Şeytan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şeytan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Şubat 2014 Salı

Gizlenen 34. masonluk derecesi!



  Masonluk dereceleri 33 dereceden oluştuğu söylensede aslında gizlenmiş olan bir derece daha vardır. Bu derecedeki Yahudi'ye "34. Derece"deki Kara Büyü Krallığının üstadı olarak; "Savereign of Sovereigns" yani yücelerin Yücesi" adı verilir. 

Ve 34. derecedeki Yahudi üstadı, Kabbalistik bir sembol olan "Beş Köşeli" gizli adıyla "Şeytan yıldızı" açık adıyla "David Magen" ile temsil edilir. 

Değerli okuyucularımız; Tuz-tütsü ve kükürt karışımı şeytan ve habis cinleri acilen çekmektedir. O yüzden birçok kiliseye sokuşturulmuş bu ritüel araçlarına karsı dikkat etmenizi rica ederim. 

Şeytan Çağırmada Kullanılan Büyü Tılsımları 

 Mason localarında Şeytan'la bağlantı kurmak amacıyla yapılan büyü ayinlerinin en önemli kısmı tılsımların kullanıldığı bölümdür. Bunun nedeni, büyüde kullanılan tılsımların Şeytan'la bağlantı kurmayı kolaylaştırdığı inancıdır. Bunları bir kısmı, tuz, kükürt ve tütsü gibi değişik kimyasal karışımlardan oluşur ve hahamlar tarafından tören öncesinde hazırlanır. Kabbala'ya göre şeytanlarla fiziksel bağlantı kurmaya yaradığına inanılan asalar, ateş saçan kılıf, kafatası, mum, tokmak en sık kullanılanlardandır. 

 Bütün Yahudi ibadetleri ve sembolleri, Yahudi ırkının üstünlüğü ve Yahudi geleneklerinin korunması mantığına dayalıdır. Temel olarak bütün ibadetlerde yüceltilen Yüce Allah değil; aslında Şeytan'dır. Masonluk dini gerçekte ilah olarak Şeytan'ı ilah olarak kabul eder. Şeytan masonlukta kainatın ulu mimari rumuzuyla yaşatılmaktadır. Yahudilik, aslı değiştirilmiş ve kitabı, Şeytan'la sürekli bağlantı halinde bulunan hahamlar tarafından yazılmış bir ideolojidir. 

Kabbalistik masonlukta Tanrı yani Şeytan, güneş ile özdeşleştirilmiştir Kainatın Ulu Mimari Nur-u Ziya Mutlak Işık 

 Bunlar dumansız ateşten yaratılan Şeytan'ı temsil eder Ayinin düzenlendiği odanın tam ortasında, Kabbala'da "Altar" adı verilen kurban masası bulunur. Altar'da Şeytan'a sunulan kurbanın göğsüne kanla beş köşeli yıldız çizilir ve etrafına ateş yakılır Altar'ın etrafında yakılan ateşin Şeytan'ın zuhur etmesini kolaylaştırdığına inanılır. 

Trans Halleri 

 Yahudi kaynaklarında üç Kabbalist'in trans halleri detaylı bir şekilde anlatılmıştır. "Şeytan'la bağlantı kurulduğunda yaşlı hahamın ağzından köpükler gelir, dişleri kilitlenir, hırıltılar arasında boğuk bir ses tonuyla konuşur. Trans halinde Şeytan, hahamın ruhuna etki ederek farklı bir ses tonundan emirlerini açıklar. Diğer iki kabbalist masonlukta kutsal olan İbrani Harfleriyle, ağzından çıkan her kelimeyi yazarlar." 

Diğer ayine katılanlar özellikle hayvan başlıklı maskeler giyerler. Törenin ilerleyen bölümlerinde, Şeytan seçtiği hayvan maskeli kişilerin vücuduna girer ve onun ağzından konuşarak emirlerini açıklar. 

34. Derecenin Sırrı 

 Uzaktan da olsa, Siyonizm, Yahudilik, Kabbala vs. konularında bir şeyler okumuş, duymuş her insanın 33 dereceli masonik yapılanmadan haberi olagelmiştir. Ancak 34. derece hakkında hiçbir yerde doğru dürüst yazılmış, derlenmiş bir bilgiye rastlayamazsınız. Hatta kamuoyu bu 34. dereceyi hiç duymamıştır. Oysa çok önemli bir derecedir ve Sanhedrin'e (70'lere) seçilebilecek kıvama gelmiş üstatların derecesidir. 

Bu dereceye ulaşma ritüeli sırasında hazırlanan ortamda, mum ışığı (kısık derecede), tuz, kükürt, özel hazırlanmış tütsü (şeytanı çeken en sevdiği koku...) kafa kılıç ve ip olur. 

Locada yapılan duadan sonra Lucifer (Şeytan) gelir. Haham "lanetli varlıkla" olan bağlantısını uzatabilmek için büyü argümanlarrını takviye eder. Bu sırada şiddetli bir trans halinde haham sol eliyle "3"ü sağ eliyle "4"ü gösterir. Bu o anda oluşan "34. Derece"yi gösterir. 

Şeytanın üstat masona inişi

 Masonik kaynaklar localarda yapılan büyü ayinlerini detaylı bir biçimde tarif ederler. Türk Mason Dergisi'nde bir "kara büyü ayini" şöyle anlatılmıştır: "Büyücü, evvela bedenini temizler, beyazlar giyer; özel bir tuvalet yapar. Ölülerin gölgelerini rahatsız etmemek için en temiz elbiseleriyle dans eder. Büyücünün tedbiri de sır saklamaktır (ketumiyettir) yani cinleri ve ruhları çağıracağı yeri ve bunun zamanını asla açığa vurmaz. Büyücü için daire ve sayılar da önemlidir. Süleyman mührü denilen beş köşeli yıldız bin bir özelliği bulunan daire ise kuvvetin ve direnmenin sembolü sayılır. Üçgen, Kare, Beşli ve altılı köşeli yıldızlar hep bu dairenin içine çizilir. Büyücü bu şeklin içine çağırdığı "negatif enerjiyle" birtakım sembolik işaretler çizer ve çevresine günün mevsimin saatin ifrit grubundan belli başlı cinlerin adını yazar. İfritleri ya da eskilerin habisi ervaha dedikleri kirli ruhları çağırırken büyücü eline bir kılıç alır yalvarır bagısal dairenin dört tarafına dört meşale yakar kendi ritüellerinde o an uzun abdest ve oruçlarla tütsülerle uğraştıktan sonra ilahilar söyleyerek bu dairenin içine girer doğrudan batıya giderek baş dönmesine tutulan büyücü kendinden geçinceye kadar dönmeye devam eder evrimeye tutulur. Bundan sonra ruh sorulara karşılık vermek üzere gelir.[2] 

Bu trans seansından sonra büyücü saatlerce kendine gelemez. Şuur kaybı ve şiddetli baş ağrısı meydana gelir. Buna trans-pain (trans ağrısı) adı verilir. 

 Ayrıca Kabbala'da, "güneş, ay ve yıldızın" erkek veya kadın cinsel organının üzerinde resmedilmesi, cinselliğin kendileri için ne denli önemli olduğunu sembolize eder. Ay aynı zamanda Şeytan'ın gözünü de (Evli Eye) ifade eden gizli bir işarettir. (A Dictionary Of Symbols, sf.319) Bu amaçla törenlerde kullanılan mason önlüklerinde ve localarda yer alan masonik tablolarda önemli bir yer tutmaktadır. 

Kabbala Ve Cinsi Sapıklık 

 Masonik felsefenin temelini oluşturan Kabbala'nın en önemli öğretilerinden biri de cinselliktir. Kabalist büyücü ve Mason üstadı azamı Donald Michael Kraig bu konuda oldukça açık bir şekilde ortaya koyan cümleler kullanmıştır. "Seks ve buna bağlı olarak seks büyüsü Kabbala'nın temel öğesidir." (Modorn Magick, sf.425). 

Kabbalist haham A. E. Waite ise serbest cinselliği Kabala'nın temel unsurlarından biri olarak açıklar ve Kabbala'yı var olan en büyük büyü ilmi olarak nitelendirir. 

 "Kabbala'daki en yüce ilim (Supreme Visdom) ‘Seksin Gizemi'nde saklıdır. Hayat Ağacı'nın (Sefirot) iki tarafının erkek ve dişiliği temsil etmesi hatta Tetragram'ın (Yud-heh-Vav-Heh) harflerinden oluşan Tanrının ismi Yehova erkek ve dışı harflerden oluştuğu anlaşıldığında, kişi Kabbala'nın tabiatında var olan cinselliği görebilir." (Holy Kabbalah sf.78). 

Bir büyücü için hiçbir ahlak kaidesinin geçerli olmamasıyla ilgili olarak Kabbalist Üstad-ı Azam Donald Mıchael Kraig "Modern Magic" (Modern Büyü) adlı kitabında şu satırlara yer vermiştir 

 Bir büyücü için ahlak yoktur. Bir büyücü olarak inanıyorum ki insan dilediği tür cinsel ilişkiye girmekte özgürdür. Düzgün, homoseksüel, bekar, grup halinde, ayinsel veya sado-mazoşist..." (Modern Magic,sf.421). 

 Localardaki bu ve benzeri ritüeller Kabbala'nın mitolojik efsanelerine dayanır. Bunlardan birinde Güneş Tanrı Osiris öldürülerek 14 parçaya ayrılır. Kız kardeşi İsis bunlardan 13'ünü bularak birleştirir ve kayıp 14. parça olan cinsel organ yerine çamurdan yenisini yapar. Bu durum (suni cinsel organ -obelisk) tarih boyunca sütun ve Dikili Taşlarla remzedilmiştir. Masonik kaynaklarda Güneş tanrı Osiris ile Hiram Usta'nın aynı kişi olduğu söylenir ve bu efsaneyi yaşatmak için çağlar boyunca Dikili Taşlar ve sütunlar Mason localarında temsili olarak yer alır. Masonlukta önemli bir yer tutan "Jakin" ve "Boaz" sütunları gerçekte erkek cinsel organını temsil eder.[3] 

Temelde Şeytan'ın öğretisi olan bütün çarpıklıkları sistem olarak kabul etmiş olan Masonluk, serbest cinselliği de diğer felsefelerle aynı doğrultuda telkin etmeye çalışmıştır. 

"Köpek için kemiğin, domuz için dışkının çekici bir tadı olmasaydı, onlar bu maddelerden karınlarını doyurmak isterler miydi? Rezilliklerin her çeşidinden ayrı bir tad alan güçlü kişileri ayıplamayınız."[4] 

Ve bu konuyla ilgili Meşrik-i Azam Cemil Sena Mason Dergisi'ndeki "Özgür Düşünceler" başlıklı yazısında şu ifadelere yer vermektedir, "Özgürlüğün engelleri şu birkaç sözde saklıdır: GÜNAH, AYIP, YAZIK, HARAM."[5] 


 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

22 Aralık 2013 Pazar

Ateist Sayfaların Sıkça Tekrarladıkları 14 Soru ve Cevapları



SORULAR

-Allah şeytanı yaratır
-Şeytan Allaha karşı çıkar
-Allah şeytana kıyamete kadar süre verir
Soru 1: Sonsuz gücü olan Allah'ın kendi yarattığı şeytanla sidik yarışına girmesi ne derece mantıklıdır?

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

-Şeytan bencildir, ademe secde etmez.
-Allah, şeytanı bencil olup ademe secde etmediği için cehenneme gönderir.
-Şeytanı bencil olduğu için cehenneme atan Allah kendine tapacak, sırf ona kulluk etmesi için canlılar yaratmıştır.
Soru 2: Şeytanı bencil olduğu için cehenneme atan Allahın bencillik etmesi ne derece mantıkıldır?

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

-Allah ile şeytan sidik yarışındadır
-Şeytan insanları kötü yola girdirmeye çalışır, onları saptırır.
-Şeytanın tüm insanaları etkilemiş olduğu bir zamanda tam kazanacakken Allah nuh tufanını gerçekleştirip tüm insanaları helak eder.
Soru 3: Allahın tam şeytan kazanacakken bu şekilde hile yapması ona yakışır mı?

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

-Tanrı (tanım gereği) fiziksel değildir
-Tanrı düşünebilir karar verir, iradeye sahiptir.
Soru 4: Düşünme(ya da karar verme, irade) eylemi beyinde gerçekleşen bir eylemken fiziksel olmayan tanrı nasıl düşünür, karar verir, iradeye sahiptir? Bu soruya "Bunu bilemeyiz, aklımız ermez" gibi bir cevap verecek olursanız ona inanmadığımız için bizi yakmaması doğal sonuç olmaz mı(sonuçta ona aklımız yetmiyor)? Ve ya neden bizi onu anlayabilecek şekilde yaratmamıştır?

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

-Tüm insaları canlıları ve sistamleri tanrı yaratmıştır
-DNA kopyalanmaya başlar.
-DNA kopyalanırken hatalar oluşur
-DNA daki hataların çoğu enzimlerce düzeltilir.
Soru 5: Tanrının bu tasarımdaki amacı nedir? Eğer düzeltecekse neden hata yapmasına izin verir ki? Tanrı yapboz mu oynamaktadır ki önce bozup sonra düzeltir?

