3 Kasım 2013 Pazar

Şeytan (iblis) cinlerden midir?

  Şeytan (iblis) cinlerden midir?

   Şeytan (iblis) cinlerden midir, eğer cinlerden ise neden meleklerin arasındaydı? Allah Teala sadece insanları ve cinleri imtihan için yarattığını bizlere belirtmiş...

Sorunun Detayı

Allah Teala sadece insanları ve cinleri imtihan için yarattığını bizlere belirtmiş. Fakat Allah meleklere Adem (as)'e secde etmelerini emrettiğinde, cin taifesinden olan iblis karşı gelmiş. Peki cinler de imtihan kapsamında olduğu halde, bir cinin meleklerin arasında olmasının hikmeti nedir?

Cin ve Şeytanların Atası İblis

Cin ve şeytanların atasının kim olduğu hususunda bir kaç görüş söylenmiştir. Daha önce de geçtiği gibi Rahman ve Hicr surelerinde geçen “Cân”nın, cinlerin atası olan varlığın ismi olduğu, iblisin de onun neslinden olduğu söylenmiştir. Bu görüşte olanlar, cin ve şeytanlar açısından iblisin, insanlara nazaran Nuh (a.s)'ın konumunda olduğunu söylemişlerdir. Yani nasıl Nuh Tufanı'ndan sona onun neslinden başka bütün insanlar yok olmuş ve o, adeta insanlığın ikinci atası konumuna gelmişse, daha çok İsrailî bazı rivayetlere göre, yeryüzündeki azgınlıkları sebebiyle, melek orduları tarafından cinler öldürülünce, henüz isyan bayrağını açmamış olan iblis, cinlerin ikinci atası olmuş, bundan sonraki cinler onun soyundan türemiştir.

Fakat bu genel kabul gören görüş değildir. Bu isimlerin manalarından bahsederken de kısaca işaret ettiğimiz gibi, Kur’an’ın ilgili ayetlerini ve hadisleri temel aldığımızda, İblis’in, cinleri ve şeytanların atası olması görüşü daha ağır basıyor. Dolayısıyla biz de bunu esas alarak başlığı, “Cin ve Şeytanların Atası İblis” şeklinde koyduk ve konumuzu bu açıdan işleyeceğiz. Bir de, tabiri caizse, konuyu işlerken kronolojik bir sıra izleyeceğiz.

A) İBLİS’İN YARATILMASI

Kur’an-ı Kerim'de iki yerde, İblis’in ateşten yaratıldığı bildirilir(1). Âdem (a.s)'e secde ile emrolunduğu zaman itaat etmeyişinin sebebi olarak, cevherini, yani kendisinden yaratıldığı varlığı ileri sürerek,

“Ben o (Âdem’den) daha üstünüm. Çünkü (ey Allah'ım), beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.” (A’raf, 7/12; Sad, 38/76)

demişti. Cenab-ı Allah’ın şeytanın sözü olarak naklettiği bu söz, İblis’in yaratılışını bize haber veriyor.

Kur’an’ın iki yerinde de, “Cân”nın, ateşten yaratıldığı bildirilir.

“(Allah) Cân’nı da ateşin mâricinden yarattı.” (Rahman, 55/15)

ayeti yaratılışın “mâric”den olduğunu bildirir. Mâric, hem dumanla karışık olan ateş, hem de dumansız -yalın- saf ateş manasına gelmektedir. Ama ayette ayrıca ateş kelimesinin zikredilmesi bunun, dumansız/saf ateş manasında olduğunu gösteriyor. Böylece Cân’nın, katıksız/öz ateşten yaratılmış olduğu anlaşılıyor(2). İbn Abbas(r.a.)'a göre bu ifade, “ateşin en güzeli ve safı” manasınadır. Mücahide göre de, ateş yakıldığı zaman yükselen, sarı ve yeşilimsi alevdir(3). Âlusî, bunu “dumansız saf alev” olarak tefsir eder(4). Dikkat edilirse, bunların hepsi hemen hemen aynı manaya gelmektedir.

“Allah Teala, insanı salsâldan, yani katıksız-özlü çamurdan yarattığını bildirdiği gibi, cânnın da katıksız ateşten yaratıldığını beyan etmiştir. Eğer, me’âric kelimesi “katıksız” manasına olduğu halde, aynı zamanda “karışık” manasına olduğu nasıl söylenebilir?” denilirse, buna söyle cevap verilir:

“Ateş kuvvetli olduğu zaman, alevleri yükselir ve biribirine alabildiğine karışıp, tıpkı güzel ve uyumlu bir şekilde birbiriyle imtizaç etmiş, birbirinden ayırt edilemez hale gelmiş ve adeta, iyice karışmış çamur gibi yekpare olmuş olur. Bu durum iyice tutuşmuş fırında da gözlenir: Eğer o fırına odun atılacak olsa, hemen onu tutuşturur. İşte cinlerin yaratıldığı “me’âric”, aynen bunun gibi, kısımları birbirine girip, tek parça haline gelmiş bir ateştir ki bu ateşin dumanı, alevi ve yerde yanan kısımları birbirinden ayırt edilemez olmuştur.”(5)

