Bu yazımızda, İngiliz edebiyat profesörü
J.R.R Tolkien tarafından 1954 yılında piyasaya sürülen; yazımı 17 yıl
süren üç ciltlik kitap "Yüzüklerin Efendisi Masalı"nı ve içindeki
"şeytani kavramları"analiz etmeye çalışacağız..
50 küsur yıl önce, Tolkien'e yazdırılmış olan hikâye,
içerdiği "kavramlar" açısından ele alındığında; Allah'a, meleklere,
Süleyman'a, atılan iftiralar; Süleymanın mührü-yüzüğü, Deccal, Ye'cuc –
Me'cuc, kıyamet savaşı, medyumluk – büyücülük, cin–şeytanlar ve
karanlık-ışık dualitesi gibi birçok kavramlar içermektedir.
KİTABIN ETKİSİ
1954
yılında piyasaya çıkışından itibaren sadece İngiltere'de, 1968 yılına
kadar 38 kere baskı yapması, bu "şeytani kavramlar"la dolu kitaba olan
ilginin, o yıllardan itibaren yüksek olduğunu gösteriyor. Bu güne kadar
40 dile çevrilen kitabın, 100 milyon kişi tarafından okunduğu tahmin
ediliyor.
Kitap, 60'lı yılların öğrenci hareketleri
çerçevesinde öyle bir etki uyandırmış ki; kampüslerde "Frodo yaşıyor" ya
da "Cumhurbaşkanı adayımız Gandalf" gibi rozetler görülüyor. Ayrıca
ünlü rock şarkıcısı Sting, adını Frodo'nun kılıcından, ünlü New Age
müzik topluluğu Shadowfax(Gölge yele) ise adını Gandalf'ın atından
almıştır.
Oxford'ta
bir edebiyat profesörü olan Tolkien, "Silmarillion", "Yüzüklerin
Efendisi" ve "Hobbit" gibi daha birçok kitabın yazarıdır. Bu kitapları
yazmış mı, yazdırılmış mı? Bakın "silmarillion" masalı hakkında yazar ne
diyor:
"Hayatımda, 'Silmarillion' kitabında anlattığım hikâyeyi düşünmediğim bir an bile yok"
Acaba
Tolkien'i hayallendiren kim? Bu kavramları, karmaşık olayları ve antik
çağlara ait verileri, Tolkien nereden biliyor? Yaratılış ve sonrasındaki
tarihe dair bir çok gerçekleri bilmesini sağlayan ve bunları kasıtlı
bir şekilde çarpıtmasını fısıldayan kim? "Ben sadece kırmızı kitabı
tercüme ettim" diyor. Şayet filme kendinizi kaptırmamış; o hayal alemine
dışarıdan bakabilecek durumdaysanız; parçaları birleştirince siz de
fark edebilirsiniz ki; tüm bunlar, Tolkien'in hayal ürünü olamaz. Aksine
ona ilham edilerek yazdırılmış kitaplar, belli bir amaca hizmet
etmektedir.
ŞEYTANLAR KİME VAHYEDER?
Sonsuz Yüce olan Allah, insanlığa en son vahyi olan Kur'an'da bizi şöyle uyarıyor:
Böylece,
Biz her bir nebi için insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık.
Onların bazısı bazısına aldatıcı güzel sözlerle vahyeder(konuşur). Şayet
senin Rabb'in dilemeseydi, bunu yapamazlardı. Onları, iftiralarıyla
başbaşa bırak.
[EN'AM(6)/112]
Üzerine Allah'ın
isminin anılmadığı şeyi yemeyin. Muhakkak o fısktır. Şüphesiz şeytanlar,
sizinle mücadele etsinler diye dostlarına vahyeder. Şayet siz onlara
itaat ederseniz, muhakkak sizler de müşrikler olursunuz.
[EN'AM(6)/121]
Şeytanların, kimin üzerine indiğini size haber vereyim mi?
"Her günahkar-iftiracının" üzerine iner.
Onlar (şeytanlara) kulak verirler ve bunların çoğu yalancıdırlar.
[ŞUARA(26)/221-223]
Aşağıda
inceleyeceğimiz "Silmarillion" kitabında da görüyoruz ki, bu
yazılanlar; Tolkien'in bilmesi mümkün olmayan "kadim gerçekler"in
çarpıtılması ve yalanlarla süslenmesiyle ortaya çıkmıştır. Kadim
çağlarda gerçekleşmiş bu olayları bilen ve amaçları doğrultusunda
çarpıtan, insanlığın düşmanı"antik baykuş" İblis'tir.
Bu
kitaplar, "şeytanca bir dil"de yazılmış ve kavramlar ters düz
edilmiştir. "Hak ve Batıl savaşı"nın batıl tarafı olan İblis, bu filmde,
batıl mücadelesinin birçokşifrelerini saklamış ve insanlığı da
saptıracak tuzaklar kurmuştur.
Bilinçsiz bir izleyicinin ve
okurun, bu tuzakları fark etmesi mümkün değildir. Biz bu yazımızda, bu
"film ve kitaplardaki şeytani planları" deşifre ederek; İblis'in ve
sırtını ona dayayan "Küresel Güçler"in gerçek yüzünü ortaya koymaya
çalışacağız.
YÖNETMEN VE FİLMLERİ
Üç kitaptan
oluşan bu hikâye, kutsal bir metin gibi özen gösterilerek, birebir
uyarlama ile ünlü yönetmenPeter Jackson tarafından 2001, 2002 ve 2003
yıllarında; 285 milyon dolarlık bir bütçe ile 8 yıl süren bir çalışmanın
sonucu, üç ayrı sinema filmi halinde izleyiciye sunulmuştur. Film 11
dalda Oskar ödülü aldı. Dünya genelinde sinemada 500 milyonun üzerinde
kişi tarafından izlendi. Yönetmen Peter Jackson aynı zamanda; "Sevimli
Hayaletler", bir uzaylı hikâyesinin anlatıldığı "9. Bölge" ile 2011,
2012'de vizyona giren "Hobbit 1" ve "Hobbit 2" filmlerinin
yapımcısı ve yönetmenidir. Ve 2014'de de "Hobbit 3" vizyona giryor
İblis'in
temel yöntemi olan "gerçekleri ters düz etmek" ve "süslü hayaller
üretmek" sanatı, sözünü ettiğimiz filmde başarıyla kullanılmıştır.
Filmde bahsi geçen birçok efsanevi "kahraman,karakterler ve semboller",
"İblis'in kadim planı"na uygun biçimde dizayn edilmiş ve izleyiciye
yutturulmaya çalışılmıştır.
