18 Nisan 2014 Cuma

Zemzem Suyunun Mucizeleri



Alman ve Japon bilim adamları zemzem suyunun sırrını açıkladı. Japon bilim adamı zemzem suyunun ezan okunduğunda berraklaştığını söylerken, Alman bilim adamı ise bir bardak zemzemin bir kova şebeke suyunu temizlediğini belirtti


 Ren Nehri'nin suyundan içen kişinin enerjisinin azaldığını belirleyen Alman bilim adamı Dr. Knut Pfeiffer, bir miktar zemzem bulup içti. 35 dakika sonra da rahatladığını hisseden Dr. Pfeiffer, şaşırtıcı bir gerçekle karşılaştı. Zemzemin mayalama özelliği bulunduğunu, bir bardağının bir kova şebeke suyunu temizlediğini, bu özelliğiyle bile enerji ve şifa kaynağı olduğunu tespit eden Dr. Pfeiffer, "Su her şart altında değişmiyor ama değiştiriyor. Çok acayip bir deney yaptım. Bir damla zemzem suyuna yüz damla normal su karıştırdım. Sonuçta gördüm ki suyun hepsi zemzeme dönüşmüş. Sonra bir damla zemzeme bin damla normal su karıştırdım. Hepsi zemzeme dönüşmüş. Zemzem'de büyük bir enerji var. Başkasını değiştirir ama kendi değişmez" dedi.
Zemzem kristalleri ezan sesiyle parlıyor, çan sesiyle kararıyor


  Japon bilim adamı Dr. Masura Emot ise, zemzem kristallerini mikroskop ortamında inceledi. Suyun kristal düzeninin değişen frekanslara göre farklılaştığını gören Emot, zemzem kristallerinin çan sesinde karardığını, Kur'an-ı Kerim ve ezan sesinde ise parlaklaştığını fark etti. İncelemede her bir kristalin Kâbe-i Muazzama'ya benzeyen bir doku oluşturduğu, zemzemin kristallerinin çan sesinde karardığı, Kur'an-ı Kerim ve ezan sesinde ise parlaklaştığı ve netleştiği anlaşıldı. Dr. Emoto, zemzemin fiziksel ve kimyasal özellikleri bakımından yeryüzündeki bütün sulardan farklı olduğunu belirterek, "Zemzem, çevresinde cereyan eden bütün değişimleri hafızasına alıyor. Yapısı çok farklı. Bu, onu dünyadaki diğer elementlerin efendisi yapıyor" şeklinde konuştu.



 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

Kabedeki Şeytan Taşlama Yeri Neden Değiştirildi?



   Arkadaşlar hepimizinde bildiği üzere, Kabeye giden hacılar şeytan taşlamada bulunurlar. Ancak Kabenin 2006-2008 de yapılan yenilenmesinde, Şeytan taşlama yerinin değiştirilmiş olduğunu görüyoruz..

                                                              Kabenin 2 Yıllık Yapılışı..


                                                      Bu eski şeytan taşlama duvarı

blog alt etiket ekleme

                                                                 Buda yeni duvar 

<img src="https://eyalling.blogspot.com.tr/" alt="kabe" />


Peki arada ne fark var..

  Şeytan taşlama yerindeki o eski uzun dikilitaş, şeytanı temsil ediyor tıpkı; Sultanahmet, Hippodrome İstanbul, Hipopdrome İstanbul-2, Vatikan, McKinley Anıtı, Buffalo, New York, ABD., ve Washington Anıtı, ABD ve birçok dikili taşlar gibi. Ancak son taşlama duvarı şeytanı gerçek manada temsil etmiyor, illuminati diye bahsettiğimiz elit örgüt çeşitli sembolleri kullanarak tanrılarına ibadet eder bunu biliyoruz.Ve bu elit insanlar, belirli zamanlarda belirli ritüelleri kullanarak belirli varlıkları belirli yerlerden geçirir, onları dünyaya davet eder.. Onlara ibadet etmek için ise kurban verir, kan dökerler.

 Eski çağlarda ve birçok paganist dinde  bu yüzden sütun, dikilitaş ve yüksek kuleler gibi spiritual öğeler bulunuyordu.. Bunlar bir nevi var olan tanrılarına ibadet etmek için şarttı. Kabedeki son değişen duvar şeytanı temsil etmemesinin nedeni cin veya ifrit gibi varlıkları etkilemesidir, zira eski taşlama yerinde atılan her taş iyilik ve hayır bereket kazandırıyordu. ve gerçek anlamda da şeytanı temsil ediyordu. Hatta kafirler şeytanı bu taş sütunlarıyla anarlar ve onlara bu şekilde saygı gösterip hertarafa kötülük, büyü vs. geçiş kapıları sağlarlar..

Şimdi Dünya Üzerindeki Diğer Dikilitaşlara Gözatalım;


                                                           Caesarea dikilitaşı İsrail
                                             


                                                            Concorde Meydanı, Paris



                                                         Kleopatra'nın İğnesi, Londra

                                              


                                             Kleopatranın-İğnesi-Central-Park-New-York



                                                              Hippodrome İstanbul



                                                             Hipopdrome İstanbul-2



                                                    Antik Mısır Karnak Tapınağı,Luxor



                                                                            Luxor



                                                   Philae Dikilitaşı, Wimborne, Dorset



                                                   Piazza del Duomo, Catania (Sicilya)



                                                                     Sultanahmet



                                                               Urbino dikilitaş İtalya




                                                                         Vatikan


  Birde 16yy'dan sonra dikilen anıtlar var.. Onların da bu spiritualizmi ve okültüzmi barındıran kulelerden pek farkı olduğu söylenemez.. Zaten çoğu rönesans'dan yani ''aydınlanma çağı''ndan sonra dikilmiş.. Dikenlerin kim olduğunu ve niçin diktiğini artık daha rahat anlayabilirsiniz.. 

O dikilitaşlar ;


Aix-en-Provence Dikilitaşı


                                             


                                                     Buenos Aires Dikilitaşı, Arjantin



                                                      Bunker Hill Anıtı, Charlestown



                                                           Chesma dikilitaşı-Rusya



                                         Dalhousie Dikilitaşı, Raffles Place, Singapur, 1891.



                                               Demidov Sütunu, Barnaul, Sibirya, Rusya.



                                                                 Foro Italico, Roma



                                                                     Kagul Dikilitaşı



                                               McKinley Anıtı, Buffalo, New York, ABD.




                                            Rumyanstev Dikilitaşı- St.Petersburg Rusya



                                                               Villa Torlonia, Roma


 
                                                          Washington Anıtı, ABD



                                          Wellington Anıtı, Phoenix Park, Dublin, İrlanda



                                                     Zafer Dikilitaşı, Moskova.



  Bu tür yapıların dünyanın hemen hemen her yerinde bulunması birer rastlantı değildir.. Bunun gibi yüzlerce dikilitaş daha var sizler de ufak bir araştırmayla bunun gibi onlarca dikilitaşı daha gözlemleyebilir ve onun hakkında yorum yapabilirsiniz.. Dikilitaş sembolizmi eski pagan inançlarında olduğu gibi günümüz firavunlarının da vazgeçemediği bir mimari.. Amaç kendi mabedlerini dünyanın her yerine yerleştirmek ve varlıklarını ifşa etmeden tüm dünyanın gözü önünde cirit atmak.. Bu elit aile binlerce yıldır var.. Eski Mısır, Babil ve hatta Antik Maya uygarlıklarında bile.. Halen aynı rituelleri,kuralları ve amaçları devam ediyor.. Eskiden olduğu gibi tanrılarına tapınmaya devam ediyorlar..

 Kabe'deki Dikilitaşın değiştirilmesi biz Müslümanların haccını etkilermi bilmiyorum bunu alimlerimize hocalarımıza göstermeli anlatmalıyız. Çünkü, Şeytan taşlama haccın en önemli ibadetlerinden birisidir. Kafirler gerçekten ibadetlerimizi etkilemeye çalışıyorlar, onları değiştirmeye ve bizide yozlaştırmaya çalışıyorlar. ALLAHtan dinden imandan asla ayrılmayalım inşallah, ibadetlerimizi tam yapalım ve şeytanilerin, kafirlerin, yahudilerin oyunlarına karşı gözlerimizi açık tutalım inşallah.. 
 ALLAH a emanet olun...
 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın.. Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

10 Nisan 2014 Perşembe

4 KANLI AY TUTULMASI ve ARMAGEDDON SAVAŞI



Önümüzdeki 4 Ay Tutulması’nda neler olabileceğini anlatmadan önce 4’lü Ay Tutulması’nın ne olduğunu açıklayalım.

  Yahudiler, planlarını, art arda gelen 4’lü Ay Tutulmaları’nın olduğu dönemlerde gerçekleştiriyor. Bu Ay Tutulmaları’na kanlı demelerinin sebebi, Ay’ın tutulma anında kırmızı renkte olması ve bu sıralarda kendilerinden olmayan birçok insanı öldürerek uydurdukları kehanetleri şeytani ritüel niteliğinde gerçekleştirmiş olmalarıdır.

9 Nisan'ı 10 Nisan'a bağlayan gece itibariyle Mars, Güneş ve Dünya aynı hizaya gelecek ve bu hizalanma, 14 Nisan'a kadar sürecek. Bu dönemde sinirler gerilebilir, kavgalar, çatışmalar ve savaşlar çıkabilir.

  778 günde bir yaşanan astrolojik olayda Mars ile Dünya'nın Güneş'e olan hizaları arasında yaklaşık 87 milyon kilometre olacak. Gökyüzündeki şölende Ay 'kan kırmızısı'na dönüşücek, Güneş ise kararacak. Mars, gece gökyüzünde sıradan bir gecede görebileceğiniz en parlak yıldızdan tam 10 kat parlak gözükecek.

  NASA'nın, Tetrad denilen 4 Ay Tutulması'nın da yaşanacağı 28 Eylül 2015'e kadar olan süreçte Ay'ın kan kırmızı görüleceğini açıklaması, Hristiyan dünyasında paniğe neden oldu. Çünkü 4 Kan Kırmızı Ay, Hristiyanlar'a göre kıyametin habercisi. Kral James İncil'inde Hz İsa'nın kıyamet kopmadan önce dünyaya ikinci kez geldiği zamanın 'Gökyüzünde 4 Kan Kırmızısı Ay' görülecek' şeklinde ifade edilmesi, kıyamet senaristlerini harekete geçirdi. NASA'nın, bu yılki gibi Tetrad'ın 500 yılda 3 kez yaşandığına dikkat çekmesi bile paniği yatıştırmaya yetmedi.

HER BİRİNDE DİN SAVAŞLARI ÇIKTI

Son iki bin yılda yaşanan 4 Kırmızı Dolunaylı tutulmaları değerlendiren ABD'nin Teksas eyaletinin San Antonio Kilisesi Papazı, yazar John Hagee, "her birinde Dünya'da felaketler meydana geldi" diyor.

Tutulmaların olduğu dönemlerde İsrail ile ilgili meydana gelen tarihi olaylar.

***** İspanya Engizisyonu - Yahudi Göçü *****
 

İspanya'da yok edilmek istenen binlerce Yahudi, II. Bayezid'in gönderdiği gemilerle Osmanlı topraklarına sığınır.
 

The Spanish Inquisition - 1492

4 Tutulma Tarihi
 

* Passover, April 2, 1493
* Sukkoth, Sept. 25, 1493
* Passover, March 22, 1494
* Sukkoth, Sept. 15, 1494

***** Arap - İsrail Savaşı *****
 

1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulmasıyla bütün Arap Ligi ülkelerine sıçrayan Arap başkaldırısıyla ortaya çıktı.
 

The War of Independence - 1948

4 Tutulma Tarihi
* Passover, April 13, 1949
* Sukkoth, Oct. 7, 1949
* Passover, April 2, 1950
* Sukkoth, Sept. 26, 1950

***** 6 Gün Savaşı *****
 

5 Haziran 1967'de İsrail ile Arap komşuları Mısır, Ürdün ve Suriye arasında başlayan ve 6 gün süren savaş.
The Six Day War - 1967

4 Tutulma Tarihi
* First Day of Passover, April 24, 1967
* First Day of Sukkoth, Oct. 18, 1967
* First Day of Passover. April 13, 1968
* First Day of Sukkoth, Oct. 6, 1968

***** Şimdiki 4’lü Tutulma Tarihleri *****
 

* First Day of Passover, April 15, 2014
* First Day of Sukkoth, Oct. 8, 2014
* First Day of Passover, April 4, 2015
* First Day of Sukkoth, Sept. 28, 2015

1. Tutulma, 15 Nisan 2014
2. Tutulma, 8 Ekim 2014
3. Tutulma, 4 Nisan 2015
4. Tutulma, 28 Eylül 2015

********** ARMAGEDDON SAVAŞI **********
 
 
 Bu yıl, İsrail için çok önemli.
İsrail 14 Mayıs 1948'de kuruldu ve 2014, İsrail’in 66. kuruluş yıldönümüdür.
İkiz Kuleler’in olduğu yere Hz Davud’un mührü olarak bilinen Sion yıldızını simgeleyen Özgürlük Kulesi inşa ettiler, inşaat 2014’te bitti.
Yahudiler’in İzryehosa ismindeki büyük planına göre kral Yehova, 2014’te gelecek ve Büyük İsrail İmparatorluğu kurulacak.

4 Kanlı Ay'da Süleyman Mabedi'ni inşa edip Büyük İsrail İmparatorluğu'nu kurmak istiyorlar. Bunun için de Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra'yı yıkmayı planlıyorlar.

1 Dolar'ın üzerindeki Piramit'i hatırlayın. Piramit'teki boşluk, yarım kalmış bir Dünya Düzeni'ni simgeliyor. Piramit'in tamamlanması için gerekli gördükleri,
 

* Süleyman Mabedi.
* Kral Yehova.
* Vaad Edilen Topraklar.

Vaad Edilen Topraklar'ı, iki nehir arasında sanmayın, Yahudiler, tüm Dünya'nın kendilerine vaad edildiğine inanıyor.

**********

15 NİSAN - 8 EKİM 2014'TEKİ KIRMIZI AY TUTULMALARI

* Din savaşı. (ARMAGEDDON SAVAŞI)
* Dünya'nın büyük şehirlerinde ayaklanmalar. (İç Savaş)
* Ateş ve yangın. (Ateşli Chemtrail)

4 NİSAN - 28 EYLÜL 2015'TEKİ KIRMIZI AY TUTULMALARI

* Devletlerin bölünmesi. (Griffin Tarpley: Yeni Osmanlı Yalanı)
* Göçler. (Deprem-Tornado-Kuraklık-Kıtlık-Susuzluk)
* Salgın hastalıklar. (Kanser-Veba-Zombi Projesi)

********** 


 İlk Ay Tutulması’nda Türkiye ile Suriye’yi savaştırıp Armageddon Savaşı’nı başlatabilirler. Armageddon, Hadis-i Şerifler’e göre Hatay’dır, bir başka rivayete göre Kudüs ve Yafa bölgeleridir. Türkiye, Suriye ile savaşıp Suriye’yi işgal edince, “Türkiye, emperyalist emelleri için Suriye’yi işgal etti” diyerek bir kamuoyu oluşturacak, içerden ve dışardan Türkiye’ye saldıracaklardır. Türkiye’de bilindiği gibi 126 NATO Üssü ve Patriot’lar vardır. Patriot’lar Hatay’ın çevresindedir ve menzili 80 kilometredir, 3 bin kilometre uzaklıktaki İran ile ilgileri yoktur. Olası savaşta Türkiye’nin içindeki ve dışındaki 500 bin El Kaide ve 50 bin PKK militanını da kullanıcaklardır. Geçtiğimiz Ocak ayında, Irak Tv’ye 500 Bin militanı olduğunu açıklayan El Kaide, Türkiye’yi ve İstanbul’u alacağız dedi.

  Türkiye, Suriye ile savaşırken, Mescid-i Aksa’yı ve Kubbet-üs Sahra’yı yıkacaklardır ve Süleyman Mabedi’ni inşa etmeye başlayacakladır. Süleyman Mabedi’ni en geç 2015’te bitirme gibi bir planları olduğu anlaşılıyor. İsrail bunun Fragmanını bile yayınladı..>>



 
 HAARP ve Chemtrail Sprey teknolojileriyle kuraklık, kıtlık, susuzluk, tornado, tsunami ve depremler oluşturmak, bu sayede insanları göçe zorlayıp savaşmadan topraklara sahip olma düşünceleri var. Hep aynı yerlerde deprem yapmalarının sebebi, diğer fay hatları üzerinde baskı kurmaktır.