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

-Allah evreni/dünyayı insanı sınav yapmak için yaratmıştır.
-Evrenin 14 milyar yılı dünyanının 3 milyardan fazla yılı insansız geçmiştir ve insan türü yokolunca evren varolmaya devam edecektir.
Soru 6: İnsanı sınav yapmak için evreni/dünyayı yaratan tanrının 14 milyar yıl beklemesi ne derece mantıklıdır?

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

-Tanrı zamanı geçmişi geleceği bilir
-Tanrı insanı sınav içine sokmuştur
-Tanrı sınavın sonucunu da bilir
Soru 7: Sonucu 'kesin olarak' bilinen bir sınavın anlamı nedir? Sınav sonucunu bilmemeyi gerektirirken bilinmesi ne derece mantıklıdır? Tanrı her şeyi biliyorsa sınav olmamalıdır, sınav varsa tanrı her şeyi bilmemelidir.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

-Tanrı Lut kavmini eşcinsel yaratır
-Eşcinsellik bir tercih değildir. Bir kişi doğuştan eşcinsel olur, kadın olmayı erkek olmayı mavi gözlü olmayı seçemeyeceği gibi eşcinsel olmayı da seçmez
Soru 8: İnsanları eşcinsel oalrak yaratan Tanrının daha sonra (bunu bilmesine rağmen) insanalra kızması, şaşırması, onları uyarması ve onları yoketmes ne kadar mantıklıdır?

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

-Allah kendine tapması için insanları yaratır
-O halde Allah egoisttir
Soru 9: Ego bir tanrıya yakışır bir özellik midir? Egoist bir tanrı ne derece tapınılmayı hak eder?

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

-Müslüman olmayan herkes sonsuza kadar cehennemde yanacaktır
-İyi olan gayrimüslimler her ne kadar iyi olursa olsunlar sonsuza kadar cehennemde yanacaktır
Soru 10: Böyle bir durumda tanrının sonsuz adalet ve merhametinden bahsedilebilir mi? Böyle bir tanrıya inanmak ne kadar doğru olur?

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

-İslama göre doğru olan tek din islamdır
-Diğer dinler de doğru olan tek dinin kendi din olduğunu düşünür
-Neredeyse her din kendi dininden olmayanın yanacağını savunur
Soru 11: Eğer farklı bir ülkede farklı bir dine mensup olarak doğmuş olsaydınız tekrar müslüman olur muydunuz? Yoksa müslümanlar da dahil diğer dinden insanların yanacağını mı düşünürdünüz? Eğer cevabınız "Sorgular müslüman olurdum" ise diğer dindeki insanlar da neden aynı cevabı veriyor düşündünüz mü? Yoksa hala dinin büyük oranda coğrafya ve aile etkenli olduğunu anlayamadınız mı?

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

-Allah ademi yaratır
-Ademden de (kaburga kemiğinden) Havvayı yaratır
-Ademden yaratılan Havvanın adem ile kromozomaları o halde aynıdır
-Bunun sonucunda Havva da erkek olmalıdır
Soru 12: Bu yaratılış mitine mi inanmak mantıklıdır yoksa henüz kromozomun, genetiğin bilinmediği bir dönemde cinsiyetlerle ilgili henüz olgun bir fikir yokken insanların nasıl yaratıldığını merak eden bir takım insanın bunu uydurmuş olması ve nesillerdir günümüze geldiğini düşünmek mi mantıkldır?

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

-Allah Ademi ondan da Havvayı yaratır
-Adem ve havvanın çocukları olur
-Kardeş kardeşe ilişkiye girerek nesiller devam eder
Soru 13: Allah başka bir çift de yaratıp insanları kardeş kardeşe ilişkiye zorlamayabilirken neden bu yolu seçmiştir? Buna inanmak mantıklı mıdır? Yoksa bu tür detayları düşünmeden insanların bu hikayeyi uydurduğu fikri mi daha doğru olacaktır?

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

  Soru 14: Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor?
Öyleyse o güçsüzdür.
Yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor?
Öyleyse o iyi niyetli değildir.
Hem güçlü, hem de iyi ise, bu kadar kötülük nasıl oldu da var oldu?

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

CEVAPLAR


Soru 1: Sonsuz gücü olan Allah'ın kendi yarattığı şeytanla sidik yarışına girmesi ne derece mantıklıdır?

Cevap 1 - Haşa burada bir sidik yarışı söz konusu değildir,sorunun girişi zaten yanlıştır da yinede cevaplayalım,şeytanlarla mücadele etmek suretiyle insanların dereceleri yükselir. Şeytan, devamlı insana Allah'ın emirlerinin tersini yapmasını emreder.

,İnsan da şeytanın emirlerini yapmayıp, Allah'ın emirlerini yaparsa Allah katında büyük derecelere yükselir. Şeytanı insanlara musallat etmek suretiyle, Allah'ın emrini tutacak insan ile, tutmayacak insan ayırt edilir. Böylece, bu imtihan dünyasında kötü ruhlu insan ile iyi ruhlu insan birbirlerinden ayrılır. Şeytan imandan kuvvetli değildir.

Allah’u teâla günah işleme kabiliyeti olmayan meleklerle, hiç sorumlu olmayan hayvanları yaratmıştır.

Bu iki varlıktan başka, hem melekleri geçecek kadar mükemmel, hem de aklı olmayan hayvanlardan daha aşağı olacak kadar kötü olma özelliğindeki insanı yaratmıştır. İşte böyle bir varlığın hangi özellikleri taşıdığının anlaşılması için şeytan yaratılmıştır.

Mesela, altın ve bakırın karışık halden ayrılması için ateşte kaynatılması gibi, insan denen varlığın iyi ve kötü huylarının birbirinden ayrılması, iyi huylu Ebubekir (ra)ile kötü ruhlu Ebucehilin anlaşılması için Allah şeytanı ateşten yaratmıştır.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Soru 2: Şeytanı bencil olduğu için cehenneme atan Allahın bencillik etmesi ne derece mantıklıdır?

Cevap 2 - Şeytan bencil değil kibirlidir. Vücut bulmasına sebep olan Allah'ı unutmuş ve bunun cezasını görmüştür.Allah bencil değildir yarattığını düşünendir,cehennemi yarattığı gibi insanı yarattığı gibi onu direkt cehenneme atmak yerine sınava tabi tutmuştur,kazanan cennete kaybeden cehenneme,bunu da şeytan vasıtasıyla yapacaktır,ona uyan kaybeder uymayan kazanır,

yine bunu da gönderdiği kutsal kitap ve peygamberi ile sağlamıştır,yani insana kolaylık sağlamıştır,yaratılan insan gönderilen kutsal kitaba ve peygambere inanıp o yoldan giderse şeytana uymamış olacaktır ve cenneti kazanmış olacaktır,bencil olan bir Allah yarattığı insana böyle kolaylıklar sunmazdı,şeytanı yarattı ki onamı kendisine mi inanacağız görebilmek için,ne diyor ayette 'Ben cinleri ve insanları yalnız bana kulluk etsinler diye yarattım' o halde bizde yalnız ona kulluk edeceğiz,gönderdiklerinden faydalanarak da şeytandan uzak duracağız.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Soru3: Allahın tam şeytan kazanacakken bu şekilde hile yapması ona yakışır mı?

Cevap 3 - Burada da hile yok,bak bunlar hep senin cevabı aramaya tenezzül etmeden yargılaman sonucunda kafanın karışmasına sebep oluyor,aç kitabını oku,ilk emir zaten İkra yani Oku,tüm cevaplar orada.

Nuh dan daha kötüsü kıyamet günü olmayacak mı?Kıyamet ne zaman kopacak,bir tek insanın bile Allah demediği zaman kopacak,tüm insanlık şeytana uyduğu zaman kopacak,din kitap peygamber ve Allah tamamen yeryüzünden silinmeden kıyamet kopmaz,kıyamet zaten kafirlere kopacak inanan hiç kimse dünyada olmadığı zaman kopacak,burada da hile yok çünkü her şey bitmiş olacak,kalan tüm insanlık şeytana biat edince zaten Allahın dünyayı devam ettirmesinin ne mantığı kalacak?kendisine kulluk edecek insan kalmadığı an zaten her şeyin bittiği andır.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Soru 4: Düşünme(ya da karar verme, irade) eylemi beyinde gerçekleşen bir eylemken fiziksel olmayan tanrı nasıl düşünür, karar verir, iradeye sahiptir? Bu soruya "Bunu bilemeyiz, aklımız ermez" gibi bir cevap verecek olursanız ona inanmadığımız için bizi yakmaması doğal sonuç olmaz mı(sonuçta ona aklımız yetmiyor)? Ve ya neden bizi onu anlayabilecek şekilde yaratmamıştır?

Cevap 4 - Düşünme karar verme fiziksel bir eylem değildir,fiziksel olmayan Cinlerde düşünüp karar verebilir ki zaten onları da Allah yarattığından düşünüp karar verebilme mekanizmasına sahip olabilmek için fizikselliği de gerek olmadığı görülmüş olur,kaldı ki Allah'ın sıfatı da bilinmiyor,fiziksel olup olmadığı da belli değil,tanım gereği fiziksel değildir diye nitelendiriliyor,bunu ölünce anlayacağız.

düşünme yetisinin temeli Allah'tan gelir , bir düşün bütün dünyadaki bilgiyi ve bir de bir insandaki , bir insandaki bilgi ve düşünme yetisi sınırlıdır. Diğer taraftan Allah her insana kendisine iman etmesi ve yasaklardan sakınması için gereken İlmi vermiştir ve düşünmemiz için bize Yol Göstericiler yani Peygamberler göndermiştir , onun dışında yaşadığımz her olayda bir hayır ve şer göstermiş bunları da Kuran'da yazmıştır.

Bizim engelli dediğimiz o yeti tam olarak verilmeyen insanlarsa sorgudan muhaftır. Şimdi sen vay efendim niye onları eksik yaratmış diyebilirsin , senin bütün özelliklerin tam mı acaba ? Her insan Allah'ın bazı sıfatlarından çok ya da az alır ve bunlarla sınanır.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Soru 5: Tanrının bu tasarımdaki amacı nedir? Eğer düzeltecekse neden hata yapmasına izin verir ki? Tanrı yapboz mu oynamaktadır ki önce bozup sonra düzeltir?

Cevap 5 - Hangi DNA kopyalanırken hata oluşur ve kendiliğinden düzelir?Hem iradesi yani düşünme yeteneği olan bir yaratıcıdan bahsediyorsak önce bir türlü,sonra başka bir türlü yaratmasını da normal karşılamalıyız,öyle olmasaydı neden dünyada önce melekleri cinleri sonra insanları yaratmış olsun ki?direk olarak insanları da yaratabilirdi,ama önce cinleri sonra insanları yaratmayı bir bildiği yani iradesi olduğundan yaratmıştır.

Allah canlı sistemleri yaratırken, ölebilir, hastalanabilir bir mekanizmayı ön görmüştür. Bunun pek çok hikmetleri vardır. Bu hastalıkların olması için canlılarda bozulabilir bir sistemi öngörmüştür. Bozulabilen bir sistemin tamiri için de düzeltme mekanizmalarını devreye sokmuştur. Kainat baştan başa hareket ve sakinliği ile, değişken ve değişmez prensipleriyle, karanlık ve aydınlığıyla, gece ve gündüzüyle, mevsimleriyle bir yazar- bozar tahtası gibi işlemler görmektedir. DNA sistemi de bunlardan farklı değildir.

Allah, kâinatı hareketli, değişken, tahrip ve tamire maruz bir biçimde yaratmakla, kendi varlığını, isim ve sıfatlarını nazara vermek, sonsuz ilim ve kudretinin her an devrede olduğunu göstermek istemiştir. Akan bir ırmağın güneş karşısına gelen damlacıklarının parlaması, güneşin varlığına delalet ettiği gibi, ışığın hizasından çıkanların sönmesi de güneşin varlığını gösterir. Bu manzarayı bir yazar-bozar tahtası gibi düşündüğümüzde, yazılması da bozulması güneşin varlığının göstergesi olduğunu görürüz. Çünkü, eğer bu akan su damlalarının gösterdiği parıltının kaynağı güneş olduğu kabul edilmezse, bu takdirde her damla suda gerçek bir güneşin bulunduğunu kabul etmekle gerekir ki, bu bir safsatadır.

İşte bunun gibi, bu kâinatı yaratmakla kendini tanıtmak isteyen yaratıcı, özellikle canlılarda tahrip ve tamir mekanizmalarını yaratarak işin arka planındaki sonsuz ilim, hikmet ve kudretini göstermek istemiştir. Örneğin, bir insan hayat kazanmakla Allah’ın Muhyi ismine, ölmekle de onun Mümit ismine şahitlik eder. Bir DNA’nın tahribinden sonra tamir edilmesi, onun sonsuz ilim, hikmet ve kudreti yanında Şafi ismine de şahadet etmektedir.

Hülasa mevcut mekanizmalar, hikmet açısından birer perdedir. Asıl iş yapan ilahi kudrettir. Binbir çeşidiyle canlıların bünyelerini tamir eden gıdaların varlığı, kâinatı yaratan ile canlıların bünyesini yaratan aynı kudret olduğunu gösterir. Demek ki herşey lisan-ı haliyle Allah diyor, onu hamd ile tesbih ediyor.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Soru 6: İnsanı sınav yapmak için evreni/dünyayı yaratan tanrının 14 milyar yıl beklemesi ne derece mantıklıdır?