İşte biz bu analizimizde, filmdeki
"şifreli mesajlar"ı deşifre edeceğiz ve kısmen açık olan mesajların da,
gerçek anlamlarını ve yorumlarını ortaya koyacağız. Bu sebepledir ki
önce "Yüzüklerin Efendisi" masalının başlangıcını anlatan ve "şifre
kavramlar" içeren aynı yazara ait "Silmarillion" adlı kitaba bir göz
atacağız:
YÜZÜKLERİN EFENDİSİ FİLMİ"NİN REFERANSI": "SILMARILLION KİTABI"
"Silmarillion",
Tolkien'e ölünceye kadar muhtemelen İblis tarafından fısıldanarak
yazdırılan ve ölümünden sonra oğlu tarafından el yazması notlarından
toparlanarak yayınlanan bir kitaptır. Bu kitap,Yüzüklerin Efendisi
hikâyesinin çok öncelerine giderek;
meleklerin ve evrenin
yaratılmasıyla başlayıp;İblis'in, Allah'a olan isyanını, Dünya'ya sürgün
edilmesi ile devam eden süreci ve cinlerin Dünya üzerindeki tarihini,
"yalan ve saptırmalarla süsleyerek" anlatmaktadır. Silmarillion
kelimesi, kitapta "elfler"in(cinlerin) atası "Feanor" tarafından ak
ağaçtan yapılan ve hesapta "Sauron" adlı bir melek tarafından çalınmış
olan 3 yüzüğe verilen isimdir.
Kitabın
önemli kısımlarına, aşağıdaki birkaç paragrafla kısaca göz atacağız.
İblis tarafından ters düz edilmiş kavramlarla dolu olan bu metnin, ne
ifade ettiğinin anlaşılması için, biz bu şifresel kavramlarla kastedilen
ve bizim tarafımızdan ifade edilen anlamlarını parantez içinde
vermekteyiz. Dolayısıyla, parantez içerisinde verilen anlamlar, orijinal
metinde yer almamaktadır:
"SİLMARİLLİON"DAN BİR ÖZET
"Önce
Eru (Allah-Tanrı) vardı, Tek olan (Tanrı); Arda'da(Arz-Dünya'da)
Illúvatar(Allah-Tanrı) diye isimlendirilirdi ve ilk önce düşüncesinden
doğurduğu Ainur'u(Mela-i Ala – Başmelekleri); (yani) Kutsal Olanlar'ı
yarattı ve onlar, hiçbir şey yaratılmadan önce onunlaydılar.
Sonra
Ainur(Mela-i Ala-Başmelekler) ile birlikte Büyük Müzik'i üretmiştir.
Ardından, Ainur'a(Mela-i Ala'ya), müzikteki evreni inşa etmelerini
emretmiştir. Fakat müziğin normal seyrine aykırı davranan
Melkor(İblis),Illúvatar'ın(Tanrı'nın) istediği evrenin inşası sırasında
da, aynen müzik icra edilirken yaptığı gibi isyanetmiş ve yanına daha az
güçlü olan başka yaratıklardan(cinlerden) de toplamıştır.
J. R. R. Tolkien'in, hayali evreni, Orta Dünya'nın(Orta Doğu'nun) başlangıcını anlattığı eseri Ainulindalë'de;
kainata
verilen isim Eä'dır. Arda(Arz) ise, bu evrende Dünya'ya,
Elfler(cin-şeytanlar) tarafından verilen isimdir. Arda(Arz),
Eä'nın(evren) tam ortasında yer almaktadır.
(…)
"Illuvatar'ın(Tanrı'nın) aklında, Manwe (Mikail), Melkor'un(İblis'in)
kardeşiydi.Illuvatar'ın(Tanrı'nın), Melkor'un(İblis'in) ahenksizliğine
karşı yükselttiği ikinci temanın ana enstrümanıydı. (…) Ve
Manwe(Mikail), Melkor'a(İblis'e) dedi ki:
"Bu krallığı haksızlık
ederek kendine almayacaksın, çünkü başkaları da burada senden daha az
çalışmadı." Manwe(Mikail) ve Melkor(İblis),Illuvatar'ın(Tanrı'nın)
düşüncesinde kardeştiler.
Dünya'ya giren Ainur(Mela-i
Ala-Başmelekler) arasında en güçlüsü başlangıçta Melkor'du(İblis'ti).
Ancak Manwe(Mikail), Illuvatar'ın(Tanrı'nın) en çok sevdiğiydi. Onun
isteklerini en açık biçimiyle anlayanıydı. Ainur'un(Mela-i
Ala-Başmelekler) en soylusu olan Manwe(Mikail), en çok havayı ve rüzgârı
düşünmüştür.
Valar'la(Ainur - Mela-i Ala ile) birlikte,
varlıkları Dünya'nın yaratılışından önceye dayanan "başka ruhlar" da
Dünya'ya girdi, Valar'la(Mela-i Ala-Başmelekler ile) aynı iradenin
yarattığı ama daha düşük seviyeli olanlar. Onlar, Maiar'dı(meleklerdi).
Valar'ın(Mela-i Ala'nın-Başmelekler'in) halkı, onların hizmetkarları ve
yardımcıları.
(…)
"Melkor'un(İblis'in) hizmetindeki en kötü ve
en ünlü Maia(melek) ise Sauron'du. Kötülükte neredeyse
Melkor'a(İblis'e) denkti. Melkor'un(İblis'in) bütün planlarında,
Sauron'un(melek) bir payı vardır. İlk başlarda Demirci Aulë'nin Maia'sı
olan Sauron(melek), sonradan taraf değiştiripMelkor'un(İblis'in) yanına
geçti.
Birinci Çağ'ın sonunda Melkor(İblis), Valar(Mela-i
Ala-Başmelekler) tarafından başlatılan Öfke Savaşı'nda(Allah'ın
Gazabı'yla) yenilerek Boşluk'a(Cennetin dışına) atıldığında,
Sauron(melek), Orta Dünya'nın (Orta Doğu'nun) doğusuna(Babil'e) kaçtı ve
sonraki çağlarda kötülüklerin başı Kara Efendi olarak Aman dışındaki
bütün dünyaya korku saçtı."
İlk başta mitolojik bir metin gibi
algılanan ve birçok kişi tarafından ne manaya geldiği anlaşılamayan
kavramlarla dolu olan bu kitapta İblis, Tolkien'e, Allah'ın yaratmaya
başlamasından itibaren geçen olayları, Allah'a karşı olan isyanını,
Mela-i Ala(Başmelekler) ve diğer meleklerle ilgili olayları, bazı
"mihenk noktalarında kritik değişiklikler" yaparak anlatıyor.