  4 Ay Tutulması’nın ortasında bir de Güneş Tutulması var. Ateşli ve siyah dumanlı Chemtrail Sprey çıkarttılar ve söylenenlere göre bu yeni sprey, DNA değiştiriyor. Güneş Tutulması’ndan sonra bu spreyleri kullanıp insanları zombilere dönüştürebilirler, bu bahaneyle de milyonlarca insanı ortadan kaldırabilirler. CNN’in sahibi Ted Turner tarafından yaptırılan Georgia’daki Rehber Taşları üzerindeki ilk emir, “insan nüfusunu, doğayla orantılı olarak 500 milyonun altında tut.” Çin Ulusal Savunması resmi gazetesinin haberine göre ABD ve İsrail, Yahudi olmayan herkesi yok edebilecek genetik biosilah üretiyor. Afrika’da 35 milyon kişi, AIDS hastalığından öldü. Benzer bir durum diğer ülkeler için de geçerli olabilir, çünkü kuraklık, susuzluk ve kıtlığa neden olan yeni iklim şartları yakında buraları da Afrika gibi yaşanılmaz bir yer haline getirebilir, bize getirecekleri tohumlar ve ürünlerle, buralarda öldürücü bir hastalık yayabilirler.

  Bir zamanların en çok izlenen dizilerinden biri olan Heroes dizisine göre Heroes'taki DNA'sı değiştirilmiş özel güçlere sahip insanlar, Güneş Tutulması esnasında güçlerini kaybediyor, tutulma bittikten sonra güçlerini yeniden kazanıyor. Bir de bu dizide yaptıkları resimler gerçek olan kişilerden birinin Dünya'nın sonu ile ilgili bir resmi var. Resme göre dünyanın iç kısmından çıkan lavlar, büyük bir S harfi oluşturuyor. Gölcük Depremi'nden çok daha büyük olan, 2 dakika süren ve 1100 atom bombası gücüne ulaşmış Şili'deki son büyük deprem, Dünya'nın çekirdeğini bile sarsmış. Dünya'nın sonunun bir an önce gelmesi için uğraşıyorlar, çünkü Dünya'nın sonunun gelmesine yakın, Deccal'in geleceğini biliyorlar, süreci hızlandırıp Deccal'i bir an önce görmek istiyorlar. Dizideki DNA'sı değiştirilmiş insanlar, Yahudiler'in yani Yecüc'lerin oluşturduğu Mecüc'leri simgeliyor.

http://www.youtube.com/watch?v=bstv5Mko47Y

http://www.youtube.com/watch?v=XNTXYxvzSB4

http://www.youtube.com/watch?v=mZFmsCFTcLs

  20 Mart 2015’te gerçekleşecek Güneş Tutulması’nın olduğu tarihe 1 Nisan diye not düşmüşler. 1 Nisan, Hristiyanlar’ın Müslümanları kandırıp şehit ettikleri gündür. Bu tarihte, Müslümanlar’a karşı savaşa Hristiyanlar’ı da katabilirler. Bunu gerçekleştirmek için gökyüzünde oluşturacakları İsa hologramlarını bile kullanabilirler, çünkü bu 4 Ay Tutulması’nın olduğu tarihlerden birinde Hristiyanlar, Hz İsa’nın gelmesini bekliyor.

  FEMA Projesi için 19-20 Nisan tarihi üzerinde duruluyor, bu tarih üzerinde durulmasının nedeni, 4’lü Ay Tutulması’ndan ilkinin görüleceği 15 Nisan’ın 4 gün sonrasına denk gelmesidir. Yahudiler, 4 sayısına çok önem gösteriyor. Halley Kuyruklu Yıldızı, 1910’da görüldükten 4 sene sonra 1. Dünya Savaşı çıktı, 1986’da görüldükten 4 sene sonra ise ABD Meclisi’nde ilk kez Yeni Dünya Düzeni’nden bahsedildi.

  İstanbul ve Hatay’ın karışacak olması, akıllara Hz Mehdi’yi getiriyor, çünkü Hz Mehdi’nin İstanbul ve Hatay’a geleceğine dair sahih Hadis-i Şerifler var. Bunu bildiklerinden Patriot’ları Hatay’ın çevresine getirdiler. Bu 4 Kanlı Ay Tutulması’ndan birinde yada Güneş Tutulması’ndan sonra Kabe’yi de yıkmak isteyebilirler. Hz Mehdi, Kabe’de büyük olaylar çıktığında ilan edilecek.

İsrail, en geç 2019’da dünyaya tamamen hakim olmayı planlıyor.

Tarihlerde yanılıyor olabiliriz, ancak bunların çoğunun gerçekleşmesi olası, ciddiye alsanız iyi olur, çünkü bu konuda konferanslar bile düzenleniyor.

  Biz Müslümanlar olarak bu kadar fitne ve karışıklığın olduğu ve olacağı zamanlarda bol bol ibadet etmeli ve Hak’ı savunmalıyız. Dinimizde Hakikat’i savunmayanın, hiçbir ibadeti, hayır ve hasenatı, Allah katında kabul olmaz. Provakasyonlara gelmeyin. Hak’ı savunmak için bazen taraf olmak zorunda değilsiniz ve bugün dostunuz yarın düşmanınız, yine bugün düşmanınız yarın dostunuz olabilir, bunu da düşünün ve ortak düşmanlarınıza karşı birlik oluşturun. Allah, hepinizin yardımcısı olsun.


 Müslümanları sevmek, kâfirleri sevmemek, İmanın en önemli şartıdır. İmanın şartlarından ilki, Allah’a imandır. İman etmek için, sadece Allah var demek yetmez, Allah’ı sevmek de şarttır. Bu sevginin şartı da, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek yani düşmanlık beslemektir. Bu yüzden İmanın altı şartında Allah’ı sevmek, onun sevdiklerini sevip, düşmanlarını sevmemek de var. Bir âyet-i kerime meali: 

 ’’Allah’a ve kıyamet gününe iman edenler; babaları, kardeşleri ve akrabası olsa dahi, Allah’ın ve Resulünün düşmanlarını sevmez." Mücadele 22
 

Allah, Hz Musa ve Hz İsa’yı da bu konuda uyarmıştır: 

 ’’Namaz, oruç, hac, zekat ve zikir aynı zamanda senin iyiliğin için. Peki sadece benim için ne yaptın? Yer ve göklerdeki bütün mahlûkatın ibadetlerini yapsan, dostlarımı sevip, düşmanlarıma düşmanlık etmedikçe, faydası olmaz.’’

"Ey İman Edenler ! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudur. İçinizden kim onları dost edinirse şüphesiz onlardan olur. Şüphe yok ki Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez." Maide 51
 

"Şeytan, sizi ancak dostlarıyla korkutur. Onlardan korkmayın. Mü'min iseniz benden korkun."
 Al-i İmran 175
 

Hak(su) ile batıl(köpük) bir araya gelirse, batıl(köpük) erir. İmanınıza sahip çıkın. Ehl-i Sünnet’e tabi olun.
 

La İlahe İllallah Muhammedür Resulullah.
İnneddine İndallahil İslam. 


Allah katında tek hak din İslam’dır. Al-i İmran 19
   

 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

8 Nisan 2014 Salı

"Yeni Ziyaretçiler" Dizisi Analizi ve Uzaylı Palavrası



  Eski versiyonu 80'lerde yayınlanmış olan dizi, yakın zamanda Amerikan ''abc'' kanalı ve Warner Bross işbirliği ile tekrar çekilen yeni versiyonu ile gündeme geldi. Türkiye'de de gösterimde olan dizinin şimdiden birçok fanatiği bulunmaktadır.

  ''Uzaylı palavrası'', "İblis'in Kadim Planı"nda yer alan ve insanları kandırmak ve Dünya'yı ele geçirmek için kullandığı ''taktik yalanlar''dan birisidir. Bu ''yalan propagandalar''
ı; 80'li yıllardan beri yaptırdığı filmlerde kullanarak, insanlarda bir nevi ''uzaylı bilinç-altı'' oluşturmayı başarmıştır. Dizi, şu anda dünyada; 12 ayrı ülkede aynı anda gösterilmektedir. Dizinin yönetmenliği, Yves Simoneau'a; senaryosu ise Scott Peters'a aittir.

  Dizi, İblis'in planı ile ilgili taktik bilgiler içermesi bakımından önemlidir. ''Yaklaşan Saat'' yaklaşırken; İblis de; ''insanlığa harmonik yakınsama'' diye adlandırdığı ''dünya insanlığını ele geçirme operasyonu''nu hızlandırmaktadır.
 
  Şu ana kadar yaptığımız yorum ve analizlerle çok açık bir şekilde ortaya koyduğumuz gibi; ''uzaylı edebiyatı'' büyük bir yalandır. Şeytanlar, bugün olduğu kadar, geçmişte de birçok farklı formlara girerek insanlarla iletişim kurmuşlardır. Allah'tan gelen uyarılara ve uyarıcılara kapalı olan insanoğlu; bu yalancı-oyuncuların tuzaklarına ve övgülerine tarih boyunca kapılmışlardır

  Bugün ortaya konan senaryo; büyük bir senaryodur. Geçmişteki oyunlar, bu "Büyük Senaryo"nun hem bir parçası ve hem de bir hazırlığıdır. İblis, yardımcıları ve ordusuyla birlikte; binlerce yıldan beri bu ''Son Final''e hazırlanmaktadır. Bu aynı zamanda, insanlığın yönetimini geçici bir süre de olsa ele geçirmek ve bir Deccal (Mesih) çıkarma planıdır. Geçmişte olduğu gibi bugün de "insanların korkuları" kullanılmaktadır. Ancak geçmişte olmadığı kadar insanlar, ''sen tanrısın!'' şeytani övgüsüyle ''kibirleri okşanarak'' yüceltilmekte ve şaşırtılmaktadır. Bu sefer, korkulan ya da memnun edilmesi gereken bir Mısır, Sümer, Yunan veya Roma tanrısı (şeytanı) yerine, "süper güçlü teknolojik uzaylılar" var sahnede. İnsanları, kendilerinden daha güçlü ve dünyayı ele geçirmek isteyen uzaylılara karşı, sevgi dolu uzaylıların kanatları altına çağıran basit bir senaryo... Kötü adamlardan koruyan, sevgi(!) dolu iyi adamlar ve bilinen senaryo...

  Ancak nasıl oluyor da insanoğlu, ''tüm gücün ve enerjinin'' sadece ve sadece Sonsuz Güç Sahibi Allah'a ait olduğunu unutuyor? Tek sakınılacak, korkulardan emin kılacak olanın sadece ve sadece Allah olduğunu unutuyor; kendilerine bile faydası olmayan uzaylılara (şeytanlara) bel bağlıyor? Nasıl oluyor da insan, tüm bu ''uzaylı masalı''nın arkasında, geçmişten beri büyük dinlerde söz edilen ''cin-şeytanlar'' olabileceğini bir an bile düşünmüyor? En ufak bir şüphe bile izhar etmiyor? İblis ve korosu; insanların gözünün içine baka baka bu senaryoları hazırlatıyor; büyük bir beğeni ile seyircilere sunuyor ve alkış topluyor!

FİLMİN ANALİZİ

1-  Filmde "iyi ve kötü uzaylı" olarak lanse edilenlerin tamamı; gerçekte sürekli ifade ettiğimiz gibi "cin-şeytanlar"dır.

  Başından beri açıkladığımız İblis'in; "kötü uzaylılar dünyayı ele geçirecek, sizi seven iyi uzaylılarla işbirliği yapın" taktiği; bu filmle açıkça işleniyor. Baş şeytan İblis, insanlığı adeta çocuk yerine koyarak kandırmaya çalışıyor. Türk filmindeki kötü adamın elinden kızı kurtaran iyi adam (kahraman), kıza bir şekilde sahip olur. Gerçekte senaryo bu kadar basit. Ancak ABD film teknolojisi, şeytanca insan duygularıyla oynamalar ve çağın cehaleti, İblis imzalı filmleri, oldukça etkin hale getirebiliyor.

2-  Filmdeki ana karakterlerden Anna, uzaylıların (cin-şeytanların) lideri olarak "İblis'in yardımcısı baş şeytanlardan birisi"dir. İblis ve yardımcıları baş şeytanlar, antik çağlardan beri; Mısır, Sümer, Yunan ve Roma tanrısı olarak dişi formlara girmişlerdir. Burada da dişi bir form kullanmaktadırlar. Bakınız..>> İlluminati ve Paganizm
  Tyler, filmde Anna'nın kızı Lisa ile ilişkisi olan gençtir. Anna, Tyler'ı ilerideki amaçlarına uygun olarak kullanmak üzere, kızı Lisa'dan onu etkileyip kontrolü altına almasını ister. Lisa, Anna'nın kızı yahut değil, erkekleri baştan çıkaran emrindeki dişi bir şeytandır. Tyler gerçekte daha önce DNA'sına şeytanlar tarafından müdahale edilmiş bir "yıldız tohumu"dur. Yani "uzaylı (şeytan) tohumu. Anna, kızı Lisa ile Tyler'ın birlikte olması sonucu insan-şeytan karışımı bir çocuk elde etmek ister. Lisa ileride bunu kabul etmeyince, Anna'nın bir başka çocuğu Lisa kılığında Tyler ile birlikte olur ve bu amacı gerçekleştirir. İşi biten Tyler ise öldürülür. Doğan çocuk ise muhtemelen şeytan-insan karışımı olan Deccal (Mesih)'dir. Mesih, şeytanlar tarafından, çıkacağı güne kadar hazırlanacaktır.

  Bu durum, Mesih Deccal konusundaki bir teoriye uygun düşmektedir. Bu teoriye göre; Deccal; uzun süre çocuğu olmayan bir Yahudi anneden doğmuştur. Ve cin-şeytanların antik yurdu Lemurya'nın merkezi olan Solomon adalarındaki dağ silsilesinin yer altı mağaralarında, çıkacağı güne hazırlanmaktadır.

3-  Ryan, bugün insanlar arasında iyi uzaylı yahut melek rolünde faaliyet gösteren "ışık işçileri ordusu"nu oluşturan İblis'in(Anna'nın) askerlerinden birisidir. Şu an dünyanın her tarafında medyumlar aracılığıyla sürdürülen bu faaliyet; bir anlamda 5. Kol çalışmasıdır. İblis, gerçekte de ordusunu ikiye ayırmıştır. Sağ kolunu oluşturan iyi uzaylılar(!) ya da melekler(!)in görevi; dünyadaki kötü hakim güçleri ve onların işbirlikçisi olan kötü uzaylılara karşı mücadele ediyor görünerek; dünya insanlığını; barış, kardeşlik, eşitlik, sevgi gibi masonik sloganlarla yönlendirip kontrol altına almak. Sol koluyla da; yani ordusunun diğer bir kısmıyla da; her türlü kötülüğü, vahşeti, vampirliği, korkuyu yaymak; hakim Küresel Güçler'in şeytani planlarını desteklemek. Sonuç: İpleri kendi elinde olan iyilerle-kötülerin kavgası; iyilerin(!) zaferiyle sonuçlanırken; insanlığın yönetimi İblis'in kendi elinde, yani Mesih Deccal'in elinde olacak.

4-  Ryan, Valerie isimli bir çocuğu olmayan kadınla ilişki kurar, onu hamile bırakır. Ona, doğruyu söylemez; sözde çok değer veriyor ve çok seviyor. Şeytanların en büyük yalanı, sevgidir. İnsandan, İblis gibi nefret ederler; insanda var olan sevgi potansiyelini kullanarak; onu yönlendirirler. Burada da sevgi dolu(!) iyilik sever Ryan'ın durumu farklı değildir. Doğacak olan çocuk, bir insan-uzaylı (şeytan) karışımıdır.