Cevap 6 - Allah zaman kavramından münezzehtir,yani bize göre 14 milyar yıl ona göre 3 saniye olabilir,şöyle ki;

Ayetlerde geçen “İndellah=Allah katında” veya “inde rabbike=Rabbinin katında” gibi ifadelerden insanlar için gayb sayılan alemleri anlamak gerekir. Bu alemler bazen ahiret alemleri olabildiği gibi, bazen bizim için görünmez özelliğe sahip olan göklerdeki alemler de olabilir.

İşte “eyyam-ı Kur’aniye olarak da tabir edilen “bin-elli bin senelik” zaman mefhumu o alemlerdeki cisimlerin hareketlerden meydana gelen zaman dilimleridir. Dünyadaki -yerküresinin güneşin etrafında dolaşmasından meydana gelen- zaman mefhumu Allah’ı kuşatmadığı gibi, göklerdeki diğer bazı cisimlerin, yörüngelerinde dolaşmalarından meydana gelen zaman mefhumu da Allah’ı kuşatmaz.

Çok açık bir gerçektir ki, her zaman mefhumu belli bazı cisimlerin bulundukları yörüngelerindeki hareketlerinden oluşur. Yani zaman da zamanın varlık sebebi olan ilgili cisimler gibi sonradan yaratılmıştır. Ezelî olan Allah vardı, onunla birlikte hiç bir şey yoktu. Ne zamandan ne de mekândan eser yoktu.

Yevm (gün) kelimesi Kur’an-ı Kerim’de çeşitli anlamlarda kullanılmıştır.

Gündüz, gece ve gündüzden oluşan 24 saatlik müddet, devir, mutlak zaman vs. Örneğin kıyametle ilgili bir âyette “Yer başka yere, gökler de başka göklere değiştirildiği gün” (İbrahim, 48) ifadesi geçmektedir.

Başka bir âyette ise, kıyamet gününden bahsedilirken “yevmu’l-hulûd/ ebedilik günü” ifadesi kullanılır. Böylece, sonsuz bir şekilde devam edecek olan âhiret hakkında da “yevm” ifadesi kullanılmıştır.

Hacc suresi, 47. âyetteki, “Allah katında bir gün sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir”, Meâric suresi, 4. âyetteki “Melekler ve Rûh (Cebrail) oraya, miktarı ellibin sene olan bir günde çıkarlar” ifadelerine gelince, öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, bu âyetlerde zamanın izafiliğine (göreli olduğuna) işâret edilmektedir.

Dünyamızın bir günü 24 saat iken, başka gezegenlerin günleri (yani o gezegenin kendi ekseni etrafında dönüş süresi) daha az veya daha çok olabilmektedir. Gezegen ve yıldızların çapıyla orantılı olarak günler de uzun olmaktadır. Örneğin güneşin bir günü dünyanın bir ayı gibidir.

Dolayısıyla kâinatta bir günü bin gün veya elli bin gün olan yerlerin olması da söz konusudur.

Bu izah, âyetler aynı konu ekseninde değerlendirildiği takdirdedir. Ancak âyetleri farklı konularla ilgili ele alıp değerlendirmek de mümkündür. Şöyle ki, Hacc suresindeki âyet, öncesiyle birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde, alaycı bir tavırla va’d edilen azabın bir an önce gelmesini isteyen inkârcılara bir cevap olarak zikredildiği söylenebilir. Yani, onların hafife alarak aceleyle gelsin de görelim diye istedikleri azabın hakikatte çok dehşetli olduğunu, o azabın bir gününün insana bin yıl gibi geleceğini bildirmektedir. Sıkıntı vaktinde zamanın geçmemesi, insana çok uzun gelmesi gibi…

Nitekim Razî ve Maverdî gibi müfessirler de bu âyeti açıklarken buna uygun açıklamalar yapmışlardır. Razî bu görüşün âyetin manası hakkındaki açıklamalar içinde en uygunu olduğunu söylemektedir.

Bu ifade hakkında şu yorumlar da yapılmıştır:

1. Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günlerden bir gün bin sene gibidir (Mücahid).

2. Kıyamet günlerinden bir günün uzunluğu, dünya günlerinden bin sene gibidir. Bu âyet hakkında şöyle bir yorumun da uygun olacağı kanaatindeyiz: Bu âyette Yüce Allah, müşriklerin aceleciliklerine karşılık, kendisinin Sabûr ve Halîm olduğunu bildiren böyle bir ifade zikretmiştir. Yani buradaki bin yıl ifadesi Allah’ın sabrından ve hilminden kinaye olup acele etmediğini, onları hemen cezalandırmadığını ifade etmektedir…

Gerçekte Allah için zaman söz konusu değildir. O, zamandan münezzehtir. Geçmiş, gelecek O’nun için şimdiki zaman sayıldığı gibi, bütün zamanlar da O’nun için bir ân gibidir.

Meâric suresindeki âyet ise, kâinatta bir günü elli bin gün olan uzay ve zaman boyutlarının varlığına işâret edildiği gibi, âyet meleklerin göklerde kat ettikleri mesafelerle de ilgili olup, ellibin yıllık uzun mesafeyi bir günde kat’ettiklerini bildirmekte, meleklerin sür’atine ve Allah’ın mülkünün genişliğine işaret etmektedir.

Aşağıda -özetle yer alan- Bediüzzaman hazretlerinin ifadeleri konumuza ışık tutmaktadır:

“Evet kış günlerinde ve şimal taraflarında gurub ve tulû' mabeyninde(güneşin doğuşu ve batışı arasında) dört saatlik günden ve bu yerlerde kışta sekiz-dokuz saatten ibaret olan günlerden tut, tâ Güneş'in mihveri üstünde bir aya yakın gününden, (hattâ Kozmoğrafya'nın / Astronominin bildirdiğine göre) tâ "Rabb-üş Şi'ra" tabiriyle Kur'an'da namı ilân edilen ve güneşimizden daha büyük olan "Şi'ra" namında diğer bir güneşin belki bin seneden ibaret olan gününden, tâ Şems-üş Şümus'un mihveri üstündeki elli bin seneden ibaret bir tek gününe kadar eyyam-ı Rabbaniye vardır.

İşte Semavat ve Arz'ın Rabbi, o Şems-üş Şümus ve Şi'ra'nın Hâlıkı hitab ettiği vakit, o Semavat ve Arz'ın ecramına(gök ve yer cisimlerine) ve âlemlerine bakan kudsî kelâmında o eyyamları zikreder ve zikretmesi gayet yerindedir.....

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Soru 7: Sonucu 'kesin olarak' bilinen bir sınavın anlamı nedir? Sınav sonucunu bilmemeyi gerektirirken bilinmesi ne derece mantıklıdır? Tanrı her şeyi biliyorsa sınav olmamalıdır, sınav varsa tanrı her şeyi bilmemelidir.

Cevap 7 - Sınavın sonucunu Allah biliyor biz değil,biz yaşayarak öğreneceğiz,sınav bizim için yani sonucu biz bilemeyiz,ama sınavı yapan Allah o halde o bilebilir;

Meryem-67 - O insan hiç düşünmüyor mu ki, o hiçbir şey değilken Biz onu yaratıp var ettik?

(Enbiya, 21/16) "Biz göğü, yeri ve bu ikisi arasında olanları oyun olsun diye yaratmadık."

(Sad, 38/27) "Göğü, yeri ve bu ikisi arasında olanları boşuna yaratmadık."

(Kıyame, 75/36) "İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor?"

(Müminun, 23/115)"Yoksa siz, bizim sizi abes /
boşuna yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?"

Öncelikle şunu belirtelim ki Allah (cc) insana; acaba ne yapacak diye (haşa meraktan, eğlenmek için) bakmaz O zaten insanların ne yapacağını bilmektedir (kader konusu). Allah(c.c.) ın dünyayı yaratıp insanı dünyaya göndermesinin amacı insanın gerçek hüviyetini kazanmasıdır,çünkü insan ancak dünya gibi bir yerden geçerek bir yerlere gelebilmektedir.

yani amaç insan kazanmaktır.insanı kazanmak için de dünya gibi bir eğitim ve imtihan sahası gereklidir.Allah(c.c.) ; insana acaba ruhunu (doğru davranışlarla düşüncelerle) olgunlaştırabilecek mi, bu imtihanı hem kendini hem de Beni mutlu edecek şekilde geçebilecek mi diye bakar.

yani öylesine bir yaratılmışlık,Yaratıcının bizimle(haşa) oyun oynaması gibi bir mantıkla yaratılmış olma durumu söz konusu değildir.Oyun gibi görünen her şey imtihan unsurudur.Allah (cc) tüm her şeyi kötülükleri de dahil imtihan olsun diye yaratmıştır.

Zariyat-56 - Ben cinleri ve insanları sırf Beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım

bu ayette hem yaratmanın amacı hem de insanın amacı insana bildirilmiştir.
1 - Allah ın insanı yaratmasındaki amacı; insanın kendisini tanıyıp gönülden sevmesi ve bunun yanında kendisine itaat, ibadet etmesidir.
2 - Allah insana amaç olarak ibadet etmesini koymuştur.demek ki Allah bizim fıtraten dünyadaki amacımızı ibadet olacak şekilde yaratmıştır ve bizim amacımız ibadet olmalıdır. İbadetle insanın özüne kavuşmasını, doğru yolda kalmasını, gerçek insan olmasını, dini yaşayış ve düşünceyle yaptığı her işin ibadet sayılacağını (neden ibadet eder namaz kılarız) konusunda açıklayacağız.

***İnsan ibadet etmesi için, yani Allah ı tanıyıp sevmesi ve emirleri doğrultusunda hareket edip Allah ın rızasını kazanmaya çalışması için yaratılmıştır.Yani Allah gönül istemiştir sevgi istemiştir.İnsanın Allah ı gönülden sevmesi gönülden Allah ın rızasına ermeye çalışması için insana irade verilmiştir.insan robot gibi programlanarak Allah ı sevmemiş hür iradesiyle Allah ı seçmiş Ona (c.c.) gönülden yönelmiştir.

işte Allah ın istediği budur; GÖNÜLDEN SEVGİ.( )bu sevginin oluşması için bir koşul daha lazımdır o da Allah ın varlığının kesin şekilde idrak edilmesi ama gözle görülememesi, Allah ın öz varlığının bu dünyadaki duyu organlarıyla kesin şekilde hissedilememesidir.

çünkü Allah ın öz varlığını yani bizzat kendisini görseydik gene robottan bir farkımız kalmaz irademiz olsa bile mecburen Allah a inanır Ona yönelirdik.o nedenle Allah dünyayı yaratmış insanı dünyaya göndermiş bize kendisini göstermemiş ama müthiş sanatlı nimetleriyle yarattıklarıyla ve gönderdiği peygamberlerle varlığını kesin şekilde ispatlamıştır.

İşte insan Allah ın dünya adlı bu müzesinde Allah ın verdiği düşünme özelliği vasıtasıyla Allah ı tanıyacak sevecek Ona itaat edip emirleri doğrultusunda hayatına yön verecek Onun emirleri doğrultusunda bu dünya imtihanlarını aşacaktır.

Allah dünyayı imtihan yeri kılmıştır çünkü iradeli bir varlık olan insanın Allah a ne derece yönelip yönelmediği imtihanlarla belli olacaktır.herkes kendisinin iyi ve inançlı olduğunu söyleyebilir ama bunun anlaşılması için bu kişinin başına gelecek her türlü olayda iyi olması iyi davranış sergilemiş olması yani söylediği şeyi gerçekten yapmış olması gerekmektedir.yoksa lafla peynir gemisi yürümez lafta herkes iyidir.o nedenle nasıl biri olduğu anlaşılsın diye insan imtihanlara tabi tutulmuştur.

sonuç olarak irade varsa imtihan gereklidir.Allah herkesi kaldırabileceği şiddette imtihan etmiştir.eğer insan başına gelen imtihanlarda Allah a tevekkül eder ve bu imtihanlara Allah ın emirleri doğrultusunda yanıt verirse dünya imtihanını geçecek ve bu bağlılığıyla Allah ın rızasını kazanacak kendiside sonuçta Allah tan razı olacaktır.insan bu sınavın sonunda eğitilmiş, ruhunu olgunlaştırmış çalışarak kazanmış olarak çıkacaktır.

bu dünya hayatının genel amacı, insanın ruhunu olgunlaştırmasıdır.işte insan İradesiyle doğru olana yönelmiş nefsine tapmamış Allah a tapmış bu sayede ruhunu olgunlaştırmış, benliğini kazanmış olacaktır.nefsini eğitmiş ebedi olan ruhunu Allah a bağlılığıyla olgunlaştırmış yani hayatın amacını gerçekleştirmiş adam gibi adam olmuş gerçek insan yüce ruh olmuştur.

tüm bunları gönülden yöneldiği Allah ın rızası için Allah a inanıp Onun sevgisi ve korkusuyla Allah a itaat ettiği için yaptığından tüm hayatını ibadet ederek geçirmiş olacak ve sonuçta hem Allah ın istediğini gerçekleştirmiş hem de fıtratı için en doğru olanı yaparak yaratılış amacını gerçekleştirmiş olacaktır.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Soru 8: İnsanları eşcinsel olarak yaratan Tanrının daha sonra (bunu bilmesine rağmen) insanlara kızması, şaşırması, onları uyarması ve onları yok etmesi ne kadar mantıklıdır?