KİTAPTAKİ KAVRAMLARIN DEŞİFRESİ
Karmaşık
görünen bu metnin, normal okur tarafından anlaşılması güç olduğundan,
biz burada mini bir sözlük oluşturarak bu kavramların gerçek manalarını
daha açık hale getireceğiz:
Illuvatar(Eru): Tek olan ve herşeyi yaratan Tanrı: Allah
Ainur(Valar): İlk yaratılan Dört Kutsal Ruh. Dört büyük Başmelek(Cebra-El, Mika-El, Azra-El, İsraf-El): Mela-i Ala.
Melkor: Aslen cinlerin önderlerinden olup; Allah'a kölelik-bağlılık ve ibadette gösterdiği dereceden dolayı;
Allah
onu "melek boyutu"na çıkardı, Mela-i Ala(Başmelekler) ile birlikte
oldu. Bunun içindir ki ismi; başlangıçta Aziz-El(El'in Azizi=Allah'ın
şereflisi) idi. ÖnceleriAziz-El, Dünya'ya gelip, kafir cinlerle mücadele
ederdi.
Yanında meleklerden yardımcıları vardı. Sauron da muhtemelen bu yardımcı meleklerden birisiydi.
Aziz-El,
başarılarından ve amellerinden dolayı şımarıp "aklını beğendi ve mantık
yaptı". Adem'in kendisine bağlı-saygılı olmasını bekliyordu.
Kibriyle-mantığıyla yanıldı ve Adem'e secde etmekten kaçındı. Böylece
Allah'ın bire-bir emrine direnmiş oldu ve kovuldu.
Hem "melek
boyutu"ndan düşürüldü, hem de Allah'ın lanetiyle tüm güzelliğini ve
itibarını kaybetti, ümitsiz(İblis) oldu. Kendisine, Yaklaşansaat'ın
sonuna kadar süre verildi. O günden beri ademoğullarını saptırmak için;
tüm hırsı ve kiniyle insanoğlunu kandırmak ve kaydırmakla meşguldür.
"Yeminli
Kadim Planı" işlemektedir. Bugün en çok sözü edilen isimleri; Şeytan,
Satan, Lucifer ve İblis'tir. Bu isimlerden birini, diğerinden ayıranlar,
farklı görenler, İblis'in tuzağına düşmüş "aldanmışlar", yahut İblis'in
emrinde olan "Güç Simsarları"dır.
Manwe: İblis'in anlatımından,
bunun Başmelek Mika-El olduğunu anlıyoruz. İblis, Aziz-Eliken elbette
tüm Başmelekler'le aralarında İslam kardeşliği vardı. Mika-El'e
yakınlığı daha fazla da olabilir. Ancak Allah'a karşı saygısızlık yapan
ve "şeytanlaşan bir adam"a, hiçbirmelek, ya da müslüman yakın olamaz ve
behemahal onu reddeder.
Allah'ın veademoğlunun düşmanını, düşman
bilir. İblis, arkadaş olduğunu söylediği Başmelek Mika-El'in adını
kullanarak; insanları, kendisi oymuş gibi kandırıyor. Archangel
Michael(Başmelek Mikail) diye Dünya'da faaliyet gösteriyor ve insanlığa
yönelik "şeytani manipulasyonlar"ı yönetiyor.
Maia:
Valar'ın(Başmelekler'in) yardımcısı olan bir melek. Maia'ın çoğulu
Maiar: Baş Melekler'den sonra gelen yardımcı melekler. Melekler arasında
tam bir "boyut hiyerarşisi" vardır. İblis, bu hiyerarşiyi taklit
ederek; kendisine bağlı "şeytan ordusu"na; çaldığı "spirtüel hiyerarşi"
adını kullanıyor. Her konuda, bir maymun gibi davranıyor ve"Allah'ın
Sistemleri"ni taklit ediyor.
Sauron: Kendisi de bir Maia yani
Melek. Kitaptaki İblis'in anlatımı doğruysa; İblis, Aziz-Eliken,
Dünya'da müslüman olmayan cinlerle savaşta onun yardımcısı olan
meleklerden birisiSauron. İblis, kendisi gibi Allah'a isyan eden ve
"kovulmuş melekler" palavrasını yutturmaya çalışıyor.
İblis,
kendisiyle beraber başka meleklerin de kovulduğu yalanını, tarih boyunca
birilerinin kafasına üflemiş. Sauron'un da bunlardan birisi olduğunu;
"kötülüğün efendisi" olarak Dünya'da kaldığı yaldızlı palavrasını
atıyor.
Kötülüğün-karanlığın efendisi, gerçekte kendisi olduğu halde;
kendisini
ışık getirici(Lucifer) yahut Başmelek Mikail olarak yutturmaya
çalışıyor. Kur'an, açıkça İblis'in dışında tüm meleklerin secde ettiğini
ve Allah'a itaat ettiğini bize bildirmektedir. Ancak cinlerden,
Allah'ın kölesi olmak yerine, Aziz-El'in kölesi olan "bazı
kibirliler"in, onunla beraber isyan ederek İblis'in askerleri olduğu
söylenebilir.
Elfler: Sözlük anlamı da cin olan bu kavramdan, cin-şeytanların
kastedildiği çok açıktır. Ancakelfler, hem güzel hem de insanlardan daha
güçlü olarak filmde gösteriliyor. Bu, gerçeğe aykırıdır, yalandır.
İnsanlar, cinlerin hayranlığını çekecek kadar güzel yaratılmışlardır ve
aynı zamanda da güçlüdürler. Kur'an, bu gerçeğe şahittir. İblis'in bu
"gerçeği-yalanla değiştirmesi", elbette onun sık baş vurduğu bir
yöntemdir. Ve yine Kur'an, cinlerin,insanlardan daha önce yaratıldığına
da şahittir.
Ea: Evren
Arda: Arz yani Dünya.
Yukarıda kısa bir özetini verdiğimiz Kitabı, ancak bu düzelttiğimiz kavramlar ışığında değerlendirebilirsiniz.
Sonuç olarak İblis, bazı gerçek olayları anlatıyor, ancak kavramlarla oynuyor;
"Hak"kı "Batıl"; "Batıl"ı da "Hak" olarak gösteriyor. Bu genel şeytani yaklaşımını, yaldızlı sözlerle-yalanlarla süslüyor.
Örneğin,
isyan ettiği ve kovulduğu doğru, ancak kendisinin ışık getiren Başmelek
Mika-El olduğu, gerçeğin alt-üstedilmesidir. Kendisiyle birlikte isyan
eden melekler edebiyatı ise, yaldızlı bir yalandır.
Sauron'un da
bu isyan eden meleklerden olduğu yalanı,dualite yasası gereğince, bir
"Karanlık Efendi ihdas etmek içindir. Çünkü gerçekte insanlık tarihi;
birHak(nur-aydınlık-ışık)-Batıl(zulumat-karanlık) savaşı tarihidir.
Sonsuz
yüce olan Allah'ın dualite yasasını bilen İblis; Işık-karanlık
mücadelesinin ışıkçılığına soyunuyor. Kendisine tabi olanlara "ışık
işçileri" derken; karşı olanlara da "karanlık güçler(enerjiler)"
yaftasını yapıştırarak; her zamanki gibi gerçeği ters yüz ediyor.
FİLMİN ÖZETİ:
Film,
dokuz ayrı ırktan oluşan Orta Dünya'da, "ışık-karanlık güçler"
arasındaki mücadeleyi anlatmaktadır. Karakterler karanlık güçler ve ışık
güçleri olmak üzere iki tarafa ayrılmıştır.Karanlık güçler şunlardır:
Yüzüğün
gücünü elinde bulunduran ve Orta Dünya'nın özgür halklarını
köleleştirmek isteyenSauron. Gücünü toplayarak, savaşı kazanmak için
yüzüğü ele geçirmenin peşindedir.
Bir zamanlar bilge konseyinin başında olan Saruman. Daha sonra şeytanın gücüne boyun eğip onunla işbirliğine başlamıştır.
Eski
bir Hobbit olan Gollum. Gollum yüzüğü tesadüf eseri, bir gölün dibinde
buluyor ve yüzlerce yıl karanlık mağaralarda kimseye söylemeden
saklıyor. Bu süreçte yüzüğün etkisiyle deforme olup, çirkinleşiyor.
Saruman'ın
emrindeki Orta Dünya'nın en çirkin, en pis, en vahşi ve en korkulan
ırklarındanOrklar. Orklar daha önce elf olup, daha sonra Sauron’a hizmet
etmeye başlayınca bu hale dönüşüyorlar.
Saruman'ın ajanları olan kuşlar. Saruman için Orta Dünya'da dolaşıp ona bilgi topluyorlar.
Işık güçleri ise şunlardır:
Cesur, haşin, uzun yılları sürgünde, doğada dolaşarak geçiren Aragorn. Aynı zamandaGondor krallığının tek varisi.
Yüzüğü
yok etme görevini üstlenen bir hobbit olan Frodo. Büyük bir fedakarlık
yaparak yüzüğü"Hüküm Dağı"na kadar taşımayı ve yok etmeyi kabul ediyor.
Yüzüğün yok edilme planını organize eden büyücü Gandalf.
Işık
güçlerine; aynı zamanda Elf kralları, Cüceler, Hobbitler, insanlar ve
konuşup, hareket etme yeteneğine sahip olan ağaçlar(entler)de dahildir.
Yüzüğün hikayesi ise şöyledir: yüzük Saruman tarafından binlerce yıl önce "Hüküm Dağı"nda dövülerek yapılmıştır.
"Yüzük",
daha önce Elflere, Cücelere ve İnsanlara verilmiş olan diğer yüzüklere
hükmetme gücündedir. Yok, edilebileceği tek yer ise ilk defa yapıldığı
yer olan veSauron'un hükmü altında bulunan Mordor diyarındaki "Hüküm
Dağı"dır.
Sauron insanlara karşı yaptığı bir savaşta bu
yüzüğü kullanmış ve galip gelmek üzereyken, insanların kralı ve
Aragorn'un atası olan İsildur tarafından parmağı kesilerek yüzük elinden
alınmıştır.
Aradan geçen binlerce yıl sonunda yüzük tesadüf
eseri, bir gölün dibinde Gollum tarafında bulunmuş, yıllarca karanlık
mağaralarda saklanmıştır. Yüzük, yine tesadüfen bu kez bir hobbit olan
Bilbo Baggins'in eline geçmiştir. Bilbo yaşlanınca, yüzüğü akrabası olan
Frodo'ya emanet etmiştir.
Yüzük, Sauron'un elindeyken, ona karşı başlatılan son savaşta, galip gelmenin imkanı yoktur. Bu çok eski bir mücadeledir.
Filmde
ışık güçleri olarak gösterilen taraf, çareyi bu yüzüğü yok etmekte
bulur. Bunun için "yüzük kardeşliği" adında bir grup oluşturulur. Yüzük
kardeşliği, Gandalf, Aragorn, bir cüce olan Gimli, Hobbitlerden Frodo,
Sam ve Pippin, Elflerden Legolas ve Gondor vekilharcının oğlu
Boromir'den oluşmaktadır. Bu ekipte yüzüğü taşıyan Frodo'dur.
Filmin
sonunda yüzük kardeşliği,amacına ulaşır ve yüzük, "Hüküm Dağı"na
atılarak yok edilir. Işık ve karanlık arasındaki bu son savaşta, yüzüğün
de yok edilmesinin etkisiyle, karanlık güçler kaybeder. Aragorn,
kazanılan bu zafer neticesinde varisi olduğu tahtına oturur ve Orta
Dünya'nın diğer ırkları özgürlüklerini kazanmış olurlar.
FİLMDEKİ KARAKTERLER:
Şimdi filmdeki kahramanlara, kavramlara, mesajların gerçek anlamlarına ve verilmek istenenşeytani mesajlara bir göz atalım:
Sauron:
"Silmarillion" kitabında bahsi geçen ve eski bir Maia(melek) olan
Sauron, Melkor'a(İblis'e) tabi olarak karanlık tarafa geçmiş ve
kötülüklerin efendisi olmuştur. Filmde Sauron'a yüklenen anlam budur.
Bunun İblis'in büyük yalanı olduğunu yukarıda açıklamıştık.
Ayrıca
filmde karanlık Lord Sauron, içinde acımasızlık, kötülük, tüm ırklara
hükmetme isteği ile dolu olarak Orta Dünya'nın özgür ırklarını
köleleştirmiştir.
Bu Allah'ın peygamberi Süleyman vasıtasıyla
Orta Doğu merkezli hakimiyetine şeytanca bir göndermedir. Aslında her
şeyi gören göz Allah'tır. Karanlık gücün lideri olarak anlatılan
Allah'ın meleği Sauron'dur. İslam'ı temsil eden Hilal ve ortasında "her
şeyi gören göz"le,Sauron-Saruman cephesi sembolize edilmiştir.
Sauron(Melek),
Saruman'la(Süleyman'la) beraber Allah'ı ve İslam'ı temsil eder ve
gerçekte"Hakk-Aydınlığın"(ışığın) taraftarı oldukları halde, karanlık
güçler olarak gösterilmiştir. İblis,aydınlık ile karanlığı ters yüz
ettiği gibi, arkalarını sıvazladığı masonların "tepe gözlü
piramitler"ine de "Yüce Mimar" olarak yerleşmiştir.
Allah
tarafından Süleyman'a bahşedilmiş olan ve onunla şeytanları emri altına
aldığı yüzük, tek başına bir güç ifade etmez. Yüzük, bir sembol ve
mühürdür. Yüzüğün gücü, Allah'ın, Süleyman'a gönderdiği melek(Sauron)
sayesinde mevcuttur.
Saruman: Saruman, olarak sunulan karakter,
aslında Allah'ın peygamberi Süleyman'dır.Allah, cinleri ve şeytanları,
Süleyman'ın, emrine vermişti. Şeytanlar, dalgıçlıktan, taş işçiliğine
kadar her türlü işte çalıştırılmaktaydılar. Süleyman'ın ordusu;
cinlerden,
kuşlardan ve insanlardan oluşmaktaydı. Allah, rüzgârı onun emrine
vermişti ve rüzgârla hareket ederdi. Yüzük ise bu mülkü ve gücü temsil
eden bir mühürdü. Kısacası karanlığın emrinde, büyücü- kahin olarak
gösterilen Saruman, gerçekte Süleyman'dır. Gerçekler ters-yüz edilerek,
Süleyman'dan intikam alınmaktadır.
Şeytanlar,
gerçek hayatta da; eskiden beri özellikle Süleyman'ı hedef almışlar,
ona büyücü diyerek iftira etmişlerdir. Süleyman öldüğünde şeytanlar onun
tahtına bir "Büyü Kitabı" koyarak, onun bir büyücü olduğu iftirasında
bulundular. İsrailoğulları'ndan bir kısmı da bu iftiraya kanarak fitneye
düştüler.
Yahudi mistizmi-Kabala'nın mimarları, kendilerine bu iftirayı dayanak yaparak, ezoterik bir sistem geliştirmişlerdir.
Kur'an, İblis'in kölesi şeytanların, Süleyman'a iftira ederek; insanları fitneye düşürdüklerini bize bildirmektedir:
"Onlar, Süleyman'ın mülkü konusunda, şeytanların sözlerine uydular. Süleyman, hakkı örtmedi ancak şeytanlar hakkı örttüler..."
[BAKARA(2)/102]
Elfler:
Elf kelimesinin(Elves) sözlükte Türkçe karşılığı cin-şeytanlar
demektir. Gerçekte cinler, insanlardan bir üst boyutturlar ve bundan
dolayı da Kur'an'ın bildirdiği gibi insanlar onları göremez, ancak onlar
insanları görebilirler.
Kendisi de aslen cin olan İblis ve
avanesi, bu boyut farkını, şeytani planları doğrultusunda, çeşitli
şekillerde geçmişten beri kullanmaktadırlar. İşte bu sayede, Avatar
filmine benzer şekilde, bu filmde de kendilerini gayet güzel, akıllı ve
sadık olarak insanlara pazarlamışlardır. Telepati ile anlaşan ve ışığın
krallığı(!) olan elf milleti(cin-şeytanlar), filmde aynı zamanda ölümsüz
oldukları yalanıyla takdim ediliyorlar. Önceki filmlerdeki gibi bu
filmde de elfler(cin-şeytanlar) kutsanıyor.
Aragorn (Yolgezer):
Yolgezer de denilen Aragorn; filmde, Gondor'un (insanların şehri)
varisi, insanların beklediği kayıp kral, savaşçı ve çok iyi bir yönetici
olan kahramandır. İsa gibi yaraları iyileştiriyor. Kıyamet savaşına
benzetebileceğimiz, son savaşta da kurtarıcı olarak herkesin umutlarını
bağladığı Aragorn, "kurtarıcı-mesih"tir. Tüm İblis imzalı filimlerin bir
mesih kahramanı vardır. Beyinlere yerleştirilmeye çalışılan
kurtarıcı-mesih; "mesih-i Deccal"dir. Bu filmdede "mesih-i Deccal";
Aragorn'dur. Peygamberimiz Deccal'e; "çok gezen, çok dolaşan ve çok
yüzlü" diyor. Yani filmdeki yolgezer; Aragorn.
Filmde
Aragorn, kral olarak dönmek için uygun zamanı bekliyor ve bu zaman
gelinceye dek saklanıyor. Saklandığı süreçte, küçüklüğünden beri
elfler(cin-şeytanlar) tarafından yetiştiriliyor ve bu 30 yılın sonunda
neredeyse bir elf gibi yeteneklere sahip oluyor.
Gerçekte ise
Deccal, Allah'ın, çıkışına izin vereceği güne kadar, şeytanlar
tarafından hazırlanmaktadır.İblis'in kadim planı gereğince; insanlık,
önce yaşayacağı "felaket ve kaos" döneminde, bir kurtarıcıya ihtiyaç
duyacaktır. Arkasından "mesih-i Deccal", kurtarıcı olarak ortaya
çıkacaktır.
Kahraman(!) Aragorn'un "düşman ordusunun kalbine
dalma taktiği" bile, karanlık güçolarak takdim edilen İslam ordularının
en büyük kahramanı Halid bin Velid'den çalınmıştır. Filmdeki "filli
savaş sahneleri"nin ve "baskın taktikleri"nin , Kadisiye ve Yermük
savaşlarından uyarlandığı ilgili uzmanlarca kolayca anlaşılacaktır.
Hobbitler:
Hobbit kelimesinin Mısır tanrısı Ra'nın (Güneş Tanrı'sı İblis'in)
kahini (elçisi) olan bir karakterden geldiği ifade edilmektedir. Bu
açıdan bakılınca Tolkien'in, hobbitler yoluyla (İblis'in elçisi yoluyla)
mesaj verdiği söylenebilir.
Hobbitler,
filmde sevgi dolu, barış içerisinde yaşayan ve sorunlarını savaş değil,
sevgi ile çözen bir millet olarak veriliyor. Yani bugünkü "şeytani New
Age akımları"nın "sahte sevgi felsefesi"nin birçok özelliğini
üzerlerinde taşımaktadırlar. Yüzüğü taşıyıp yok ederek,İblis'in sevgi
elçileri olarak filmde yerlerini alıyorlar. Sonuçta Hobitler'in,
cin-şeytanların bir kabilesi olduğu anlaşılmaktadır.
Gri Gandalf:
Bilge, yol gösterici ve büyücü. Gri iken her nasılsa birden Ak (!)
Gandalf oluyor.Gandalf, herkesin hayranlıkla ve merakla ne söyleyeceğini
beklediği, büyüyü ustalıkla kullanan bir karakter. Her seferinde, büyü
gücünü sınayarak daha da güçleniyor. Orta Dünya'nın kaderinde
belirleyici bir rol oynuyor.
Gandalf, filmde bir peygamber gibi
gösterilirken, Saruman, büyücü olarak takdim edilmiş. Gerçekte filmdeki
Gandalf, tam bir İblis elçisidir(medyum-büyücü) ve Süleyman'a ve
"Allah'ın meleği"ne karşı savaş vermektedir.
Peygamber gibi takdim edilen büyücü Gandalf'ın oynadığı role benzer bir rolü, bugün İblis'in medyumları oynuyor.
Yani
bugünkü medyumlar da; şeytanlara (Kryon, Tobias, Saint Germen, İblis
vs. ), kanallık vazifesi yapıyorlar. Bu şeytan elçisi insan
medyumlarının her biri, celselerde, kalplerinde yaşattıkları
şeytanlardan sürekli yalan haber naklederek, canlı yayın görevi
yapıyorlar. Daha sonra da bu şeytani fısıltıları, kitap, video ve film
olarak yayınlıyarak; "İblis'in Kadim Planı"na hizmet ediyorlar. İblis,
bu elçileri ve filmleri aracılığı ile insanlara vadediyor, ancak
İblis,Kur'an diliyle "vadetmez sadece aldanmayı vadeder."
Ork: Ye'cuc-Me'cuc
Orklar:
Filmde farklı boy ve şekillerde, laftan anlamaz, insan etiyle beslenen,
savaşçı, kendi arkadaşlarını bile yiyen vahşi bir topluluk. Orklar,
Yaklaşansaat'te, Deccal'in, İsa tarafından öldürülmesinin ardından,
"İblis'e boyun eğmiş güç simsarlarını ve tabiinleri"ni yok etmek üzere,
her bir tepeden saldıracak olan "Ye'cuc – Me'cuc"u sembolize
etmektedirler.
"Ye'cuc – Me'cuc", muhtemelen Atlantis zamanında
"insan, cin-şeytan karışımı" olarak üretilen bir nesildir. Atlantis,
dünyaya hakim şeytanlaşmış bir insan uygarlığıydı. İblis'in adamları,
insanlara,Güneş enerjisinden yararlanma yöntem ve teknolojisini
öğretirken; insanlardan kendilerini çoğaltmaya(kopyalamaya)
çalışıyorlardı. Böylece ara karma bir nesil; Orklar(Ye'cuc-Me'cuc)
ortaya çıktı.
O dönemlerde Dünya, hiç olmadığı kadar ifsada
uğramıştı. Bu nedenledir ki; evrensel Nuh tufanı oldu ve Dünya azgın
kafirlerden temizlendi. Ye'cuc-Me'cuc, yeraltı mağara ve sığınaklarında
yaşıyordu. Batan karalarla beraber yeraltına geçtiler. Orada
Yaklaşansaat'a kadar çoğalacaklar ve sona yakın tekrar yeryüzüne çıkıp;
Mesih Deccal'e tabi olan azgın kafirleri-hakimleri yok edeceklerdir.
Bunda ilginç bir ironi vardır. Bu mesele, "Cin-şeytanlar: Ye'cuc-Me'cuc"
bölümünde açıklanacaktır.
Orklar: Ye'cuc – Me'cuc ordusu.
Bu
konu, Kur'an'da ve özellikle "sahih hadisler"de yer almaktadır. Eski
Ahit'de(Tevrat'da) değişik peygamberlerin Yaklaşansaat tasvirlerinde
çokça tekrarlanır. Peygamberimizin hadislerine göre;Ye'cuc – Me'cuc,
cehennem ehli, kâfir, azgın ve vahşi bir toplumdur. Devlerden
vecücelerden oluşan Ye'cuc – Me'cuc, Allah'ın helak ordusu olup;
İblis'in
kandırdığı "azgın kibirli kâfirler"in sonunu getirecek olan karşı
konulamaz bir güce sahiptir. Hakka karşı plan ve tuzak
kuranLucifer(İblis) kafalıların helakı; bu kavmin(Ye'cuc-Me'cuc)
çıkışıyla tamamlanacaktır. Ye'cuc-Me'cuc saldırısı, Kur'an'da, açık ve
kapalı tehdit olarak önemli yer tutmaktadır. İşte açık bir tehdit ayeti:
Bir 'Karyete'(İsrailoğulları) ki, onları helak etmeyi haram (kıldık). Şüphesiz onlar, (hakka) dönmezler.
Ta ki Ye'cuc, Me'cuc çıkıncaya ve her bir tepeden akın edinceye kadar!
Hak
'vaad'(helak) yaklaşmıştır. O zaman, hakkı örtenlerin gözleri, bir
noktaya dikilecek ve "Vay başımıza, biz bu şeyden(helaktan), gaflet
içindeydik. Bilakis bizler, zalimleriz" (diyeceklerdir).
[ENBİYA(21)/95-97]
Savaşa, İblis'in ordusu safında katılan Ent(Ağaç): Büyük yalan!
Entler(Ağaçsakal):
Entler, filmde hareket etme yeteneği olan ve konuşan ağaçlardır. Kur'an
bize maddenin en küçük yapı taşının melakut olduğunu ve her şeyin
melakutunun Allah'ın elinde olduğunu söylemektedir. Aslında cansız gibi
görünen maddelerin bile bir ruhu, özü yani bilinci vardır.Allah maddeye
hitap ettiği zaman anlar ve O'nun emrine itaat eder.
Peygamberimizin(s.a.v.)
de ağaçları çağırdığı ve ağaçların Allah'ın izniyle geldiğine dair
hadisler vardır. Ayrıca başka bir hadisden de şunu biliyoruz ki;
"kıyamet savaşı"nda bir ağaç, arkasında saklanan Yahudi'yi,
Müslümanlar'a bildirecek ve ağaç, onlarla konuşarak: "Arkamda bir Yahudi
gizleniyor" diyecektir.
Filmde ise ağaçlar,
Süleyman'ın(Saruman'ın) düşmanı olarak gösterilmiştir. Ağaçlar, aslında
her zaman Allah'ın emrinde ve Müslümanlar'dan yanadır. İblis, bu gücün
sadece Allah'a ait olduğunu ve ağaçların O'nun sözünden çıkmayacağını
çok iyi bilir, ancak şeytanca, batıla hak elbisesi giydiriyor.
İblis,
ağaç figürünü, Avatar gibi diğer filmlerde de kullanıyor. Bunu,
Greenpeace gibi çevreci New Age akımlarıyla ilişkilendirerek doğayı
kutsuyor. "Küresel güç simsarları"nın çevre tahribatıkarşısında, prim
yapan çevreci bilinci böylece yem olarak kullanıyor.
YÜZÜĞÜN YOK EDİLMESİ VE "KIYAMET SAVAŞI"
Sauron'un parmağında yüzük: Gerçekte Sauron Allah'ın meleğidir. Yüzüğü yapan, Süleyman'a veren ve yardım eden görevli bir melek.
Filmin başından itibaren işlenen ana temalardan birisi; "güç yüzüğü"nün yok edilme serüvenidir.
Orta
Dünya'yı (Orta Doğu) özgürleştirmek amacıyla Sauron'a ait olan ve her
şeye hükmetme özelliği olan yüzüğün yok edilmesi gerekmektedir. Yukarıda
da detaylı olarak belirttiğimiz gibi yüzük, Allahtarafından Süleyman'a
verilen ve gücüyle şeytanları emri altına aldığı "mühür-yüzük"tür. Bu
yüzüğün yok edilme amacı, şeytanları serbest bırakmaktır. Zaten İblis'in
binlerce yıldır, tüminsanlara pazarladığı özgürlük; "insanın kendi
nefsine ve şeytanlara köle olması"ndan başka bir şey sağlamamıştır.
Filmde
Sauron ve diğer milletler arasında verilen son savaş, Yaklaşansaat'te
vuku bulması beklenen,"Kıyamet Savaşı"na(Armegedon) benzemektedir.
Sauron'un, savaşın sonunda kaybederek bedeninin erimesi ve yok olması;
İsa'nın, Deccal'in üzerine yürüdüğünde; Deccal'in tuzun suda erimesi
gibi eriyip yok olması gerçeğinin ters-yüz edilmesinden ibarettir.
Gerçek olan şudur;
İsa,Yaklaşansaat'te, Dünya'ya tekrar
geldiğinde Mesih Deccal'i öldürecektir. Böylece, kör Deccal'in dönemi
sora ererken, geriye kalan kibirli azgın kâfirler, Ye'cuc – Me'cuc
tarafından yok edilecektir.
Saruman'ın(Süleyman'ın) benzetildiği kişi: İsrail'in hava saldırısıyla öldürdüğü Hamas liderlerinden Şeyh Ahmed Yasin.
Aynı
zamanda filmde sıkça kuşlar da kullanılıyor. Bir sahnede kuşlardan,
Saruman'ın ajanları olarak bahsediliyor. Kur'an'dan, kuşların da
Süleyman'ın ordusuna dâhil olduğunu, örneğin Hüdhüdkuşunun onun
habercisi olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla burada da Süleyman'nın
emrindeki kuşlara atıf yapılıyor.
Ayrıca filmdeki iyi insanların
hepsi de sarışın ve mavi gözlü Avrupalı insanlar olarak
gösterilmiş.Sauron'un ordusunda ise esmer ve Arap görünümlü insanlar yer
almaktadır. AyrıcaSaruman(Süleyman) tiplemesinin, İsrail tarafında hava
bombardımanıyla parçalanan Hamasliderlerinden Şeyh Ahmet Yasin'e nasıl
benzetildiğini kolayca görebilirsiniz.
SONUÇ
"İblis'in
Kadim Planı"na hizmette bir kilometre taşı olan "Yüzüklerin Efendisi"
kitabı ve filmi, her yaştan birçok insanı etkilemiştir. Öyleki FRP
(Fantasy Role Play: Herkesin oturup filmden bir karakteri canlandırdığı
oyun türü) ve bilgisayar oyunlarıyla gençler arasında bağımlılık
oluşturmuştur.
İblis bu filmiyle, yandaşları olan şeytanların,
Süleyman zamanında yaşadıkları zillet ve aşağılanmanın rövanşını almaya
çalışmıştır.
Bunu yaparken; Deccal, kıyamet savaşı ve Ye'cuc –
Me'cuc gibi "Yaklaşansaat'in büyük olayları"nı saptırarak, gerçekleri
ters-yüz etmiş ve kendi mesajlarını beyinlere enjekte etmiştir. Filmde,
başından itibaren esas amaç olarak ortaya konulan"yüzüğün yok edilmesi";
Süleyman'ın, "şeytanlara yüzükle vurduğu zincirler"in, bir rövanşıdır.
İblis,
gerçekte insanlık tarihinin bu son savaşında, insanoğlunu aldatmak ve
haktan saptırmak için tüm ordusu ile Dünya üzerinde faaliyet
göstermektedir. Bu film, Nuh'tan itibaren tüm peygamberlerin kavimlerini
uyardıkları "Deccal fitnesi"ni pazarlama savaşının önemli bir
aşamasıdır.
Özetle İblis imzalı filmlerden biri, belki de en önemlisi olan bu film;
İblis'in
ve onun liderliğini yaptığı"Küresel Güç Simsarları"nın ve "Masonik
Mahfiller"in; "Dünya Hakimiyeti" hayallerinin yansımasıdır.
Ancak
sırtlarını Lucifer'e(İblis'e) dayayanların, "küresel oyunları ve
planları";"İblis'in Planı"nın içindedir. Yani bu güçler, İblis'in altın
tas içinde sunduğu "emperyal hakimiyet"in sarhoşluğu geçmeden,
zehirlendiklerini ve dünya- ahiret azabını hak ettiklerini
anlayacaklardır.
Tüm "cin ve insan şeytanları" bilsinler ki;
kainattaki tüm planlar, "Sonsuz Yüce Allah'ın Planı"nın içindedir ve
Allah ne diyorsa o olacaktır. O'nun onaylamadığı tüm plan vetuzaklar,
yakın gelecekte, çok geçmeden "tarihin çöp sepeti"ne atılacaklardır.
Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..
Youtube Kanalım >>> Eyüp Ertaş
Bazı evrimci bilim adamları canlılığın kendi kendine oluşamayacağını
gördüklerinden, yeni bazı senaryolar üreterek evrimden vazgeçmemek için
çırpınmaya devam etmişlerdir.
Bu, aslında Darwinist büyünün
evrimci bilim adamları üzerindeki en belirgin etkilerinden biridir.
Evrimci bilim adamları; eğer bir iddia evrim teorisinin sıkıştığı bir
noktaya mantıksız da olsa herhangi bir
açıklama getiriyorsa, ona kolaylıkla inanabilirler. Ama Yaratılışı
ispatlayan en kesin ve en açık delilleri dahi kesinlikle ve büyük bir
kararlılıkla reddederler. Bu etki, gerçek bir büyüden farksızdır.
Bu büyünün bir insan üzerinde ne kadar zararlı etkilerinin
olabileceğini daha iyi görebilmek açısından şöyle bir örnek verelim:
Francis Crick, 1950'li yıllarda DNA'nın yapısını keşfeden iki bilim
adamından biridir. Bu, şüphesiz bilim tarihi için çok önemli bir
buluştur; çok uzun araştırmalar, büyük bir bilgi birikimi ve yetenek
gerektirmektedir. Nitekim bu bilim adamı yaptığı araştırmalardan dolayı
Nobel Ödülü de kazanmıştır.
Francis Crick, hücre ile ilgili
çalışmaları sırasında hücrenin yapısına, içindeki çarpıcı tasarıma
hayran kalmıştır. Nitekim koyu bir evrimci olmasına rağmen, DNA'nın
mucizevi yapısına şahit olduktan sonra yazdığı eserinde bilimsel bir
gerçeği şöyle ifade etmiştir:
Bugün sahip olduğumuz bilgiler
ışığında, dürüst bir adamın yapabileceği tek yorum hayatın bir mucize
eseri olarak ortaya çıktığıdır.
Evrime ve dolayısıyla hayatın
tesadüfler sonucu oluştuğuna inanan Crick, hücredeki detayları görünce,
yukarıdaki sözleri söylemiş ve hücrenin varoluşunu tesadüflerle
açıklamanın mümkün olmadığını, bunun ancak bir mucize olabileceğini
belirtmiştir. Oysa evrimciler, tesadüf dışında bir açıklamaya
inanmazlar, çünkü bu onların Allah'ın varlığını kabul etmelerini
gerektirir. Ama hücredeki mükemmelliği ve kusursuzluğu yakından görmek
Crick'i o kadar etkilemiştir ki, ideolojisine ters olmasına rağmen bunu
itiraf etmek zorunda kalmıştır.
Ancak Crick, Allah'ın varlığını
kabul edemeyeceğini, bu nedenle üstün bir akıl gerektiren ve
tesadüflerle açıklanamayan bu sürecin "uzaylılar" tarafından
yaratıldığını iddia etmiştir. Crick'e göre uzaylılar dünyaya ilk DNA'yı
getirerek hayatı başlatmışlardır!
Darwinizmin karanlık büyüsü
Francis Crick'i o kadar etkilemiştir ki; Crick Allah'ın varlığını kabul
etmektense uzaylıların dünyaya getirdiği ilk DNA ile hayatın başladığına
inanmayı tercih etmiştir.
Aslında bu garip iddia, ilk olarak
1908 yılında İsveçli kimyacı Svante Arrhenius tarafından ortaya
atılmıştı ve Arrhenius, hayatın tohumlarının başka bir gezegenden
radyasyonun yarattığı basınç yoluyla dünyaya gelmiş olabileceğini
söylemişti. Bu iddia bilimsel bulunmamasına ve pek itibar görmemesine
rağmen, Francis Crick tarafından çok inandırıcı bulundu. Crick, 1981
yılında yayınladığı Life Itself (Yaşamın Temeli) isimli kitabında, başka
bir güneş sisteminde yaşayan canlıların, diğer hayat olmayan
gezegenlerde de hayatı başlatmak için canlılık için gereken tohumları bu
gezegenlere bıraktıklarını ve onların bu "yardımseverlikleri" sayesinde
dünyada hayatın başladığını söylemiştir.
Dikkat edilirse,
evrimcilerin hayatın kökenine karşı "açıklama" olarak öne sürdükleri bu
iddia aslında hiçbir şey açıklamamaktadır. Çünkü "İlk canlılık nasıl
ortaya çıktı?" sorusu, bu senaryo içinde de cevapsızdır. Crick gibi
evrimciler "Canlılığı kim oluşturdu?" sorusuna "uzaylılar" diye cevap
vererek, "O halde uzaylılar nasıl ortaya çıktı" sorusuna yol açmış
olurlar. Bu soru evrimci mantıkla hiçbir şekilde çözülemez. Sorunun tek
cevabı, tüm hayatı yaratan, ancak kendisi yaratılmamış olan ve sonsuzdan
beri var olan tek bir Yaratıcı'nın varlığını kabul etmektir. Yani tek
gerçek cevap, canlılığın Allah tarafından yaratıldığı cevabıdır.
Francis Crick gibi ünlü bilim adamlarının sadece bilim kurgu
filmlerinde rastlayacağımız türden bir "uzaylılar" hikayesine nasıl
inanabildiğini düşünüyor olabilirsiniz. Ancak Crick'in bu saçma iddiası
bile, diğer bir evrimci tezin yanında son derece "tutarlı" kalmaktadır.
Bu iddiaya göre, 3.7 milyon yıl önce dünya üzerinde ortaya çıkan ilk
canlı hücre, bazı biyoloji mühendisleri tarafından üretilmiştir!
Peki ama nasıl? İşte bu soruya verilen cevap, çok ilginç bir cevaptır.
Bu tezi savunan evrimciler, ilk hücrenin, bir uzay gemisine atlayıp
zamanda yolculuk yapan geleceğin insanları tarafından tasarlandığını
savunmaktadırlar. Michael J. Behe. Darwin's Black Box. s. 249
Bunun çok açık bir mantıksal çelişki olduğunu görmek için fazla zeki
olmaya gerek yoktur elbette. Çünkü kendi atalarını "üretecek" olan bir
insan neslinin nasıl ortaya çıkacağı sorusunun bir cevabı yoktur. Öne
sürülen bu tezin saçmalığı o kadar açıktır ki, insan bunun evrimciler
tarafından nasıl olup da dile getirilebildiğine şaşmaktadır. Ama,
çaresizlikten olacak, Batı'nın en "saygın" bilim dergilerinden biri olan
Scientific American, Mart 1994 sayısında bu tezden söz ederken şu
satırları yazmaktan çekinmemiştir:
Mantıksal bir çelişki
olmaktan uzak bir biçimde... bir türün kendi eski yaşamının köklerine
yapacağı bir geri-dönüşün teorik mümkünlüğü, temel fizik prensiplerinin
kaçınılmaz bir sonucudur. Michael J. Behe. Darwin's Black Box. s. 249
Materyalist inanışa sahip insanların içine düştükleri çelişkiler onlar
için kaçınılmazdır. Çünkü bu insanlar, açıkça gördükleri halde gerçeği
gizlemeye çalışmaktadırlar. Allah, materyalist inanışa sahip olan
insanların içine düştükleri bu durumu şöyle açıklamaktadır:
Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış' göğe andolsun; siz,
gerçekten birbirini tutmaz bir söz (çelişkili ve aykırı görüşler)
içindesiniz. Ondan çevrilen çevrilir, kahrolsun, o 'zan ve tahminle
yalan söyleyenler'; ki onlar, 'bilgisizliğin kuşatması' içinde
habersizdirler. (Zariyat Suresi, 7-11)
Alıntıdır..
Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..
Youtube Kanalım >>> Eyüp Ertaş