5-  Filmde Anna, adeta enerji kaynağıdır ve sözde saadet vermektedir. Emrindeki cin-şeytanlara seslendiğinde; enerji yükleniyorlar ve huşu duyuyorlar. Bu, hırsız İblis'in, Allah'dan çaldığı ve taklit ettiği sayısız "kavram"dan birisidir. Melekler, Allah sevgisiyle beslenir ve Allah seslendiğinde huşu içinde ve saygıdan titreyerek onu dinlerler. İblis'in köleleri olan şeytanlar, İblis korkusuna dayanan köleliklerinde, gerçek sevgiden mahrum ve robotlaşmış mahluklardır.

6-  Filmde uzaylı kılığındaki cin-şeytanların en önemli özelliği duygusuz olmalarıdır. Hatta aralarında insanlarla işbirliği yapanları tespit etmek için duygu testine başvururlar. Duygusuz olmak, şeytan olma kriteri olarak verilmiştir filmde. Yapılan duygu testine tepki verenler, insanlara benzemiş olup, onlarla işbirliği içerisindeki hainlerdir. Gösterilen katliam ve felaket gibi görüntülere karşı hiçbir acıma ya da üzülme gibi tepki vermeyenlerin ise şeytanlığı kanıtlanmış oluyor. Burada verilen şeytanların sevgisiz-duygusuz olması bir gerçektir. İblis; adeta insanların gözüne bakarak; alay edercesine; bu gerçeği itiraf ediyor. Uzaylı yalancıların iyisi de, kötüsü de; duygu-acıma hisleri körelmiş, sevgisiz-katı kalpli mahluklardır. Şeytanların her biri gönderildikleri insanı saptırmak için İblis tarafından görevlendirilmiş olup, aynı zamanda onun robotlaşmış-duygusuz köleleridir.

7-  Filmde cin-şeytanlar, dünya devletlerinin liderleri ile irtibatlıdır ve görüşmeler yapmaktadır. Bunun gerçek dünyada da böyle olduğu açıktır. Küresel efendiler, uzaylılarla (cin-şeytanlarla) işbirliği arayışı içindedirler. Buna ait sayısız kanıt bulunmaktadır. Ayrıca bu gerçeği İblisin sağ kolu; iyi uzaylılar(!) da, celselerinde medyumlar aracılığıyla sık sık dile getirmektedirler. İblis, gerçek hayatta; bir taraftan iyi uzaylıların, insanların beyinlerini yıkama ve kandırma çalışmalarını yönetirken; diğer taraftan Lucifer şapkasıyla; Uzaylı-Küresel Güç ilişkisini koordine etmektedir. Cin-şeytanların bir üst boyutta bulunmaları; onlara bu tarz avantajlar sağlamakta; insanların cehaletinden kolayca yararlanmaktadırlar. Concordia, kırmızı gökyüzü, mavi enerji gibi unsurlar filmde basit korkutma yalanları olarak kullanılırken insanların bilinç altında bir uzaylı istilası fikri oluşturuluyor.

SONUÇ

1)  "Yeni Ziyaretçiler" dizisi, birçok gerçek kırıntısı ve ters yüz edilmiş gerçek içermesine rağmen; son derece korkutucu kaba ve açık bir propaganda yapmaktadır. Verilen mesaj şudur: Uzaylılar, ruhsuz-vahşi ve teknolojik olarak insanlıktan çok üstün istilacılardır, onlardan korkun, tir tir titreyin ki kurtarıcınız Mesih Deccal geldiğinde ona sığınasınız.

2)  Uzaylı tohumuyla İnsanlardan "ruhsuz bir nesil" üretmek, tıpkı Atlantis'teki Ye'cuc-Me'cuc gibi... Gerçkte ruhsuz olan hiçbir varlık yoktur. İnsan, cin, hayvan, bitki ve maddenin elbette boyutları farklı ruhları vardır. Ancak kişi; insan veya cin kafirleşip-şeytanlaştıkça; nefsinin kölesi olur; zulmün, acımasızlığın ve vahşetin adamı olur. Şeytanlar da ruhsuz değil; adeta ruhları minimize edilmiş; nefis ve kibirleri maksimize edilmiş azgın varlıklardır.

3)  Özellikle kötü uzaylı rolü verilmiş şeytanlar, vampirleştirilerek "korku-dehşet", "çaresizlik" pompalanıyor ve Mesih beklentisi kamçılanıyor. Kötü uzaylılar, daha da vahşi-canavar-korkutucu olarak tasvir edilecek ki; dünya insanın şuur-altı korkuları, onu, "kurtarıcı Mesih"in sevgi(!) dolu kucağına sevk etsin. Bunu teyit edecek- güçlendirecek şekilde önümüzdeki günlerde muhtemelen; şeytani vampir görüntüleri ve eylemler, şeytan çarpmalar, insanları korkutacak her türlü şeytani saldırılar, kötü uzaylı maskesiyle sahneye konulacak; kaos-kargaşa yaygınlaştırılacaktır.

  İblis'in adamları, önümüzdeki günlerde "musallat olanlar" yahut "müdahaleciler" denen şeytan taifesiyle insanların zaaflarına yüklenerek; insanlara acayip işler yaptıracak ve insanlar "bunu ben nasıl yaptım?" diye şaşıp kalacaklardır. Koskoca İMF başkanının düştüğü cinnet durumu ve bu durumdan vazife çıkaran küresel rakiplerin muamelesi, oldukça manidar ve ibretlidir.

4)  Bütün bu olayların dünyada maksimum yaptığı bir zamanda Mesih-i Deccal teşrif edecek ve onun sihirli sözleriyle tüm bu muvaza "şeytani kaos" ortadan kalkacak; insanlar ve kötü uzaylılar(!), vampirler(!) normalleşecek, her tarafta aldatıcı şeytani sevgi egemen olacak ve Mesih-i Deccal, İsa diye onaylanacak. İblis'in sağ kolu olan "ışık işçileri ordusu"yla şişirilen sevgi, barış, kardeşlik balonları uçurulacak ve "sahte altın çağ" başlatılacaktır.

  "Ziyaretçiler" benzeri tüm bu filmlerin asıl amacı, yukarıda ifade ettiğimiz hedefi gerçekleştirmeye yönelik propaganda, beyin yıkama ve insanlığın bilinç-altını hazırlamaktır. Bugün dünya hakimiyeti için savaşan "yıldız aileler", o gün Deccal'in eteklerini öpmek için sıraya gireceklerdir. Bugün bu filmlerin yapılmasına aracılık eden "küresel güç ve finans efendileri", o gün Sonsuz Yüce Allah'a ihanet etmenin bedelini İblis'e teslim olmakla ağır ödeyeceklerdir.

7 Köşeli Yıldız - Heptagram - Septagram








Yunanca hept 7, latince sept 7 anlamında olduğu için heptagram veya septagram olarak adlanır. Perilere ve sihire olan inancın sembolü, yedi ışının yıldızıdır.

  Yüce benliğimizin 7 ışını ise; irade, sevgi, zeka, huzur,güç, dürüstlük ve büyü olarak anlamlandırılır. Geometrik bir ilkeyle yedi köşeli yıldızın mükemmel adamı simgelediği, ama sınırlı olanı işaret ettiği bilinir. Peri veya elf yıldızı olarak Sihirin sembolü, yedinin uğuru, dünyanın antik yedi mucizesi, yedi gezegen gök kuşağındaki yedi renk, yedi nota, haftanın günleri, simyada yedi metal ve cennetin yedi katını da temsil edebilir. Septagram sembolü Kabala’da Netzach küresi tarafından yönetilir ve evrenin işleyişini betimler. Şansı anlatır, Wiccalıkta Faery geleneğini sürdürenler için kutsaldır.

Geniş açılı heptagram ise, Babalon sembolü olarak, Aleister Crowley ve O.T.O tarafından kullanılmıştır.

 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş

5 Nisan 2014 Cumartesi

Hz Zülkarneyn ve Ye'cüc Me'cüc

Bu yazı da Hz Zülkarneyn ile alakalı, hem kendi düşüncelerimi hemde güçlü görüşlere yer vermeye çalışacağım.

 Bazı alimlerin rivayetine göre, Yahudiler bir kaç kafiri kandırarak Hz. Muhammed (s.a.s)'e gelerek Ona şu üç şeyden sormalarını tavsiye etmişler: Ruh, Ashab-ı Kehf ve Zülkarneyn'in kim olduğunu sormuşlar. Bunun üzerine kehf suresi nazil olmuştur. Öncelikle zülkarneyn hakkındaki ayetlere bakalım;

 Bir de sana Zülkarneyn'i soruyorlar. De ki: "Size ondan bir hatıra okuyacağım." (Kehf Suresi, 83)

  O'nu biz dünyada kudret sahibi kıldık ve muhtaç olduğu herşeye ulaşacak bir sebep verdik.
(Kehf Suresi, 84)
  
O da (batıya doğru) bir yol tuttu. (Kehf Suresi, 85)

 Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara balçıklı bir gözede batmakta buldu, yanında (kafir) bir kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, ya (onlara) azab edersin veya onların hakkında iyi davranırsın." (Kehf Suresi, 86)

 Zülkarneyn: "Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır" dedi. (Kehf Suresi, 87)

 "Her kim de iman eder ve salih amel işlerse ona mükafat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz." (Kehf Suresi, 88)

 Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu. (Kehf Suresi, 89)

 Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu. (Kehf Suresi, 90)

 İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır. (Kehf Suresi, 91)

 Sonra (kuzeye doğru) bir yol tuttu. (Kehf Suresi, 92)

 İki seddin arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir kavim buldu. (Kehf Suresi, 93)

 Dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Ye'cüc ve Me'cüc bu dünya'da bozgunculuk çıkarıyorlar. Onlarla bizim aramıza bir sed yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?" (Kehf Suresi, 94)

 Zülkarneyn: "Rabbimin bana verdiği (imkan ve kudret, sizin vereceğinizden) daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım" dedi.
(Kehf Suresi, 95)

 "Bana demir kütleleri getirin" dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince "körükleyin!" dedi. Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, "Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır (katran) dökeyim." (Kehf Suresi, 96)

 Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler. (Kehf Suresi, 97)

 Zülkarneyn: "Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi haktır" dedi. (Kehf Suresi, 98)

 Yukarıda meâli sunulan âyetlere göre, Zülkarneyn'in bazı özelliklerini şöyle sıralamak mümkündür. Zülkarneyn, üstün yeteneklere, geniş kudret ve imkanlara sahipti. Bilgili, kültürlü, dünya coğrafyasının önemli bir kısmını bilen ve ilâhî yardıma mazhar olan bir kişiydi. Zalimlere hadlerini bildiren, onları cezalandıran, ahiret gününe kesin bir şekilde imân eden, ona göre hareket eden ve iyi ahlaklı dindar toplumları himâye eden bir zattı.

İşte Zülkarneyn'in anlatıldığı ayetler bunlardı. ayetlerin tefsirleriyle birlikte Zülkarneyn ve Ye'cuc ile Me'cuc hakkındaki düşüncelere bakalım..

 Zülkarneyn kelimesi Arapçadır. Zü ve karneyn kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Zü, sahip ve malik demektir. Karn ise, boynuz, perçem, tepe, zaman, güneş anlamlarına gelir. Karneyn, karn'ın tesniyesi yani iki tanesi demektir. Buna göre Zülkarneyn kelimesi iki boynuzlu ve iki zaman sahibi şeklinde tercüme edilir. Zülkarneyn'in Hz. İdris (Enok) olabileceği de söyleniyor. Çünkü tevratta da adı geçen Enok'un Zülkarneyn ile birçok benzerliği vardır. Enok tarih kitaplarınave hadislere göre hz idris dir. Enok'un Allah tarafından göğe yükseltildiği ve geleceği meçul olduğu tevratta anlatılır. Öncelikle kehf suresinde zülkarneyn anlatılırken ordaki "sebep" kelimesini açalım. 

Serhat Ahmet Tan ve İskender Türe'nin Görüşleri

O'nu biz dünyada kudret sahibi kıldık ve muhtaç olduğu herşeye ulaşacak bir sebep verdik.
(Kehf Suresi, 84)

Sebep kelimesi kuranda sadece 9 yerde geçmektedir ve bunun 4 tanesi kehf suresinde geçer. Zülkarneynde anlatılan sebebin ne manaya geldiğini anlamak için diğer ayetlerede bakmak lazım.

Firavun: "Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap. Ordan sebeplere erişeyim." dedi. (Mü'min Suresi, 36)

 Burda firavun haman ismindeki yardımcısından ona bir kule yapmasını ve bu sayede sebeplere ulaşacağını söylüyor. burdaki sebep kelimesi gök manasına geldiği çok açıktır. Sebep kelimesi arapça kökü itibariyle ip anlamına gelmektedir. bu ip bir hurma ağacına tırmanmaya yarayan bir iptir. Yani göğe çıkmaya yarayan bir iptir. Bu demek oluyorki zülkarneyn göklere doğru bir yolculuk yapmış olabileceğini gösterir. Kehf suresi baştan sona gizemli bir sure ve tamamen zamanın nasıl davrandığını gösteren zamanı anlatan bir sure olduğunu anlayabiliriz. zira kehf suresindeki 7 uyurlar'ın hikayesi ve hz musa ile hızır aleyhisselamın kıssası da zaman ile ilgilidir.

 Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara balçıklı bir gözede batmakta buldu, yanında (kafir) bir kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, ya (onlara) azab edersin veya onların hakkında iyi davranırsın." (Kehf Suresi, 86)

 Burada çok açık bir şekilde "Güneşin Battığı yer" deniliyor. her nekadar bazı alimler bunu batı olarak düşünsede arapçada da güneşin gerçek anlamda batmasından bahsediliyor. eski alimler o günkü teknoloji ve mantığa göre böyle birşey olamaz deyip onu batı diye anlamışlardır. Bu gün güneşimiz galaksimizde belli bir yörünge de, günde 2 milyon km yol alıyor. Astrolojiye göre güneş küçük bir saptamayla hareket ediyor ve bu saptamanın sebebinin güneşi bir kara deliğin çektiğini gösterir. Buna "Solar Apex" denir. Güneşin doruk noktası, varacağı enson yer olarak tanımlanıyor. Arapçada "magribeş şemsi" kelimesini türkçeye çevirsek o da hemen hemen aynı anlama gelir. Zülkarneyn güneşin battığı yere ulaşınca orada bir güneş sistemiyle karşılaştı. Orada ki güneş bizim güneşimiz mi? yoksa başka bir güneş mi?.

 Serhet Ahmet Tan: "Bu bizim geleceğimiz olabilir. Çünkü kehf suresi tamamen zamanı anlatan bir sure, bence zülkarneyn zaman yolculuğu yaptı ve bizim geleceğimize hatta yakın bir zamana muhtemelen 2000lerde balık çağının kapanıp kova çağının başlayacağı zamana tekabül ediyor."

 Yani Zülkarneyn bir güneş sisteminin bir kara deliğe batarken buldu, bu bizim güneş sistemimiz mi yoksa başka bir güneş sistemimi bilmiyoruz. Orada bir kavim buldu ve Allah teala istersen onlara "Azab" et istersende onlara iyi davra dedi. Azab kelimesi hakikaten dehşet verici bir kelimedir, daha önce hiç kimseye azab et diye birşey söylenmemiştir hiçbir peygambere veya bir başkasına bu yetki verilmemiştir. Azab kelimesi doğrudan "Kıyameti" çağrıştırdığı için kıyametin o kara delik içerisinde olabileceği söyleniyor ( Allah alem en doğrusunu bilir ). Zülkarneyn onlara azab ettimi? yoksa bazılarını kurtardı mı? onu bilmiyoruz, çünkü bunula ilgili bir ayet veya bir hadis yoktur.

Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu. (Kehf Suresi, 89)

 Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu. (Kehf Suresi, 90)

  "Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu" Buradaki örtü kelimesi çok ilginçtir. Eski alimler bu kavim zenci kavmidir, çünkü çıplaklar ve güneşin sürekli vurduğu bir kavimdir dediler. Ancak; "Ve cealnel leyle libâsâ(libâsen)." Yani "Biz size geceyi örtü kıldık." yani bize geceyi güneşe karşı örtü kıldı, ama onlara örtü kılmadı. Burdan anlaşılacağı gibi Gecesiz bir yerden bahsediliyor.

 Bu şu şekilde mümkün olabilir; Bir gezegenin her iki tarafında da birer güneş bulunursa ve bunlar eşit şekilde dönerse o gezegen sürekli olarak aydınlanır.Yada bu olaylar muhtemelen m.ö. 10 bin yıl önce gerçekleştiğini düşünürsek o zamandaki bir çıplak kavimi anlatıyor ve o zamanda dünya, daha uzun zaman güneş ışı aldığını düşünebiliriz.

 Sonra (kuzeye doğru) bir yol tuttu. (Kehf Suresi, 92)

 İki seddin arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir kavim buldu. (Kehf Suresi, 93)

 Burda geçen "sed" kalimesinin aslı "süd" dür. Kuranı kerim ilk indirildiği zamanda harekesiz inmiştir, sonra arapça bilmeyenlerin okuması kolaylaştırılması için hareke sonradan eklenmiştir. Süd; Sis ve bulut anlamına gelir. eğer onu sed değilde süd diye okursak, onları iki sis bulutu arasına hapsettiğini anlarız.

 Dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Ye'cüc ve Me'cüc bu dünya'da bozgunculuk çıkarıyorlar. Onlarla bizim aramıza bir sed yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?" (Kehf Suresi, 94)

 Zülkarneyn: "Rabbimin bana verdiği (imkan ve kudret, sizin vereceğinizden) daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım" dedi.
(Kehf Suresi, 95)

 "Bana demir kütleleri getirin" dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince "körükleyin!" dedi. Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, "Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır (katran) dökeyim." (Kehf Suresi, 96)
  
 Bahsedildiği gibi kilometrelerce uzun, iki dağın seviyesinde, üstü demir bloglarıyla ve erimiş bakır kaplı bir sed oluşturulduğu anlaşılısa da dünya üzerinde böyle bir seddin izine rastlanmamıştır. Bu nedenle bu sed kelimesini süd diye okuyup onun bir sis bulutu şeklinde de anlayabiliriz. Eğer bu seddin dünya dışında olduğunu düşünürsek, ilk seddi "Orion kuşağı" ve ikinci seddi de "Astroit Kuşağı"  olarak görebiliriz. Serhat Ahmet Tan, bunun gelecekte olacağını ve zülkarneynin zaman yolculuğu yaptığını düşünüyor. 

Şimdi Diğer Önemli Tespitlere Ve Görüşlere Bakalım

NUH ÖNCESİ İNSANLIĞIN SAPKINLAŞMA SÜRECİ: YE'CUC-ME'CUC

Nuh tufanından önce de Dünya öyle ifsada uğramış; ademoğulları öyle azgınlaşmış; nesli ve nesebi öyle bozmuştu ki; insanlık tarihi böyle bir olaya bir daha şahit olmayacaktı. İşte bu insanlık tarihinin en ilginç ve dramatik ve bir daha şahit olunamayacak olayı; Ye'cuc-Me'cuc'un ortaya çıkması, yeryüzünü baştan başa fesada uğratması olayıdır. Evet, Yüce Rabb'imizin gazabını Dünya üzerine çeken olay budur ve Nuh tufanı bu sebeple dünya insanlığını vurmuştur. Evet, evrenselNuh tufanını davet eden insanlık tarihinin bu en önemli "azgınlaşma-şeytanlaşma süreci"ni kısaca özetleyelim ve arkasından da kanıtlarını verelim.

Azazel, melek boyutundan düşürülerek iblisleşmiş ve lanetli olarak ademoğullarının peşine düşmüş; Adem'i cennetten kaydırdığı gibi oğullarını da "Hak Yol"dan saptırıp, şeytanlaştırmak için elinden geleni arkasına koymamıştır. Azazel iken kendisine tabi olan cinlerin ileri gelenlerinin ayağını kaydırarak; onları da kendisi gibi şeytanlaştırmıştır. Arkasından da İblis,Allah'a olan teslimiyetlerini bozan bu şeytanlaşmış cinlerini, ademoğlunun kızlarıyla yasak olan ilişkiye teşvik etmiştir ve bu sapkın ilişki böylece başlamıştır.

Kısacası, Nuh tufanından önce yeryüzünde bugüne benzer küresel bir hakimiyet kurmuş olan bir toplumun; muhtemelen "Mu-Atlantis"in, "üstün insan"; yani "cin-insan" arzularını yem olarak kullanan İblis, insanlığı Ye'cuc-Me'cuc belasına ve arkasından da Tufan felaketine sürüklemiştir. Şimdi bu konuyu deliller ışığında gözden geçirelim: 


 İŞTE VAHYE DAYALI DELİLLER:

KUR'AN: SÜNNETULLAHI ORTAYA KOYUYOR


1) Kur'an, Ye'cuc- Me'cuc oluşumuna yol açacak "insan-şeytan ilişkileri"ni bize şöyle bildiriyor:

Muhakkak onlar(müşrikler), O'nun(Allah'ın) dışında, dişileri(cinleri-perileri) çağırıyorlardı. Onlar, (gerçekte) (kovulmuş) asi şeytandan başkasını çağırmıyorlardı.

Allah, onu lanetledi ve o(Şeytan) dedi ki: "Elbette, Sen'in kölelerin içinden belirlenmiş bir zümreyi, kendime(köle) edineceğim."

"Ve elbette onları saptıracağım, ümitlendireceğim; onlara, hayvanların kulaklarını kesmelerini emredeceğim.Elbette yine onlara, Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim. "Kim, Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, muhakkak o, apaçık bir hüsrana uğramıştır.

(Şeytan), onlara vaad ediyor, onları ümitlendiriyor. Oysa Şeytan, onlara aldanmadan başkasını vaad etmez.

[NİSA(4)/117-120]

O gün (Allah) onların hepsini toplar: "Ey cin topluluğu, siz insanlardan kendinizi çoğaltmak istediniz." (Bunun üzerine) onların(cinlerin), insanlardan dostları olan kimse dedi ki: "Rabb'imiz, bazımız, bazımızdan yararlanıp, bizim için takdir ettiğin süreye ulaştık." (Allah) dedi ki: "Allah'ın dilediklerinin dışında onların barınağı ateştir, orada kalıcıdırlar. Muhakak senin Rabb'in Hakim'dir, Alim'dir."

[ENAM(6)/128]

Muhakkak İblis, onlar(insanlar) üzerindeki zannını doğruladı. Müminlerden bir grup hariç ona(İblis'e) tabi oldular.

[SEBE(34)/20]

Biz, onlara yakınlar(cin-şeytanlar) hazırladık. Onlar(cin-şeytanlar), onların önlerinde ve arkalarında olanları güzel gösterirler. Onlardan önce geçmiş olan ümmetler içindeki insan ve cinler gibi, onlara da söz(azap) hak oldu. Muhakkak onlar hüsrana uğrayanlardır.

[FUSSİLET(41)/25]

Şeytan onları kaplamıştır; böylece onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. Böyle olanlar, şeytan hizbidir. Dikkat edin! Muhakkak şeytanın hizbi olanlar, hüsrana uğrayanlardır.

[MÜCADELE(58)/19]

TORA(TEVRAT): OLAYI İFŞA EDİYOR

2) Tora'nın Bereşit(Tekvin) bölümünde, Ye'cuc-Me'cuc'un ortaya çıkışı açık bir şekilde şöyle özetleniyor:

İnsanoğlu, toprak üzerinde çoğalmaya başlayıp kızları doğunca,
Tanrı'nın oğulları, insan kızlarının iyi olduklarını gördüler ve her şeçtiklerinden kendilerine eş aldılar.
Tanrı: "Ruhum insanı sonsuza dek yargılamayacak; çünkü o etten başka bir şey değil. Günleri 120 yıl olacak" dedi.Devler(Nefilim) o günlerde ve daha sonraları yeryüzündeydiler. Tanrı'nın oğulları, insan kızlarına gelmişler ve(devlere) baba olmuşlardı. (Devler) ezelden beri en güçlülerdi; şöhretli kişilerdi.
Tanrı yeryüzünde insanın kötülüğünün artmakta olduğunu gördü. (İnsanın) en derin düşüncelerinin yarattığı eğilimler, gün boyunca, sadece kötüyeydi.
Tanrı: "Yaratmış olduğum insanoğlunu yeryüzünden sileceğim, – insandan evcil hayvanlara, yer hayvanlarına ve gökyüzündeki kuşlara kadar-" dedi.
Fakat Noah, Tanrı'nın gözünde beğeni bulmuştu.
Bereşit(Tekvin): 6/1-5, 7-8

"Tanrı'nın oğulları" yerine Tora tefsircileri "yöneticilerin oğulları" veya "hakimlerin oğulları" ifadesini kullanmışlardır. Bizce bu "Tanrı'nın oğulları" ifadesi, ancak mecazi anlamda doğrudur ve İblis'in "düşmüş melekler" diye yutturmaya çalıştığı;düşmüş cinler; İblis hizbi olan cinler; yani şeytanlardır. Tüm erkek olan insan ve cinler; mecazi anlamda Tanrı oğulları gibidir. Sonsuz Yüce Rabb'imiz tüm noksan sıfatlardan münezzehtir. Yarattığı hiçbir varlığa benzemez, doğmamış, doğurmamış, bizzat var olan, varlığını hiçbir şeye muhtaç olmayan "Gerçek ve Tek İlah"tır. Aksini ne Kur'an ne de gerçekTevrat kabul eder.

Önceden Azazel'le beraber Yüce Allah'a teslim olan "cinlerin lider kadrosu"ndan bir grup; Azazel'e tabiydi. Azazel, meleklikten düşüp iblisleşince, onun yanında yer aldılar; böylece Hak'tan saptılar ve İblis yandaşı oldular. İşte bunlar, İblis'in teşvikiyle insan kızlarıyla ilişki kurdular ve Devler(Nefilim); yani Ye'cuc ve Me'cuc böylece ortaya çıktı.

Kur'an'ın ayetleriyle Tora'daki ifadelerden; Tufan'a muhatap olan insanlığın nasıl azgınlaşıp-şeytanlaştığı; İblis hizbinin kontrolüne girdiği açıkça görülmektedir. Kur'an, Enam(6)/128'de; "cinlerin, insanlardan kendilerini çoğaltmak istediklerini" bize açıkça bildirmiştir.

PEYGAMBERİMİZ: YE'CUC-ME'CUC'U TAVSİF EDİYOR

3) Peygamberimiz; Kur'an'ın bu konudaki ayetlerine açıklık getirmiş; özellikle Ye'cuc-Me'cuc'un nasıl ortaya çıktığına değil;Yaklaşansaat'te, Deccal'e köle olan insanlığın efendilerini nasıl helak edeceğine şiddetle vurgu yapmıştır. Ancak aşağıdaki birkaç hadiste de Peygamberimizin, Ye'cuc-Me'cuc'u vasfettiğini görmekteyiz. Bu yaratıkların Adem soyu olduklarını,insanlığı-dünyayı ifsad edeceklerini belirtmiş; boylarına, çoğalmalarına-sayılarına ve kavimlerine atıfta bulunmuştur:

İbn Amr bin el-As şöyle rivayet etmiştir:
Resulullah (s.a.v.), buyurdu: "Ye'cuc-Me'cuc, Adem'in neslindendir. Onlar, insanlara gönderilse, onların yaşantılarını ifsad ederler. Onlardan biri arkasında, zürriyetinden binden fazla kişi bırakmaksızın ölmeyecek. Onların arkasında üç ümmet vardır: Tavil, Tarnes ve Mensek."
Rudani, C.5, H.no: 9930, s.372

Huzeyfe rivayet etmiştir ki:
Resulullah (s.a.v.), şöyle buyurdu: "Ye'cuc bir ümmettir. Me'cuc da bir ümmettir. Her bir ümmet, dört yüz bin ümmettir. Onlardan bir adam, sulbünden eli silahlı tam bin erkek görmeden ölmez."
Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü! Onları bize anlatır mısın?"
Dedi ki: "Onlar üç sınıftır. Onların bir sınıfı 'erz' gibidir." Soruldu ki: "Erz ne demektir?" Resulullah (s.a.v.) dedi ki: "O, Şam'da bir ağaçtır ki o ağacın uzunluğu yüz yirmi arşındır(12 arşın mı?). Göğe doğru yükselir." buyurdu ve ondan sonraPeygamber (s.a.v.), şunu ilave etti: "İşte bunlara ne dağ dayanır ve ne de demir. Onların ikinci sınıfı da kulaklarının birini serer, ötekini de kendisine yorgan yapıp öyle yatar. Fil, yabani hayvan, deve ve domuz ne görürlerse yerler. Onlardan birisi öldüğünde de onu yerler. Onların bir ucu Şam'da, bir ucu Horasan'da olacaktır. Doğu nehirlerinin tümünü ve Taberiye gölünü de içeceklerdir."
Rudani, C.5, H.no: 9931, s.372
ENOK(İDRİS): YE'CUC-ME'CUC'U İFŞA EDİYOR

<img src="https://eyalling.blogspot.com.tr/2014/04/hz-zulkarneyn-ve-yecuc-mecuc.html" alt="zulkarneyn-ve-yecuc-mecuc" />

Güney Afrika'da Swaziland-Mpaluzi kasabası yakınlarında bulunan 4 feet(120 cm) uzunluğunda Dev ayak izi. Bu ayak izine dayanarak "Devler"in boyunu hesaplarsak yaklaşık 8-9 metre olur.



İş adamı ve pramit araştırmacısı Gregor Spörri'nin Mısır'da resmini çektiği " kesilmiş dev parmağı". Mumyalanmış vaziyette saklanmış bu işaret parmağının uzunluğu 38 cm'dir. Bugün normal bir insanın parmağı ise 7-8 cm civarındadır. Bu uzunluğa dayanarak parmağın sahibi olan "devin boyu"nu hesaplarsak; yaklaşık olarak 8-9 metre çıkar.


4) Ye'cuc-Me'cuc; yani "Devler"in, tarihin hangi döneminde müşahede edildiği, nasıl ortaya çıktığı ve nasıl Nuh tufanıyla helakın geldiği, en açık bir şekilde "Enok'un Kitabı"nda açıklanmaktadır. "Enok'un Kitabı"ndan aşağıya aldığımız metin okunurken parantez içi açıklamaların bize ait olduğu bilinmelidir:

"1. İnsanoğulları çoğalınca, güzel ve alımlı kızları oldu.
2. Gözcüler(cin-şeytanlar); göklerin çocukları, onları(insan kızlarını) görüp onlara karşı şehvet hissettiler. Birbirlerine dediler ki: ''Gelin insanların arasından kendimize eşler seçelim ve onlardan çocuklarımız olsun.''
9. Liderlerinin isimleri şöyleydi: Semyaza, Araklba, Rameel, Kokablel, Tamlel, Ramlel, Danel, Ezeqeel, Baraqiyal, Asael, Armarel, Batarel, Ananel, Zaqiel, Samsapeel, Satarel, Turel, Yomyael, Sariel. İki yüz gözcünün liderleri bunlardı. (Bunlar; 19 kişilik gözcü-cin-şeytan lider grubu. İblis'in yalanıyla, düşmüş melekler.)
10. Bunlara tabi olan diğer tüm gözcüler (ki bunların da sayısı 200'dür)birlikte kendilerine eşler aldılar. Her biri kendine bir eş seçti ve onlarla birleşmeye, kendilerini onlarla kirletmeye başladılar. Onlara büyüler öğrettiler.
11. Sonra kadınlar hamile kaldı ve boyları 135 metre(13.5 metre mi?) olanDevler doğurdu.
12. Sonunda insanlar, onları besleyemeyecek hale gelene kadar, bu devler insanların ürettiği her şeyi tüketti.
13. Ve Devler, yemek için insanlara döndü ve onları yediler. Kuşlara, yabani hayvanlara, sürüngenlere, balıklara karşı günah işlemeye ve sonra birbirlerinin vücutlarını yemeye, hatta kanını içmeye başladılar.
(Enok'un Kitabı 7. Bölüm)

Anlaşıldığına göre bu cin-şeytanlarla, insan kızlarının birleşmesinden ortaya çıkan Devler(Ye'cuc-Me'cuc), bir süre sonra insanları ve canlıları yemeye başlıyorlar. İşte böylece dünya ve insanoğlu büyük bir ifsada uğruyor. Bize göre devler; yani Ye'cuc-Me'cuc; aralarında bazı kavmi özellikler gösterse de; esas iki ana gruba ayrılıyorlardı. Birincisi Ye'cuc; Peygamberimiz tarafından da "Erz ağacı"nın boyuyla tavsif edilen dev adamlar. İkincisi Me'cuc; yani boyları oldukça kısa olan cücelerdir.

Ye'cuc ve Me'cuc'un, kontrol edilemez boyutlarda yeryüzünde fesat çıkarması ve insanoğlunun feryatları üzerine Baş melekler, Rab'lerine yakarırlar ve daha sonra da Nuh tufanı gelir. İşte Enok'un(İdris'in) kitabından bu duruma işaret eden ifadeler:

"1. Sonra Mikail ve Cebrail, Rafael, Suriel, Uriel göklerden aşağı bakıp, dünyada dökülen hesapsız kanı, işlenen sınırsız kötülükleri gördü. Birbirlerine dediler ki:
2. ''Boşalan dünyanın çığlıkları göklerin kapısına ulaştı.
3. İnsanların ruhları bize sesleniyor ve durumlarını En Yüce'ye(Allah'a) bildirmemizi istiyorlar.'' Onlar da Kral'a(Allah'a) dediler ki...
5. Azazel'in neler yaptığını, dünyaya nasıl tüm kötülükleri öğrettiğini, göklerin ebedi sırlarını nasıl ifşa ettiğini gördün." (Enok'un Kitabı 9. Bölüm)

ENOK(İDRİS) KİMDİR?

Yeryüzünde Ye'cuc-Me'cuc ifsadına şahit olan Enok kimdir? Burada hemen şunu hatırlatmalıyız ki; Enok(Hanoh), İdrispeygamberdir. Enok; Kur'an'da ve Tora'da ismi geçen bir peygamberdir ve Nuh'un atasıdır. Yani Nuh'un dedesinin babasıdır.Tora'da; Hanoh(Enok)'un oğlu Metuşelah, onun oğlu Lemeh, onun oğlu da Noah(Nuh) diye yazılıdır. Enok'un 365 yıl Dünya'da yaşadıktan sonra yükseltildiği bildirilir. Esasında, Enok'un ataları ve torunları yaklaşık 1000 sene yaşadığı halde; Enok, 365 yıl yaşamış daha sonra Azazel gibi Baş melekler boyutuna yükseltilmiş ve zaman zaman meleklerle beraber görevli olarak Dünya'ya gelmiştir. Nitekim birçok peygambere ve özellikle Musa ve Süleyman'a arkadaşlık ettiğini Kur'an'dan biliyoruz.

Kur'an'da İdris olarak geçer. Arapça "drs" kökünden "idris"; ders görmüş-ilim sahibi anlamına gelir. Aynı zamanda Rabb'ineyükseltilmiş bir peygamberdir. Allah katından "özel bir ilme"(ilmun ledun) sahiptir. Hızır; diye halk arasında bilinen veMusa'yla yolculuk eden, ona ders veren ve Belkıs'ın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar Süleyman'a getiren odur. Ancak İblis ve cin-şeytanlar, insanların bu "Hızır kültü"nü kullanarak insanları ve dostlarını rüyalarda yahut gerçek hayatta kandırmışlar ve kendi mesajlarını bu yolla vermişlerdir. Halen İblis, bu "Enok-İdris-Hızır" formunu kullanarak; birçok mutasavvıfları, kabalacıları ve çağın cahillerini kandırmaya devam etmektedir. İşte Kur'an'da İdris peygamberle ilgili ayetler:

(Musa) kölelerimizden bir köleyi(İdris-Hızır) buldu ki; Biz, ona katımızdan bir rahmet vermiş ve nezdimizden bir ilim(ilmi ledun) öğretmiştik.

[KEHF(18)/65]

Kitap'ta İdris'i de hatırla. Muhakkak o, bir sıddıktı ve nebiydi.

Biz onu yüce bir 'mekan'a(makama) yükseltmiştik.

[MERYEM(19)/56-57]

(Süleyman'ın) yanında, Kitap'tan ilim verilmiş bir kimse(İdris) dedi ki: "Sen gözünü açıp kapayıncaya kadar, ben, onu sana getiririm." Derken (Süleyman) tahtı, yanında dururken gördü, dedi ki: "Bu, Rabb'imin bana fazlıdır(lütfudur). Rabb'im, kendisine teşekkür edecek miyim, yoksa örtecek miyim diye beni denemektedir. Her kim, teşekkür ederse, onun teşekkürü kendisi içindir. Her kim de örterse; muhakkak benim Rabb'im, Gani'dir(ihtiyaçsızdır), Kerim'dir(üstündür-cömertdir).

[NEML(27)/40]

İNSAN TOPLUMLARINI BAŞTAN ÇIKARANLAR: CİN-ŞEYTANLAR

Anladığımız kadarıyla, Azazel melek boyutundayken, "cin toplumu"nun liderlerinden 19 kişi onun yardımcıları idi. Bunlar, kendilerini tamamen Allah'a adamış, O'nu melekler gibi tespih ve takdis eden önderlerdendi. Bu sebeple de adeta cennetlere; 2. Sema'ya yolculuk edebiliyorlar; meleklerin konuşmalarını; Allah'tan gelen talimatları dinleyebiliyorlardı. Azazel, İblisolunca, aldatıcı-yaldızlı laflarla bunların da ayaklarını kaydırdı. Böylece İblis'in kölesi ve lanetli şeytanlar oldular. İblis'in; "düşmüş melekler" dediği işte cinlerin ileri gelenlerinden olan bu 19 kişidir. Bu 19 kişilik "öncü cinler" de, kendilerine bağlı olan cinleri saptırdılar ki bunların da sayısı, Enok'a(İdris'e) göre 200'dür.

Arkasından bütün bu cinlerin reisleri ve tabiinleri, İblis'in emrine girerek; nesli bozmak için temasta bulundukları zamanın toplumlarını "cin boyutlu üstün insan olmak" vaadiyle kandırmışlardır. Böylece insan kızlarıyla birleşerek "Devler"in(Ye'cuc-Me'cuc'un) babaları olmuşlardır. Yüce Allah'ın yasalarını çiğneyen herkes, sünnetullah gereği lanetlenerek kendilerini ve çocuklarının geleceklerini tehlikeye atarlar. Enok, insanlığı uyarmak için kitabında bunları detaylı bir şekilde anlatmıştır. Ancak biz konuyu uzatmamak için bunları aktarmıyoruz. Diğer taraftan "Ölü Deniz Parşömenleri Kumran Yazıtları"nda benzer anlatımlar vardır. Nitekim Kumran metinlerinden "devler olayı"nı ve "Nuh tufanı"nı kısaca şöyle özetleyebiliriz:

"Bütün bunlar, seçtikleri arasından kendilerine eş seçtiler, onların yanına gitmeye başladılar ve onlarla kendilerini kirlettiler. Onlara büyücülük ve sihirbazlık öğretmek için... Onlardan hamile kalıp devleri doğurdular...

"Güçlü Olan(Allah), onlara haykırdı ve Dünya'nın bütün temelleri sallandı ve dipsiz kuyulardaki sular fışkırdı. Göğün bütün pencereleri açıldı ve dipsiz kuyulardan çıkan güçlü sular sele dönüştü. Göğün pencerelerinden yağmurlar boşaldı ve O,Tufan'la onları yok etti... Bu nedenle kuru toprak üzerindeki her şey helak oldu; adamlar, hayvanlar, kuşlar ve kanatlı yaratıklar öldü. Devler kaçmadı..."

Ye'cuc-Me'cuc, Enok zamanında ortaya çıkmış, torunu Lemeh'in oğlu Nuh zamanında da "Nuh tufanı"yla Dünya yaşayanları cezalandırılmıştır. Devler, iblislere tabi olan insanlığı tekrar cezalandırmak için Yaklaşansaat'te tekrar yeryüzüne çıkarılmak üzere yer altına geçirilmişlerdir. Ne ölmüşler, ne de kaçıp kurtulmuşlardır, saklı bulundukları yer altı sığınakları batmıştır. Zamanı geldiğinde bu Devler(Ye'cuc-Me'cuc), serbest bırakılacaklar ve Deccal'e tabi olanlara her bir tepeden saldıracaklardır.Ye'cuc-Me'cuc'un, Yaklaşansaat'te Dünya insanlığı için nasıl bir tehdit oluşturduğu; Kur'an'da, "Sahih Sünnet"te ve "Eski Ahit"te muhkem ve şiddetli bir şekilde ortaya konmuştur.

Ancak biz bu noktadan sonra, "Ye'cuc-Me'cuc devlerini ve cüceleri"ni üreten çağa ve toplumlara ışık tutmaya çalışacağız. Bu konuda başvuracağımız kaynaklar, doğrudan kutsal kitaplar ve vahiy kaynakları olmayıp; eski kavimlere ait tarihi-arkeolojik araştırmalar olacaktır. Yani her ne kadar sözünü ettiğimiz bu çalışmalar, bilimsellik iddiasında olsalar da; alanın kayganlığı ve belirsizliği dolayısıyla, bizim de varacağımız sonuçlar elbette tartışılır olacaktır.

Bu bölümdeki temel yöntemimiz, tüm verileri yine Kur'an'ın ve Vahyin ışığında analiz etmek ve muhtemel sonuçlara ulaşmaktır. O halde burada temel sorularımız şunlar olacaktır: dünyayı ifsada ve dehşete düşüren Ye'cuc-Me'cuc; hangi zamanda ortaya çıktı? Bu fesat yaratıklarını doğuran "eski çağların hegemon kavimleri" ve bunların Dünya üzerindeki küresel etkileri nasıldı? Neden böyle evrensel bir felaket ortaya çıktı ve Sonsuz Yüce Rahman'ın Kahhar sıfatı tecelli etti? Bir benzeri olmayan ve olmayacak olan Nuh Tufanı sonucunda Ye'cuc-Me'cuc'un akıbeti ne oldu? Evet bu soruları daha da çoğaltabiliriz... Mu ve Atlantis gibi antik toplumlar bunun neresinde? Bu en eski iki toplumun ataları, oluşumu ve yurtları hakkında ne biliyoruz? Bu toplumlar, gelişmiş bir uygarlık mı, yoksa bugün İblis'in ordusunun Dünya'yı ele geçirmek için ürettiği "galaktik uzaylı-insan uygarlığı" yaldızlı hapının yutturulduğu "yozlaşmış-şeytanlaşmış toplumlar" mı?

Bu soruları, insanoğlunun Dünya gezegenine atılma ve orada çoğalıp yayılma serüvenini ortaya koyarak cevaplamaya çalışacağız. Şu andan itibaren ortaya atacağımız görüşler; vahyi-dini-bilimsel kanıtlar ışığında "alternatif bir tez"dir ve elbette tartışmaya açıktır. Ancak biz, bu tezin, gerçeklik ihtimaliyetinin yüksek olduğuna inanmaktayız.

 LEMURYA, MU, ATLANTİS ÜÇLÜSÜ: YE'CUC-ME'CUC(DEVLER) ÜRETTİ VE HELAK OLDU

Araştırmamızda geldiğimiz noktayı kısaca tespit etmeliyiz ki; bu iki insan, bir de cin-şeytan toplumunun neden helak olduklarını anlayabilelim. "Güney Arabistan"da Dünya yaşamına başlayan Ademoğlu'nun Kabil kolunun, Asya'ya geçmesiyle başlayan doğuya yayılma serüveni, Nuh tufanına kadar Mu ve Atlantis toplumlarını oluşturmuştur. Kabil soyu toplumlarının, "kadim dini-kültürel felsefeleri"nin oluşumunda ve gelişiminde en büyük pay; bu iki insan toplumunun arasında yaşayan "Lemurya cin-şeytan toplumu"na aittir. Lemurya, cin-şeytan toplumu, en eski toplum olan Mu ve onun devamı olanAtlantis'in arasında Pasifik'te yer almaktaydı. Lemuryalı şeytanlar, bir üst boyutta olmaktan kaynaklanan görünmezlik yeteneklerini kullanarak, bu toplumları sinsice yönlendirmiş; insan neslini bozmakla kalmamış, insanlık tarihini adeta "paganizme-putperestliğe-panteizme" mahkum etmiştir.

Bu iki topluma başlangıçtan itibaren rehberlik eden, onları manipüle eden; her türlü doğal olayların arkasındaymış süsünü vererek, onları korkutan ve "Mu-Atlantis çok tanrıcı kadim Ra(Güneş) dini"ni oluşturan işte bu "Lemurya cin-şeytanları"dır. Mu ve Atlantis'in felsefi takipçisi olan Mısır, Sümer, Babil, Çin, Hint, Yunan ve Roma toplumları da aynı "Güneş dini"nin zamana ve şartlara bağlı çeşitli versiyonlarını yansıtmaktadırlar.

Mu ve Atlantis'in "şeytani felsefesi", bu toplumlarda egemen olunca, insanlık tarihinde o güne kadar görülmemiş bir şekildeAllah'ın koyduğu sınırlar zorlanmış, insan fıtratı ve nesli bozularak büyük bir suç işlenmiştir. İlk ve belki de son defacin-şeytanlar, insan soyu ile birleşerek lanetli bir neslin ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır. Kimdir bu lanetli nesil? Elbette "devler" yahut diğer ismiyle Ye'cuc-Me'cuc... Evet, yukarıda delilleriyle ortaya koyduğumuz gibi Ye'cuc-Me'cuc;yani "devler", baştan çıkarılmış Mu ve Atlantis toplumlarının, cin-şeytanlarla olan ilişkisinin bir ürünüdür. Bu "üçlü kadim toplumun helakı"nın asıl sebebi; Sonsuz Yüce Rabb'imizi ve O'nun tüm yasalarını örterek, İblis'e köle olmalarıdır.

Taberi, "Milletler ve Hükümdarlar Tarihi" kitabında, Ye'cuc-Me'cuc'un, Mu'nun oğulları olduğunu; Hazar ve Türktopraklarının doğusunda ortaya çıktıklarını söyler. Ve yine Saklep, Burcan ve Uşpan'ların da Yuvan(Yuan)'ın oğulları olduğunu ifade eder ki; bu kavimlerin, Mu'yu meydana getirdiği kanısındayız.

"Ölü Deniz Parşömenleri Kumran Yazıtları"nın "Yaratılış Çağları (4QI80)" bölümünde; İblis ve onun meleklerinin(!); yanigözcüler denen cin-şeytanların, insan kızlarına yaklaştığı, onların da "devler"i doğurduğu ve böylece yeryüzünde fesadın vekaosun yayıldığı vurgulanır.

Ye'cuc-Me'cuc'ların kimler olduklarını; yeryüzünü nasıl fesada, zulme boğduklarını ve arkasından Allah'ın azabının nasıl kaçınılmaz hale geldiğini, Enok(İdris) peygamber, en çıplak bir şekilde özetliyor:

"Bölüm 15:
8. Şimdi bu ruhtan ve etten olma devlere, dünyada kötü ruhlar denecek ve mekanları dünya olacak. İnsanlardan ve gözcülerden doğdukları için onların bedenleri kötü ruhlara hizmet edecek. Göğün ruhlarının mekanı gökler, dünyada doğan dünya ruhlarının mekanı, dünyadır.
9. Devlerin ruhları, dünyaya zulüm, yozlaşma, savaş ve bela getirecek.
10. Feryatlara neden olacaklar. Onların yemeğe ihtiyacı yoktur, ama yine de acıkırlar, susarlar. Ve suç işlerler. Bu ruhlar, insanoğullarına, özellikle kadınlara zulmedecek, çünkü onlardan çıktılar."
"Bölüm 9:
1. Sonra Mikail ve Cebrail, Rafael, Suryal, Uriel; göklerden aşağı bakıp dünyada dökülen hesapsız kanı, işlenen sonsuz kötülükleri gördü. Birbirlerine dediler ki:
2. ''Boşalan dünyanın çığlıkları, göklerin kapısına ulaştı...
8. Kadınlardan devler doğdu.
9. Sonra da tüm dünya kan ve günahla doldu.
10. Bak şimdi ölenlerin ruhları ağlıyor.
11. Ve çığlıkları cennetin kapılarına ulaşıyor."

İşte helakın gerçek sebep budur. Nuh tufanı gibi "evrensel bir helak"ın gerçek sebebi budur. Bu sapkın "cin-insan ilişkisi"nin vahiy kaynaklı delillerini, son olarak vereceğimiz mitolojik kanıtlarla zenginleştireceğiz. İnsan-cin toplumlarının ürettiği "devler"in; yani "Ye'cuc-Me'cuc"un varlığının ve insanlığın başına nasıl bela olduğunun bir başka kanıtı olan "devler mitolojisi"ne bir göz atacağız:



DEV MİTOLOJİLERİ": "YE'CUC-ME'CUC BELASI"NIN BİR BAŞKA KANITIDIR





Nevada'daki "Humbolt Müzesi"nde, Lovelock mağarasında bulunan Dev iskeletlerinden birine ait bir kafatası.

  Hemen hemen tüm toplumların efsanelerinde, masallarında "devler"den söz edilir. "Devler", tüm insanlığın ortak hafızasında silinmez, derin izler bırakmıştır. Kimdir bu "devler?" Neden tüm milletlerin efsanelerinde "devler" denen bu acaib yaratıklar yer alır? Mu, Atlantis, Yunan, İskandinav, Güney Amerika, Avrupa, Kafkas, Türk, Pers, Moğol, Hint vs. eski toplumların kendilerine has "devler mitolojisi" ve bu "devler"le mücadele eden kahramanları vardır. Bu ortak ve adeta mütevatir bir mertebeye ulaşan "devler"in varlığıyla ilgili metinler, mitoloji olsa da bir gerçeği yansıtmıyor mu? Kaldı ki Kur'an, Tevrat, İncil ve tüm vahye dayalı açık-saklı metinlerde bu gerçeğe ışık tutulmaktadır. Kur'an'da "Ye'cuc-Me'cuc", Tevrat'da "Yegog-Megog", Enok(İdris)'de "Devler" gibi... Bakalım Wikipedia'da devler nasıl tanımlanıyor:

"Dev, birçok farklı kültürün efsane, folklor ve mitolojisinde yer alan birdoğaüstü yaratık. Genellikle insan görünümünde fakat anormal büyüklükteve çok kuvvetli tasvir edilmiştir. Kadın veya erkek olabilir. Farklı bölgelerin mitolojilerinde, kökenlerine dair farklı inanışlar vardır. Örneğin Hint-Avrupa mitolojilerinin çoğunda, kaos ile ilişkilendirilmiş lanetli bir ırktır ve yabani bir doğası vardır."

Taberi, "Milletler ve Hükümdarlar Tarihi"nde, Kaf dağında yaşayan ve kendilerine zarar veren "devler"den şikayet eden bir kavmin diliyle, bu "devler"i; yani Ye'cuc-Me'cuc'u bize şöyle anlatır:

  "Ey Şah! Bu dağın ardında bir taife insan vardır ki onlara Ye'cuc ve Me'cucderler. Kimisinin boyu bir karıştır. Kimisinin ise uzundur. Yüzleri adama benzer. Dişleri domuz dişi gibi ağızlarının dışındadır. Kulakları ise boyları kadardır. Başlarından ayaklarına kadar vücutlarını kıl tutmuştur. Yedikleri yazları yılan, kışları ise ottur. Daima yurtlarından çıkarlar, gelirler bizi incitirler. Burada ne görürlerse alırlar."

Taberi, "Tarih-i Taberi"de; Kaynan'ın oğlu yahut torunu Keyumers'in, "devler"le savaşından ve onları nasıl etkisiz hale getirdiğinden bahseder. Bu anlatımlardan bir bölüm aşağıda verilmiştir:

"(Keyumers), devlere saldırdı. Devler de Keyumers'in heybetinden korkup kaçtılar. Onun oğulları nicesini esir etti. Keyumers, o tutulan devleri, Allah'u Teala'nın adı ile bağladı. İşinde kullandı. Oğulları, devlere ne iş buyursalar yaparlardı. Bir yere gidilse üstlerine binilirdi. Devler, oradan bir türlü kurtuluş yolu bulamamışlardı. Allah'u Teala'nın adından dolayı da bu halka ziyan ve zararda bulunamazlardı."

"Tarih-i Taberi"de, Mu ve Atlantis döneminde "devler"in ve "cinler"in gözle görüldüğü, ancak Nuh tufanından sonra kayboldukları ifade edilir:

"O tarihte devler ve periler gözle görülebilirdi. Öyle ki insanlarla, onlar arasında dostluk, düşmanlık, cenk ve barış halleri olurdu. Bu hal, ta Nuh zamanına kadar sürdü. Tufan'dan sonra periler ve devler gözden kayboldu."

"Mitoloji Sözlüğü" Tibet maddesinde şunları yazar:

  "14. yüzyıldan kalma bir metin olan 'Kralın Sözlerinin Kitabı'nda; çok daha eski geleneklerin varlığı dile getirilmektedir. Bölümlerden birinde ilk kralın iktidarından önce Tibet'e hakim olan şeytansı mitik yaratıklar anlatılır. Önce siyah bir şeytanhüküm sürdü ve ülke, şeytanlar ülkesi diye tanındı. Bundan sonar Niyen-po ve Cin-po isimli cinler çıktı. Sonra bir şeytan ve bir Dev anası hüküm sürdü. Ve ülke iki kutsal öcü ülkesi diye tanındı. Buradan et yiyen kırmızı yüzlü yaratıklar ortaya çıktı. Sonra yılanlar ve güçler hüküm sürdüler ve ülkenin tamamı Tibet adını aldı.

"Çin'in Seu-çuan eyaletinin batısında yaşayan Kiangların mitolojisi, onların önce başka yerlerde yaşadıklarını, daha sonra bölgelerine göç etmek zorunda kaldıklarında 'Qa' adı verilen yaratıklarla mücadele etmek ve onları burdan kovmak zorunda kaldıklarını anlatır. Bu 'Qa'lar, güçlü ama aptal yaratıklar olarak gösterilmiştir. Geniş ve sağlam yapıları,uzun dişleri vardı, mağaralarda yaşarlardı."

İskandinav topluluklarından olan ve antropoloji yönünden Moğol sayılan Finlilerin milli destanı "Kalevala"dan; Vipunendevi'yle savaşan kahraman ozan Vainamöinen'le ilgili şiirsel deyişlerinden bazı ifadeler aşağıya alınmıştır:

"Duydum ki Dev Vipunen, haftalık uykusuna yattı, yok ortada kapanları, ağları, Dev görünmez oldu. Yer altında dinlenir. Vipunen'in yanına vardı, (dedi ki): 'Sözü bol bunak dev'... Sıyırdı kılıcını; demir, sağlam kargısıyla ejderhaya yüklendi dedi ki: 'Köle oldun insanoğluna, son ver artık uykuna, çık haftalık uykundan, toprakların altından.'... Zavallı adamı yuttu dev, dedi ki: 'Yüzlerce insan yuttum, bin yiğiti yok ettim, böylesini görmedim.'"

Yunan mitolojisinde alınlarının ortasında tek gözleri olan "kikloplar"dan; yani "devler"den bahsedilir. Onlar, insanlardan vecinlerden korkmayan, zalim, insan etiyle beslenen yaratıklardır ve mağaralarda yaşarlar. Türk mitolojisinde bunların karşılığı "Tepegöz"dür.

Dr. Ufuk Tavkul, "Kırım Dergisi"nde, Nart destanları ve "emegenler"(devler) konusunu şöyle açıklar:

  "Kafkas halklarının mitolojisi olarak da adlandırabileceğimiz Nart destanları, Karaçay-Malkar folklorunun en önemli bölümlerinden birini oluşturmaktadır. Kafkas mitolojisine göre bugünkü Kafkasya halklarının ataları sayılan efsanevi bir halk olan Nartlar, destanlarda anlatılanlara göre atı evcilleştirmişler, demiri bulmuşlardır. Nartlar, mertliğin, cesaretin, iyiliğin ve Kafkas kültürünün sembolüdürler. Son derece akıllı ve usta savaşçılar olan Nartlar, insanüstü varlıklar olan düşmanlarınıkaba kuvvetle değil, ince zekâları ve kurnazlıkları ile yenmektedirler. Dağıstan halkları 'Kafkas kültürü'nü meydana getirenKafkas halklarıdırlar. Nartlar, 'dev yaratıklar' olan amansız düşmanları 'emegenler' karşısında savaşta başarısızlığa uğradıklarında, Nart yaşlıları, Demirci Debet'i bulup, ona 'emegenleri' yenebilecekleri bir kılıç yaptırmaları için genç Nartlar'ıDebet'in yaşadığı Elbruz dağına gönderirlerdi."

  Kafkas efsanelerinde anlatılan çirkin, insanüstü güce sahip devlere; emegen yahut imegen denir. Kafkas Nart efsanelerinde "emegenler" çok çabuk çoğalırlar. Nart kahramanları, sürekli "emegenler"le savaş halindedirler. Nartkahramanları, üstün zekalarıyla emegenleri her zaman yenmeyi başarsalar da, emegenlerden çok çekinmektedirler. Çünküemegenler, yakaladıkları zaman Nartları yemektedirler.

  Kafkasya, kafkas halkları ve Abhazlarla-devler mücadelesi konularında; Ömer Büyüka'nın "Abhaz Mitolojisi Anaç mı?"çalışması, kaynak bir çalışmadır ve bu dev efsanelerine yeterince ışık tutmaktadır. "Ateşi çalan Promete" olayının da esasen bir Kafkas efsanesi olduğunu; Tufan'dan sonra ateşsiz kalan "artık toplumlar"ın, "devler"den ateşi çalarak; hem yaşamlarını kolaylaştırdıklarını, hem de ateşle-demircilikle devlerden kendilerini daha iyi koruyabildiklerini bu çalışmadan öğreniyoruz. Bu çalışmadan çok özet bir anlatım aşağıya alınmıştır:

"Daw=Dağ adlı halkın anayurdu olan Kafkas=Kaf dağı ve arkası, Doğu efsanelerinde devlerin yurdu olarak gösterilir.
Nitekim Nordik mitolojisinde insan öncesi yaratığı olarak inanılan Ymer'lere, Dev ırkı diyorlar ve Ymer sözcüğü, Daw gibiKafkas sözcüğüdür. 'Dağ' ve 'büyük' anlamlarındaki adın böylece devlere de verilmesi, devlerin de zamanla dağ gibi büyükolarak tasarlanması sonucunu vermiştir. Gerek Abhazların ve gerek Eski Doğu medeniyetlerinin genelinde, bu devlerin fizik yapısının ve fizik gücünün insanüstü büyük olduğu, ancak kafa gücünün; yani aklının az olmasından, insan zekâsına çok kez yenildiği görülür. Devler, fizikçe kendilerinden çok ufak ve güçsüz olduklarından insanları horlayarak onlara 'Apsuwan Ççiye=miskin Abhaz' derlerken; Abhazlar da devlere; 'Daw xıda=kafasız Daw(Dev)' derlermiş.

"Ateş ise Kafkas'ın volkanik yüksek dağlarında barınan devlerin tekelindeydi. Onlar Apsıwa Ççiye= Miskin Abhaz dedikleri halkı, zaman zaman basıp öldürürler, hayvanlarını sürüp götürürlerdi ve öte-berilerini de alırlardı. Miskin Abhazlar, kendilerinden fizik güççe hiçtirler, ancak akıl ve zekaca üstün olduklarından, ateşi kapmaları halinde, kıllı devlere yenilmeyeceklerdir. Bu nedenle devler, uyurken de, uyanıkken de ateşlerinin etrafını kuşatarak onu korurlardı."

Turgut Gürsan'ın "Yeraltındaki Gizli Dünyalar" kitabında şu ifadeler yer alır:

"Peru'nun efsanevi 'devler'i, ülkedeki megalitik yapıların ustalarıydı. Tiahuanaco'nun esrarengiz insanlarının bu devler olduğu sanılmaktadır. Eski Avrupa'nın da devleri vardı. Homer'in Lestrygonları devlerdi. Bu devlerin eski Norveç'te yerleştikleri sanılmaktadır. Norveç'teki bazı mağaralarda devasa boyutlarda kol ve bacak kemikleri bulunmuştur. Bazı iddialara göre,Tufan'dan önce ve sonra ortaya çıkan bu devler, Atlantis'teki aşağı bir kastın lideri idiler. Atlantis'teki egemen kasta karşı isyan etmişlerdi."

Beowulf destanı bir Anglosakson destanıdır. Ancak Anglosaksonlardan değil, İskandinavyalılardan bahseder. İskandinavya, Anglosaksonların anayurdudur. Bu destan, İngilizlerin en eski destanı olarak bilinir. Beowulf adındaki güçlü bir İskandinav, gürültüye tahammül edemediğinden insanları öldüren Grendel adında bir canavarı(devi) öldürür. Beowulf destanında, "Grendel devi"nin annesinin Kabil soyundan geldiği anlatılır.

1930'lu yıllarda İngiliz edebiyat tarihi Profesörü J.R.R. Tolkien, Beowulf'tan esinlenerek "Hobbit"i yazar. Tolkien'in "Hobbit" romanında "orklar"; "daima aç" olarak resmedilir. "Orklar", atlar ve insanlar da dahil her türlü eti yerler. "Orklar"ın kendi türlerini de yediklerine dair kesin bir ifade geçmese de, orkların kendi türlerini de yiyebileceklerine dair üstü kapalı ifadeler vardır. "Yüzüklerin Efendisi" filmi, gerçekleri alt üst eden saptırmalarıyla İblis'in planına hizmet etse de;orklar(devler) gerçeğini yansıtmıştır.

Cin-şeytanlar, insanlardan kendilerini çoğaltmak isterken, nasıl Ye'cuc-Me'cuc ürettikleri gerçeğini gizlemek isteseler de; medyumları aracılığıyla zaman zaman gerçek kırıntılarını yumurtlayarak kendilerini ele veriyorlar. İşte "Lemuryalı bir cin-şeytan taifesi"nin, dostlarına açıktan fısıldadıkları gerçek kırıntılarından bir demet:

"Atlantislilerin, Lemuryalılarla yakın ilişki kurmaları yarı Lemuryalı, yarı Atlantisli bebeklerin doğumuyla sonuçlandı. İki toplumun birbirine karışması tüm Lemurya titreşimini düşürdü ve bu durum daha sonra uygarlığımızın çöküşüne katkıda bulundu.

"Ayrıca insanlarımız, birçoğu Atlantislilerle ve kıtamıza gelen diğer ziyaretçilerle evleniyorlardı. Bu evlilikler çoğaldıkça,Lemurya titreşimimiz daha da düştü. Ancak, meydana gelen şiddetli Yerküre değişiklikleriyle birlikte, hiçbir Lemuryalıdışarıdan biriyle evlendiği için yargılanmıyor, ya da eleştirilmiyordu.

"MÖ 10.000 yıllarında Lemuryalılar ve Atlantisliler birbirlerini ziyaret etmeye başlamışlardır. Görünen o ki aralarında bulunan bazı temel sorunlara rağmen her iki ülkenin de insanları birbirlerinden etkilenmişlerdir; hatta aralarında evlilikler bile gerçekleşmiştir.

"Bu yaratıklar ilk başta üzerinizde insan görünümündeymişler gibi bir izlenim uyandırabilirler ancak genelde pençe, kuyruk, kanat veya ayak yerine toynak gibi hayvanlara has uzuvlara sahiplerdi. Bazılarının kalın kürkleri vardı, bazıları isecüceydi."

SONUÇLAR

Sonuç olarak bu kapsamlı çalışmamızdan çıkaracağımız sonuçlar, elbette tartışılabilir sonuçlar olacaktır. Ancak insanlık tarihi, Kabil soyu Mu-Atlantis, ortaya çıkan Ye'cuc-Me'cuc ve Yaklaşansaat'le ilişkisi konularında ulaştığımız bu "sonuçlaryahut tezler sistemi" tartışılır olsa da; bizim için gerçeğe en yakın sonuçlardır. Ayrıca giderek artan bilimsel, arkeolojik araştırmalar ve Yaklaşansaat'in alametlerinin bu çalışmamızı doğrulayacağı kanaatini taşımaktayız. İşte vardığımız sonuçların bir özeti:

1) İnsanlığın kökeni, yaşadığı ilk Dünya bahçesi; "Mekke merkezli Aden-Yemen-Umman bölgesi"dir, yani "Güney Arabistan"dır. İnsanlık buradan Dünya'ya yayılmıştır ve üç yayılma yönü vardır: Birinci yön; Aden körfezinden Güneydoğu Afrika yönündedir. İkinci yön; Arabistan'ın ortasından Mekke-Medine istikametindedir ve buradan da Ortadoğu veMezopotamya'ya ya yayılmıştır. Üçüncü yön ki bu araştırmamızın temel konusunu teşkil eder; Umman körfezinden Doğu'ya;Kabil kapısından Asya yönünedir.

2) Kabil soyu, Asya'da yoğunlaşarak "Mu toplumu"nu ve daha sonra da "Atlantis toplumu"nu oluşturmuştur. Bu toplumlar, Adem- Nuh tufanı zaman aralığında yaşamış "kadim toplumlar"dır. Bu toplumlara, ikisinin ortasında Pasifik'te batmış olan "Lemurya kıtası"nda yaşayan "cin-şeytan toplumu" komşuluk ve rehberlik etmiş ve "İblis merkezli Güneş(Ra) dini ve kültürü" egemen olmuştur.

3) Bu kadim Mu-Atlantis toplumlarındaki tüm gizemli-şeytani semboller, törenler, dini ritüeller ve çok tanrıcılık; bu toplumlar, Tufan'la yok olmasına rağmen; Nuh tufanından sonraki toplumları; özellikle Eski Mısır, Eski Yunan, Sümer-Babil, Moğol, Çin, Hint, Japon toplumlarını da etkilemiştir. Bu etkilemenin iki yolu vardır: Birincisi; Nuh tufanından kurtulan yüksekte yaşayan az sayıda topluluklar, bu dini-kültürel aktarımı yapmışlardır. İkincisi; cinlerin, hatta cin-şeytanların hepsi ve tabii ki İblis, tufanda helak olmamışlardır ve bu "şeytani dini", Tufan sonrası Nuhoğullarına aktarma görevini hakkıyla(!) yerine getirmişlerdir.

Lemurya şeytanlarının dostlarına yazdırdıkları "Lemurya Yolu" kitabında bu gerçeği bakın nasıl itiraf ediyorlar:

"Ama bizim fikirlerimiz, yaşam tarzımız ve bilgimiz, Dünya'nın birçok bölgesinde, özellikle yerli halkların kültürlerinde, bazılarımızın yaklaşan felaketten kurtulmak için kaçtığımız topraklarda varlığını sürdürürler. Biz Amerikan yerlilerinin, Aborjinlerin, Peru yerlilerinin, Hawaililerin, Tahitililerin, Samoalıların, Tibetlilerin ve daha birçoklarının bizim soyumuzdan geldiklerine inanıyoruz."

Aslında burada, bu topluluklarla, özellikle yerlilerle bütünleştikleri, Nuh sonrası Mısır gibi antik toplumları manipüle ettiklerini itiraf etmiş oluyorlar.

Bugünkü masonluğun köklerini ve gizemli ritüellerinin kaynağını Mu-Atlantis'te ve elbette Lusifer(İblis)'de aramak gerekir. Bugün masonlar, bu bağlantıyı eserlerinde ilan etmekten şeref duyuyorlar. Masonluğun kurucusu Lusifer'dir. Masonluk,Süleyman Peygamberden ve müminlerden rövanş almak için organize edilmiş olsa da, masonik tarikatın sembolleri-ritüelleri ve kutsalları, köklerini Mısır'a, oradan da Mu ve Atlantis'e dayandırmaktadır. "Yüzüklerin Efendisi" filmi, bu rövanşın en açık belgesidir. Sitemizde bu filmin analizi yapılmıştır, dileyen bu analizi okuyabilir.

4) Kabil'den itibaren cin-şeytanların etkisine giren bu Mu-Atlantis toplumlarının, bugün İblis'in medyumları ve ışık işçileri(!) tarafından açık ve gizli propagandası yapılmaktadır. Öyleki bu kadim toplumların, çok gelişmiş, bu çağın da ilerisinde; Güneş enerjisiyle gemiler işleten, ses enerjisini kullanan, DNA üzerinde çalışmalar yapan "altın çağ toplumları" olduğu yalanı, maalesef birçok yazarların kitaplarında flaş iddialardır. Bütün bunlar, aldatma aldanma sonucu ortaya çıkmış, birtakım Mu-Atlantis araştırmacılarını da etkilemiş yaldızlı palavralardır.

Mu-Atlantis toplumları, bu çağ teknolojisiyle hiçbir ilgisi olmayan, ilkel sayılabilecek ve elbette kendi çağlarına göre organize toplumlardır. Kaydettikleri en büyük gelişme; her türlü sihir-büyü tabanlı karanlık işler, şeytanlarla dostluklar kurmak ve onların manipülasyonunda; nesebi ve nesli bozarak Sonsuz Yüce Allah'ın azabını davet etmektir.

Bugün Yaklaşansaat'te dünya insanlığını tamamen ele geçirme peşinde koşan İblis, melek postuna bürünerek, önce Atlantis edebiyatıyla Atlantis'i göklere çıkarıyor; sonra da: "Ey insanlar sizler Atlantis çocuklarısınız, tekrar Dünya'da yeni Atlantis'i kurmak istiyorsanız, kalbinizi ve beyninizi bize teslim edin." diye her ay ışık işçilerine(!) mesajlar yayınlıyor.

5) Mitolojilerde "devler" olarak geçen Ye'cuc-Me'cuc, insanlık tarihinin birinci periyodunda; yani Adem-Nuh arasındaki dönemde; muhtemelen Enok(İdris) Peygamberin babası Yeret zamanında ortaya çıkmıştır. Mu-Atlantis toplumlarının kızlarıyla, Lemurya cin-şeytan toplumunun öncülerinin birleşmesinden Ye'cuc-Me'cuc devleri ve cüceleri ortaya çıkmıştır.Devler, oldukça boylu ve güçlü oldukları için insanlara büyük zararlar vermiş; Dünya'da kaos oluşturmuşlar ve mitolojilere geçmişlerdir.







"Texas'daki Mt Blanco Fosil Müzesi"nde bir Dev iskeletinin uyluk kemiği uzunluğu 47inç(120 cm). 1950'nin sonlarında, Türkiye'nin güneydoğusunda Fırat Nehri vadisinde yapılan çalışmalarda Devlere ait birçok mezar ve kemik bulunmuştur. Bu Dev ayakta iken uzunluğu 14-16 feet (427 cm-488 cm) dir. Devlerin soyları da zamanla insanlar gibi kısalmıştır. Bu kemik muhtemelen Dev soyundan birisine ait olmalı.


Bu insan-cin ilişkisinden ortaya çıkan insan benzeri yaratıkların, insanların ve cinlerin üstün özelliklerini toplayan "üstün insan" beklentisi,insanların da, cin-şeytanların da bir beklentisiydi. Böylece İblis, bu ara üretimle, insanlığı tamamen kontrol altına almayı ve kendisinin kölesi yapmayı planlamıştı. Ancak tüm planlar, "Allah'ın Planı"nın içindedir, Allahneyi dilerse o gerçekleşir; Allah'a köle olanlar kurtuluşa, İblis'e tabi olanlar ise yok oluşa sürüklenir. Böylece şeytani beklentiler suya düşmüş; akli melekeleri zayıf, bedensel yapıları anormal büyüklükte yahut küçüklükte; hem insanlara ve hem de cinlere düşman lanetli yaratıklarortaya çıkmıştır. İşte "Ye'cuc-Me'cuc milleti"nin aslı budur.

Bugün de "üstün insan" yaratma hevesinde olan evrimci-bilimciler, nasıl bir ateşle oynadıklarının farkında değillerdir. Şayet bu bilimciler; az bilgiyle, bazı deneysel başarılarla, evrimin kerametine(!) inanarak bu yolda hırsla ve hevesle çabalarını sürdürmeye devam edecek olurlarsa aynı akıbete uğrayacaklardır, bundan şüpheniz olmasın!

6) O halde Ye'cuc-Me'cuc'un iki ana üretim merkezi vardır. Birincisi;Asya'da Mu toplumu, ikincisi; Atlas okyanusunda batmış bulunan Atlantis toplumu. Üçüncü bir merkez gibi gözüken Kafkasya'nın durumu bizce tartışmalıdır. Kafkasya'da cin-şeytanlarla böyle bir ilişkiye giren bir toplumun varlığı konusunda hiçbir kayıt, delil yahut işaret yoktur. Üstelikte burada ortaya çıkan ve Kafkasya'da yaşayan topluluklara zarar verendevler; Ye'cuc-Me'cuc, Nuh tufanından daha sonra ortaya çıkmıştır ve çıkış kapıları da Zu'l-Karneyn tarafından kapatılmıştır. Biz bu devlerin, Tufan'dan kaçıp Kafkas dağlarında saklanan "artık devler" olduğu kanaatindeyiz.

7) Nuh Tufanı, sadece Dünya'nın sular altında kalması değildir. Bu bir sonuçtur ve bu sonuç, Nuh öncesi uygarlıkların silinmesi ve örtülmesini sağlamıştır. Böyle evrensel bir Tufan'ın olması için; "çok sayıda kuyruklu yıldızın, Dünya'ya çarpması, atmosferde sürekli su buharı bırakması, magmanın hararetinin ve basıncının artması sonucu şiddetli depremler ve volkanik patlamaların oluşması; bazı karaların batması ve bazı karaların yahut dağların ortaya çıkması" gerekir. İşte Dünya sular altında kalmadan önce bu müthiş doğal felaketler gerçekleşmiştir. BugünKaradeniz gibi bazı iç denizlerin de Nuh tufanı sürecinde oluştuğu, konunun uzmanlarınca ifade edilmektedir.

Evet, Dünya, küresel çapta sular altında kalmadan önce Lemurya kıtasıbattı, Mu toplumu ve karasının bir kısmı helak oldu, arkasından daAtlantis kıtası battı. Kuyruklu yıldız darbeleriyle, hem Lemurya-Mu-Atlantis toplumları ve hem de yeryüzündeki "devler"in bir kısmı helak oldu. Diğer bir kısmı da yaşadıkları yer altı mağaralarıyla birlikte battı yahut da dağlara hapsedildi.

Allah'ın vaad ettiği gün gelinceye kadar çoğalacaklar ve Yaklaşansaat'in sonuna doğru, Nuh tufanı öncesine benzer şekilde; "şiddetli depremler-volkanik patlamalar, yarılan dağlar, yere batan yahut denizden yükselen karalar" süreciyle tekrar ortaya çıkacaklar ve her bir tepeden saldıracaklardır.

8) Devlerin ortaya çıktığı iki ana toplum merkezi yahut bölgeden birisi yukarıda belirttiğimiz gibi Asya, diğeri de Atlas okyanusuydu. O halde devlerden bir kısmı helak olurken, bir kısmının bu iki bölgede saklandığını düşündürecek işaretlermevcuttur. Böylece Ye'cuc-Me'cuc'un saklandığı üç muhtemel yerden söz edebiliriz: Birincisi; Dünya'nın çatısı olarak bilinen ve yüksek dağlardan oluşan Tibet platosu; özellikle Tibet'in güneyindeki Himalayalar serisi, yahut da Asya'nın doğusundaPasifik denizidir. İkincisi; Atlas okyanusunun kuzeyi; İzlanda-İskandinav-İngiltere üçgeni. Üçüncüsü ise; Derbent'e yakın Dağıstan-Azerbaycan sınırında; Şah-Tufan-Kızılkaya Kafkas dağları bölgesidir.

Ye'cuc-Me'cuc'un, "yeraltı"nda saklı olduğu Kur'an ifadelerinden anlaşılsa da; yerlerini tam olarak tahmin etmek oldukça zordur. Bu konuda bizim yaptığımız da, bazı işaretlere dayanarak kabaca tahminde bulunmaktır. Bu üçüncü merkez Kafkasyayahut "Kaf dağı" konusunda yazacağımız çok şey var, ancak bu konu, başka bir çalışmanın konusu olabilecek kapsamdadır. Biz burada kısaca bazı işaretlere dikkat çekeceğiz.

Nitekim KAF suresindeki 36. ayet oldukça anlamlıdır. Hem surenin ismi KAF'tır, hem de 36. ayette Ye'cuc-Me'cuc'un yer altı sığınaklarına bir işaret vardır. İşte ayetin ifadesi:

Biz, onlardan önce yakalayış bakımından daha şiddetli nice nesilleri helak ettik. (Onlar), kurtuluş-kaçış var mı diye sığınaklı beldeler oydular.

[KAF(50)/36]

Burada "Kaf" harfini-kelimesini incelediğimizde; "devler" kavramıyla bağlantılı ilginç bir durum karşımıza çıkmaktadır."Kaf/Kof/Kuf" harfi; Arapça, Aramice, Suryanice ve İbranice de benzerlik arzetmektedir. Özellikle Arapça ve İbranice'de kök anlamı ortak olup; şu kök anlamlara haizdir: "İğne deliği", "delik", "boş", "baş-ense", "kof" gibi. Ayrıca "Kaf"tan,Arapça'da "peşine düşmek", "izlemek" anlamına gelen kelimeler türetilirken; İbranice "maymun" anlamına da geldiği ifade edilir.

Özetle, "kof-kafasız-boş", "maymun" ve "delik" anlamları; "devler"e, onların açtıkları "yeraltı tunelleri"ne ve "mağaralar"ına doğrudan bir işarettir. Ayrıca, özellikle Kafkasya'ya devler, muhtemelen "yeraltı boşluklarını-tünelleriizleyerek-açarak" gelmişlerdir. Kafkas dağları; yani "Kaf" dağı bu bakımdan anlamlı bir isimdir ve "devler"in özellikleriyle ilgili mesajları kapsamında barındırmaktadır. Kafkasya'da, Rus bilim adamlarınca, yakın zamanda böyle "yeraltı tunelleri şebekesi" nin keşfedilmesi de bizce oldukça manidardır.

9) Nitekim Zu'l-Karneyn'in Batı'dan, Doğu'ya ve sonra da tekrar Batı'ya; muhtemelen Kafkasya'ya yolculuğunda bazı ima ve işaretler mevcuttur. Bu yolculukla ilgili ayetlerin bize verdiği haberlerin zamanı, amacı ve işaretleri nedir? İşte yorumumuz:

Bu yolculuk, Nuh tufanından sonra Dünya'dan sular çekilip, yaşam normalleştiği bir sırada, Ye'cuc-Me'cuc artıklarından az bir kısmının muhtemelen Kafkasya'da ortaya çıktığı bir zamanda yapılmıştır. Bu yolculuğu anlatan ayetlerin bize verdiği mesaj; Nuh tufanından arta kalan kavimleri, yurtlarını, durumlarını ve de Ye'cuc-Me'cuc'un saklı olduğu coğrafi bölgeleri ifşa etmektir. Nitekim biz 8. maddede; "Asya yahut Doğusu Pasifik ve Atlas okyanusunun kuzeyi"ndeki iki bölgeden söz ederken delillerimizin en önemlilerinden birisi, aşağıdaki ayetlerin verdiği mesajlar olmuştur. İşte Zu'l-Karneyn'in Kur'an'daki anlamlı yolculuğu:

(Ey Muhammed), sana Zu'l-Karneyn'den sorarlar. De ki: "Size, ondan bir hatırlatma ve açıklama yapacağım."

Gerçekten, Biz ona yeryüzünde imkan- güç ve her şeyden bir sebep verdik.

Ve arkasından o bir sebebe(yola) tabi oldu.

Güneş'in battığı yere ulaşıncaya kadar. Onu(Güneş'i) sıcak bir balçıkta batıyor buldu ve onun yanında bir kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, istersen onlara azap et; istersen onlara güzel davran."

(Zu'l-Karneyn) dedi ki: "Kim zulmederse onu biz ileride azaplandıracağız; sonra Rabb'ine döndürülür; O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır."

"Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır. Ona yakında emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz."

Sonra o (yine) bir yol tuttu.

Sonunda Güneş'in doğduğu yere kadar ulaştı; onu (Güneş'i), o kavmin üzerine doğarken buldu. Öyleki kendilerini Güneş'ten koruyan bir örtü(perde) kılmadığımız bir kavim.

[KEHF(18)/83-90]

Sonra bir yol (daha) tuttu.

Ne zaman ki iki seddin arasına ulaştı, onun(iki seddin) dışında bir kavim buldu. Öyleki neredeyse bir sözü anlayamıyorlardı.

[KEHF(18)/92-93]

Yukarıdaki [KEHF(18)/83-90, 92-93] ayetlerinin verdiği mesajlar ve surenin ismi olan "Kehf" kelimesinin "mağara" anlamına gelmesi oldukça manidardır. İşte bu ayetlerin tefsiri ve bize verdiği mesajlar:



a) Zu'l-Karneyn, önce Batı'ya gidiyor, gittiği yer Atlas okyanusudur. Nuh tufanından önce kuyruklu yıldız vurması vevolkanik patlamalarla buradaki Atlantis kıtası batmıştır. Özellikle Atlas okyanusunun kuzeyi adeta çamurdan sıcak bir balçıktır. Platon'un ifade ettiği gibi "sığ bataklıklar" söz konusudur. Okyanusun yanında bulduğu kavim, Tufan'dan kurtulmuş ademoğlu "artık bir kavim"dir. Allah, Enok'a(İdris-Hızır) verdiği gibi Zu'l-Karneyn'e yetki veriyor; "ister azab et, ister güzel davran." Ancak Zu'l-Karneyn, azab etmiyor ve uzun bir gelecekte azaba uğrayacaklarını söylüyor, adeta bu azabıYaklaşansaat'e havale ediyor. Elbette Yaklaşansaat'e ulaşacak olan bu gibi artık zalim kavimlerin nesilleridir, kendileri değil. Bu yolculuğun Batı'ya; Atlas okyanusuna yapılmasında önemli bir işarette; Atlantis çocukları olan Ye'cuc-Me'cuc'un "yeraltı merkezi"ne yapılmıştır.

b) Sonra Batı'dan Doğu'ya gidiyor, Güneş'in doğduğu yere; yani Asya'nın doğusuna; Pasifik denizine. Öyleki orada da Güneş'in üzerine doğduğu bir kavim buluyor. Bu kavim de, Nuhoğlu değil Ademoğlu, Tufan artığı bir kavimdir. Bu kavmi de, Batı'daki kavim gibi ne uyarıyor, ne azab ediyor ve ne de salih bir kavim olarak nitelendiriyor. Ancak burada verilen mesaj, bu kavmi Güneş'ten koruyacak bir sütre; tepe ve dağın olmayışıdır. Burası Gobi çölünün doğu sınırıdır. Gobi çölü ile Pasifik okyanusu arasında; Gobi çölünden Pasifik'e doğru gidildikçe alçalır, denize ulaşır; bu arada Güneş'i engelleyecek hiçbir dağ-tepe yoktur. Bu yolculukta da ikinci bir işaret ise yine bu bölgede saklı Ye'cuc-Me'cuc'e bir göndermedir. Böylece biri Batı'da, biri Doğu'da olmak üzere; "yer altında iki Ye'cuc-Me'cuc saklanma merkezi"nden söz edebiliriz.

c) Neden "Güneş'in battığı", "Güneş'in doğduğu" diye sürekli Güneş'e vurgu yapılmıştır acaba? Elbette burada bir yön bildirimi olmakla beraber başka bir mesaj da vardır bizce. O da, bu iki "artık kavm"in ataları Atlantis-Mu ve dinleri de "Güneş(Ra) dini"dir. Güneş'in sürekli vurgulanması bizde Mu-Atlantis ve "Güneş dini" çağrışımı yapmakta ve adeta Ye'cuc-Me'cuc'un kordinatlarını vermektedir.

d) Doğu'dan sonra Zu'l-Karneyn, tekrar bir yol tutup, Kafkasya'ya gelmiştir. İki dağ arasına; yani iki sedde ulaşmış, bu seddin dışında bir kavimle karşılaşmıştır ki; neredeyse bu kavim, derdini anlatacak ve sözü anlayacak bir dilden mahrumdur.Yani dili gelişmemiş Tufan artığı bir kavim. Ancak bu kavim, diğer Batı'daki ve Doğu'daki kavimlere göre muhtemelen daha iyi ve yardımı hak ediyorlar. Zu'l-Karneyn'den, kendilerine zarar veren Ye'cuc-Me'cuc şerrinden koruyacak bir set yapmasını taleb ediyorlar, Zu'l-Karneyn de bu seddi yapıyor.

Evet, söz konusu olan bu bölge neresidir? "Büyük Hadis Külliyatı"nda yer alan bir hadiste anlatılan; demir ve demirciliğin eski zamanlardan beri yaygın olduğu yer, bizce Kafkasya; Kafdağı'dır. İşte bir sahabenin anlatımı:

"O, Ebu Bekre'ye, ahalisi sadece demir ile uğraşan bir ülkeye gittiğinden söz etti. Bir eve girmiş. Güneş batarken o güne kadar duymadığı bir ses duymuş. Adam korktum derken, ev sahibi korkma! Bu sana zarar vermez. Çünkü bu, şu anki Seddin yanından ayrılan Kavm'in(Ye'cuc-Me'cuc'un) sesidir. Onu görmekten hoşlanır mısın, deyince; 'evet' dedim. Hemen ona gidip baktım ki; yapısındaki demir kerpici kocaman bir kaya gibi duruyor. Sanki mürekkep renginde bir buz gibiydi. Çivileri ise büyük kalasları andırıyordu. Peygamberi (s.a.v.) gördüm ve bunu ona bildirdim. Bana: 'Onu anlat' buyurdu: O'na dedim ki: 'Sanki o mürekkep renginde bir buz gibiydi.' Şöyle buyurdu: 'Seddi gören birini kim görmek isterse bu adama baksın.'" (Rudani, C.5, Hno: 9191)

10) Zu'l-Karneyn'in Doğu'dan dönüp geldiği yer Kafkasya'dır. Ye'cuc-Me'cuc'un, bir setle, muhtemelen Kafdağı'nda bir setle kapatılması, dağlarda-mağaralarda saklı olduklarının başka bir kanıtıdır. "Kafkas", esasında "Kaf-kas" gibi iki heceden oluşmaktadır. Birincisi yani "Kaf", dağların adıdır ki mitolojilerde "Kafdağı", "Kaf dağının arkası" olarak geçer. "Kas" ise orada yaşayan halklardır. Etimolojik olarak da "ketş, ketiş, kedş, kedoş" kelimeleriyle bağlantılı olduğu ileri sürülmüştür. "Kedoş" ise İbranice kutsal anlamına gelmektedir. Ayrıca "kas" kelimesi; İbranice'de "taht, saltanat, şah" anlamına gelir ki,Kafkas dağlarının en meşhurlarından biri olan Şah dağıyla bağlantılıdır. Hatta bugün Azerbaycan'da; Şah dağının yakınında "7 köy" vardır ki; her birinin dili-geleneği kendine hastır, benzeri yoktur ve tarihsel köklerine de ulaşmak mümkün değildir. Bu oldukça kadim olan köylere Şahdağı halkları denmektedir. Bu "7 köy"den özellikle Şah-Tufan-Kızılkaya dağları üçlüsünün yakınında bulunan "Kınalık" köyü incelendiğinde, tarihlerinin Nuh tufanından önceye gittiği izlenimi doğar. Azeri kaynaklarının tamamında, Şah halkından olan "Kınalık köyü" şöyle anlatılır:

"Nuh tufanının devrinde Ketş halkı, Ketş dağlarında yaşardı. Allah tarafından başveren zelzele zamanı orada hiçbir ev salamat kalmamıştır, bütün evler yıkılmıştır. Sağ kalanlar ise çayı geçerek küçük bir tepeye sığınmışlardır, böylece Kınalık ortaya çıkmıştır."

İşte Zu'l-Karneyn'nin, geldiği bu "iki sed"din yakınında "bulduğu kavm"in isteğini yerine getirirken Kur'an diliyle verdiği mesajlar:

Dediler ki: "Ey Zu'l-Karneyn, şüphesiz Ye'cuc ve Me'cuc, Arz'da(Yer'de) fesat çıkarıyor. Bizimle, onlar arasında bir set yapman için, sana bir haraç verelim mi?"

(Zu'l-Karneyn) dedi ki: "Rabb'imin bana verdiği imkan-güç daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetinizle yardım edin, sizinle onlar arasına aşılmaz bir engel yapayım."

"Bana, demir kütleleri getirin." Nihayet dağın iki yamacı arasını, bir seviyeye kadar (demirle) doldurunca. "Bu (kütleler) kor haline gelinceye kadar üfleyin(körükleyin)! Bana getirin, üzerine erimiş bakır dökeyim" dedi.

(Artık bundan sonra Ye'cuc-Me'cuc) onun üzerinden aşmaya ve onu delmeye güç yetiremezler.

(Zu'l-Karneyn) dedi ki: "Bu Rabb'imden bir rahmettir. Ne zaman ki; Rabb'imin vaadi gelir, o engeli yerle bir eder. Rabb'imin (Ye'cuc-Me'cuc) vaadi gerçekleşir."

O gün, bazısını(Ye'cuc-Me'cuc'u), bazısının(o Hakk'ı örtenlerin) üzerine dalga dalga bırakırız. Arkasından Sur'a üfürülür ve onları, bir toplayışla toplarız.

[KEHF(18)/94-99]

Kaf dağında ortaya çıkan ve Zu'l-Karneyn tarafından çıkış yerleri yahut mağaraları kapatılan Ye'cuc-Me'cuc olayı, doğru sonuçlara ulaşmamız için bize ışık tutmaktadır. Özetle insanlıktan kaçıp kuzeye dağlara; dağlardaki dev mağaralara sığınanYe'cuc-Me'cuc'un(devlerin) bir kısmı, Tufan öncesi felaketlerle ve Tufan'la helak olurken; diğer bir kısmının, saklandıkları "yeraltı mağara şehirleri"yle birlikte battıklarını söyleyebiliriz.

Kaf dağındaki "devler"in ise buraya Tufan'dan kaçarak sığındıklarını ve Tufan'dan kurtulduklarını düşünebiliriz. İkinci bir durum ise 8. maddede açıkladığımız "Kaf/Kof/Kuf" kök harfinden; "izlemek", "ardına düşmek" anlamına gelen türemiş kelimeler; bize "devler"in, Kuzey Doğu'dan veya Kuzey Batı'dan; ancak "yeraltından boşlukları-tünelleri izleyerek-açarak"Kaf dağındaki çıkış mağaralarına gelmiş olmalarıdır. Sonuç olarak Kaf dağında Tufan'dan sonra ortaya çıkan "devler"in, bu bölgede üremediklerini ve burada "saklanan artık devler" olduğuna inanmaktayız.

11) "Zu'l-Karneyn" kimdir? Zu'l-Karneyn iki çağın adamıdır. Nuh öncesi Nuh sonrası çağın birleştiği yerde bulunuyor. Zu'l-Karneyn, Arapça bir kelimedir ve "Zu" ve "Karneyn" kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiş bir sıfattır. "Zu", bir şeyin sahibi demektir. "Karneyn" ise tekil olan "Karn" kelimesinin tesniye(ikili)sidir. "Karn"; "boynuz, nesil, asır, çağ, zaman" anlamlarına gelir. Dolayısıyla "Karneyn"; iki boynuzlu, iki nesilli, iki zamanlı demektir. Biz bu karşılıklardan "iki zamanlı"anlamını tercih ediyoruz ve "Zu'l-Karneyn"e, Sonsuz Yüce'nin ilim verdiği "iki zamanlı bir nebi" diyoruz.

Batı'ya ve Doğu'ya gidiyor; adeta zamanda ileri ve geri gidiyor. Ancak esas anlamı, iki zamanı yaşamış, iki zamanlı birisi ki; bize göre Enok'tur(İdris). Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi Kur'an, insanlık tarihini ikiye ayırıyor. Birinci zaman Adem'den-Nuh'a; ikincisi Nuh'tan-Yaklaşansaat'edir. İdris, bu iki zaman periyodunda bulunan ve "melek boyutuna yükseltilmiş bir nebi"dir. Yukarıda 10. maddede de zikrettiğimiz [KEHF(18)/83-90] ayetleri dikkatle okunacak olursa; Zu'l-Karneyn'in konuşma tarzı ve kendisine verilen yetkiler, Enok'la(İdris) tamamen örtüşmektedir. Kendisine Allah katından birilim, imkan-güç verilen ve her bir sebebi işletebilen Enok'tur(İdris-Hızır). İdris(Hızır)-Musa kıssası incelenecek olursa; yetkinlik ve konuşma tarzı; "biz şöyle yaptık" gibi ifadeler, bizi İdris'e götürmektedir. Ayrıca, Zu'l-Karneyn bir isim değil sıfattır ve bu sıfat, en güzel şekilde İdris'i tarif etmektedir.

Zu'l-Karneyn'in, İskender olduğunu söyleyen müfessirler, külliyen hata etmişlerdir. Hem de yaptıkları azim bir hatadır.İskender ile Zu'l-Karneyn, Doğu ve Batı kadar birbirine uzaktır. İskender'in, bırakın peygamberliğini, "İslam Milleti"yle uzak-yakın bir ilgisi yoktur. Bu yaygın aldanış, Eski Yunan'ın ve şeytani felsefesinin, İslam bilginlerini nasıl etkilediğinin bir kanıtıdır. Yine Moğollar, Çinliler, Türklerin; yani Nuh oğlu Yafesoğullarının Ye'cuc-Me'cuc sanılması da büyük bir yanılgıdır ve tarihsel bir hatadır.

Aynı şekilde diğer din mensupları; özellikle Yahudiler-Hıristiyanlar, kendilerini Yaklaşanssaat'te kurtarılmışlar olarak gördükleri gibi; kalplerindeki kinle orantılı olarak da düşmanlarını Ye'gog-Me'gog ilan etmekten geri durmuyorlar. Bunların hepsi bir aldanma ve aldatmadır ve gerçekte "O Gün"ün bir adı da unutmayalım ki "Aldanma Günü"dür.

12) Son olarak deriz ki, Yaklaşansat'te Sonsuz Yüce Allah'ın takdir ettiği vakit-aşama geldiğinde; kuyruklu yıldız darbeleriyle arz yarılır, dağlar batar, dağlar yükselir ve Ye'cu-Mecuc ortaya çıkar. Adeta geometrik olarak çoğalan, "O Gün" için hırsla bilenen bu insanlık düşmanı yaratıklar ortaya çıkacaklar ve herbir tepeden saldıracaklardır. İşte "O Gün" gelmeden bizi şiddetle uyaran konuyla ilgili Kur'an ayetlerinin az bir kısmı:

(Zu'l-Karneyn) dedi ki: "Bu Rabb'imden bir rahmettir. Ne zaman ki; Rabb'imin vaadi gelir, o engeli(seti) yerle bir eder. Rabb'imin (Ye'cuc-Me'cuc) vaadi gerçekleşir."

O gün, bazısını(Ye'cuc-Me'cuc'u), bazısının(o Hakk'ı örtenlerin) üzerine dalga dalga bırakırız. Arkasından Sur'a üfürülür ve onları, bir toplayışla toplarız.

[KEHF(18)/98-99]

Bir 'Karyete'(İsrailoğulları) ki, onları helak etmeyi haram (kıldık). Şüphesiz onlar, (Hakk'a) dönmezler.

Ta ki Ye'cuc, Me'cuc çıkıncaya ve her bir tepeden akın edinceye kadar!

Hak 'vaad'(helak) yaklaşmıştır. O zaman, Hakk'ı örtenlerin gözleri, bir noktaya dikilecek ve: "Vay başımıza, biz bu şeyden(Ye'cuc-Me'cuc'dan), gaflet içindeydik. Bilakis bizler, zalimleriz" (diyeceklerdir).

[ENBİYA(21)/95-97]

 Zülkarneyn hakkında, kim olduğunu net bir şekilde bilemesekte Enok ihtimali yüksek gibi gözüküyor.
Yazımız burada bitti ALLAHa emanet olun..


 Bana Destek olmak İçin Lütfen Youtube Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın..

Youtube Kanalım  >>> Eyüp Ertaş