Cevap 8 - Eşcinsellik doğuştan gelen bir rahatsızlık değildir,adam 30 yaşına kadar erkek gibi yaşar sonrasında travesti olur,bu hiç mi yaşanmadı?eğer doğuştan gelen bir genetik rahatsızlıksa neden o kişi 11 yaşlarında eşcinsel eğilim göstermektense 30 yaşında eşcinsel eğilim göstermeye başlıyor?

İnsanlar eşcinsel olarak yaratılmaz.. Eşcinsel diye bir insan türü yoktur .. İnsan ya kadındır, ya erkektir. Eşcinsel olmak insanın kendi irade ile seçtiği bir tercihtir? Allah kadını yada erkeği yaratır. Eşcinsel olmak seçimlik bir durumdur. Hani derler ya " cinsel tercih"

Yaradılışa müdahele büyük günahlardandır,kız olarakdoğan erkek olamaz,erkek olarak doğan kız olamaz,Allah kime hangi cinsiyetin yakışacağını yarattığı kullardan daha iyi bilir.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Soru 9: Ego bir tanrıya yakışır bir özellik midir? Egoist bir tanrı ne derece tapınılmayı hak eder?

Cevap 9 - “Egoist” demek, sadece kendini düşünen, kendi menfaatini ön planda tutan, yalnız kendini nazara veren demektir.

Oysa Allah’ın bu kadar nimetleri insanlar için hazırlaması, yeryüzünü bin bir çeşit nimetlerle donatılmış bir sofra halinde sergilemesi, onun kullarına, yaratıklarına, sanatına ne kadar değer verdiğini ve sonsuz rahmetini göstermektedir.

- Allah kendini Samed (ihlas suresi, 2) olarak nitelemiştir. Samed demek, her şeyin kendisine muhtaç olduğu, fakat kendisinin hiç bir şeye muhtaç olmadığı varlık demektir. Hiç bir şeye muhtaç olmayan ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu ve kendisinin bütün bu muhtaçların ihtiyaçlarını fiilen yerine getirdiği gözle görülen yüceler yücesi Allah hakkında “egoist” demek, vicdan ve insaf ölçülerinden fersah fersah uzaklaşmak anlamına gelir.

Bu konuda yüzlerce ayetten sadece aşağıdaki ayeti ön yargısız okumanızı tavsiye ederiz:

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün sürelerinin değişmesinde, insanlara fayda sağlamak üzere denizlerde gemilerin süzülüşünde, Allah’ın gökten indirip kendisiyle ölmüş yeri canlandırdığı yağmurda ve yeryüzünde hayat verip yaydığı canlılarda, rüzgarların yönlerini değiştirip durmasında, gökle yer arasında emre hazır bulutların duruşunda, elbette aklını çalıştıran kimseler için Allah’ın varlığına ve birliğine nice deliller vardır.” (Bakara, 2/164)

- Allah’a -haşa- “egoist” diyen insanların varlığı bile, Kur’an’ın defalarca Allah’ın kudretini vurgulamasının ne kadar doğru ve isabetli olduğunun en açık göstergesidir. Bu gün binlerce insan hala Allah’ın varlığında, sonsuz ilim ve kudretinde tereddüt gösteriyorsa, Kur’an’daki bu konuların tekrar tekrar vurgulanmasının ne kadar haklı olduğunu göstermektedir.

- Allah hiç şüphesiz hiç kimsenin ne övgüsünden ne de yergisinden etkilenir. Ancak, o sonsuz rahmetiyle kullarının edepli olmalarını, insan gibi insan olmalarını ve cennet için ortaya koyduğu kriterlere uygun bir performans göstermelerini istediği için, defalarca insanları uyarıyor, kendi isimlerinin tecellilerine dikkat çekiyor.

Mesela -ayet manalarının özetiyle- diyor ki, bakın: bu kâinatı yaratmak sonsuz ilim ve kudreti gerektirir. Madem kâinat var, öyleyse sonsuz ilim ve kudret sahibi Allah da vardır. Öyleyse, bu kâinatın tesadüf oyuncağı olarak ortaya çıktığını düşünerek hem size verdiğim aklınıza hakaret etmiş, hem de Allah’ın sonsuz ilim ve kudretini görmeyen bir körlüğe düşmüş olursunuz. Çünkü;

Çok iyi biliyor ve görüyorsunuz ki, bir tek harf yazarsız olmaz, bir iğne bile ustasız olmaz, bir köy bile muhtarsız/idarecisiz olmaz.. Mesele bu kadar açık iken, nasıl olur da -örneğin- yüz trilyon hücreden meydana gelen insan gibi harika bir kitabı yazarsız düşünebiliyorsunuz..!

Nasıl olur da -mesela- kâinat çapında görülen harika sanat tablolarını ustasız olduğu ihtimaline kapılabiliyorsunuz..!

Ve nasıl olurda -örneğin- milyarlar seneden beri hiç bir trafik kazasına meydan vermeden hareket eden, güneş sistemin -güneşiyle, ayı ile, yerküresiyle, atmosferiyle- yüzlerce hikmetli ve gayeli işleri başarmak için gösterdiği bu harika görev aşkını, ödev performansını tesadüfe verebiliyorsunuz..!

- Madem -bu saydığımız- ilmi gerçeklerin tanıklığıyla, bu kâinatın/evrenin şahadetiyle Allah’ın sonsuz ilim ve kudreti vardır, öyleyse aynı kudretle sizi tekrar diriltip hesaba çekeceğinden asla şüphe etmeyin. Sonra size yazık olur, bu cehaletinizin cezasını ağır ödeyeceksiniz.

- Şimdi bu kadar önemli bir konuda bu uyarıları tekrar etmeyi Allah’ın kullarına olan sonsuz merhametini düşünmeyip, “egoistlik” olarak değerlendirmenin elbette bir hesabı olacaktır.

- İlginçtir, Kur’an’da sözlü olarak tekrar edilen aynı sonsuz rahmetin ontolojik olarak yapılan tekrarlarına kimse itiraz etmiyor. Örneğin kimse kalkıp da:

“Niçin her gün güneş tekrar edip doğuyor..
Niçin her gün çeşitli nimetler bize ikram ediliyor..
Niçin bizim akciğerlerimiz atmosferdeki oksijen tüpüne bağlanmış her saniye tekrar tekrar nefes almamızı sağlıyor..
Niçin günde bir kaç kez bize su içiriliyor, yemek yediriliyor..
Her gece neden uyutuluyoruz, ardından her sabah tekrar tekrar diriltiliyoruz.. “

diye itiraz etmiyor..

Çünkü bütün bunlar kudreti, hikmeti ve rahmeti sonsuz olan Allah’ın kullarına yaptığı iyilikler olduğunu, bunlar olmadan yaşamanın mümkün olmadığını biliyor da ondan itiraz etmiyor..

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Soru 10: Böyle bir durumda tanrının sonsuz adalet ve merhametinden bahsedilebilir mi? Böyle bir tanrıya inanmak ne kadar doğru olur?

Cevap 10-Evvela, cehennemin yedi tabakadan oluşup hafiften şiddetlisine doğru sıralanması, cehennem ehlinin amellerinin de değerlendirilmeye tabi tutulduğunu gösterir.

İkincisi, Allah’ın sonsuz adaleti bütün cehennem ehlinin eşit bir şekilde yanmasına müsaade etmez. Zira cehennemde ebedi kalacaklar içinde insanlığa büyük hizmetleri ve iyilikleri dokunmuş kimseler olduğu gibi insanlığa büyük zulüm ve haksızlıklar yapanlar da olmuştur; ikisinin müsavi tutulması sonsuz adalet ile bağdaşmaz.

Üçüncüsü, cehennemde ateşin cehennemliklere ülfet etmesi, Allah’ın sonsuz merhamet ve şefkatinin bir gereğidir. Yoksa onların amelinin bir neticesi ya da mukabili değildir.

Dördüncüsü, amellerin kabul edilmemesi ayrı bir şey, değerlendirmeye tabi tutulması ayrı bir şeydir. Allah elbette kafirlerin amellerinden razı değildir, ama bu onların amellerinin karşılığının verilmesine bir engel değildir.

Nitekim dünyada kafirler fıtri şeriata uymalarının mükafatını peşinen bu dünyada alıyorlar. Allah dürüst ve çalışkan bir Hristiyan tüccarına bu dünyada nasıl mal ve servet veriyor ise, ahirette de oraya münasip bir ceza indirimi yapabilir. Bu ne ayet ile çelişir ne da akıl ile.

Beşincisi, tefsir ilminde hadisler ayetin mutlak ve umumi manasını takyit edebilir. Bakara suresinde geçen "azabın hafifletilmeyeceği" manası hadislerle sınırlandırılmış olabileceği anlaşılıyor. Mesela;

Resulullah (s.a.v.)’ın yanında amcası Ebu Talib anıldı da:

"Kıyamet gününde şefaatimin amcama fayda vereceğini umarım. Şefaatimle amcam, topuklarına ulaşabilen ateşten bir çukura konulur da, o çukurda dimağının aslı kaynar." buyurdu. Abbas b. Abdulmuttalib (r.a.):


"Ey Allah’ın Elçisi! Amcam Ebu Talib’e herhangi bir şeyle yarar sağladın mı? Çünkü o, daima seni korur ve senin için düşmanlarına karşı öfkelenirdi." dedi. Resulullah (s.a.v.):


“Evet, o şimdi dibi topuklarına kadar olan ateşten bir çukur içindedir. Ben olmasaydım, muhakkak cehennemin en derin çukurunda olacaktı.” buyurdu.(1)

Bu hadis azabın hafifleyebileceğine işaret ediyor.

Altıncısı, Üstad Hazretleri azap hafifletilir demiyor, yanan kişi azaba alışır, ülfet eder diyor, bu da ayetin manasına zıt olmaz. Ülfet bir şeye alışmak demek; nasıl bir musibetin ilk anı ile sonraki anları azap noktasından farklıdır.

İlk an en zor ve çetin andır, sonraki anlar ise vücudun intibakı ile azabın ilk anki şiddeti hafifliyor, burada hafifleyen azap değil azabın verdiği acıdır. Soğuk bir ortama girince ilk anda şiddetli üşürsün, sonra vücut ülfet etmeye başlayınca o ilk şiddetli soğuktan gelen üşüme gider; burada o soğuk ortamda bir değişme ve hafifleme yoktur, değişen ve alışan senin bedenindir.

Ayette "azabın derecesi hafiflemez" diyor, yoksa ülfet ile azaba intibak ederek acının ilk şiddeti gidemez demiyor.

Yedincisi, cehennemde azaba ülfet edemeyecek büyük kafirlerin var olduğuna dair hadis ve ayetlerde vardır. Mesela gayye kuyusu var ki, cehennem bile onun şiddetinden Allah’a sığındığına dair hadisler var. Bakara ve Nebe surelerinde geçen ayetlerin onlara bakması da muhtemeldir. Ehl-i kitap ile müşrikleri Kur'an aynı kefeye koymuyor; o zaman cehennemde de aralarında bir fark olması gereklidir. Yani hafif azap, şiddetli azap manası olabilir.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Soru 11: Eğer farklı bir ülkede farklı bir dine mensup olarak doğmuş olsaydınız tekrar müslüman olur muydunuz? Yoksa müslümanlar da dahil diğer dinden insanların yanacağını mı düşünürdünüz? Eğer cevabınız "Sorgular müslüman olurdum" ise diğer dindeki insanlar da neden aynı cevabı veriyor düşündünüz mü? Yoksa hala dinin büyük oranda coğrafya ve aile etkenli olduğunu anlayamadınız mı?

Cevap -11- Buluğ çağına girene kadar öğretileni öğrenirsin,sonrasında aklını kullanıp kendin öğrenirsin,eğer ben genç yaşıma kadar Müslüman değilde Yahudi olarak yetiştirilseydim,ne bileyim İsrailde doğup büyüseydim yetişkin olunca sorgular yine İslamı bulurdum,buna örnek yüzlerce ünlü ünsüz insan var,doğduğun yerin dini ile büyürsün sonra sorgularsın inanırsın yada inanmazsın yada başka bir dine inanırsın,bu kişinin kendi iç hesaplaşmasıdır.Ayrıca dinin coğrafya ve aile etkenli olması dinin yalan olduğuna kanıt sayılamaz,her insan zaten çocuğunu kendi dininde yetiştirir,İslamiyetde de bu emredilmiştir.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -


Soru 12: Bu yaratılış mitine mi inanmak mantıklıdır yoksa henüz kromozomun, genetiğin bilinmediği bir dönemde cinsiyetlerle ilgili henüz olgun bir fikir yokken insanların nasıl yaratıldığını merak eden bir takım insanın bunu uydurmuş olması ve nesillerdir günümüze geldiğini düşünmek mi mantıkldır?

Cevap 12 - Allah önce Ademi sonrasında Havvayı yaratmıştır,bu geçişte kromozom sayısı değişmeseydi evet Havva da erkek olacaktı ama değiştiğine göre Havva kadın oldu.

Kromozom meselesine gelince bu zaten Allah'ın kurduğu bir sistem değilmi , eğer bir Tanrı'ya inanıyorsan Tanrı'nın kromozomu değiştirebileceğine neden inanmıyorsun ki. Sence bu (tanrının kromozom sayısını değiştiremeyeceği) saçma değil mi ?