Bu husustaki ikinci ayette Allah Teala iki cins varlığın yaratılışını anlatarak,

“Andolsun ki biz, insanı pişmemiş çamurdan, kokuşmuş cıvık balçıktan yarattık. Cân’nı da (insandan) daha önce semûm ateşinden yarattık.” (Hicr, 15/26-27)

buyurur. Ayetten anlaşıldığı gibi Cân, insanoğlundan önce(6) yaratılmıştır. İnsanın yaratılışının, kainattın yaratılışında son halka olduğu düşünülürse, Cân sondan bir önceki halka olarak yaratılmıştır(7).

Ayetteki “semûm ateşi” hususunda, bazıları, “Bu, ateşin alevidir.” demişler; bazıları da “O, öldürücü derecede sıcak olan sam rüzgarıdır.” demişlerdir(8). Önceki ayetin de yardımı ile, ibareden anlaşılan bunun bir çeşit ateş olduğudur. Fakat, bedenin gözeneklerine, yani derideki o küçücük deliklere nüfuz edip, içine işlediği için buna, “semûm” ismi verilmiştir. İnsanın içine işleyen rüzgara da bu yüzden “sam rüzgarı” denmiştir(9) . Bir rivayette, “Semûm, dumansız ateştir. Yıldızlar da bu ateşten yaratılır.” denmiştir(10) ki, bu, “semum ateşi” ile geçen ayetteki “ateşin mârici”’nin aynı olduğunu gösterir. Buna göre aynı şeyi anlatan bu kelimelerden biri, o ateşin yalın, saf ve dumansız bir ateş olduğunu, diğeri de yakıcı ve kavurucu olduğunu anlatmış olur. Âlûsî “semum ateşi”ni, “fevkalade hararetli ateş” diye tefsir ederken buna işaret etmektedir(11). Bazı hadislerde Cân’nın yaratıldığı ateşin, bildiğimiz ateşlerden çok daha sıcak olduğu bildirilmektedir. Ebu Davud et-Tayalisî’nin İbn Mes’ud(r.a.)'dan naklettiği bir hadise göre,

“Bu (dünyada gördüğümüz) ateşler, Cân’nın yaratıldığı ateşten yetmiş kat daha hafiftir.”(12)

Ahmed Hulusi konumuzla ilgili kitabında yeni bir yaklaşım ortaya koyarak, ayetteki “semum ateşi”nin, ışınlar olabileceğini söylüyor ve şu fikirleri ileri sürüyor:

“Kur’an-ı Kerim’de, geldiği günün anlayış seviyesi nazar-ı itibara alınarak, “Biz, cinleri filanca ışınlardan yarattık.” şeklinde açıklanmamış; mecazi bir ifade ile, “dumansız ateş”, “en ince gözeneklere nüfuz edici ateş” diye tarif edilerek, insanların anlayışına, ilimlerinin bu konuyu anlayacak bir seviyeye gelmesine bırakılmıştır.”(13)

Son iki ayette konu, Cân’nın yaratılması; ilk iki ayette de İblis’in yaratılması idi. İblis ile Cân’nın aynı olup olmadığı tartışılmıştır. Daha önce de geçtiği gibi, Hasan Basrî, “Cân, cinlerin atası olan İblis’tir.” derken, Mücahid, “O, cinlerin atasıdır, ama İblis değildir.” demiştir. Kimileri de, “Cân, bütün cinleri içine alan bir cins ismidir.” derler(14). Buna göre, insan kelimesi, nasıl bütün insanları ve ataları olan Hz.Âdem (as)’i içine alan bir isim ise, Cân da, bütün cinleri ve ataları olan İblis’i içine alan bir cins ismidir. Zaten dikkat edilirse, son ayette, genel olarak insanın çamurdan, cânnın ateşten yaratıldığı anlatılırken, sanki iki cins varlıktan bahsedilmektedir.

Taberî, Hasan Basri gibi, İblis’in, cinlerin atası olduğu ve buradaki Cân ile İblis’in kastedildiği görüşündedir(15). Mukatil, Katade ve Atâ gibi önemli müfessirler de bu görüştedir. İbn Abbas(r.a.) da bu görüştedir ve ondan gelen, “Cân, cinlerin atasıdır.” şeklindeki rivayet(16) farklı bir görüşü ortaya koymuyor, Cân’nın aynı zaman da İblis olduğunu gösteriyor. Bazı kimseler daha değişik bir görüşle, “Cinler, şeytandan başka bir cinsdir.” demişlerse de, görüldüğü gibi çoğu alimin kabul ettiği doğru görüş, şeytanların, cinlerle aynı cins olduğu ve mümin olmayan cinlere, şeytan ismi verildiğidir(17).

İblis ile Cân’nın aynı olduğuna, bazı hadisleri de delil gösterebiliriz: Hz.Âişe (r.a.)'den gelen bir rivayette Resulullah (a.s),

“Melekler nurdan, Cân ateş alevinden, Âdem de, size (Kur’an’da) anlatıldığı şeyden yaratılmıştır.” (18)

demiştir. İbn Merdûye’nin yine Hz.Âişe annemizden rivayet ettiği hadiste,

“Allah, melekleri Arş’ın nurundan; Cân’nı, ateş alevinden; Âdem’i de, (Kur’an’da) size anlatılan şeyden yaratmıştır.” (19)

buyurulmuştur. Bu gibi hadislerde, yukarıdaki ayetlerde geçen “insan” yerine, insanın atası olan Âdem konduğuna göre, “Cân” yerine, o cinsin atası olan, daha önceki ayetlerde açık ismi ile geçen İblis konabilir(20). Zaten Kur’an’da, Hz.Âdem (as)’den bahsedildiği yerde, hemen yanısıra ve ona karşı olan cins olarak İblis’den bahsedilmektedir. Hadislerde de durum aynıdır. Fakat görüldüğü gibi bu bazan İblis ismi ile, bazan Cân ismi ile bazan da şeytan sıfatı ile olmaktadır.

Bu iki cinsin yaratılışlarını mukayeseli olarak ele alan şu izahlar da enteresan görünmektedir: “Cinler açısından Cân, tıpkı biz insanlar açısından Âdem gibidir. Bizim cinsimizin ilki “salsâl”dan, yani katıksız özlü çamurdan, ondan sonra gelenlerimiz de onun sulbünden yaratılmış ise; ilk cin de ateşden, ondan sonra gelen zürriyeti ise “mâric”den, yalın ateşten yaratılmıştır..”(21)

B) İBLİS’İN ALLAH’A İLK İSYANI

İnsandan önce yaratılmış olan İblis, ayetlerden anlaşılabildiği gibi, meleklerle beraber göklerde ve cennetlerde yaşamaya başlamış ve kibrini zedelemeyen bir takım emirlerle sorumlu tutulmuş olmalı. Bazı İsrailî rivayetler de bunu destekliyor. Derken Allah Teala meleklere Âdem’in yaratılışını ve ona vereceği önemli yetkiyi haber verdiğinde, melekler kısmında uzun uzun anlattığımız gibi, onlar itiraza benzer bir uslubta, ama insanın yaratılışındaki o derin hikmeti anlamak maksadı ile bunun sebebini sorduklarında, muhtemelen yanlarında bulunan İblis’in nasıl bir tavır aldığını bilemiyoruz. Çünkü ilgili ayetler bundan bahsetmiyor. Belki o meleklerle beraber aynı soruş, İblis için de söz konusu idi. O noktada İblis açısından bir problem yoktu. Olsa idi, isyan bayrağını o anda açardı.

Allah Teala Âdem(a.s)'i yaratıp, ona bir şekil verdikten sonra, meleklerine, ona secde etmelerini emretti (A’raf, 7/11). Bu emir, önceden yaratılmış olup, meleklerle beraber bulunan İblis’i de içine alıyordu. İblis, bunun farkında idi. Bütün melekler, Allah’ın emrine uyup, Âdem’e secde ettiler. Ama İblis, Allah’ın emrine uymadı, isyan etti, baş kaldırdı. Allah Teala bunu hatırlatarak şöyle buyurur:

“Hatırla ki biz, meleklere, “Âdem için secde edin.” demiştik ve onlar da secde etmişlerdi. Fakat İblis secde etmemiş,..” (İsra, 17/61), “... dayatmıştı.” (Taha, 20/116).

İblis’in bu isyanı Kur’an-ı Kerim’de bu şekilde yedi yerde tekrar edilip, vurgulanır. Çünkü bu, yaratılmışlar tarihinde ve insan için çok önemli bir hadisedir:

“Hatırla o zamanı ki hani Rabbin meleklere, “Ben, kupkuru hale gelmiş bir çamurdan ve suretlenmiş bir balçıktan bir insan yaratacağım. Binaenaleyh onun yaratılışını bitirdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz derhal onun için secdeye kapanın.” demişti. Bunun üzerine bütün melekler toptan secde ettiler. Ancak İblis, secde edenlerle beraber olmadı, dayattı.” (Hicr, 15/28-31; Sâd, 38/71-74)

ayetleri, Allah Teala’nın secde emrini, Âdem (a.s)'in yaratılışından önce haber verdiğini gösteriyor. Dolayısıyla bu, muhatapların düşünme fırsatı bulamadığı anî bir emir değildi. Bu aynı zamanda İblis’in isyanın da fevri olmayan, inceden inceye düşünülmüş bir hareket olduğunu gösterir.

“İblis’den başka bütün melekler Âdem’e secde etti. İblis ise dayattı, kibirlenmek istedi. Çünkü o kafirlerden idi veya kafirlerden oldu.” (Bakara, 2/34; Sâd, 38/74),

yani Allah’ın ezelî ilminde, ileride baş kaldırıp, kafir olacağı bilinenlerden idi, veya “Âdem’in yaratılmasından önce yeryüzünde bulunan ve yeryüzünde fesat çıkardığı için helak edilen o kafir milletten idi.”(22). Bir diğer kuvvetli tefsire göre de “Daha önce kafir değilken, kibirlenip secde etmeyerek kafirlerden oldu.”(23) Böylece o, çoğu alime göre Allah Teala’ya ilk karşı çıkan ve ilk kafirlik, yani nankörlük eden oldu(24). Çünkü Allah’ın emrine uymayarak isyan etmesi ve Allah’a karşı büyüklenip, kibirlenmesi kafirlikti(25).

İblis bir melek mi idi?

İblis, meleklerden biri, yani bir melek mi idi ki, meleklere verilen bu emre itaat etmeyişi bir isyan sayıldı? İşte bu da, İslam alimleri arasında farklı görüşlerin söylendiği konulardan olmuştur.

İlgili ayetler, bütün meleklere secdenin emrolunduğunu, hepsinin bu emre uyduklarını, sadece İblis’in uymadığını; emre uyanlardan, “istisna” olduğunu gösteriyor. Ayetlerin açık manasını alırsak, bu “istisna”nın, Arapça teknik tabiri ile, “müstesna-ı muttasıl” sayılarak, İblis’in meleklerden kabul edilmesi gerekir(26). Yani mesela “İnsanlar çok günahkardırlar, peygamberler müstesna...” dediğinizde, peygamberlerin de, insanlara dahil olduğunu, ama farklı bir derecede olduklarını vurgulamış oluyorsunuz. İşte bu şekilde, istisna edilenler ve edilmeyenler, aynı cinsten varlıklar olunca, buna “müstesna-ı muttasıl” denir. Buna göre de “Melekler secde ettiler, İblis müstesna..” dediğinizde, ilk bakışta bu, “Demek ki İblis de meleklerden birisi idi.” manasına gelir.

Allah Teala Kehf Suresi’nde,

“Meleklere, “Âdem’e secde edin.” dedik, İblis müstesna, hepsi secde ettiler. O, cinlerdendi; Bundan dolayı Rabbisinin emrinden çıktı...” (Kehf, 18/50)

buyurarak, böyle bir mananın yanlış olduğuna, yine teknik tabiri ile buradaki istisnanın, “müstesna-ı munkatı”, yani istisna edilen ile edilmeyenlerin, iki ayrı cins varlık olduğunu göstermektedir. Bu, mesela “Köylüler geldi, ama eşekleri gelmedi.” cümlesindeki istisna türündendir.

Keza bu ayette İblis’in Allah’ın buyruğunun dışına çıktığı bildirilmiştir. Meleklerle ilgili başka ayetlerde ise, meleklerin kesinlikle, Allah’ın emrinin dışına çıkmayacakları bildirilmektedir. Zaten ayetin son cümlesi, Allah’ın emrini tutmayışının kaynağına işaret ediyor.

İslam alimleri bu hususta çeşitli izahlar yapmışlar, bazı kelimelerin aynı anda farklı manalara gelişinden dolayı ayetlere farklı manalar vermişlerdir: Bir kısmı İblis’in, cinler taifesinin atası olduğunu söylerken; bir kısmı da, “O bir melekdi. Ama Allah’a isyan etmek suretiyle kafir oldu.”, “Nasıl kafir olan bir insan, insan tabiatının dışına çıkmazsa, o da ateşten olan melek tabiatının dışında çıkmadı.”(27) demişlerdir.

İbn Abbas (r.a.)'dan gelen bir rivayete göre,

“İblis, meleklerin bir kabilesindendi. Bu, kendilerine cin denen ve yakıcı ateşten yaratılmış olan bir kabile idi. İblis’in o zamanlar ismi “Hâris”di ve cennet bekçilerindendi. Bu kabile dışındaki melekler, nurdan yaratılmışlardı.” Yine İbn Abbas(r.a.)'dan gelen bir başka rivayete göre, “İblis’in ismi, “Azâzîl” idi ve yeryüzünde kalırdı. Meleklerin, bilgi ve akıl bakımından en kuvvetlilerindendi.”(28)

Yeryüzünün ilk sakinleri, cinlerdi. Cinler yeryüzünde karışıklık çıkardılar ve kan döktüler. Allah Teala, meleklerden bir ordu başında İblis’i onların üzerine gönderdi. İblis, ordusu ile bu azgın varlıkları mağlup edip, adalara ve dağların eteklerine sürdü. İblis ve meleklerden ordusu yeryüzünün mamur ve verimli yerlerine yerleştiler(29) Bu işi yaptıktan sonra, kendi kendine, “Daha önce kimsenin başaramadığı bir şeyi başardım.” diye gurura kapıldı. Tabii ki Allah Teala, onun bu gururundan haberdardı. Ama beraberinde bulunan melekler bunu bilmiyorlardı.

Allah Teala meleklere, yeryüzünde bir halife yaratacağını söylediğinde, “Daha önce cinlerin yaptığı gibi, orada fesat çıkarıp, kan dökecek bir varlık mı yaratacaksın? Biz bu yüzden onların üzerine gönderilmiştik.” diye sordular. Allah Teala da, “Ben sizin bilmediğinizi biliyorum.” yani, “Ben, İblis’in kalbinde olup da sizin bilmediğiniz o kibir ve gururu biliyorum.” dedi. İşte bundan sonra Allah Teala, Âdem’in toprağının getirilmesini emretti. Toprak getirildi ve Allah, Âdem’i yarattı... Âdem, bir tarafa atılmış cansız heykel olarak kırk gece bekledi. İblis, onun bu cansız heykeline geliyor, ayağıyla vuruyor ve ondan ses çıkarıyordu; bir kamışın içine üfler gibi, içine üflüyor; ağzından girip, arkasından çıkıyor; arkasından girip, ağzından çıkıyordu. O kupkuru çamura, “Sen bir hiçsin. Eğer sana musallat olsam, seni mahvederim. Eğer sen bana musallat olsan, seni dinlemem.” diyordu...”(30)

İbn Abbas ve İbn Mes’ud (r.a.)'a dayanan bir rivayette de,

“İblis, birinci göğün ve yeryüzünün idaresi ile vazifelendirilmişti ve meleklerin, cin denilen bir kabilesine mensubtu. Bu kabileye, cenneti korumakla görevli oldukları için “cin” denilmişti. Binaenaleyh İblis aynı zamanda cennetin bekçilerindendi.”(31) denilmiştir.

Bu rivayetlerde İblis’in cinlerden olduğu, cinlerin de bir çeşid melek olduğu ifade edilmektedir. Her ne kadar bu rivayetler, ayette İblis’in isyan sebebi olarak gösterilen, “O cinlerdendi, bundan dolayı Rabbisinin emrinden çıktı.” ifadesi ile, Meleklere yönelik secde emrine muhatab oluşunun zahiren çelişmesi problemini çözüyorsa da, ilgili ayetleri oldukça zorladığı için fazla kuvvetli görünmemektedirler.

Bu husustaki farklı izahları ve neticeyi, Fahreddin Razî’nin bakış açısı ile vermek istiyoruz:

“Allah Teala bu ayette, İblis’in cinlerden olduğunu söylemiştir. Alimlerin bu konuda üç izahları var:

1) İblis, meleklerden idi. Onun meleklerden olması, aynı anda cinlerden de olmasına ters değildir....Çünkü meleklerden bir kabile, cin diye adlandırılmıştı... Bir de cinlere, gözle görülemediği için bu ad verilmiştir. Melekler de görülemez. Dolayısıyla melekler de, cinler sınıfına dahildir. Ayrıca İblis, cennetin bekçilerinden idi ve bundan dolayı cennete nisbet edilerek, “O, cinlerdendi.” denilmiştir. Hatta bir rivayete göre o, yaratıldıklarından beri, cennetliklerin takılarını kalıba döken bir melek kabilesi olan, “cinânîler”dendi.

2) Bu husustaki ikinci izaha göre ise, İblis ateşten yaratılmış olan cin şeytanlarındandı ve onların ilk atasıydı.

3) Üçüncü görüşe göre o, meleklerdendi, ama sonra şeytana dönüştürüldü.. İblis’in meleklerden olmadığına delalet eden asıl şey, Allah Teala’nın, bu ayette, yani Kehf suresi, 50. ayetin sonunda, “Ama siz beni bırakıp da, sizin düşmanlarınız oldukları halde, onu ve soyunu dostlar ediniyorsunuz.” buyurarak, İblis için zürriyetin olduğunu bildirmiş olmasıdır. Halbuki melekler için zürriyet ve tenasül, yani doğurarak soy sahibi olma söz konusu değildir. Binaenaleyh İblis’in meleklerden olmaması gerekir.”(32) Bu görüşte olan İbn Zeyd,

“Âdem (a.s) insanların atası olduğu gibi, İblis de cinlerin atasıdır.” der(33). Halbuki meleklerin atası olarak, hiçbir varlıktan bahsedilmez. Eğer onlarda da bir tenasül olsaydı, insanlar ve cinler gibi onların da bir atası olurdu. Binaeaaleyh Allah onları, üreme-türeme yoluyla değil, direkt olarak yaratmaktadır

Yine İblis’in meleklerden olmadığını ileri sürenler şu hususları delil gösterirler: Allah Teala Kur’an’da, İblis’i ateşten yarattığını haber veriyor; melekleri neden yarattığını ise bildirmiyor. Sonra Kur’an’da, İblis’in, meleklerin yaratıldığı maddeden yaratıldığına dair bir haber yok. Ayrıca İblis’in, cinlerden olduğu da haber verilmiştir. Binaenaleyh İblis’i, Allah Teala’nın nisbet ettiği şeyin dışında bir şeye nisbet edilmesinin caiz olduğunu söylemek doğru değildir.”(34)

Taberî bu delillere itiraz ederek şöyle der:

“Bu deliller, sahiblerinin bilgilerinin zayıflığından kaynaklanmaktadır. Çünkü Allah Teala’nın, meleklerin çeşitli sınıflarını, kimini nurdan, kimini ateşten, kimini de dilediği herhangi bir şeyden olmak üzere, çeşitli şeylerden yaratmış olabileceği inkar edilemez. Zaten Kur’an’da meleklerin neden yaratıldığına dair bir bilgi yok ve İblis’in yaratıldığı şeyin haber verilmiş olması da, meleklerden olmadığını göstermez. Aynı şekilde bu, İblis’in, Allah Teala’ın ateşten yarattığı bir melek zümresinden olma ihtimaline engel değildir. Keza İblis’in soyunun bulunması da, meleklerden olmamasını gerektirmez. Çünkü Allah Teala, onun günah işlemesini murad ettiği zaman, diğer meleklere verilmeyen lezzet hissi ve şehvet duygusu vermiştir. Yine Allah Teala’nın, İblis’in cinlerden olduğunu haber vermesi de melek olmasına engel değildir. Çünkü sadece İblis’e değil, insanlarca görülemedikleri için ve her görülemeyen şeye “cin” denebildiği için, meleklere de bu isim verilmiştir.”(35)

Görüldüğü gibi Taberî, İblis’in aslında bir melek iken, emr-i ilahiye itaat etmediği için şeytan olduğu görüşündedir. Ama İbn Kesir aynı görüşte değildir. O, İblis’in, meleklerden olmadığı halde, onlarla beraber “Âdem’e secde” emrine muhatab sayılmasını şöyle izah eder:

“Allah Teala, meleklere, Âdem’e secde etmelerini emrettiğinde, İblis de bu emre dahil sayıldı. Çünkü o, onların cinsinden olmadı halde, onlara benziyor; onların amellerini işliyordu. Bundan dolayı meleklere yönelik olan bu emre, İblis de muhatab sayıldı. Emri yerine getirmediği için de kınandı.”(36)

Âlûsî de Taberî gibi, İblis’in meleklerden olmadığını söyleyenlerin delillerini zikredip, bunlara karşı cevaplar vererek, aynı görüşü paylaşır. Onun tesbitine göre bir kısım alimler, “O cinlerdendi.” (Kehf, 18/50) ayetini; meleklerin kibirlenmez oluşuna karşılık, İblis’in kibirlenişini; hadis-i şerifte bildirildiği gibi, meleklerin nurdan yaratılışına karşılık, İblis’in ateşten yaratılışını ileri sürerek, “İblis, cin denen ve meleklerden başka olan bir taifedendi.” demişlerdir. Âlûsî bu noktada ,

“Sahabenin ve tabiînin bütün alimleri ise, meleklere Âdem’e secde etmelerini haber veren ayetlerde, İblis’in bu emre uymadığını gösteren “istisna” kısmının, istisna-ı muttasıl olduğunu ileri sürerek, İblis’in meleklerden olduğunu söylemişlerdir.” der(37). Merhum Âlûsî’nin bu sonuca nasıl ulaştığını bilemiyorum. Eğer böyle olsaydı, İblis’in meleklerden olduğu görüşü, ümmetin sonrakileri tarafından itirazsız benimsenirdi.

İblis’in meleklerden olduğu görüşünü benimsemiş görünen Âlûsî, delillere şöyle cevap veriyor:

“Meleklerin kibir sahibi olmamalarına rağmen, İblis’in kibirlenmesi, meleklerden olmasına engel değildir. Bu da, ya melekler içinde masum olmayanların bulunmasından dolayıdır, ya da Allah Teala’nın İblis’den meleklik sıfatlarını soyup, ona şeytanlık sıfatlarını giydirmesinden dolayıdır. Buna göre İblis, şeytanlık sıfatlarını giydikten sonra isyan etmiştir... İblis’in ateşten yaratılmasına karşılık meleklerin nurdan yaratılmış olması da bu duruma engel değildir. Çünkü ateş ile nur, özde birdir... Yine de doğrusunu Allah Teala bilir.”(38)

Mahlukatın yaratılışı konusuna değişik bir açıdan bakan bazı mutasavvıflar, meleklerin ve İblis’in yaratılışından da bahsederler. Fakat bu yorumların sahih sağlam dayanaklarını bulmak oldukça zor. (39)

İblis’in meleklerden mi, cinlerden mi olduğu konusunda seleften iki türlü de rivayetler gelmiştir. Daha önce de benzerleri geçtiği gibi, İbn Abbas(r.a.)'dan gelen bir rivayete göre;

“Meleklerden, cin isminde bir kabile vardı. İblis, o kabileye mensubtu ve önceleri gök ile yer arasında gider gelirdi. İsyan edince, Allah ona gazablandı ve onu şeytana çevirip, lanetledi... Eğer meleklerden olmasaydı, bu secde ile emrolunmazdı.”

Tabi’înden Sa’id b. Müseyyeb de, “İblis daha önce en aşağı semanın meleklerinin reisi idi.” demiştir. Katade’ye göre İblis, Allah Teala’ya itaat etmekten yüz çevirdiği için, taatı gizlediği için, “taatı gizleyen”, yani yapmayan manasında “cin” ismini aldı. Bir başka tabi’în alimi Hasan Basrî ise, “İblis, bir an bile meleklerden olmamıştır.”(40) “Çünkü o, ateşten, melekler ise nurdan yaratılmışlardır. Melekler Allah’a ibadet etmekten asla kaçınmazlar, büyüklenmezler, yorulmazlar ve isyan etmezler. Halbuki İblis, böyle değildir. O, isyan etmiş ve büyüklenmiştir. Melekler cinlerden değildir. Ama İblis cinlerdendir. Melekler, Allah’ın elçileridir; ama İblis böyle değildir.... Meleklerle beraber İblis de secde etmekle emrolununca, Allah onu istisna etmiştir. İblis’in adı başka bir şey idi. Fakat Allah’a isyan edince, Allah onu bu ad ile isimlendirdi. O, Rabbine isyan edinceye kadar mümin idi ve göklerde ibadet ediyordu. İsyan edince, yeryüzüne indirildi.” der(41).

Görüldüğü gibi selefte iki görüş de bulunmaktadır. Bu hadise ile ilgili rivayetlerin sıhhatleri de kesin değildir. Buna dikkatlerimizi çeken İbn Kesir,

“İblis’in ilk zamanları ile ilgili olarak seleften, yani sahabe ve tabi’înden birçok rivayetler gelmiştir. Bunların çoğu, insanların ilgisini çekmek için nakledilen İsrailî rivayetlerdir.”(42)

diyor. Âlûsî’nin naklettiği şu haber de, hemen hemen aynı durumdadır:

“İblis’den önce de cinler vardı. Fakat onlar helak olmuşlar ve onlardan sedece İblis kalmıştı. Binaenaleyh bugünkü cin ve şeytanlar, onun zürriyetidir. Buna göre de İblis’in cinler içindeki yeri, Nuh(a.s)'un insanlar arasındaki durumu gibidir.”(43)

Yukarıdan beri anlattıklarımızdan görülecegi gibi, iki tarafın da delilleri ve karşı cevapları bulunmaktadır. Ama İblis’in bir melek olmadığı, ayrı bir cins olduğu görüşü daha ağır basmakta(44) ve ayetler ile hadislerin zahirine daha uygun düşmektedir(45). Bu husustaki delillerin en önemlilerinden biri, Razî’nin de dikkat çektiği gibi(46), Sebe, 40-41. ayetlerdir. Bu ayetlerde, kıyamet günü, Allah Teala’nın meleklere, kafirlerle ilgili olarak, “Bunlar size mi tapıyorlardı?” sorusuna karşılık meleklerin,

“(Ey Rabbimiz) seni tenzih ederiz. Bizim dostumuz onlar değil sensin. Doğrusu onlar cinlere tapıyorlardı.”

şeklinde cevap verecekleri bildiriliyor. Bu açık ifade meleklerin ve cinlerin iki ayrı cins olduklarını gösteriyor.

Son olarak şöyle bir soruyu da kısaca cevaplamak gerekir:

Soru: Kur’an’da “Kane” sözcüğü “idi, oldu” anlamında kullanılır. Bakara, 34’de “kane minel kafirin” ifadesi “kafirlerden oldu” diye çevrilirken, Kehf, 50’de “kane minel cinni” ifadesi “cinlerdendi” diye çevrilir. Halbuki “cinlerden oldu” şeklinde çevrilmiş olsaydı; İblis’in daha önce melek olduğu ama Allah’ın emrine karşı gelince meleklikten düşürülüp cinlere katıldığı anlamı çıkacaktı. O halde neden böyle bir çeviri yapılmıştır?

Cevap: “Fe secedû illâ iblîse = İblis hariç hepsi secde ettiler” ayetindeki istisna, -daha önce de açıklandığı üzere- müttasıl değil, münkatıdır. Münkatı/ayrık istisnada müstesna, müstena minh’in cinsinden değildir. Örneğin, "cae’l-kavmu illa bakaraten = bir inek hariç bütün halk/topluluk geldi” cümlesinde, inek kelimesi, kavimden müstesnadır. Ama, onların cinsinden değildir. Demek ki, bu ayetten –gramer bakımından- şeytanın meleklerden olduğunu söyleme zorunluluğu yoktur.

Kane’nin bazen “idi”, bazen “oldu” şeklinde tercüme edilmesi, kelimenin geniş anlamı yanında Türkçe lisanının bir kuralı olarak ortaya çıkmaktadır. “Oldu” kelimesinin sonradan oldu şeklinde anlaşılabileceği gibi, eskiden beri böyle idi/oldu şeklinde de anlaşılabilir.

Bu sebeple, şayet “cinlerden oldu” denilse bile, bundan “İblis’in daha önce melek olduğu ama Allah’ın emrine karşı gelince meleklikten düşürülüp cinlere katıldığı anlamını” çıkarmak yanlış olur. Çünkü, cin ve melek kavramı, -sonradan kazanılan- bir mertebeyi, bir vasfı, bir özelliği değil, -fıtrî olarak var olan- bir soyu, bir cinsiyeti anlatmaktadır. Şekli, vasfı, itaat veya isyanı ne olursa olsun, hiçbir melek cin olmayacağı gibi, hiçbir cin de melek olamaz. Melekler kadar Allah’a itaat eden peygamberlerden hangisi melek olmuş? Veya şeytandan daha şeytan olan nice firavunlar gelip geçmiş hangisi cinlerin soyuna katılmıştır? Nas suresinin, cinnî ve insî şeytanları ayırması konumuzu anlamaya önemli kolaylık ve açıklık getirmiştir.

Halbuki “küfür-iman” kavramları, soydan gelen bir özellik olmayıp, sonradan kazınılan birer özellik, birer vasıftır. Bu sebeple, isyandan sonra kazanılan küfrü ifade eden “kane minel kafirin” ifadesini “kafirlerden oldu” şeklinde tercüme etmek gerekir.

Dipnotlar:

(1) Razî, 19/117.
(2) Razî, 21/88.
(3) Taberî, 27/74; İbn Kesir, 6/487.
(4) Âlûsî, 14/34.
(5) Razî, 21/88.
(6) Âlûsî, 14/34; Razî, 14/92; İbn Kuteybe, el-Me’ârif, s.8..
(7) Taberî, 14/21.
(8) Taberî, 14/21; İbn Kesir, 4/160; Âlûsî, 14/34.
(9) Âlûsî, 14/34; Elmalılı, 5/3059.
(10) Âlûsî, 14/34.
(11) Âlûsî, 14/34.
(12) İbn Kesir, 4/160. Elmalılı, 5/3059.
(13) Hulusi, Ahmed, s.22.
(14) Âlûsî, 27/105.
(15) Taberî, 14/21.
(16) Razî, 14/92.
(17) Razî, 14/92; Âlûsî, 14/35.
(18) Müslim, zühd, 61(4/2294).
(19) İbn Kesir, 3/149.
(20) Razî, 19/117.
(21) Razî, 21/88.
(22) Âlûsî, 1/231.
(23) Âlûsî, 23/225.
(24) Razî, 2/385.
(25) Taberî, 23/119.
(26) Âlûsî, 8/87.
(27) Behiy, s.150.
(28) Taberî, 1/178.
(29) İbn Kuteybe, el-Me’ârif, s.8.
(30) Taberî, 1/158.
(31) Taberî, 1/178.
(32) Razî, 15/200.
(33) Taberî, 1/179-180.
(34) Taberî, 1/180.
(35) Taberî, 1/180-181.
(36) İbn Kesir, 1/133.
(37) Âlûsî, 1/229.
(38) Âlûsî, 1/230.
(39) Âlûsî, 1/230-231.
(40) Taberî, 15/169-170.
(41) Razî, 10/299-300.
(42) İbn Kesir, 4/397.
(43) Âlûsî, 15/292.
(44) Razî, 2/337-342.
(45) İbn Hazm, 4/34.
(46) Razî, 2/338.

 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Üye Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş