır: Bir bütün ikiye bölündüğünde 1 / 2 elde edilir. Bu da ikiye bölündüğü takdirde 1 / 4 elde edilir. İşleme bu şekilde hep ikiye bölme ile devam edilirse sırasıyla, 1 / 8, 1 / 16, 1 / 32 ve 1 / 64 elde edilir. Bunların tümü toplandığında ise 63 / 64 bulunur.
Buradan şu sonuç çıkar: Bir bütün, sürekli olarak ikiye bölünmeye devam edilirse, toplam değerde, sonsuzluk hariç, hiçbir zaman bire, birliğe ulaşılamaz; yalnızca Mutlak (Allah) bir'dir. Horus'un gözü “glifler” denilen parçalardan oluşur ki, bu altı parça, sırasıyla, 1 / 2, 1 / 4, 1 / 8, 1 / 16, 1 / 32, 1 / 64'ü ifade eder.
Geleneğe göre, Horus'un gözü Seth adlı tanrı tarafından parçalanmıştı. Bu parçaları Thot adlı tanrı (ibis kuşu ile temsil edilen tanrı) bir araya getirerek Horus'u yeniden göz sahibi etmişti. Bu gözün muhtelif kısımlarını temsil eden kesirlerin toplamı 63 / 64 etmektedir. Bu sebeple, Thot'un sihir yoluyla buradaki noksanı tamamladığı Kabul edilmekteydi.
Reçete kelimesinin asıl kaynağını Eski Mısır'da aramak gerekir. "Horus'un Gözü" ya da daha bilindik adıyla "Tanrı Ra" ve onu, temsil eden "Ra'nın gözü" sembolü reçete kelimesine kökenlik etmiştir. Horus'un gözünün basit bir şekli olan R harfi, Galen'den günümüze ilaç reçetelerinde (R ya da Rp) kullanılmaktadır.
Tıp tahsilinin bir kısmını Mısır - İskenderiye'de tamamlayan Galenus, hastalarına etkili olabilmek için kullandığı bazı mistik semboller yanında Ra'nın Gözü Hiyeroglifinden de bir telkin aracı olarak faydalanmıştır. Galenus'u örnek alan hekimlerde aynı yolu takip ettiklerinden, bu sembol, zamanla esas kaynağından uzak diyarlarda ne anlamı olduğu bilinmeden, daha sade çizgilerle ifade edilmeye başlanmıştır.
Temelde makyajıyla zaten R harfine benzeyen Horus'un gözü şekli, çizgilerin basitleşmesiyle tamamen R harfi şeklini almıştır. Bu sebepledir ki eczacılığın Ortaçağ'da ayrı bir dal olarak ortaya çıkışıyla R 'ye yeni bir anlam uydurulmuştur.
Bu dönemde tıp dili Latince olduğundan, hekimin eczacı tarafından hazırlanmasını istediği ilaçların terkibini yazdığı reçetelere "alınız" anlamına gelen "recip" kelimesinin ilk harfi olduğu ileri sürülmüştür. Daha sonra Fransızca'nın Avrupa'da tıp dili olarak kullanılması sırasında yine aynı anlama gelen recipez'nin iki harfi Rp kullanılır olmuştur.
Eski bir anadolu inancının camdaki yansımaları İnsanlık tarihi boyunca, her kültürde ve dinsel inançta, göz figürü kötülükleri savan güçlü bir tılsım olarak kabul edilmiştir...
Bu figüre, Musevi, Hıristiyan ve İslam kültürlerinin yanı sıra, Budist ve Hindu toplumlarda da rastlıyoruz. Bu ortak gelenek Anadolu'nun 3000 yıl öncesine dayanan cam sanatında yeni bir kimlik kazanır. Anadolulu bir cam ustası, göz figürünün gücünü ateşin gücüyle birleştirerek yepyeni bir tılsım yaratır:
O zamandan bu yana insanlar, kötülüklerden korumak istedikleri her şeye nazar boncuğu iliştire gelmiştir. Yeni doğmuş bebeklerden, bindikleri ata, hatta, evlerinin kapılarına bile... Nazar boncuğu geleneği Anadolu'da hâlâ yaşamaktadır. Sayıları giderek azalan nazar boncuğu ustalarının hünerli elleriyle biçimlendirdiği ışıltılı göz boncukları, Anadolu'dan dünyanın dört bucağına yayılmaktadır.
Eski kültürlerde yaygın olarak rastlanan ve bizim ‘Fatma Ana'mızın Eli' olarak bildiğimiz hamsas adlı tılsımın rengi genellikle mavidir. Bu, beş parmağın ve avuç içinin belirgin bir şekilde görüldüğü, ortasında bir göz işareti bulunan bir tür el ikonudur.
Bazı kültürlerde mavi nazar boncuklarına ek olarak, hamsas tılsımları da pencere ya da kapıların kenarlarına koruma amacıyla asılır.
Tılsım Anadolu'ya geldiğinde bazı değişimlere uğramıştır. Bugün Anadolu'da her yerde görebileceğimiz nazar boncuğu Horus'un gözü kökenlidir. Horus'un gözü, bir çok toplumda yaygın bir inanışı ifade eden nazar ve göz değmesine karşı koruyucu olacağına inanılan nazar boncuklarına da esin kaynağı olmuştur.
Nazarın ve nazar boncuğunun izleri, Mısır'a M.Ö. 4800-M.Ö. 5000 yıllarına uzanıyor. Dünyadaki tüm kötülükleri gören Mısır imparatoru Osiris'in gözünün, yoksulluğu ve cehaleti uzaklaştırdığına inanılırdı. Oğlu Horus, gözlerini açtığında ortalığın aydınlandığı (iyilik) kapattığında karanlık (kötülük) olduğu düşünülürdü.
Güneş tanrısı Osiris'i öldüren Seth'den öç almak isteyen Horus'un gözü, kavga sırasında aynı zamanda amcası olan karanlıklar ve kötülükler tanrısı Seth tarafından parçalanır. Bilimlerin ve tıbbın kurucusu olan Toth parçaları toplar ve gözü eski haline getirir. Ancak 1 / 64'lük parçası eksiktir ve bu parça, Toth'un büyü ve sihir gücü tarafından tamamlanır.
Daha sonra Horus'un bu gözünü simgeleyen hiyeroglif resim, uzak görüşlülüğün, beden dokunulmazlığının ve sonsuz doğurganlığın simgesi olarak, gemi, araba mumya, vazo gibi nazardan korunması gereken gereçlerin üzerine çizilmeye başlanmıştır. Mısırlılar önem ve değer verdikleri her şeyi, koruyabilmek için üzerine Horus'n gözünü çizdiler. Bu çizimler daha sonra Anadolu'ya ulaştı ve büyük bir olasılıkla onu ilk defa Fenikeliler (M.Ö. 2500-M.S. 65) cam üzerine geçirdi.
Bugün bir nazar boncuğuna bakarken, binlerce yıldır kesintisiz devam eden bir süreci bir saniye daha ileriye taşıyoruz. Birisine nazar boncuğu hediye ederken, aslında binlerce yıldan bu yana devam eden bir geleneği sürdürüyoruz. Toth ile başlayan süreçte, kendi dilimizde yer eden deyimi seçerek, bazen inanarak bazen de turistik bir şirinlik yaparak, Anadolu'nun cam ustalarının tarihle yaşıt olan ateşle ortak çalışmasını geleceğe aktarıyoruz.
1 Amerikan Doları'nda Tek Göz
Piramit içindeki göz sembolünü Amerikan doları üzerinde görmekteyiz. Aslında bu sembol Amerikan Birleşik Devletleri Devlet Mührü'nde bulunmaktadır. İlk bakışta, Amerika Birleşik Devletleri'nin kurucularının birçoğunun Mason oldukları için bu sembolün kullanıldığı akla gelmektedir.
Ancak, Masonik Yazar S. Brent Morris bunun böyle olmadığını, bu düşüncenin komplo teorisyenleri tarafından Masonlar aleyhine kullanıldığını ifade ediyor. Onlara göre, diyor, ABD Devlet Mühüründeki sembol Masonların dünyayı yönettiklerini veya “Yeni Dünya Düzeni”ni dünyaya dayattıklarını gösteren şeytani bir işarettir.
Müellif, söz konusu mührü tasarımlaması için kurulan üç komiteden yalnız 1776 kurulan birinci komitede yer alan Benjamin Franklin'in Mason üye olduğunu ve dolayısıyla amblemin tasarımlanmasında Masonik etkinin bulunmadığını ifade ediyor.
1782'de Kongre tarafından kabul edilen mühürdeki sembolün anlamını o zamanki Kongre Sekreteri Charles Thomson ile Sanatçı Danışman William Barton şöyle açıklıyor: Piramit, kuvveti ve kalıcılığı, üzerindeki göz ise Tanrının Amerikan davasına rehberliğini, davanın koruyucusu olduğunu remz eder.
Her şeyi Gören Gözün, Masonik sembol olarak resmen ilk kullanımı ve tanımlanması 1797 yılına rastlamaktadır, yani Kongrenin bu sembolü kabul etmesinden 14 sene sonrasına. Bunun yanında bu amblemi ilk tanımlayan Thomas Smith Webb'in sembolizması Mühürdeki sembol tanımından farklıdır. Kaldı ki, Webb'in tanımlamasında göz üçgen içinde değil yarım bir hâle içindedir.
1 Amerikan Doları'nda 666 (MDCCLXXVI)
1 Amerikan Doları'nda, tamamlanmamış piramidin üzerinde Taban çizgisi boyunca bütün rakamları topladığımızda 666 sayısını elde ederiz. Önce 3 boyutlu bir üçgen çizelim ve her boyutuna MDCCLXXVI sayısını üst, sağ ve sol yönlerinde sırayla yerleştirelim ve taban sayısındaki rakamları toplayalım:
D = 500
C = 100
L = 50
X = 10
V = 5
I = 1.
D+C+L+X+V+I = 500+100+50+10+5+1 = 666.
Yer alan piramit, ünlü Büyük Giza Piramidi'dir. İlginç olan ise Giza Piramidi ile Kabala arasında ilişki olmasıdır. Gül-Haç ve mason ökültistleri, Büyük Piramit'in basamakları ritlerdeki dereceleri temsil ettiğine inanırlar. Piramidin en altında Roma rakamıyla "MDCCLXXVI" yazmaktadır. Bu tarih, M:1000 D:500 C:100 L:50 X:10 V:5 I:1 ise bu tarih; 1776 Yani ABD'nin doğum günü. Ve illumunatinin kuruluşunu (1 Mayıs 1776) ifade etmektedir..
3'lü gruplar halinde incelendiğinde 666 çıkar. Ayrıca, 666 sayısından Ezra'da da bahsedilmektedir ve Babil'den Judah'a dönen insanları simgelemektedir: Adonikam'ın çocukları altıyüz, altmış ve altı tanedir. (2:3) Adonikam kelimesinin anlamı şudur: "Tanrı'nın övgüsüne layık."
Roma rakamlarındaki 5 temel sayıyı küçükten büyüğe doğru yazıp toplayınca da aynı sayı çıkıyor. D = 500, C = 100, L = 50, X = 10, V = 5, I = 1 = 666
MDCCLXXVI ve İlluminati
MDCCLXXVI, bize ayrıca İlluminati'nin kuruluş yılını da verir:
M - 1000, D - 500, C - 100, C - 100, L - 50, X - 10, X - 10, V - 5 I - 1 = l776 (May 1st)
Piramidin altında ki rakamlar (MDCCLXXVI) 1776 tarihini gösterir.Bu tarih, İllüminati'nin kuruluş tarihidir.İlluminati "Aydınlanmışlar" anlamındadır ve Efendiler denilen süper zenginlerin yönettiği bir dünya komplosudur. 1772 yılında Wilhelm-Bader Kongresinde, masonlar İlluminati ile birleştiklerinden bu tarih, masonlar için de önemlidir.
Temelinde "aydınlanma, ruşenilik, vahdet-i vücud felsefesi" gibi muhtelif felsefi akımların etkisi olduğu iddia edilen İlluminati hareketi, 1 Mayıs 1776'da Adam Weishaupt tarafından Almanya'nın Bavyera eyaletinde kurulmuştur. Daha doğrusu o tarihte bir İlluminati örgütlenmesi ortaya çıkmıştır. Weishaupt, Ingolstadt Üniversitesi'nde hukuk profesörü iken masonik eğilimlere merak sarmış ve bir gizli örgüt kurmuştur.
1779'a gelindiğinde İlluminati örgütünün 54 üyesi bulunuyordu ve Bavyera eyaletinin dört şehrinde teşkilatlanmıştı. Örgüt üyeleri ağırlıklı olarak masonik kimlikleri öne çıkarıyorlardı.
Almanya'daki din adamlarının hemen tamamı Illuminati şebekesine düşmandı. Bunun sebebi elbette onun, Hıristiyanların değerleriyle alay eden, bu değerlere iğrenç bir şekilde saldıran Tapınak Şövalyeleri'nin devamı olduğunun tahmin edilmesiydi.
Ayrıca Illuminati üyeleri zaman zaman yönetimi de hedef alan yayınlar yapıyorlardı. Bu yüzden 1784'te teşkilatlarına bir polis baskını gerçekleştirildi ve birçok üyeleri göz altına alındı. 22 Haziran 1784 tarihinde de Bavyera Elektörü bir ferman yayınlayarak Illuminati örgütünü tamamen kapattı. Örgütün üyelerinin çoğu tutuklandı. Başta lider Weishaupt olmak üzere birçok üyesi de ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Aynı ferman 1785 Ağustos'unda tekrarlandı ve böylece Bavyera'da sadece İlluminati değil, masonluk da silinmiş oldu.
Bavyera'da Illuminati ve masonluğun yasaklanmasının Avrupa ve Amerika'da ciddi bir etkisi oldu. Bayağı korku ve telaşa kapılan diğer ülkelerdeki masonlar kendilerine de yasak getirilmemesi için büyük bir gürültü kopardılar. Öyle ki ABD başkanı George Washington, tereddütlere kapılan Amerikalı masonlara güvence verme ihtiyacı duydu.
Bavyera'da yasaklanan Illuminati ve mason teşkilatları çok geçmeden yer altı örgütleriyle faaliyetlerini sürdürdü. Fakat bu kez Almanya dışına da uzanarak tüm Avrupa'da teşkilatlanmak için faaliyetlerini hızlandırmaya başladı. Örgütlenme çalışmalarını hızlandırmasında Johann Bode adlı bir masonun önemli katkıları oldu. Bazı kaynaklara göre Goethe, Mozart, Schiller ve Herder gibi birçok ünlü bu örgütün saflarına katılmışlardır.
Yeraltı teşkilatlarının yapılandırılmasında farklı isimler kullanıldı. Örneğin Fransız Devrim Kulübü ve Jacobin Kulübü Illuminati hareketinin devamını sağlamak için kurulmuş oluşumlardır. Bunlar asıl önemli faaliyetleri yer altından yürütüyor, ama masonluğun çok fazla murakabe altında olmadığı yerlerde salon toplantıları da düzenliyordu.
Fakat bu toplantıları yine de halka açık değil, sadece üyelerin katılabildiği türden toplantılardı. Örneğin Jacobin Kulübü için tutulan salona 1300 üye katılıyordu. Tamamen üyelere mahsus ve gizli olarak düzenlenen bu toplantılara Fransa'nın en iyi eğitim görmüş ve en etkin kişileri katılırdı. Jacobin'lerin ideali, tüm kurumları ve krallığı ortadan kaldırarak adına "Yeni Dünya Düzeni" ya da "Evrensel Cumhuriyet" dedikleri bir düzen kurmaktı.
lluminati, kelime olarak aydınlıkçılar veya aydınlananlar anlamına geliyor. Kök olarak İtalyanca'dır. Fransızca'da ışık anlamına gelen ‘la lumière' kelimesi de aynı kökten gelir. Birçok araştırmacının ortak tespitine göre fikri altyapısı ve temeli Tapınak Şövalyeleri'ne dayanıyor. Kuruluşundaki amacı Avrupa masonluğunu bir çatı altında birleştirmekti.
Her şeyi Gören Göz (Horus'un Gözü) ve Masonluk
Her şeyi gören göz (mısır tarihi) horusun gözü. lucifer'in her şeyi gören gözü anlamına gelir. gözyaşı damlası etkisi altında olmayan ruhlar yüzünden kederlendiğini gösterir.
Her şeyi gören göz sembolü konusunda bilinen en eski Masonik referansa 1772 yılında yayınlanan William Preston'un “Üstat Mason Derecesi Konferansları”nda rastlıyoruz. Preston konferansında Her Şeyi Gören Gözden şöyle bahsediyor:
“Çıplak kalbe doğrultulmuş kılıç, adaletin er geç bizi yakalayacağını göstermektedir; düşüncelerimiz, sözlerimiz ve davranışlarımız insanların gözünden saklı kalabilse de, güneşin, ayın ve dahi yıldızların itaat ettiği, kuyrukluyıldızların o müthiş dönüşlerini gözetiminde yaptığı, insan kalbinin derinliklerine hakim olan ve liyakati ödüllendiren o Her Şeyi Gören Göz'den saklı kalmaz.”
Göz hiç bir zaman uyumaz. Bu anlamıyla bazı obediyanslarda Üstadı Muhterem ve Önceki Üstadı Muhteremlerin önlüğünde yer alır. En eski Her Şeyi Gören Gözün yer aldığı önlük, Marquise de Lafayette tarafından el işlemeleri yapılmış (aslında bir Fransız Manastırında rahibeler tarafından yapılmıştır) ve Marki tarafından Amerika'ya getirilerek General George Washington'a 1784 yılında hediye edilmiş olanıdır.
Bu olay da göstermektedir bu amblem o tarihe kadar masonik bir amblem olarak tanınmamaktadır. Masonik önlüklerin o dönemde ayak bileğine kadar inen deri önlükler olduğunu ve üzerini her hangi bir amblemle süslemenin çok güç olduğunu unutmamamız gerekir. Ancak Spekülatif Masonların sayılarının ve etkilerinin ağır basması ile kumaştan veya başka materyallerden yapılan önlükler kullanılmaya başlanmış ve bundan sonra önlüklerin üzerinde amblemler görülmeye başlamıştır.
Öte yandan Mackey Ansiklopedisi'nde, Her Şeyi Gören Göz'ün dinsel içeriği yanında daha farklı “omniscience” (her şeyi görme ve bilme, gözetme, izleme) kavramlarının bulunduğu, hukuk ve yönetime ilişkin dünyasal anlamlarının da olduğu, sözgelimi Kanun'un izleyen ve her şeyi gören, bilen özelliğinden de bahsedildiği, aynı şeyin Devlet için de söz konusu olduğu ifade ediliyor.
Eğer ilk Hürmasonların “omniscience” sembolü var idiyse bunun illa da ilâhi bir “omniscience” olması gerekmez” deniliyor.Her Şeyi Gören Göz'ü, ilâhi gözetim sembolü olarak düşündüğümüzde, bu gözetimin amacının insanoğlunun gizlediği suçları yargılamak değil de, gizlediği erdemleri mükâfatlandırmak olduğunu düşünmek daha doğru olur.
Her Şeyi Gören Göz'ü, Kardeşimiz Locaya devam etmese de, hastalık veya bir kaza nedeni ile evinde hapis kalsa da veya başka bir yere taşınmış olsa da onu hiç gözümüzden ırak tutmamak ve gözetimimiz altında tutmak anlamında Masonik “omniscience” gözetim olarak da kullanabiliriz.
Her Şeyi Gören Göz, 17. 18. asırlarda çokça kullanılan kültürel ikonografinin bir bölümü idi. Üçgenin içine konduğunda güçlü bir teslis doktrinini ifade ederdi. Masonik ritüel ve sembolizmanın evrimi bu döneme rastlaması nedeniyle toplum tarafından çok iyi bilinen ve tanınan bu sembolün bir şekilde Masonluğa girmesi pek şaşırtıcı değildir.
Belki de 3 rakamının önemi veya çok kullanımı nedeni ile üçgen tercih edilmiştir. Üç derece, Locanın asıl görevlilerinin üç kişi olması, vs gibi...
Her şeyi gören göz'e ülkemizin topraklarında sıklıkla rastlıyoruz. Sultanahmet Meydanı'nda ki Dikilitaş'ta olduğu gibi..
Üstteki resimdeki "kurukafa"ya dikkat edin. George Walker Bush, masonların Skulls and Bones Society (Kuru kafa ve Kemikler) Siyah Mason Locası'na üyedir. (SBS) .
Tek Göz, Masonluk ve Deccâl
Masonların tek göz sembolü, Deccal'in sembolüdür. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) 'den rivayet edilen bir hadiste şöyle buyrulmaktadır:
"Deccal'in tek gözü vardır."
Yine İbn-i Abbas radıyallahu anhuma der ki; "Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem namazının sonunda dört şeyden sığınırdı. Derdi ki;
نﻤ ﷲﺎﺒ ذوﻋأ رﺎﻨﻟا باذﻋ نﻤ ﷲﺎﺒ ذوﻋأ و رﺒﻘﻟا باذﻋ نﻤ ﷲﺎﺒ
ﺔـﻨﺘﻓ نـﻤ ﷲﺎـﺒ ذوﻋأ نطﺒ ﺎﻤ و ﺎﻬﻨﻤ رﻬظ ﺎﻤ نﺘﻔﻟا
"Kabir azabından Allah'a sığınırım, Cehennem azabından Allah'a sığınırım. Açık ve gizli fitnelerden Allah'a sığınırım. Ve tek gözlü yalancı Deccal'den Allah'a sığınırım."
İbni Ömer radıyallahu anhuma, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayet ediyor; "Şüphesiz Deccal büyük ve kızıl bir bünyeye sahip, kıvırcık saçlı, tek gözü kör olup sanki yerinden fırlamış üzüm tanesi gibidir."
İbni Ömer Radıyallahu anhuma hadisinde; "Sağ gözü kör olup, fırlamış üzüm tanesi gibidir" diye geçmişti. Bu hadisin Arapça Metninde geçen "Tafie" hemze ile yazılır ise; "ziyası gitmiş, sönük" manasına gelir. Hemzesiz olarak "Tafiye" olursa; "Yerinden fırlamış üzüm tanesi" demek olur.
Huzeyfe radıyallahu anh hadisinde; "Kıvırcık saçlı ve sol gözü kördür" diye geçti ve bir rivayette; "Kör olan gözü, sol gözüdür", aynısı Enes, Semura Bin Cündüb ve Cünade Bin Ümeyye radıyallahu anhüm'den rivayet edilmiştir. İbni Abbas radıyallahu anhuma hadisinde; "Gözü sabah yıldızı gibidir"
Huzeyfe radıyallahu anh hadisinde; "Sağ gözü mesh olunmuştur. Diğer gözü ise güneş parçası gibidir" Ondan diğer rivayette; "gözü mesholunmuştur" geçer. Ubey Bin Ka'b radıylalhu anh hadisinde; "bir gözü yeşil cam gibidir."
Sefine radıyallahu anha rivayeti; "Sol gözü kör, sağ gözü et ile kaplı gibidir"
Diğer bir rivayette de sol gözü et ile kaplı olarak vasıflanır.Hadisin Arapça metninde geçen "zufre" kelimesi; burundan göze doğru çıkan bir çeşit deridir. Onun güzünün böyle olması, bahsedilen gözünün sağlam olmamasına mani değildir. Belki bu gözbebeğinin ardında kalacak şeklidedir.
Ubade Bin Samit radıyallahu anh hadisinde; "Kısa boylu, çarpık bacaklı, kıvırcık saçlı, tek gözlü, göz yuvası ne çukurdur, ne de şişkin." diye tarif ediliyor.
Ebu Said el Hudri radıyallahu anh hadisi; "Gözbebeği yerinden fırlamış gibi ve kördür. Gizli değildir, parlayan yıldız gibidir."
Hadislerde belirtildiğine göre, Deccal'in yalnızca tek gözü vardır. Bu, Deccal'in en belirgin özelliğidir. Masonluk, Deccâlî sistemi temsil ettiğinden ve doğrudan şeytana taptığından, Deccal'in en belirgin özelliklerinden birini kendisine sembol edinmiştir.
Bu sembol, hemen her Masonik yapılanmada karşımıza çıkan “tek göz” sembolüdür. Özellikle üçgen içinde tek göz, mason localarının çok iyi bilinen simgesidir ve adeta masonluğun bir numaralı işareti durumundadır. Masonluk konusunu ele alan kaynakların büyük bölümü, tek göz sembolüne mutlaka vurgu yapar.
Masonlukta söz konusu göz sembolü, “her şeyi gören göz” olarak tarif edilmektedir. Masonlar bu gözün, taptıkları sözde büyük gücü simgelediğine inanırlar. İşte, masonların kendisine taptıkları ve büyük güç olarak tarif ettikleri “her şeyi gören göz”, Deccal'in tek gözüdür.
Mesih kelimesi, Hz. İsa için de, Deccal için de kullanılır. Fakat ikincisi daima "Deccâl"' ilâvesiyle birlikte bulunur. Deccâl'a Mesih denilmesi; hayır yönünün kalmaması, tek gözlü olması veya çıktığı zaman yeryüzünü çok kısa sürede dolaşabilme özelliğine sahip olmasıdır.
İlâhlık davasında bulunması, hakkı bâtıl göstermesi, hilekârlık, yalancılık onun vasıflarındandır. Hayatın fitnesi, dünyaya aldanmak, şehevi arzuları meşrû olmayan şekilde kullanmak, cehâletin arkasında koşmak ve en kötüsü ölüm sırasında imtihana tabi tutulmaktır. Ölümün fitnesi ise; ölen kimseye görevli meleklerce sorulan, "rabbin kimdir?" sorusuna, şeytanın, bu kimsenin karşısına geçip; "Şüphesiz rabbin benim" diyerek onu yanıltmaya çalışmasıdır (Tirmizî)
Peygamberimiz (sav), Deccal'in gizlilik içinde hareket edeceğine işaret etmiştir:
"Deccal yola çıkıp ilk defa Dımşk şehrinin doğuya bakan kapısının yanına gelecek... ARANACAK, FAKAT YAKALANMAYACAK... Sonra Kisve nehrinin sularının yanında görülecek... ARANACAK, NE TARAFA GİTTİĞİ BİLİNMEYECEK..."
Hadis-i şerifte, "Deccal'in aranacağının, ancak bulunamayacağının" bildirilmiş olması, gizli olarak hareket edeceğine işaret etmektedir. Deccal, açık olarak ortaya çıkacağı dönem gelinceye kadar fazla dikkat çekmeden, insanları ajite etmeden, yavaş ve derinden faaliyet gösterecektir. Bu dönem boyunca, Deccal ve taraftarları için gizlilik esas olacak, bu amaçla gizli teşkilatların desteğini alacaktır.
Bu gizliliğin bir gereği olarak Deccal, derin devletler oluşturup onların başına geçecek, adeta "görünmez bir güç" gibi hareket edecektir. Bu sayede sinsi bir şekilde bozgunculuğu organize edecektir. Bediüzzaman Said Nursi de Deccal'in masonluk gibi gizli teşkilatların desteğini alacağına dikkat çekmiştir:
"... DECCAL... MASONLARIN KOMİTELERİNİ ALDATIP MÜZAHERETLERİNİ (korumasını, desteğini) kazandıklarından dehşetli bir iktidar zannedilir..."
Üstad'ın da belirttiği gibi Deccal, dünya masonluğunu bir nevi gizli ordusu olarak kullanacaktır. Bu gizli teşkilatın toplantılarında, Deccal'in önderliğinde Müslümanların aleyhinde gizli kararlar alınıp, uygulamaya konulacaktır. Nitekim, dünyanın farklı köşelerinde Müslümanları hedef alan baskının, zorun ve saldırıların birbiriyle benzerliği herkes tarafından kabul edilmektedir.
Bu, söz konusu eylemlerin tek merkezden yönlendirildiğinin önemli bir delilidir. Bediüzzaman Said Nursi, Deccal'in İslam dünyasını baskı altına alacağını, salih Müslümanlara zor ve çetin günler yaşatacağını sözlerinde bildirmiştir:
"... DECCAL GİBİ nifak (ikiyüzlülük) ve zındıka (küfür) başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları (zarar veren müthiş şahısları) ... beşerin hırs ve şikakından (iki yüzlülüğünden) istifade ederek az bir kuvvetle nev-i beşeri (insanları) herc-ü merc (darmadağın) eder ve koca ALEM-İ İSLAMI ESARET ALTINA ALIR."
DECCAL ortaya çıkmadan önce oluşacak işaretlerin çoğu bugün gözlemlenebilmekte. Bir şey var ki çok kesin, eğer sizler Anti Christ'in gelişine şahit olmayacak kadar talihliyseniz, mutlaka çocuklarınız görecek onu. Deccal'ın gelişinden önce, bizlere bildirildiğine göre, onun dönüşünü bekleyecek bir SİSTEM –DECCAL'ın sistemi- kurulacak.
Bu DECCAL'ın Sistemi tarihteki en şeytani, en baştan çıkarıcı şeytani kafir güç olacaktır. Bu sistem; yoğun bir biçimde ahlaksızlığa (Homoseksüelliğe, Zinaya, Fuhuşa) Ateizme, Şeytana tapınmaya, TEFECİLİK yapmaya, sarhoşluk verici maddeleri kullanmaya (Alkol ve Uyuşturucu), suç işlemeye, adaletsizliğe, işkenceye, kalem fitnesine (pornografik magazin vs), savaş çıkarmaya, Kıtlığa, Katliamlara, Tecavüze haddi hesabı olmayacak ölçüde acıya yol açar.
Bu Deccal sistem, elbette ki bizim bildiğimiz HÜR MASONLUKtur. Birleşmiş Milletlerdeki, AET'deki ve Britanya Parlemantosu'ndaki her mevki Mason olan kişiler tarafından ele geçirilmiştir. Hür Masonluğun İngiltere ve Galler bölgesinde 700.000 civarında mensubu vardır ancak Britanya toplumu onlar hakkında pek birşey bilmiyor.
Hür Masonlar gizlice, JAHBULON olarak bilinen şeytan-tanrıya ibadet etmektedirler. (Daha detaylı bilgi için Hür Masonluk hakkında uluslararası platformda en çok satan Stephen Knight tarafından yazılan “The Brotherhood” adlı kitabın 230-240. sayfaları ve David M Pidcock'un “Satanic Voices” adlı eserlerine bakınız.)
Şeytan, Hz. Adem devrinden beri hep aynı aldatmacayla insanları saptırmaya çalışmıştır. Bu aldatmaca, Allah inancını reddeden, tüm varlıkların tesadüfen meydana geldiklerini savunan Darwinizm'dir. Masonluk da Hz. Adem devrinden beri devam eden, şeytani bir örgütlenmedir. Ve bu deccal sistemi de, şeytanın en büyük oyununu kullanarak insanları aldatır. Kendisine doğayı, şuursuz tesadüfleri ilah edinmiş olan deccali sistem masonluk, aslında yalnızca şeytana hizmet eden sapkın bir dindir.
New Age akımının kurucusu ve Fransa'daki Meşrik-i Azamlığı'na bağlı 32. dereceden mason olan Madame Petrovna Blavatsky bu konuyla ilgili şunları söylemektedir:
"...Gezegenimizin ilahı ve tek ilah şeytandır."
Mason yazar Eliphas Levi, kendi liderinin Baphomet, diğer adıyla şeytan olduğunu açıkça ifade etmektedir. Eliphas Levi'den ilginç bir alıntı şöyledir:
"Aydın Lucifer (şeytan), ... kutsal ruh'tur, fiziksel anlamda Lucifer ise evrendeki manyetizmanın en büyük etkenidir."
Albert Pike'nin kitabı "Morals and Dogma" (Ahlak ve Dogma) hala ABD'de İskoç Riti Masonluğu üyelerine tavsiye edilir ve iyi tanınmış mason yazarlar tarafından masonluğun Eflatunu olarak isimlendirilmiştir. 33. dereceden mason olan Albert Pike'nin "Morals and Dogma" adlı kitabındaki açıklaması şöyledir:
"LUCIFER (şeytan), ışığın kaynağı! Karanlığın Ruhu..."
Petrovna Blavatsky, bu kavramı şöyle özetlemiştir:
"Lucifer ilahi ve dünyevi bir ışıktır, ‘Kutsal Hayalet' ve ‘Şeytan'dır..."
Yine New Age hareketinin öncülerinden filozof mason David Spangler'in bu konudaki görüşleri ise şöyledir:
"Lucifer (şeytan) bize bütünlüğün son bağışını vermeye gelir. Eğer bunu kabul edersek, o zaman özgür olur ve biz de özgür oluruz. Bu Lucifer başlangıcıdır. Bu, şimdi ve önümüzdeki günlerde pek çok insanın yüzyüze geleceği bir şeydir, çünkü bu, New Age'in başlangıcıdır .”
Masonlar, açıkça, şeytanın himayesinde hareket etmekte ve onun emirlerini yerine getirmektedirler. Bu gizli tarikatta en önemli sembol olarak kullanılan “her şeyi gören göz”, “Lucifer'in gözü” olarak tasvir edilmektedir.
Bunun dışında tüm masonik semboller de aynı amaç için tasarlanmıştır. Tersine yıldız, Baphomet (keçi şeklinde şeytan) adını taşır ve şeytan'ın sembolüdür. Büyücülükte tersine beşgen yıldız yalnız bir amaçla kullanılır, şeytan'ın gücünü çağırmak için!
Dolayısıyla tüm masonik semboller aslında masonluğun temelinde yatan inancı, yani şeytana tapınmayı sembolize etmektedir.
Daha önce detaylarını belirtmiş olduğumuz Lucifer doktrininin fikir babası 33. Dereceden mason Albert Pike ve onun şeytan doktrini ile ilgili olarak yazar John Daniels şu açıklamayı yapmaktadır.
«Albert Pike, “Lucifer Doktrinini” birçok mason biraderine öğretti. En heyecanlı öğrencileri Lucifer Doktrinini en ileri seviyede uygulayan Bismarck ve Mazzini'ydi. Bu üçlü birlikte masonluğu kullanarak iki dünya savaşı çıkardılar ve bunun ardından “dünyanın Lucifer'e Tanrı olarak tapınmaya hazır olmasını” sağlayacaklardı.»
Masonların şeytan ile bağlantılarının en büyük örneklerinden birini ise, 33. derece mason olan İngiliz Alesteir Crowley teşkil etmektedir. Satanist olan Crowley, aynı zamanda Doğu Tapınakçıları Locası (Ordo Templi Orentis – OTO) üstad-ı azamdır.
Crowley'in annesi, oğlunun İncil'deki Canavar'ın tezahürü olduğunu söylemektedir. “Yaşayan en kötü insan” ünvanını taşıyan Crowley, masonik ritüeller doğrultusunda, kendisi ile bağlantıda olan kişilerin büyük bir kısmının dehşet verici ölümlerine sebep olmuştur. Crowley'in, şeytana, 150 genç erkek kurban ettiği iddia edilmektedir.
33. dereceden mason olan Crowley'in aşağıdaki şiirleri, masonik sistemin altında yatan asıl şeytani gerçeği açıkça gözler önüne sermektedir:
«Kanımı şeytanın ellerine bağlıyorum
Bütün hepsi ellerimin arasında
Sana, Canavar, senin kontrolüne,
Kendimi rehin veriyorum, bedenimi, zihnimi ve ruhumu.»
«Nefret edilen işime, işim üzerine yemin ederim,
Her konuda dikkatsizim, fakat tek bir konuda ödül alırım,
O da tanrımız olan şeytanın mutluluğudur.»
Masonluğun, Allah inancını ortadan kaldırma ve bunun yerine şeytanın buyruklarını esas alan bir deccal sistemi getirebilme gayesi, dönemin Hıristiyanları tarafından da teşhis ve ifade edilmiştir. Katolik dünyasının lideri Papa XIII. Leo'nun 1884 tarihli ünlü Humanum Genus adlı fermanında masonluk ve faaliyetleri hakkında çok önemli tespitler vardır. Papa şöyle yazmıştır:
«Zamanımızda masonluk isimli, çok yaygın ve kuvvetli bir örgüte sahip bir derneğin desteği ve yardımıyla, karanlık kuvvetlere tapanlar olağanüstü bir gayret içinde birleşmiş durumdalar.
Bunlar artık niyetlerini gizleme ihtiyacı duymadan Tanrı'nın Yüksek Varlığı ile mücadele etmektedirler... Masonların istekleri ve bütün çabaları aynı amaca yönelmektedir: Hıristiyanlığın gereği olan her türlü sosyal ve dini disiplini tamamen yıkmak ve yerine prensiplerini natüralizmden alan ve kendi fikirlerine göre şekillenmiş yeni kuralları oturtmak.»
Şu anda Deccali sistem, masonluğun idaresi altındadır. Dünya masonluğunun lideri görev başındadır ve Deccal'in yanında bulunan yalancı peygamber, mason Moon tarikatının lideridir. O da, şu an halihazırda peygamberlik ilan etmiş durumdadır. Birlikte dünyayı gitgide artan bir sapkınlığa ve zulme sürüklemişlerdir. Masonik sistemin dünya üzerindeki hakimiyeti halen devam etmektedir.
Papa'nın belirtmiş olduğu bu gerçek, üst düzey masonlar tarafından da çok defa dile getirilmiştir: Türk mason localarının 1923'de yayınladığı "Meşrik-i Azam İçtimai Zabıtları"nda masonların sapkın felsefeleri şöyle ifade edilmektedir:
«Biz artık Allah'ı hayat gayesi olarak tanımayacağız. Biz bir gaye yarattık. O gaye Allah değil, beşeriyettir. Bugün yavaş da olsa, şuuru tam manasıyla tatmin edebilecek tek ve evrensel bir din teşekkül etmektedir... Bu evrensel dine paralel olarak, bir de dünya görüşü ölçüsünde ahlak kurulacaktır... Böyle bir din insanı kainatla birleştirecektir. İşte bu MASONİZM'dir… Komünyonun manası olan inanç birliği yapıyoruz burada biz.»
Masonlar, deccal sisteminin bir gereği olarak, kendilerini sezdirmezler. Gerçek yüzlerini hiçbir zaman ortaya çıkarmaz, şeytanı sahte ilah edindiklerini, Allah inancını inkar ettiklerini açık açık söylemezler.
Çünkü eğer söylerlerse, samimi ve dindar halkı karşılarına alacaklarını bilirler. Zaten bu sebeple, İncil'de ve hadislerde belirtilen deccal, kendisini peygamber ilan eden, Allah'ı inkar etmesine rağmen, sahte dindar görünümü ile ortaya çıkacak olan bir aldatıcıdır. Deccal, yani şu an deccaliyeti temsil eden masonluk, aynı sahte görünüm ile ortaya çıkmış ve şeytana tapınan sapkın bir din olduğunu insanlardan gizlemeye çalışmıştır.
Bu amacı gerçekleştirebilmek için masonlar, çeşitli kılıklara bürünerek oyunlarını devam ettirirler. Örneğin Dünya Kiliseler Birliği ve Ulusal Kiliseler Konseyinin mason liderleri bulunmaktadır. Eski Christian Science Monitor dergisinin editörlerinden bir kısmı masondur. Müslüman din alimleri arasında da mason olanlar bulunmaktadır. Bu tür kurumlara sızarak masonlar, kendi amaçlarına ulaşabilmek için yol ararlar. Amaçları ise, dindar görünüm altında insanlığın Allah inancından uzaklaşmasını sağlamak ve onları, kendileri gibi şeytanın birer hizmetçisi haline getirebilmektir.
Bu görevi onlara veren şeytandır. Üstad masonlar, doğrudan şeytan ile bağlantıya geçebilen kişilerdir. İki yüz, üç yüz kişilik toplantılar sırasında şeytandan direktifler alan bir üstad mason, şeytanın kendisine emrettiği şeyleri birer birer sıralamaya başlar. Şeytanın emri, genellikle hep kan dökülmesidir.
Hatta kimi zaman şeytan, direk görüntü olarak kendilerine görünmektedir. İşte bu sebeple, masonlar şeytandan ölesiye korkarlar. Masonlar, bu ritüelleri, kendi kitaplarında anlatmakta ve şeytanın emirlerine mutlaka uymaktadırlar. Masonlar, doğrudan şeytana taparlar. Şeytanın direktiflerine göre hareket ederler.
Hıristiyanlık'ta Antichrist (Deccal) ve 666 İncil'de belirtilen Deccal ve onun birliği, bazı Hıristiyanlar tarafından yanlış anlaşılmakta, yanlış yorumlanmaktadır.
İncil'de belirtilen, barışçıl görünüp sonradan zulüm yapacak olan deccali sistem masonluktur. Ve İncil'de geçen söz konusu masonik sistem, Peygamberimiz Hz. Muhammed'den rivayet edilen hadislerle tam anlamıyla mutabakat göstermektedir.
Peygamberimiz'in hadislerinde, İncil'de de belirtildiği şekilde, dünyanın son döneminde Deccal'in yalancı peygamber olarak ortaya çıkacağı, dindar görünümü ile insanları kandıracağı, yanında bir şahıs olacağı ve onun da yalancı peygamber olarak ortaya çıkacağı belirtilmiştir.
Deccal, İncil'de olduğu gibi, hadislere göre de, tüm dünyayı hakimiyeti altına alacak, dindar görünümü ile kitleleri peşinden sürükleyecek, fakat tüm dünyaya zulüm getirecek ve zulmünden tanınıp anlaşılacaktır.
Hıristiyanlık'ta Deccal (Mesih karşıtı, anti-christ), dünyanın son günlerinde İsa Mesih'e karşı koymak üzere Şeytan tarafından güçlendirilecek olan son derece kötü kişi. İncil'in Vahiy bölümünde anlatıldığına göre yerden çıkacak bu canavarın iki boynuzu vardır ve sesi ejderhaya benzer. Yeryüzünü ve yaşayanlarını, ‘ölümcül yarası iyileşmiş olan' sahte bir tanrıya tapınmaya zorlar (kimi kaynaklarca Ay Tanrısı) .
İnsanların gözü önünde büyük mucizeler yapar. Bu sahte tanrının adına yapmasına izin verilen mucizeler sayesinde yeryüzünde yaşayanları saptırır. Küçük-büyük, zengin-yoksul, özgür-köle herkesi sağ eli ya da alnına bir işaret vurdurur.
Öyle ki, bu işareti yada adını simgeleyen sayıyı taşıyanların dışında hiç kimse ne bir şey satabilecek ne de satın alabilecektir. Bu sayı, bir insanı simgeler. Onun sayısı altı yüz altmış altı'dır (Vahiy 13:11-18) . Tolstoy'un romanlarındaki, “Deccal'in damgası” ifadesinden bu işaret (666) kastediliyor.
Denizden Çıkan Canavar: «Sonra on boynuzlu, yedi başlı bir canavarın denizden çıktığını gördüm. Boynuzlarının üzerinde on taç vardı, başlarının üzerinde küfür niteliğinde adlar yazılıydı. Gördüğüm canavar parsa benziyordu. Ayakları ayı ayağı, ağzı aslan ağzı gibiydi.
Ejderha canavara kendi gücü ve tahtıyla birlikte büyük yetki verdi. Canavarın başlarından biri ölümcül bir yara almışa benziyordu. Ne var ki, bu ölümcül yara iyileşmişti. Bütün dünya şaşkınlık içinde canavarın ardından gitti. İnsanlar, canavara yetki veren ejderhaya taptılar. “Canavar gibisi var mı? Onunla kim savaşabilir?” diyerek canavara da taptılar.
Canavara, kurumlu sözler söyleyen, küfürler savuran bir ağız ve kırk iki ay süreyle kullanabileceği bir yetki verildi. Tanrı`ya küfretmek, O`nun adına ve konutuna, yani gökte yaşayanlara küfretmek için ağzını açtı. Kutsallarla savaşıp onları yenmesine izin verildi. Canavar her oymak, her halk, her dil, her ulus üzerinde yetkili kılındı. Yeryüzünde yaşayan ve dünya kurulalı beri boğazlanmış Kuzu`nun yaşam kitabına adı yazılmamış olan herkes ona tapacak. Kulağı olan işitsin! Tutsak düşecek olan Tutsak düşecek. Kılıçla öldürülecek olan Kılıçla öldürülecek. Bu, kutsalların sabrını ve imanını gerektirir.» (İncil, Vahiy 13:1-10)
Yerden Çıkan Canavar: «Bundan sonra başka bir canavar gördüm. Yerden çıkan bu canavarın kuzu gibi iki boynuzu vardı, ama ejderha gibi ses çıkarıyordu. İlk canavarın bütün yetkisini onun adına kullanıyor, yeryüzünü ve orada yaşayanları ölümcül yarası iyileşen ilk canavara tapmaya zorluyordu. İnsanların gözü önünde, gökten yere ateş yağdıracak kadar büyük belirtiler gerçekleştiriyordu.
İlk canavarın adına gerçekleştirmesine izin verilen belirtiler sayesinde, yeryüzünde yaşayanları saptırdı. Onlara kılıçla yaralanan, ama sağ kalan canavarın onuruna bir heykel yapmalarını buyurdu. Canavarın heykeline yaşam soluğu vermesi için kendisine güç verildi.
Öyle ki, heykel konuşabilsin ve kendisine tapmayan herkesi öldürebilsin. Küçük büyük, zengin yoksul, özgür köle, herkesin sağ eline ya da alnına bir işaret vurduruyordu. Öyle ki, bu işareti, yani canavarın adını ya da adını simgeleyen sayıyı taşımayan ne bir şey satın alabilsin, ne de satabilsin. Bu konu bilgelik gerektirir. Anlayabilen, canavara ait sayıyı hesaplasın. Çünkü bu sayı insanı simgeler. Sayısı 666`dır.» (İncil, Vahiy 13:11-8)
Carlos Madrigal, bu ayetleri ve anti-christ konusunu şöyle yorumlar: Bu canavar, Mesih karşıtıdır. Dini ve siyasi yönden çok güçlü bir adam olacaktır. Burada onun yüreği ve yetkileri lanse ediliyor. Ama aslında görünüşü böyle iğrenç olmayacak, tam tersine kendini nazik biri gibi lanse edecektir. Dünya da onu bir hayli tutacak (13:14)
Sonra İsrail'le bir antlaşma yapacak: "Bir çoğu ile bir haftalık önemli bir antlaşma yapacak." (Daniel 9:27a; özel ) Bunun sayesinde her zaman sanki barut fıçısı üzerinde oturan Ortadoğu ülkelerine barış getirecek.Ama "haftanın ortasında kurbanla sunuyu durduracak ve yıkıcı iğrenç şey yapan mahvedici gelecektir." (Daniel 9:27b; ayrıca bknz. Daniel 11:31-39) İşte üç buçuk yıl sonra antlaşmayı bozacak ve bu kez kutsallara karşı gelecek. En sonunda büyük bir savaş olacak: Üçüncü Dünya Savaşı.
Bu savaşa Armagedon Savaşı da deniyor.Burada Mesih Karşıtı (anti-christ) 'ndan "yasa tanımaz adam olarak söz ediliyor. Çünkü Tanrı yasasını (on emri) hiçe sayacaktır ve insanları Tanrı'ya başkaldırmaları için kışkırtacaktır. Hatta "ataların tanrısına aldırmayacak;... fakat onun yerine atalarının tanımadıkları kaleler tanrısına onur verecektir" (Daniel 11:37; tercüme) sözünden Anti-christ, yani Deccal'in İsrail soyundan geleceği düşünülebilir.
Ne de olsa kendini bir mesih olarak tanıtacaksa, asıl Mesih'le aynı mülletten gelmesi gerekir.Şimdi canavarı tasvir eden simgelere gelelim. Boynuz, Kutsal Kitap'ta güç ve yetkiyi ifade ediyor. "On Boynuzlu" canavar, on ülke tarafından desteklenen bir siyasetçi olabilir. (13:1) Bunlar, "on taç" ile simgeleniyor.
Daniel kitabından alınan bu boynuzlar örneği, kimi yerde belli krallar için kullanılıyor. (Daniel 7:24) ; kimi yerdeyse Vahiy'de geçen Şeytan'ı ve Mesih Karşıtı'nı anlatmak için kullanılıyor. 7 ve 10, totaliter bir rejimin simgesidir. Bütün dünya, Deccal'in etkisi altında kalacak.
666 rakamına birçok Hıristiyan ülkesinde rastlamak neredeyse imkansız. Araç plakalarında 666 yok. Birçok resmi kurumda 666 numaralı oda da yok.
Bundan 4-5 yıl önce, bir teknoloji dergisinde böyle bir haber çıkmıştı. Artık paranın kalkacağı, bunun yerine elinize yerleştirilen bir chiple alış veriş yapacağınız vs. Ve ilginçtir ki, 6'lı kodda işlediğinden bahsediliyor.
Belki bir on yıl sonra, elinde bu chip olmadan kimse alış-veriş yapamayacak; çünkü para ortadan kalkacak.666 sayısı, çoğumuzun zannettiği gibi Şeytan'ı simgelemiyor. 666, antichrist, yani Deccal'in simgesi İncil'de.
Carlos Madrigal, "İncil'in Vahiy Bölümünün Yorumu" adlı kitabında, bu sayının yeni bir dünya ekonomik düzenini simgelediğini söylüyor. Parayı ortadan kaldıran bileşik sistem! Yazara göre aslında bu "hoş" gibi duran sistem, "canavar"ın amaçları doğrultusunda insanları konrol etmeye yarayacaktır. Aynı kitabın 176. sayfasında, "Bu rejim tarafından sakıncalı buluna kişiler, ne birşey satın alabilecek ne de satabileceklerdir. (13:17) " ifadesi kullanılıyor.
Eski Roma İmparatorluğunda da zaman zaman benzer durumlar yaşanmıştı. Sezar'ın Tanrı ve Kurtarıcı olarak anılması emrediliyor, heykeli her kente dikilip herkesin tapması isteniyordu. Tapan herkese bir işaret veriliyordu. Bu işareti alamayan kişi, hiçbir yiyecek satın alamıyordu.Bilindiği gibi, İbranice alfabesinin bazı harfleri, tıpkı Arap alfabesinde olduğu gibi birer sayıyı simgelerler.
Tıpkı Ebced tablosu gibi. Kabalanın özü de budur. Her devirde Deccal'in kim olduğu merak konusu olmuş, o dönemin insanları kabala'yla uzun ve sabır isteyen hesaplamalara girişmişler.
Bunlardan ilki, şüphesiz Neron'dur. Sezar Neron ismi, İbranicede NRON KSR olur. Bu harflerin toplamı ise şöyledir:N R O N K S R100+60+200+50+200+6+50 = 666
Vahiy Kitabı zalim Neron'un döneminde yazıldığı göz önüne alındığında, Hz. İsa'nın ikinci gelişi ile ilgili kehanetlerden olan bu kehanetinde, açıkça Neron'u şifrelediği ortada. Yani “bu nesil ortadan kalkmadan” ifadesini doğrulamaktadır. Hal böyle olmasına rağmen bir türlü gelmeyen Mesih'i ille getirmek için, günümüzde herkes bu sayıyı ciddiye almaya başladı.
Hatta öyle ki, 6.6.2006 tarihinde bir Deccal dünyaya getirmemek korkusuyla, bu güne doğum randevusu olanlardan, bir gün öncesinde sezaryenle doğum bile yaptıranlar oldu. İş bu kadar ciddi olunca, ünlü Kahin Nostradamus'ta bu işe karışmadan geçememiş ve 16. yüzyılda yazdığı kehanetlerde, Napolyon, Hitler ve Mabus isimlerinde üç adet din karşıtı isim verir.
Bu ara Papa da bu tanımlamadan nasibini almış. Sayısız kimsenin isimlerinin latin harflerinden 666 bulan nice heyecanlı Hıristiyan'a göre Hitler, Mussoloni, Stalin, Usame, Kastro, Saddam, yani ne kadar Batı'nın gözünde “kötü adam” varsa hepsi Deccal ilan edilmiştir.Her şeyden önce hesaplama yönteminin hangisi doğrudur. Bu hesaplamada hangi alfabe esas alınmalıdır.
Birine göre tutmazsa, diğer bir alfabeye göre 666 sayısı tutabilir. Pek çok amatörün yaptığı gibi bu hesaplama latin alfabesi üzerinden mi yoksa Yuhanna'nın bildiği dil İbranice üzerinden hesaplanması gerektiğidir?
Herhalde İbranice esas alınması doğru olanıdır. Buyurun üzerinde çalışılıp bir şekilde İbranice harflerinin sayı değeri ile tutturulan tanıdık bir isim daha verelim;
G = 3 = GimelE = 5 = HehO = 70 = AyınR = 200 = ReshG = 3 = GimelE = 5 = HehB = 2 = BethU = 70 = AyınS = 300 = ShinH = 8 = ChethTOPLAM = 666
İlk etapta heyecan verici gibi gözükse de dikkatli gözlerden kaçmamıştır ki bu hesap aslında İbranice esaslarına göre değil Latin alfabesi esaslarına göre yapılmıştır. Aslında İbranicede George sadece 4 harfle yazılır ( Gimel, Vav, Resh, Gimel) ve Bush ( Bet, Vav, Shin) ile gösterilebilir.
Hatta bu hesapta “S” harfi farklı bir değere sahipken, “SH”in karşılığı seçilmiştir. Kısacası bir tür zorlama hesaptır. Bir de secilen ismin İbranice karşılığı doğru mudur? isimlerin İbranice karşılıkları bile farklıdır. Sözgelimi “George” isminin İbranice 3 karşılığı vardır ( Yizra'el, Adam, Carmeli) .
Üstelik Walker ismi hiç işin içine katılmamıştır. Sonuç olarak zaten dikkat edilirse bu hesabın bilgelik gerektirdiği İncil'de ifade edilmiştir. Yani işin içine bir çok zorlama ve ön kabuller katarak arzu edilen sonuca ulaşılabilinir. Gerçekle alakası olmadığı halde bir çok alakasız meşhur insan Deccal ilan edilebilir.
Pekala her devirde çeşitli alfabelere değiştirilerek 666 sayısı bulunup, Deccal edilen bir sürü insan varken, bu durumda bu kehanetlerden nasıl net bir sonuç çıkarabiliriz ve bize net bir Deccal tiplemesi sunabilir mi?Ayrıca Deccal'ı sembolize eden sayının gerçekten 666 olduğuna emin miyiz? 666 sayısının Yahudiliğe Babil esaretinde, Babil efsanelerinden geçtiği ve aslının 3661 olduğu yazanlarda var.
Bir başka iddiada bulunanlar da var. Hıristiyan ilahiyatçılarının ortaya attığı yeni iddiaya göre, şeytanın sayısı inanıldığı gibi 666 değil, Yuhanna İncili'nin Vahiy bölümünde geçen asıl sayı 616. Ancak Yunanca orijinal metnin yanlış tercüme edilmesi sonucu şeytanın sayısı 666 oldu. Yaklaşık 2. yüzyıldan bu yana şeytanın sayısı olarak bilinen 666 sayısının, bir çeviri hatası olduğu ve şeytanı sembolize eden gerçek sayının 616 olduğu iddia edildi.
Geçtiğimiz aylarda Alman Bild gazetesinin haberi üzerine araştırmacılar, Yunanca orijinal metindeki rakamların yanlış çevrildiğini tespit etmişler.
666 ve Kabala, Mikroçip, İnternet ve BarkodlarKimilerine göre 666, Grek ve İbrani alfabesinde 6'yı simgeleyen Vav (V / W) harfinin 3 kez yazılımıyla oluşan "www", yani internettir.(Bilindiği gibi "vav", ebced hesabı ile de 6'yı simgeliyor)666 sayısı, çoğumuzun zannettiği gibi Şeytan'ı simgelemiyor.
666, antichrist, yani Deccal'in simgesi İncil'de. Carlos Madrigal, "İncil'in Vahiy Bölümünün Yorumu" adlı kitabında, bu sayının yeni bir dünya ekonomik düzenini (Hemen ilk akla Yeni Dünya Düzeni / The New Order geliyor öyle değil mi!!!) simgelediğini söylüyor.
Parayı ortadan kaldıran bileşik sistem! Yazara göre aslında bu "hoş" gibi duran sistem, "canavar"ın amaçları doğrultusunda insanları konrol etmeye yarayacaktır. Aynı kitabın 176. sayfasında, "Bu rejim tarafından sakıncalı buluna kişiler, ne bir şey satın alabilecek ne de satabileceklerdir. (13:17) " ifadesi kullanılıyor.
"Öyle ki, bu işareti, yani canavarın adını ya da adını simgeleyen sayıyı taşımayan ne bir şey satın alabilsin, ne de satabilsin." (Vahiy-13:7) Son yıllarda bir malın alınıp satılmasında, malın fiyatı dahil gereken diğer özelliklerinin kolayca takip edilmesinde, elektronik okuma kolaylığı için, eşyanın üzerine barkod denilen siyah düz çizgiler içeren etiketler vurulmaktadır.
Bu işaretleri taşımayan eşyaların alınıp satılması, önemli marketlerde artık mümkün değildir. Bu sistemi IBM firmasında çalışan, George Joseph Laurer isimli bir mühendistir. İşin asıl ilginç yanı, Barkod sisteminde iki başta ve ortadaki uzun çizgilerin sayı değeri, 666 olmasıdır.
Gazeteciler, bu konuyu mühendis Laurer'e soruyor ama o, bu sayı değerine nasıl ulaşıldığını ve niçin gizlendiği sorusuna “her şeyin rasgele seçildiğini” söylemiştir.
Tabi IBM bilgisayar programcısı bir firma olması ve sahibinin de bir Yahudi olması hep akıllara, bunların kör bir tesadüf mü yoksa kehanetleri bilen birilerinin olayları kurgulama çalışmalarının sonucu mu diye düşünmekteyiz. Ayrıca interneti ifade eden ‘dünya çapındaki ağ' anlamına gelen, ‘world wide web' kelimelerinin kısaltılmış hali ‘www' olması ve yine, İbranicede W harfinin rakam karşılığı 6 olması ve “WWW” sayı değerinin “666″ olması, yine dikkatleri bu konu üzerine çekmiştir.
Eğer gerçekten bir kurgulama, başka bir deyişle “Tanrı'yı kıyamete zorlama” varsa bile, hepsi de çok acemice yapılmış kurgulardır. Çünkü Vahiy-13:17′de işaret edilen bir mal ve eşya için değil, insan'ın bu işaretle damgalanmasıdır. Damgası olmayan insanın, hiçbir alışveriş yapamayacağından bahsedilir. Yukarıda yapılan zorlamalar konuyla fazla ilgili değildir.
Asıl olan insanın 666 işaretini veya bu sayıyı simgeleyen işaretle damgalanmış olmasıdır. Şimdi diyeceksiniz ki çok yakında, her insan benzer bir işaretle, belki bir miroçip taşıyacak ve her işi bununla görülecek. Bence her türlü dünyevi işimizin kolayca yürütülmesi için böyle bir gelişme olacaktır. Ama vatandaşlık numarası, parmak izi veya göz bebeğimiz, kimliğimizin kolayca tanımlanması için yeterlidir.
Ancak birileri ille de bu kehanetleri zorlamak niyetiyle, belki de sayı değeri 666 olan bir kodlama sistemi de uydurabilir. Uyanık olmak lazım. Biz ne dersek diyelim; birileri boş durmuyor ve mikroçipleri hazırlamış zaman kolluyor.
Bir başka görüşe göre ise; Kudüs'ün merkezinin boylamı 31 derece 47 dakika kuzey, enlemi de 35 derece 13 dakika doğudur. Bu iki sayının alt alta toplamından 666 sayısı elde edilir ve bu, kıyamet sırasında Deccal'in yahut Şeytan'ın Kudüs'te ortaya çıkacağının işaretidir.
Torunlarınız, Mikroçipli OlabilirBirçok gelecek temalı filmde izlediğiniz deri altına yerleştirilen çipleri torunlarınız kullanabilir. 2010 Uluslararası Teknoloji ve Topluluk Sempozyumu'nda konuşan Katrina Michael, iki üç jenerasyon sonra insanların çip kullanabileceğini söyledi.
Michael, şu an için bilim adamlarının ve politikacıların, çiplerin insan vücuduna bir zarar verip vermediğini bilmedikleri için, bu gibi cihazların daha çok bir tehdit unsuru olarak görüldüğünü söyledi.Şu anki çip implantlarının, deriyle kaynaştığı ve çıkarırken insan vücuduna zarar verdiğini belirten Michael, psikolojik olarak da insanların bunlara hazır edilmesi gerektiğini söyledi; "Psikolojik sorunları olan hastalar için mikroçipler sorun olabilir.
Hastanın bu implantı alabilmesini, toplumun güvenliğini ve hastanın sağlığını dengelemeniz gerekiyor."Bunun dışında mikroçiplerin iyi yanlarından bahseden Michael, mikroçipler sayesinde kullanıcılar herhangi bir hastalık yaşadıklarında bunun hemen hastaneye iletilebileceklerini söylüyor.
Şimdiden Birleşmiş Milletler'deki 900 hastane mikroçip tabanlı hasta tanıma sistemi için, isimlerini yazdırmış durumda.
Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Üye Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım >>> Eyüp Ertaş
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)