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Soru 13: Allah başka bir çift de yaratıp insanları kardeş kardeşe ilişkiye zorlamayabilirken neden bu yolu seçmiştir? Buna inanmak mantıklı mıdır? Yoksa bu tür detayları düşünmeden insanların bu hikayeyi uydurduğu fikri mi daha doğru olacaktır?

Cevap 13 - İnsanlar Hz. Âdem’le Hz. Havva’dan doğarak çoğalmışlardır. Havva anamız hep ikiz doğum yapıyordu. Bunlardan birisi erkek, diğeri de kızdı. Hz. Âdem, aynı anda doğan ikizleri, bir önce veya bir sonra doğan ikizlerle evlendiriyordu.

Habil’le beraber doğan kız çırkın, Kabil’le birlikte doğan kız ise güzeldi. Bu durumda Hz. Âdem, Habil’in, Kabil’le beraber doğan kızla, Kabil’in de Habil’le beraber doğan kızla evlenmesini istedi. Fakat Kabil buna razı olmadı, kendisiyle doğan güzel kızı Habil’e vermek istemeyerek kendisi almak istedi.

Hz. Âdem buna müsaade etmedi ve meseleyi Allah’a havale etti. Cenab-ı Haktan gelen emir üzerine her ikisinin de Allah’a birer kurban takdim etmelerini, hangisinin kurbanı kabul edilirse Kabil’in bacısının ona ait olacağını söyledi. Bunun üzerine Kabil bir demet buğday, Habil de bir koyunu kurban olarak takdim etti.

Gökten inen bir ateş Habil’in kurbanını aldı, Kabil’inki olduğu yerde kaldı. Bu durumda Habil haklı çıkmış ve kızı almaya hak kazanmıştı Fakat Kabil iyice çileden çıkmıştı.

Bu hâdise Kur’ân’da şöyle anlatılır:
“Onlara Âdem’in iki oğluna dair haberi hak ile oku. Onlar birer kurban takdim ettiklerinde, birisinin kurbanı kabul olunmuş, diğeri kabul olunmamıştı. Kurbanı kabul olunmayan diğerine, ‘Ben seni öldüreceğim’ dedi. O da, ‘Allah ancak takva sahiplerinin kurbanını kabul eder’ diye cevap verdi.

“Habil şöyle devam etti: ‘Eğer sen öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi kaldıracak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. Dilerim ki, sen benim günahımı yüklenesin de, Cehennem ateşinin ehlinden olasın. Bu da zalimlerin cezasıdır.
“Sonra nefsi, kardeşini öldürmeyi ona kolay ve hoş gösterdi; o da kardeşini öldürüp hüsrana uğrayanlardan oldu. Sonra Allah, kardeşinin cesedini nasıl örteceğini göstermek için, ona, yeri eşeleyen bir kargayı gönderdi. Kabil, ‘Yazıklar olsun bana!’ dedi. ‘Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtemedim!’ Artık o yaptığına pişmanlık duyanlardan olmuştu.”Mâide Sûresi, 27-31

Hz. Âdem’in çocuklarının birbirleriyle evlenmelerinin dindeki yerine gelince; Hz. Âdem’den Peygamber Efendimize gelinceye kadar bütün peygamberler hak dini tebliğ etmişlerdir. Dinin temeli olan îman esasları hep aynı kalmıştır.

Fakat şeriat dediğimiz, ibadet ve dünyaya ait işlerde Hz. Âdem’den Peygamberimize kadar her devrin icaplarına, insanların ihtiyaçlarına göre bazı hükümler değişerek gelmiştir. Cenab-ı Hak her devrin insanının yaşayışını ve menfaatini gözeterek her ümmete ayrı bir şeriat göndermiştir. Mâide Sûresinin 48. âyetinde bu hususta, “Sizin her biriniz için Biz bir şeriat ve açık bir yol tayin ettik” buyurulur.

Bediüzzaman da bu meseleyi şöyle izah eder: “Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtemü’l-Enbiya’dan (a.s.m.) sonra şeriat-ı kübrası (büyük şeriatı) her asırda, her kavme kâfi geldiğinden muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır.”

Meselâ, Yahudiler ancak havralarda, sinagoglarda, Hıristiyanlar sadece kiliselerde ibadet edebilirlerken, biz Müslümanlar her yerde namaz kılabiliyoruz. Yine sığır ve koyun gibi hayvanların iç yağları Hz. Musa’nın şeriatında haramken, bizim dinimizde helâldir.
Hz. Âdem ise ilk insan ve ilk peygamberdir.

Allah ona da bir din ve bir şeriat göndermiş ve öğretmişti. O da Allah’ın kendisine gösterdiği şekilde hareket ediyordu. Cenab-ı Hak, Hz. Âdem’in çocuklarının birbirleriyle evlenmesini de bir zaruretten dolayı helâl kılmıştı.

Çünkü insan neslinin artması gerekiyordu. Başka insan da olmadığına göre, bir zaruret olarak kardeşlerin birbirleriyle evlenmesi gerekiyordu. Bu âdet bir süre devam etti, fakat insanlar çoğalınca böyle bir evliliğe ihtiyaç ve zaruret kalmadı ve bu tatbikat da kalkmış oldu.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Soru 14:
Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor?
Öyleyse o güçsüzdür.
Yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor?
Öyleyse o iyi niyetli değildir.
Hem güçlü, hem de iyi ise, bu kadar kötülük nasıl oldu da var oldu?

Cevap 14 - Buna kötülük neden var? diyelim.

Bu soruyu ateistlerden duyarım. Genel anlamda adamın biri ateist olmuşsa, "Şu inanç yükünden kurtulayım da, istediğim gibi kötülük yapayım" diye düşündüğü için olmamıştır.

Düşünmüş, gerçeklikle boğuşmuş, aklı ve mantığı böyle gösterdiği için ateist olmaya karar vermiştir.Ateist dediğin kişi bayağı uzun uzun kafa yormuş olabilir bu konularda.

Tamam, ateist olun. Sana saygım var. Ateist olmak için (kendince) pek çok kabul edilebilir sebep bulmuş olabilirsin. Ama “dünyada bu kadar kötülük bu kadar haksızlık var, tecavüzler, cinayetler, savaşlar, yıkımlar var. Tanrı varsa neden bunları engellemiyor? Hani tanrı iyiydi?” mantığıyla ateist olmayın.

Komik oluyorsunuz.

Şimdi bu konuya biraz açıklık getirelim:

http://www.haberturk.com/dunya/haber/757226-ac-kalan-cocugu-kopek-emzirdi

Aç kalan çocuğu köpek emzirdi
Hindistan'ın doğusundaki Jharkhand Eyaleti’nin yoksul mahallelerinden birinde yaşayan 6 yaşındaki Chotu Kumar, açlığını bir sokak köpeğinden süt emerek gideriyor.

Babası 4 yıl önce öldüğünden beri annesi, anneannesi ve 2 erkek kardeşiyle birlikte geçim sıkıntısı çeken Chotu Kumar, “Köpek bana yavrularından biriymişim gibi davranıyor” diye konuştu.

Geçen yaz ise gazetede şöyle bir şeyle karşılaşıyorum:
http://dunya.milliyet.com.tr/bebegini-canli-canli-gomdu/dunya/dunyadetay/16.07.2012/1567717/default.htm

Bebeğini canlı canlı gömdü
Geçtiğimiz hafta Salı günü Pakistan’da dünyaya gelen bebek, babası Chand Khan tarafından ‘çirkin’ olduğu gerekçesiyle gömüldü.
Akrabalarına bebeğin ölü doğduğunu söyleyen adam, bir de sahte cenaze töreni düzenledi. Bebeği mezarlığa götürürken görülen baba, akrabaları tarafından ihbar edildi.

Ne gaddarca,ne kadar insanlık dışı… Bir köpek aç bir çocuğu yavrusunu besler gibi beslerken, babanın çirkin olduğu gerekçesiyle kendi çocuğunu diri diri gömmesi…
İnsanların çoğu hastalıklı.

Bu iki haberi görmek “kötülük” üzerine beyin fırtınası yapma ve bir şeyler karalama ihtiyacı hissettirdi bana.
Kötülük problemi denen şey nedir, öncelikle kısaca ona bakalım:
David Hume Din Üstüne Diyaloglar adlı eserinde Philo’nun ağzıyla şöyle özetlemiştir problemi:

Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor?
Öyleyse O güçsüzdür.
Yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor?
Öyleyse O iyi niyetli değildir.
Hem güçlü, hem de iyi ise, bu kadar kötülük nasıl oldu da var oldu?

Bir başka deyişle soru(n) şudur “Tanrı var ise neden kötülük var?”
Bunu sorgulamadan evvel, dünyada var olan ve sorunu tartışanlarca “kötülük” olarak kategorize edilen kavramlara bir bakalım:
Evrendeki kötülüğü üç farklı türde kategorize edebiliriz.

1) Ahlaki (moral) kötülük
2) Natürel kötülük
3) Metafizik kötülük. (Tüm filozoflar bunu dâhil etmez, Leibniz’in teorisidir.)

Ahlaki kötülük ne midir? İşte tam olarak yukarıda paylaştığım iki haberde olan durumdur. İnsanların çocuğu köpeğe muhtaç bırakmaları ve babanın dünya güzeli bebeğe yaptığı zulüm. Tabi liste tecavüzleri, ensest olaylarını, cinayetleri, hırsızlıkları vs. eklersek uzar da uzar.

Natürel kötülüğe ise kısaca örnek olarak sellerin, depremlerin, yani doğa olaylarının neden olduğu ıstırapları gösterebiliriz.

Çok üzerinde durma gereği duymadığım metafizik kötülük ise bunu ileri süren Leibniz’e göre insanın yetkin olmayışı, eksik bir varlık oluşudur. (Örneğin ölümlü, sonlu oluşu vs.) Ki bence yukarıdaki ahlaksız davranışları sergileyen insanlarla dolu bir dünyada insanın ölümlü-sonlu oluşu değil, olmayışı asıl kötü olan olurdu.

Önce "İyilik -kötülük nedir?" sorusu üzerine biraz beyin fırtınası yapalım..

Şahsi fikrim odur ki iyilik dediğimiz şey aslında pek çok zaman göreceli bir kavramdır. Adam öldürmenin iyi olmadığını yani kötü olduğunu hemen herkes bilir diyebilirsiniz, ki toplumsal ve hukuki yaptırımların insanlara bunu aşıladığı bir ortamda bunu demek oldukça kolaydır, peki acaba her hal ve şartta çoğunluk tarafından böylesi net kabul görür müydü bu, işte bunu sorgulamak lazım...

Hayatın amacını işin içine bir yaratıcı katmadan, salt evrim teorisiyle açıklayan ve bunun doğal bir sonucu olarak yaşamı hayatta kalma mücadelesi (doğal seleksiyon- survival of the fittest) olarak anlamlandıran bir ateist açlık-tokluk mücadelesi verdiği bir ortamda nasıl davranır acaba?

Yahut hırsızlık çok kötü bir şey diyebilirsiniz ama dolmuş şoförünün yanlışlıkla fazla verdiği para üstünü fark etmesine rağmen hiç ses etmeden cebe atanlar "hırsızlık aman ne iyi birş ey" diyen insanlar mı? Veya tarihi bir kişiliği ya da bir diktatörü çok sayıda cana kıydığı için eleştiren Mehmet, kendi karısı ve çocuklarını öldüresiye dövüyor olabilir mi kimi zaman?

İşte bu yüzden insanların azı değil, pek çoğu hastalıklı.
Ellerine imkan ve kudret geçtiğinde o çok eleştirdikleri, kötü diye yaftaladıkları şeyleri aslında yapabilecek oldukları için. Aslında pek çok zaman diktatör, hırsız, sapık, zalim, cani denen insanlarla aralarındaki fark sadece kudret ve olanaklar olduğu için.

Herneyse... İyilik ve görecelilik konusuna dönecek olursak, mesela Bush da Irak'ı işgal ederken, Hitler de soykırım yaparken kendince gayet iyi niyetli olabilir. Bu bağlamda "gerçek" iyilik aslında daha az görece olan bir kavrama işaret etmelidir.

Bu kavram da "adalet"tir... Örneğin bir insan annesine "iyilik" yapmak için bir duruşmada yalancı şahitlik yapabilir. Ama bunu yapan insan "gerçekten iyi" yani "adil" birisi olmaz. Adalet iyiliğe göre içi daha dolu, çok daha az görece bir kavramdır.

Velhasıl, bu durumda insanların yaptıkları kötülükler aslında bir nevi adil olmama , adaletten, doğrudan sapma durumudur diyip bunu burada noktalayabiliriz.

Asıl konumuz olan kötülük problemine geri dönecek olursak...

Ahlaki kötülük hakkında söylenebilecek en belirgin şey insanın özgür irade sahibi bir varlık olmasıdır.

Pakistan'daki adam bebeğini diri diri gömmeyebilirdi.

Hindistan'da çocuğu gören biri çocuğa bir tabak sıcak yemek verebilir, ona yanında kalabileceği bir aile ayarlayabilirdi
.
Afrika'da çocuklar açlıktan ölmeyebilirdi.

Peki tüm bunlar teistik bir Tanrı'nın sorunu mudur? Yani bu yarattığı kullara hayat kullanım kılavuzu, uyulması gereken ahlaki ilkeler, vahiy, kitap, peygamber vs. yollayan bir yaratıcının sorunu mudur?

Hayır.

Dünyadaki gıda reservleri israf edildiğinde bile herkese fazla fazla yetecek kadarken, Chotu Kumar'ı köpeğin beslemesi senin, benim, bizlerin sorunudur, ayıbıdır. Dünyada yeterince yiyecek var. Hepimize yetecek kadar. Hatta bir Müslüman “zekât” konusunu işin içine katar ve İslam’ın bu noktada insanlar paylaşmaya yanaştırdığına dem vurur.

Ahlaki kötülüklerin hiçbirisi yeterince imkân sunan, özgür irade veren bir tanrının suçu olamaz. Biz paylaşmadık. Bir vermedik. Biz açgözlülük ettik. Biz duyarsızdık. Petrol için, menfaat için de savaşan bizdik. Bugün Afrika’yı sömüren de biziz. O acı dolu fotoğraflara bakıp sömürgeci devletlere küfretmelisiniz, tanrıya değil.

Sadece Fransa’nın yaptıklarına şöyle bir bakın. Şöyle biraz araştırma yapın. Oradaki insanlara yıllarca neler yapmışlar, ellerinden neleri almışlar bir bakın. Afrika neden bu kadar yoksul? Doğal kaynaklarına, elmas, bor ve uranyumlarına el koyup, sonrada halkına eziyet eden, aç bırakan şu sömürgecilere bakın. İngilteresi, Amerikası, Rusyası, Almanyası, İtalyası vs vs.

sonrasında zaten Dünyada neden bu kadar kötülük var sorusunun cevabını belki bulabilirsiniz...

 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

10 Aralık 2013 Salı

KIYAMET MELEKLERİ (LEGİON)

İblis'in Yalanları!

  Okuduğunuz İblis imzalı filmlerin birçoğunun amacı, insanlığın bilincini manipule etmek ve insanlığın ipini ele geçirmek için gerekli şeytani tohumları zihinlere ekmektir. Bir kısmında ise İblis, geçmişten kalan kuyruk acıları ve kızgınlıklarının bir nevi intikamını almaya çalışmakta veya Rabb'ine isyanını haklı göstermek için yırtınmaktadır.

  Türkiye'de Kıyamet Melekleri ismiyle gösterilen ''Legion'' isimli film ise, İblis'in bu intikam ve haklılık hayalleri dizisine bir yenisini ekliyor. Basit bir mantıkla sapan İblis, çok beğendiği küçük aklıyla Mikail ismini kullanarak, filmde kendisini insanlığın kurtarıcısı yaparken, Cebrail'i de insanların düşmanı olarak gösteriyor. Zihnen sakat olan İblis, geçmişten beri bu ve benzer filmlerde, hem Başmelek Mikail rolünü çalıyor hem de Cebrail'e karşı olan kinini kusuyor.

  Bu filmin yönetmenliğini Scott Charles Stewart, senaryo yazarlığını da, Scott Charles Stewart ve Peter Schinks yapmıştır. Yönetmen, Legion filminden sonra; tahrip olmuş bir dünyayı, insanlar ile vampirler arasındaki savaşı ve kiliseye karşı gelen bir papazın bu savaştaki rolünü konu edinen "Priest" adlı bir başka şeytani filmin de yönetmenliğini yapmıştır.

  Film, Mikail'in arkasına saklanan İblis ile Cebrail arasındaki bir savaşı; yani İblis'in gerçekleri saptırmasını konu almaktadır. Filmde Cebrail, Allah'tan gelen emirleri sorgulamaksızın-eksiksiz yerine getirirken; İblis, mantık yaparak kendi başına buyruk hareket etmektedir. Bu mantığına kılıf olarak da ''insan sevgisi'' yalanını kullanmaktadır. Filme göre İblis, hâşâ Allah'tan daha düşünceli ve sevgi doludur. Sözde insanlığı ve onun geleceğini daha çok düşünmektedir ve hatta bu yolda kendisini bile feda etmektedir. Ne ironiktir ki, insanlığı felakete sürükleyen ve ondan intikam peşinde olan İblis, kendisine biçtiği kurtarıcı(!) rollerle çocuk akıllıları kandırmayı başarmaktadır.
 
  New Age şeytani dinleriyle insanlığa, melek olma yalanlarını ve Başmelek Mikail olduğu palavrasını pazarlayan İblis, bu çoklu oyununda, düşük akıllıları hedef seçmiştir. Filmin kısa bir özetini verdikten sonra bu filmdeki şeytani yalanlara ve tuzaklara işaret edeceğiz.


FİLMİN ÖZETİ

  Film, yerleşim yerinden uzak, ıssız bir yerde, bir yol üstü lokantasında geçer. Bir anda televizyon ve radyo yayınları bozulur; telefonlar kesilir. Kendileri için nelerin yaklaşmakta olduğundan habersiz bir şekilde bekleyen bir avuç insan, bunun belki de bir deprem ya da terörist saldırısı olduğunu düşünmeye başlar. Lokantada çalışanlar ve birkaç yolcu; olan bitenden habersiz bir şekilde işlerine devam etmektedirler.

  Bu sırada güya Allah, insanları helak etmek için meleklerini gönderir, melekler insanların içine girerek insanlığın son umudu olan bebeği öldürecektir(!) ve onunla birlikte helak başlayacaktır. Bir sinek bulutu, bir avuç insanı lokantaya sığınmak zorunda bırakır. Büyük bir korku ve telaş yaşanırken, lokantaya bir yabancı gelir. Bu yabancı güya dört büyük melekten biri olan Mikail'dir(!) Görevi; lokantada çalışan ve hamile olan kadının bebeğini korumaktır. Bebek, insanlığın son umududur(!) İnsanlığın geleceği, bebeğin yaşamasına bağlıdır(!) Bu bebeği kime karşı koruyacaktır? Tanrı'nın Başmeleği Cebrail ve onun melekler ordusuna karşı.

FİLMİN ANALİZİ

1) Filmde insanlığa olan ümidini kaybetmediğini söyleyen aslında kendisi ümitsiz olan İblis, kendisini Mikail olarak lanse ediyor. Günümüzde "New Age Lego Dini"ni savunan Illuminati, ışık işçileri(Şeytan'ın işçileri) ve medyumlar(şeytanların elçileri) de, Başmelek Mikail postuna bürünen İblis tarafından yönetiliyor. Başmelek Mikail'in Rabbi'ne bağlılığını istismar eden İblis, bakın nasıl kendi isyanını örtüyor:

  ''Tanrı….Sizin türünüzün, O'nun sevgili kulları olacağınızı emrettiğinde….Cennette ilk önce boyun eğen bendim.''

  Başmelek Mikail için elbette doğru bir söz. Ancak onun isminin arkasına saklanan İblis, ilk isyan eden ve kovulan birisi olarak yalan söylüyor. Ancak İblis'in temel özelliği, herkesin gözünün içine bakarak yalan söylemesi, hakla batılı yer değiştirmesidir. İşte Sonsuz Yüce Allah'ın insanlığa bildirisi:

  ''Biz meleklere, 'Adem'e secde edin!' dediğimiz zaman; İblis müstesna, secde ettiler. (İblis) diretti ve büyüklenmek istedi ve kafirlerden oldu.''[BAKARA(2)/34]

  Öncelikle şu tespiti yapalım. Mikail ve Cebrail dört büyük meleklerdendir. Yani Mela-i Ala'dan'dır. Bu melekler, Allah'ın üstün yeteneklerle donattığı üst boyutlu varlıklardır. Görevleri belirlenmiş olup; Allah'a karşı tam bir itaat bilinciyle hareket ederler. Verilen emirleri yerine getirmekten biran bile geri durmazlar.

"Muhakkak senin Rabb'in yanında olanlar(melekler), O’na ibadetten büyüklenmezler; O'nu tesbih ederler ve O'na secde ederler." [ARAF(7)/206]

 Durum bu kadar açık ve net ortadayken, Mikail isminin arkasına saklanan İblis ne diyor?

''Hayır, artık kendi emirlerime uyuyorum!''

  Lanetli İblis, utanmadan Mikail'in ismini ve saflığını kendi iğrenç, aldatıcı emellerine alet ediyor. Ve böylece filmi izleyen bilgisiz, cahil ve Kur'an'dan habersiz gençliğin şuuraltını adeta dinamitliyor. Bir taraftan insanlığa, diğer taraftan da Allah'a, Cebrail'e, Mikail'e düşmanlığını; bir takım maskeler arkasına saklanarak sürdürüyor. Allah da böyle olanlara şöyle sesleniyor:

  ''Her kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e ve Mikail'e düşman ise artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır.'' [BAKARA(2)/98]

2) İblis, bütün insanlığı cehenneme sürükleme arzusunda olduğu halde, ''insanlığa duyduğu sevgi nedeniyle Allah'a itaat etmediği'' yalanını uyduruyor. Cebrail'e olan düşmanlığının nedeni de çok iyi anlaşılıyor:

''Sen, hep O'nun(Allah'ın) emirlerini yerine getirmede gönüllü oldun.''

  Sonsuz Yüce sıfatlara sahip Allah'ın emrinde olan meleklerin, O'na itaat etmemesi düşünülemez. Ancak İblis burada şuursuz izleyicileri iki makas arasına alıyor. Güya Mikail şapkalı İblis, çocuğun ve insanlığın öldürülmesi emrine karşı çıkıyor. Gerçekte insanlığı, ileride Mesih-i Deccal olacak bir çocuğa teslim ederek helakını hazırlamak istiyor.

3) Cebrail(!): "(Emri) Sorguluyor musun?" Mikail(!): "Kendimi sorguluyorum." "Sen de aynısını yapmalısın." "İnsanlar yaratıldığından bu yana Tanrı onları sevmememizi istedi." "Buna engel olamıyorum."

  Meleklerin kendilerine verilen bir emri sorgulama yetkisi nasıl olabilir. Yazar, şark kurnazlığı yaparak Mikail'e(!): "Kendimi sorguluyorum" dedirttiriyor. Yetmiyor, Cebrail'e de bunu öneriyor. Bu da yetmiyor itaatsizliğin nedenini; içindeki "insan sevgisi" olarak gösteriyor. Bunun da sorumlusu Tanrı, çünkü onları sevmememizi istedi diyerek, meleğin bile merhamet ve sevgi yüzünden Tanrı'ya asi olduğu, bunu göze alabildiği yalanını savuruyor. İblis, bu yalanıyla birkaç şeyi bir arada yapmak istiyor:

  Birincisi, kendi düşüş ve asiliğine gerçekte Adem'e(insana) düşmanlığının sebep olduğunu unutturmaya çalışıyor.
İkincisi ise; insanları ne kadar sevdiği palavrasını utanmadan-arsızca tekrarlıyor. Bu klasik yalanını tekrarlayarak; insanları Allah'a isyan etmeye çağırıyor.

Mikail postuna bürünen İblis'in insanlarla konuşmalarına yakından bakalım:

  "Tanrı insanoğluna… bir tufan gönderdi."
"Şimdi de dışarıdakileri gönderdi."

  İnsanlık tarihi boyunca çeşitli medeniyetler zaman zaman ortaya çıkmış ve yok olmuştur. Allah, rahmet sıfatının bir sonucu olarak toplumlara insanoğlunun başlangıçta verdiği sözü hatırlatacak uyarıcı, korkutucu ve müjdeleyici rahmet elçilerini gönderir. İnsanların verdikleri sözü hatırlamaları için süre tanır ve uyanmaları için bazı belalara uğratır. Ancak toplumun düşmanlığının artarak; "ya bizim dinimize dönersin, ya yurdumuzu terkedersin, ya da seni taşlarız-öldürürüz" tehdidiyle karşılaşan elçiler, Rabb'ine sığınarak, aczini ifade eder ve yardım ister. Bunun üzerine, "Allah'ın vaadi" gereğince elçiler ve ona tabi olan müminlerin, kavimlerini terkedip-hicret etmeleri emredilir. Geride kalan sapkın kavim helak edilir.

  Kur'an, kavimlere gönderilen elçiler, bu elçilerin çağrıları, kavimlerinin cevapları, Allah'ın, bu kavimleri nasıl ve neyle helak ettiğiyle ilgili, sayısız ayetler ve açıklamalarla doludur. Bunu çok iyi bilen İblis, iftiralarla önce Nuh tufanına atıf yapıyor ve "yaklaşansaat"te beklenen "helak"ı da basit bir intikam gibi göstermeye çalışıyor. İblis, ağzından baklayı çıkarıyor, yaşamasını istediği bebek için şöyle diyor:

"Bir şans var."

"Dünyanın karanlıktan kurtulmasına liderlik etme şansı."

  Böylece İblis, filmde; doğum yapacak kadını Meryem, doğacak çocuğuda insanlığın kurtuluşuna vesile olacak Mesih (İsa)'ya benzetmeye çalışmış. Şeytan imzalı filmlerin çoğunda işlendiği gibi bu çocuk Deccal'dir. Tıpkı İblis'in Başmelek Mikail olarak kendisini pazarlaması gibi Deccal olacak çocuğu da; Mesih İsa olarak pazarlanmaktadır.

  Filimin sonuç bölümü de oldukça manidar bir şekilde düşünülmüş. Dik bir yamaçtan çıkılınca karşılarında kuzeyden güneye bir hat çizen bir ırmak. Irmağın solunda tatlı bir tepeye oturmuş yerleşim yeri. Ve yapılan konuşmalara bakınca da şu çağrışımlar yapılıyor:

  Yerleşim yeri Kudüs, yanında akan ırmak: Erden. Çocuk: Mesih. Yanındakiler: Meryem, Yusuf. Cahilleri kandırmak için ucuz bir seneryo...

  Yalancı İblis, Mikail'e iftira ederek; Mikail'in ağzından Allah'a karşı iftiralar ve saygısız salyalar akıtıyor.
Bakın gerçek senaryo yazarı İblis, kukla senariste neler yazdırmış:

  "O(Tanrı), güvenini kaybetti, ben(Mikail şapkalı İblis) kaybetmedim." Hadi ordan köpek yalancı!.. İblis, küçük beyinlerle oynamaya devam ediyor:

"Ama gelecek henüz yazılmadı." "Çocuk yaşadığı sürece, hala umut var demektir."

  Sanki Allah'a rağmen bir iş yapabilirmiş, Allah'ın Planı'nı değiştirebilirmiş gibi cahilleri kandırmaya çabalıyor.
Cin-şeytanların girdikleri vampir formunu, Allah adına saldıran meleklermiş gibi göstererek; adi yalanlarında yeni rekorlar kırıyor. Ve kendi saldırı yöntemlerini Allah'a aitmiş gibi göstererek sirkatini söylüyor:

  "Bu bir imha hareketidir. Dışarıdakiler sadece bir araçtır, ele geçirilenler en zayıf iradeli olanlardır ve en kolay dönüşenlerdir."

  İblis'in ordusu, "yaklaşansaat"te işte bu yöntemlerle insanlara saldırıp ele geçirecektir. Ancak profesyonel münafık, yaldızlı laflarla kinini, sevgi edebiyatının arkasında gizliyor; yalanlara devam ederek insanları zayıf noktalarından vuruyor. Yetmiyor birde alacaklı durumuna geçerek sitem ediyor ve kutsal kitapların arkasındaki vahye düşmanlığını saklayamıyor:

"İnsanlığa karşı…saygım, umudum henüz bitmedi. Ama bu lütfu ayaklar altına aldığınızı izledim."

"Toz toprak ve kutsal kitaplardaki kelamlar yüzünden savaştınız."

SONUÇ

1) Senaryonun gerçek yazarı elbette İblis. İnsan senariste dayanarak; insanlığı aldatmaya yönelik "aldatıcı mesajlarını" bu basit filmde de vermekten geri durmamış. Filmde herşey basit ve uyduruk. Amaç bol bol yalanları pazarlamak..Gaflet ve cehalet içerisinde bocalayan; gerçek vahiyden yüz çevirmiş ve şeytanların yemlerini yutmuş olanları avlamak.

2) Her zamanki gibi Allah'a ve O'nun meleklerine düşmanlık, iftira ve Hakla-Batılı karıştırma; bu seneryoda da şeytanca sergilenmiş.

3) İnsanlık, sevgi, kardeşlik edebiyatıyla bir kurtarıcı profili çizme ya da sunma. Bu profili çizilen kimse, ya kurtarıcı bir liderdir, ya da kurtarıcı olacak bir çocuktur. Burada da kurtarılan bir çocuk, ilerde insanlığın kurtarıcısı mesih(!) olacaktır. Tabii ki bu İblis'in, insanlığın önüne çıkarmak için uygun koşulları beklediği Deccal'dir. İblis-Yahudi karışımı Deccal!

4) İblis, insanın ve "insanlık tarihinin yaşlı kurdu" olarak; insanları nerelerinden yakalayacağını çok iyi bilmekte; altını imzaladığı filmlerde bu konuları işlemektedir. Böylece insanlığı, zayıf yerlerinden yakalamasını bilmiş, yaldızlı sözler ve kelimelerle onları etkilemiştir. Bu filmde de gerçek niyetini, "sevgi, kardeşlik, insanlığa saygı, insanlara beslenen umud" gibi yaldızlı kelimelerin arkasında saklamıştır. Nefret ve kin duyduğu insanoğluna, "sizi seviyoruz!" diyebilecek kadar iğrenç bir yalan ustası olduğunu defaatle kanıtlamıştır.

  Muhakkak Allah'ın vaadi hak, İblis'in sözleri ise yerine gelemeyecek fos yalanlardır. İblis'in planları, Allah'ın planı içindedir ve hüsrana uğramaya mahkumdur. İblis ve hizb-i şeytan istemese de, Allah'ın vaadi mutlaka yerine gelecektir.

  "Ey insanlar, Arz'da olan helal ve temiz şeylerden yiyin. Şeytanın adımlarına tabi olmayın. Muhakkak o, sizin için apaçık bir düşmandır."
"Muhakkak o(İblis), size, kötülüğü, fahşayı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder." [BAKARA(2)/
168-169]

  "Senden(İblis'ten) olanları ve onlardan sana tabi olanları, toptan elbette cehenneme dolduracağım." [SAD(38)/85]
 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

5 Aralık 2013 Perşembe

Ley Hatları, Mimari ve Enerji Dengesi


 Öncelikle bahsettiğim konu hakkında bihaber olan arkadaşlar için bir önbilgi verelim.
Evrendeki her şeyin temeli enerjiye dayanır. Yani maddenin en küçük birimi enerjidir hepimiz belirli bir enerjiden meydana geldik. Einstein'in izafiyet teorisine göre madde ile enerji birbirine eşdeğerdir. Bu yüzden madde enerjiye, enerji de maddeye dönüşür. Günümüzdeki illuminatinin açmış olduğu savaş ise temelde enerji savaşıdır. Şeytani örgütler dünyadaki iyi enerjiyi kötü bir enerjiye dönüştürmeye çalışıyorlar. İşte bu yüzden sürekli çalışıyorlar ve her yere kötü enerjilerini arttıracak cinsten mabedler yerleştiriyorlar.

 Mimari ve enerji arasında da büyük bir ilişki vardır. Var olan  mabede göre  kötü ya da iyi enerji yayılabilir. Var olan enerji kat kat artabilir. Aslında mimari ve enerji arasındaki ilişkiden çok dünyayı ağ gibi saran ley hatları önemlidir. Ley hatları varolan enerjiyi milyonlarca kat arttırır. Metafizik aleme geçişleri sağlar. Bu şekilde metafizik varlıklarla iletişim vb olaylar gerçekleşebilir. İlluminatinin kabalist luciferian felsefesini bilenler zaten ley hatlarını bir tek illuminatinin kullandığını da bilir. Kabalist düşünce sürekli binlerce yıldır dinlerini inançlarını ve iblise olan tapınmalarını devam ettirebilmek için ley hatlarını kullandılar. İfritlerle ve lusiferle sürekli iletişim halinde oldular. İnsanları kandırıp dünyaya kötü enerji yaymalarının karşılığında iblis onlara yeni bir dünya düzeni teklif etmiştir. Bu yıllarca oldu. Tabi bunu okuyan aynştayn zihinli insan '' ya bi git paranoyak'' diyebilir. Gerçekleri kabullenmek zordur ve gerçek de budur. Binlerce yıldır durum böyleydi. Eski mısırda, babilde olanlar bugün de oluyor. Eskiden putlara tapanlar bugün paraya tapıyor. Eskiden köleler insanlara hizmet ederken günümüzün modern köleleri bankalara hizmet ediyor. Sahi hiç düşünmedin mi zeki insan ? Etrafına bakıp da neden diye sordun mu ? Nasıl değil neden ? Sahi ya neden böyle oldu dünya ? Sistemin farkına vardın mı entel modern insan ? Dün kürtaj benim hakkımdır diyip bugün kurbana hayır diyen zihniyet sahi sen hiç eleştirdin mi ? Düşündün mü haddinden fazla ?..

Düşünme yeteneği olmayan insanlara düşündün mü diye sormakta ayrı bir saçmalık oldu tabi :) Bunların zihniyeti ile cool olmak için atayist olan zihniyet ikiz gibi...

Neyse müslüman konuya direk geçiş yapalım.. Öncelikle size günümüzdeki ruhani pozitif enerjiyi arttıran mabedlerden bahsetmek istiyorum..



Kiliseler yapı gereği varolan pozitif enerjiyi arttırır. Kilise resmi attım diye hristiyanlık propagandası yağtığımı sanmayın. Ne kadar bozma yobaz bir inanca büründürülmüşse de ''yapı gereği'' ruhani enerji yayar kiliseler. Zaten ilerki konularda sizlere paganizm ve hristiyanlık ilişkisinden bahsedeceğiz. Bizlere isa diye kimi yutturduklarını anlatacağım..




Sinagoglar da kilise gibi mimari açıdan ruhani enerji yayın mabedlerdendir. Sinagog ve kilise mimari açıdan eşit özellikler gösterir.




Camiler pozitif enerjiyi binlerce kata çıkaran ibadethanelerdir. İslam kabul edilebilecek tek seçenek olduğu için camilerin varlığı ruhaniyeti arttırır. Kilise sinagog ve camilerin mimarileri bu yüzden aynıdır. Kubbe ve uzun minareler 3 büyük dinde de boy göstermiştir. Ayrıca ayasofya ley hatları üzerindedir(benim kendi teorime göre ). Şuanda pozitif enerjinin en büyük noktaya ulaştığı yer ayasofyadır. Bu yüzden ley hatları üzeride kuruludur. Ayasofyanın altında gizli labirentler olmasının sebebi de bu yüzdendir. İlluminati o iğrenç luciferian inancını ayasofyamıza kadar taşımıştır zamanında. Şuan cami olarak kullandırılmamasının tek sebebi de budur. Ayasofyanın o pozitif enerjisi bazılarını halen rahatsız etmektedir.

Var olan pozitif enerjiyi arttıran ruhani mimarileri mabedleri inceledik. Şimdi de negatif paganist enerjileri yayan mabedlerden bahsedelim

Piramitler.. Hem görünüş hem de iç mimari olarak mükemmeller değl mi ?.. Bence şuan yeryüzünde var olan en güzel mabedlerden ama gerçekte öyle mi ? :D Piramitler şekil bakımından pozitif de negatif de enerji yayabilir kullanımına göre.. Yani eski mısırın teknolojisinin tıbbının gelişmiş olması bir nevi piramitlerin var olması ile paraleldir. Piramit sayesinde demiyorum piramidin varlığı aslında onların teknolojilerinin ne kadar gelişmiş olduğunu gösteriyor bize. Peki nasıl oldu ? Kim yaptı nasıl yaptı ? Bunlar tarihte yazmaz. Okullarda da öğretilmez. Önce gizlenmiş sonra da silinmiştir mısır uygarlığının tüm izleri. Neden mi ? Çünkü onların o kabalist okültüst inançları mısırda saklıydı. Orada kime tapındıklaır ne şekilde tapındıklarını bize öğretmek istemiyorlardı. O zamanlarda olanı bugüne uyarlamışlardı çünkü...

Küreler yine şekil mimari bakımından var olan enerjiyi kat kat arttırır. Enerjinin sürekli döngüsünü sağlar. Küre içerisindeki inanca yönelik bir ibadet ruhani bir enerji sağlar. Bu da var olan enerjiyi pozitif negatif yönde etkiler. Eğer ki var olan enerji dengesi bozulursa Dünyanın da bir nevi dengesi bozulur. Ahlak çöker ve her taraf aynen siyonizmin istediği gibi sekülerleşir. İşte bu yüzden okültüzm ve kabbala mimari özelliklere önem vermiştir. İnançlarında mimariyi kullanmış ibadetlerini ve metafizik bağlarını orb ya da küre ve piramit şeklindeki mabedlerde yapmışlardır. Öte yandan beşgen de bu konuda ipi göğüsler nitelikte. Yine eski uygarlıklara baktığımızda bu tür şeyler görebiliyoruz. Zaten ben pagan dinlerine değineceğim diğer yazıda. büyük dinler ve okültüzm paganizm arasındaki ilişkiyi hep beraber çözmeye çalışacağız.


Az çok anladınız enerji ilişkisini şimdi de kabalist inançların yüryüzünde kurduğu mabedlere bakalım

Mısır piramitleri eski mısırın simgesi.. Günümüzde gizemi hala çözülemedi.Aslında çözüldü de illuminatiyi deşifre ettiği için ortadan kaldırıldı. Zaten üstte mimari ilişkisini açıkladım paganizmin mabedir ama iyi şekilde kullanılırsa muazzam bir gücü vardır. Çok mükemmel özellikleri var tıbbi bakımdan..





Uxmal tapınağı. Meksikda şuan ve eski maya uygarlığına ait bir yapı.. Söylenene göre batan mu kıtası anısına yapıldı. Mimarisi okültüzmü ve kabalayı yansıtıyor zaten. Ayrıca üzerinde '' geldiğimiz yer olan batı ülkelerinin anısı üzerine yapılmıştır'' yazıyor.

Teotihuacan tapınağı güneş tapınağı da diyorlar. Kim ler tarafından yapıldığı ve aniden neden terkedildiği bilinmiyor.Teotihuacan kentindeki yapıların konumları, Gize’deki piramitler gibi, Orion Takımyıldızının yerdeki yansıması olacak biçimde ve aynı zamanda, Queatzalcoatl Tapınağı’ndan hareketle gezegenlerin yerdeki yansıması olacak biçimde düzenlenmiş.
Arkeologlar 1906’da Güneş Piramidi’nin belirli bir yüksekliğinde ve ayrıca tapınaklarda kara mika kaplamalarının olduğunu saptamışlardır ki, bölgeye kara mika mineralinin elde edilebileceği en yakın yer Güney Amerika kıtasındaki Brezilya’dır. Bu kara mika kaplamaları arkeologların halen açıklığa kavuşturamamış oldukları bir muamma oluşturmakta.

Bu mabedlerin ortak özellikleri mimari bakımdan aynı olmaları ve ley hatları üzerinde yapılmalarıdır. Ayrıca inanç bakımından okültüzmi kabalayı andıran inançları vardır. O konuda açık bir yazı gelecek arkadaşlar. Bütün pagan dinleriyle kabalayı ilişkilendireceğiz zamanı gelince.

İsterseniz şimdi de günümüz piramitlerine göz gezdirelim


antalya cam piramit

beyaz saray

burj dubai

pentagon

louve 

luxor oteli

kazakistan 


                                      İkiz Kuleler.. Yıkımı mega ritüel olan 9/11 ritüelidir

Günümüzün firavunlarının mabedleri de bunlar arkadaşlar..

Ley hatlarını anlattık sizlere tüm dünyayı çevreleyen enerji girdaplarından oluşan büyük bir ağ.. Sadece belirli stratejik noktalarda bulunan bir ağ.. Ben şimdi sizlere ley hatları noktasında bulunan ve hiç bahsedilmeyen bölgeleri göstereceğim ama burada henüz kabalist bir inancın ya da mabedin olup olmadığını ya da paganizmin varlığı hakkında hiç bilgim yok uzun bir çalışma istiyor.

Arkadaşlar öncelikle chakra insan bedenindeki enerji noktaları gibi bir şey manyetik bir alan gibi düşünün insan aurası vs. falan o konular. Ley hatlarında da bazı gateler ve chakra noktaları mevcuttur. Gate geçit gibi metafizik kapı, chakre ise enerji girdapları noktaları ve manyetik alanlarıdır. Öncelikle dünyada chakra merkezlerine bir bakalım

Önce insan aurasına bi göz gezdirin



Şimdi de dünyadaki girdapları incelemeye başlayalım

1. Chakra  Kalifornia ABD'de bulunan Shasta Dağı





2. Chakra olan Titakaka Gölü Peru Bolivya arasında kalan büyük bir tatlı su gölü




yerli halktan 

İsminin nereden geldiği kesin olarak bilinmemekle birlikte iki Aymara kelimesinin yanyana gelmesinden oluşur. Titi "büyük kedi", Kak ise "kaya" manasına gelir ve tercümesi Puma Kayası olarak yapılabilir. Efsaneye göre ilk İnka Kralı Manco Capac Güneş Adası'nda ilk olarak, kedi başını andıran bir kayaya çıkar. Göl haritasına baş aşağı bakıldığında, yatan kedi formu ayırt edilebilir. Buna karşın Quechua Dili'nde titi "kurşun" veya "kurşun rengi" qaqa ise "kaya" demektir. Yani "kurşini (kurşun rengi) kaya"

Bakın moruklar bi bok yok pek bunlar hakkında ama genelinde paganizm ve kabalaya rastlanmıştır. Yerli halk falan eski inançları. Bilmem maya inka nereye gidioz moruk eski uygarlıkların mekanı buralar işte :) Sen halen göt üstünde oturup kumandayla manken kovalamaya devam et..


Gölün çevresi ve konumu olsun zaten pagan dinlerinin yaşandığı bölgeler.. Şimdi anlaşılıyor değil mi mübarek neden bütün uygarlıklar bu noktalarda..





Moruklar şimdi ben bunlara neden bu şekilde anlatıyor ? Bakın her chakranın ve gate'in bulunduğu konumda belirli pagan inançları mevcut örneğin inka ve mayada olan yılan başlı tanrı uzak doğudaki mavi jin mısırdaki ra anubis inançları hepsi farklı farklıdır. Tek ortak noktaları okültizm ve kabala. Ayrıca dedim ya kurdukları mabedler bu ley hatları üzerinde şimdi tüm pagan dinlerini uygarlıkları ve kabalayı bir arada bu yazıya verirsem hepimizin kafası karışacak o yüzden onu diğer yazıya sakladım.. Şimdi diğer chakraya geçelim

3. Chakra  Ayers Rock ya da Uluru Avustrulya da bulunuyor

Uluru ismi yerli halk aborjinler tarafından veriliyor. Büyük bir kum kayasıdır muazzam görsellikte görseli atmık yapıyorum şimdi canlar







Moruklar burayı kutsal sayıyor aborjinler. Sizlere bir şey söylemek istiyorum sizce bu insanlar aptal mı ? Yani bize sürekli böyle anlatıldı pagan dinleri değil mi ? İnsanlar taşlara olmadık şeylere tapınıyor.. Olmadık değil bence gerçekten o tür şeyler vardı.. Zeus vardı inanıyorum varlıklarına ama sorun varlıkları değil kim oldukları.. Binlerce yıldır kabala ile metafizik varlıklar dünyamızda hüküm sürmeye çalıştı kendilerini tanrı gibi gösterip tüm insanları saptırdılar. Bugün ki amaç da bundan uzak değil sadece şekil olarak değişti tanrılar. Modernleştik liseli az etrafına bak kafanı kaldır düşün..

4. Chakra Glastonbury ve Shaftsbury İngiltere

Mübarekler ilk bu yeri araştırdığımda ilginç şeylerde gördüm ama hepsini buraya taşımak olmaz. M.ö 5000den bahsedenler var bu yer hakkında. Çok yakında zamanda loca olarak kullanılmış. Hatta spirülitalizm merkezi magis ışık güç vs vs kelimeleri dönüyor buralarda kısacası enerji girdalarının 4.sü olan bu yer yine kullanılmıştır.









Bu mabedler hakkında inanın çok söylenti var siz sadece pagan dinlerine ev sahipliği yaptığını, dünyanın enerji girdaplarında ya da charkerlerinden biri olduğunu, spiritüalizmin sihrin paganizmin bu mabedlerde boy gösterdiğini ve daha düne kadar illuminati dediğimiz örgütlerin bu yerleri kullandığı bu yerler sayesinde metafizik güçler elde ettiğini ve ayrıca bu yerlerin mimarisini kullanarak aklınızın alamayacağı daha bir çok şey yaptığını bilin

5. Chakra Büyük Piramit(Mısır) ve Mount Of Olives (Kudüs) ve meşhur Sfenx bu chakra baya geniş bir bölge




Piramitler hakkında bilgi verdim yeterince 5 chakra da büyük piramittir. Taşlar oturuyor yerine değil mi mübarek




Sfenkslere neredeyse her mitolojide pagan dininde raslanılır. Mısırdaki gize piramitlerinde kefren piramidinin önünde yer alan sfenks kimilerine göre firavunun yüzünün kopyası hatta bazıları tarih öncesinden beri bu sfenksin var olduğunu söylüyorum ilginç..




Chakranın bir diğer noktası da Zeytin Dağı Mount Of Olivesdir

Kudüs stratejik bölge olarak sürekli tarih boyunca uygarlıklar tarafından himaye altına alınmaya çalışılmıştı ayrıca bana göre şuan dünyanın kalbi kudüsdür. Kudüs duygular şehridir. 3 büyük dinin birleşmesi ortak bir noktada buluşmasını sağlayan ruhaniyetin hatsafaya çıktığı bir şehir.. Kudüs tapınakçılar döneminde istila ediliyor biliyorsunuz. Sonra kabalayla da tanışan tapınakçılar bunu avrupaya ve masonlara büyük taşıyor. Aslında masonluk gelmeden yoktu... Bu bilgiyi öğrenen insanlar atalarının izinden gidip tıpkı kudüsdeki duvar ustaları ve eski mısırdaki piramit işçileri gibi mason ismini alıyorlar kendilerine. Bu yüzden kudüs bu açıdan çok önemli bir noktadır. Ayrıca deccalin bedenen kudüsde saklandığı da söyleniyor..





















6. Chakra Kuh-e Malek Siah İran - Pakistan arasında



7. Chakra Mount Kailash Tibet

 7. çakramız tibette bulunan bu dağ. Dağ yine bir pagan dini olan hinduizm ve budizm açısından büyük önem taşıyor. Mavi jin şivanın evi olarak kabul ediliyor ( cinler mavi ateşten yaratılmıştır moruklar ) işte yine yapboz birleşiyor. Dediğim gibi girdapların tümünde bu şekil pagan inançları ve abartlı ibadetlerin olmasının başka bir açıklaması varsa özel hesaptan mesaj atabilirsin liseli.. Ben bu şekilde anlam veriyorum yani benim ingiliz arkadşaım da aynı şekilde yazmış ama şuana kadar hiçbir türk bu şekilde araştırmamış ilkkiz moruk.
































Moruklar chakralarımız bitti şimdi gatelere geçeceğiz geçitlere.
Chakralardan sonra direk geçitler geliyor yani 7 tane chakra 6 da geçit var 


8. Gate Palenque ve El Tule Meksika



Palenque bir maya kentidir. Şuan meksika sınırları içerisinde. Yazının başında da belirttiğim piramit mimarilerindeki motifler ve aynı iç mimari yine burdaki piramitlerde de uygulanmış.. Ayrıca şehir yine bir pagan dinine inanıyor. Dediğim gibi moruklar yazı yeterince uzun oldu şimdi paganizme girersek çıkamayız bir daha onu diğer yazıda belirteceğim genişçe...







El tule de bu moruklar.. Şimdi bunun nasıl bir enerjisi var amk diye söylenirsen haklısındır kesin mübarek ben de çözemedim






9. Gate Fuji dağı japonya ( gate ne diye soruyorsan liseli geçit kapı falan demek)





Fuji yanardağı japonyada bulunan çok büyük bir dağdır. 3700m den büyüktü doğru hatırlıyorsam .
Japonlar çok eski zamanlardan beri fuji dağını kutsal görür ve taparlar tabi eski ırklar







10. Gate Haleakala Krater Hawaii



 Haleakala dağı.. Hawaiide bulunan bir volkan türünden bir şey.. Hawaiilerde güneşin evi manasına geliyor Hawai inançlarına göre Haleakala krateri yarı-tanrı olan Maui'nin anne-annasının evidir. Yarı tanrı Maui günün daha uzun olmasını istemekteydi. Bunun için güneşi eline geçirdi. Anneannesinin evi olan Haleakakl kraterinde onu tutukladı. Böylece onun gökyüzünde yol almasını geciktirdi.





11 Gate Lake Taupo Yeni Zelanda


11. Geçit olan taupo gölü yeni zelanda mitolojisini yansıtır nitelikte. Yine gölün çevresinde yerli halkın pagan inançları var ve sihirli tanrılara inanıyor ayrıca göl etrafındaki mabedlerde de kendi dinlerini yansıtan heykeller görebiliyoruz.








12. Gate Table Mountain ( Masa Dağı ) Capetown Güney Afrika







Öncelikle bu yazıda sizlere madde ile enerji arasındaki ilişkiyi anlatmaya çalıştım ki bence madde de bir yana enerjidir. O yüzden bizler sürekli negatif ve pozitif enerjilere maruz kalıyoruz. Ayrıca vücudumuzun aurası olduğu gibi dünyamızın da aurası vardır. Dünya üzerindeki bazı özel yapılar var olan enerjileri değiştirebilir ya da arttırabilir. Onları anlatmaya çalıştım.. Dediğim gibi insanlara ve dünyaya sürekli kötü enerji yaymaya çalışan varlıklar sürekli kendi mabedlerini kendi enerjilerini ortaya çıkarıp bizleri kontrol etmeye çalışıyor.

Daha sonra dünyadaki ley hatlarından bahsettik. Ley hatları dünyanın enerjinin hatsafaya çıktı ender yerleridir. Çok belirli noktalardır ve genelde bütün paganist öğelerin varlıkları bu bölgelerde ya da yakınlarında olmuştur.

Aynştayn ruhlu insan ley hatları ile illuminati arasındaki bağı çözememiş olabilir. Bak arkadaşım illuminati sadece 15yydan itibaren sikimsonik kilise altlarında lusiferi çağırıp kan içen tuz yalayan ya da ne bilim o tür şeyler yapan insanlardan ibaret değildir.. İlluminati kabalist düşünceyi benimsemiş ve lusiferin ışığıyla aydınlanmış tüm insanlardır. Bu yüzden 5000 yıl önceden itibaren izlerine rastlıyoruz. Bu yüzden isimleri mason bu yüzden 5bin yıldır insanlar köle yapılmaya çalışıldı. Eski mısırda olanlar avrupada da oldu. Babilde olanlar inkalarda da oldu. İster sihir de ister büyü ister kabala ister paganizm.. Sonucu aynıdır. Bu insanlar dünyanın bu belirli noktalarından metafizik canlılarla iletişim kurdu ve halkları bu şekilde dize getirdi. Zeus mavi cin şu tipsiz budist tanrıları çin tanrıları ya da mayaların yılan tanrıları aslında gerçekte de vardı.. İnsanlar aptal değil gördükleri şeyleri biliyorlar ama sorun onların aslında ne olduğu işte bu yüzden bu uygarlıklar bu girdap noktalarında yaşıyorlardı.. Bu tür binlerce nokta var dünyada ben sadece bilinmeyenleri gösterdim yoksa neredeyse her uygarlıkta bu tür şeyler oldu. Metafizik bir canlı çıkıp ben tanrınızım dedi..  Olaylar bundan ibaret.. Dün elin mayalısının yaptığını bugün başkan bush parayla yaptı illuminati budur başka bi bok aramayın illuminatinin arkasından..
 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş